İpek Yolu Davasında son gelişme
TMMOB'nin "ipekyolu vadisi serbest bölgesinin
kurulup işletilmesine dair" bakanlar kurulu kararının iptali ve yürütülmesinin
durdurulması istemiyle danıştay idari dava daireleri genel kurulu'na açmış
olduğu davada "bakanlar kurulu kararının yürütülmesinin durdurulmasına
karar vermiştir."
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Kaya Güvenç'in bu
konuda yaptığı açıklama şöyle:
"DANIŞTAY İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, TMMOB'nin "İpekyolu
Vadisi Serbest Bölgesinin Kurulup İşletilmesine Dair" Bakanlar Kurulu
Kararının iptali ve yürütülmesinin durdurulması istemiyle açtığı
davada:
3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu'nun Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına
varılması üzerine anılan Kanunun iptali istemiyle itiraz yoluyla Anayasa
Mahkemesi'ne başvurulmasına ve bu Yasaya dayanılarak tesis edilen Bakanlar
Kurulu Kararının yürütülmesinin durdurulmasına karar vermiştir.
TMMOB, Başbakanlık ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'na karşı, 9.12.1998
günlü, 98/12125 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan
"İPEKYOLU VADİSİ SERBEST BÖLGESİNİN YER VE SINIRLARININ BELİRLENMESİ
VE KURULUP İŞLETİLMESİNE DAİR KARAR"ın iptali ve yürütmesinin
durdurulması istemiyle 1999 Şubat ayında dava açmıştır.
15.12.1998 günlü, 23554 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan bu karar ile
Sakarya ve Kocaeli İlleri sınırları içinde yer alan saha "İpekyolu
Vadisi Serbest Bölgesi" olarak tespit edilmiş ve bölgeyi kurup, işletmekle
"İpekyolu Vadisi Serbest Bölge Kurucu ve İşleticisi Anonim Şirket"
(EGS Holding ) yetkili kılınmıştır. (EK-1)
TMMOB, Serbest Bölge sahasını detaylı olarak incelemiştir
Adapazarı ve Kocaeli İl sınırları içinde 30 km.lik Karadeniz sahil ve kıyı
şeridini içine alarak 100 bin dönümlük (Adapazarı İl merkezinin 2 katı)
alanı kapsayan İpekyolu Vadisi Serbest Bölgesini detaylı olarak inceleyen
TMMOB, bölge içinde:
1- Köy yerleşim yerlerinin (İhsaniye, Manavpınarı, Gölköprü, Baltaköy,
Karamüezzinler, Denizköy, Başoğlu ve Arifağa köyleri) ve köylülerin yaşam
kaynakları olan tarım arazileri, mısır ve fındık bahçeleri ile meraların
bulunduğunu ve bölgenin % 50'nin bu nitelikteki araziler olduğunu,
2- Yöre halkının konu hakkında hiçbir bilgisinin olmadığını,
3- Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan iyi vasıflı baltalık ve
koru ormanı bulunduğunu, 29796 dönüm olan ormanlık alanların bölge alanına
oranının % 30 olduğunu,
4- Derelerin, su kaynaklarının bulunduğu ve bunların serbest bölge alanı
ile sınır oluşturan ve 1.Derece Doğal Sit Alanı olarak ilan edilerek tescil
edilen Acarlar Gölü'ne deşarj oldukları ve gölü beslediklerini, (EK-2)
5- 30 km'lik kıyı ve sahil şeridi ile kıyı boyunca uzanan 600 metre genişliğinde
kumul şeridin bulunduğunu,
6- Bölgenin önemli kuş göç yollarının birleştiği havzalardan biri olduğu
ve bölgede dünyanın hiçbir yerinde bulunmayan nadir bitki örtüsünün olduğunu,
7- Serbest Bölge sahasındaki zemin yapısının çok büyük bölümünün
"Alüvyon" ve "Pliyosen Çökeller"den oluştuğunu (MTA
Genel Müdürlüğünce hazırlanan "Afet Bölgesinin Jeoloji Haritası"nda
da saptandığı gibi) tespit etmiştir.
Bakanlar Kurulunca:
1- Hiçbir bölge araştırmasına ve fizibilite raporuna dayanmadan,
2- Hiçbir bölge ülke, bölge ve yerel düzeydeki fiziki planlara dayanmadan,
3- Mahallinde hiçbir araştırma ve inceleme yapılmadan, yöredeki ekonomik ve
sosyal yapı dikkate alınmadan,
4- Hiçbir zemin etüdü yapılmadan, bilimsel ve teknik araştırma ve çalışma
yapmaya gerek duymadan, deprem risk haritaları dikkate alınmadan,
5- Yöre halkını yok sayarak ve bir sermaye grubunun istemi üzerine kısa bir
sürede alınan,
Anayasa ve yasal düzenlemelere, özellikle çevre, tarım, orman, tabiat ve kültür
varlıkları ile ilgili mevzuat hükümlerine ve kamu yararına aykırı
"Serbest Bölge" kararının iptali istemiyle Birliğimizin Başbakanlığa
karşı açtığı dava 3 yıldır sürmektedir. (EK-3)
TMMOB, bu süreçte, ihracat için yatırım ve üretimi artırmak, yabancı
sermaye ve teknoloji girişini hızlandırmak, ekonominin girdi ihtiyacını
ucuz ve düzenli şekilde temin etmek amacıyla kurulan "Serbest Bölgeler"deki
faaliyetlerin yüzde 88'nin üretim dışı faaliyetler olduğunu, bölgelerin
alım-satım merkezleri ve rant alanları haline geldiğini vurgulamış, "İpekyolu
Serbest Bölgesi"nin de rant amacıyla ilan edildiğini açıklamıştır.
Nitekim, İpekyolu Vadisi Serbest Bölgesi'ni kurup, işletmekle yetkili kılınan
EGS Holding, 10 Ocak 1999 günü Adapazarı İlinde yapılan proje tanıtım
toplantısında, bölgede Hong Kong benzeri "serbest şehir" kurulacağını
açıklamıştır. Türkiye hukuk mevzuatı ve imar yasalarında, serbest şehir
kavramı olmamasına karşın, yetkililer, serbest şehir projesini "Amacımız,
küçük değil, 2-3 milyon nüfuslu tepeden tırnağa yeni bir kent yaratmaktır."
şeklinde tanıtmışlardır. Toplantılarda ve dağıtılan broşürlerde sürekli
"serbest şehir" reklamı ve tanıtımı yapılmıştır.
Türkiye'nin sınırları içinde olmakla birlikte gümrük hattı dışında
sayılan, ülkede geçerli ticari, mal ve iktisadi alanlara ilişkin hukuki ve
idari düzenlemelerin uygulanmadığı, fiziki olarak ülkenin diğer kısımlarından
ayrılan yerler olarak tanımlanan "serbest bölgeler", emekçilerin
grev hakkı olmadan köle olarak çalıştırıldığı, çitlerle çevrili,
sermayenin soygun ve sömürüsünün sınır tanımaz alanları haline gelmiştir.
(EK-4)
TMMOB, yetkilileri, özellikle 17 Ağustos ve 12 Kasım depremleriyle yaşadığımız
felaketten ders alınarak, 1. derece deprem bölgesinde olan Serbest Bölge
kararını iptal etmeye, bu uygulamadan vazgeçmeye davet etmiştir.
17 Ağustos depremi, Serbest Bölgenin sınırı olan Sakarya nehrinin
Karadeniz'le buluştuğu yere 2 km. mesafede bulunan Adapazarı İli Karasu
yerleşim birimini etkilemiş, yüzlerce can kaybına, yaralanmalara ve yapılarda
yıkım ve ağır hasarlara neden olmuştur. Alüvyon zeminler, yaşanan yapısal
yıkım ve can kayıplarının yaşandığı alanlardır.
Deprem etkilerinin azaltılmasının yolu, her şeyden önce, ülke ve bölge
düzeyinde sosyal, ekonomik ve kalkınmayla uyumlu yerleşim politikalardan geçmektedir.
Bunlar temelde, özellikle doğal afet riskli sakıncalı alanları dikkate
alarak, nüfusun bu bölgelerde yığılmasını önlemek, yatırımların ülke
düzeyinde dengeli dağılımı sağlamak ve kaynakların doğru kullanımını
amaçlayarak sağlıklı ve yaşanabilir çevreler yaratabilmektir. Marmara
Depremi, böylesi bir planlama politikasının eksikliğini gözler önüne
sermiştir.
Oysa, 8. Beş Yıllık (2001-2005) Kalkınma Planının:
476. maddesi - 1999'da yaşanan Marmara ve Bolu-Düzce depremleri, yanlış
arazi kullanımı, çarpık yapılaşma gibi nedenlerin de etkisiyle, büyük
zararlar meydana getirmiş, bölgesel gelişme politikalarının etkin bir şekilde
uygulanması gerektiğini ortaya koymuştur.
532. maddesi - Depremlerin ülkemizin gerek nüfus gerekse ekonomik aktivite bakımından
en yoğun bölgesini etkilemiş, özellikle Kocaeli, Sakarya ve Yalova'da ağır
can ve mal kaybına yol açmıştır.
533. maddesi - Kocaeli, Sakarya, Yalova illerine öncelik vermek üzere Marmara
Bölge Planı hazırlık çalışmaları başlatılmıştır.
545. maddesi - Marmara Bölge Planı ile, depremin yarattığı olumsuzlukların
giderilmesi, kentsel alanlara yönelik göçün istikrarlı bir yapıya kavuşturulması,
tarım, sanayi, ticaret, konut, turizm vb. konulara ilişkin yerleşim alanlarının
afet riskleri de dikkate alınarak hazırlanacak bir arazi kullanım planına göre
yönlendirilmesi, çevre ve mekan kalitelerinin korunarak kentsel büyümenin
denetim altına alınabilmesi ve sosyoekonomik orta vadeli gelişme deseninin
belirlenmesi amaçlanmıştır.
TMMOB, dava sürecinde, Kalkınma Planının bu ilke ve politikaları karşısında
bölge planı yapılmadan, ilke ve esasları belirlenmeden, yasal amaç ve
ilgili diğer mevzuat yönünden inceleme yapılmadan alınan Bakanlar Kurulu
Kararının hukuka ve kamu yararına aykırı olduğunu söylemiştir.
Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, Bakanlar Kurulu Kararı ile
meralar, ormanlar, tarımsal araziler, akarsular, hazine arazileri, köy yerleşim
yerleri, konut ve yapı kooperatifleri ve bazı yerleşim alanlarını
kapsayacak şekilde serbest bölge sınırlarının tespit edildiğini
belirterek; serbest bölgelerin yasal çerçevesini çizmeyen, herhangi bir
temel ilke koymayan, ülkenin herhangi bir bölgesinde serbest bölge ilan
etmeye, yer ve sınırlarını belirlemeye Bakanlar Kurulunu yetkili kılan 3218
sayılı Serbest Bölgeler Kanununun Anayasaya aykırı olduğu kanısına
vararak itiraz yoluyla Anayasa mahkemesine başvurulmasına ve Bakanlar Kurulu
Kararının yürütülmesinin durdurulmasına karar vermiştir.
Hukuk devletinin gerçekleştirilmesinin yalnızca idari yargı kararlarıyla
sağlanamayacağının vurgulandığı bu karardan; hukuk düzeninin
ilkelerinden, insan haklarına saygıdan, hak ve özgürlükleri koruyup güçlendirmekten,
temel hukuk ilkelerinden her geçen gün uzaklaşmakta olan siyasi iktidar ders
almalıdır.
Halkın demokratik katılımına, denetimine, demokrasiye, bilime ve
planlamaya yer olmayan bir sistemde, hiçbir ekonomik programın insan hak ve özgürlüklerini
kısıtlayarak, insanlık onurunu ezerek yükselemeyeceği, başarılı
olamayacağı gözler önüne serilmiştir.
Doğal ve kültürel değerlerimizi, yaşam kaynaklarımızı ve ülke insanını,
sermayenin daha fazla soygun ve vurgunu için, rant projelerine tercih eden
Bakanlar Kurulu Kararından vazgeçilmeli, çözümün bilimin, tekniğin,
planlamanın, demokrasinin evrensel değerlerini, temel hukuk ilkelerini esas
alan politika ve uygulamalardan geçtiği anlaşılmalı ve görülmelidir."
Arkitera
|