reklam

26 Mart 2002 Salı
Ana Sayfa
>
Haberler

Mimarlardan  "yaşanabilir kentlerin oluşturulması" için çağrı 

Depremler ülkesinde planlamayı, sağlıklı kentleşmeyi, mimarlık ve mühendisliği, yapılı fizik çevrenin kamusal denetimini reddeden politikalar, kent-kır ayrımı yapmaksızın bütün coğrafyamızı risklerle dolu hale getirmiştir. Bu politikalara son verilmeli, derhal afet risklerine karşı dayanıksız olan yaşam çevrelerinin riskleri belirlenerek bu kent, bölge ve yapıların rehabilitasyonu için çalışmalara daha fazla gecikmeden başlanmalıdır.

Yüzölçümünün %92'si çeşitli derecelerde deprem riski taşıyan, deprem üreten aktif fayların coğrafi yerinin açıklıkla bilindiği, bir ülkede yaşıyoruz. Ayrıca büyük depremlerin tarihsel oluş sıklığı da istatiksel olarak bilinmektedir. Bu tarihi ve bilimsel verilere rağmen, özellikle son 50 yılda planlama anlayışının terk edilmesi, plan kararlarının uygulanmaması, yeni yerleşmelerin bilimsel incelemelere dayandırılmaksızın ya da uzmanların risk raporlarına uyulmaksızın sadece arazi ve yapı rantına endeksli olarak açılması; kontrolsuz, denetimsiz, kanunsuz yapılaşmaya çeşitli nedenlerle göz yumulması ve hatta bu sağlıksız yapılaşmalara zaman zaman imar aflarıyla 'yasallık' sunulması, şu anda yüz yüze olduğumuz güvensiz yaşam çevrelerinin var edilmesinin asıl nedenleridir.

17 Ağustos 1999 ve 12 Kasım 1999'da yaşanan iki büyük deprem, ülkenin en gelişmiş, nüfusu en yoğun bölgelerinde meydana gelmiştir. Bu depremlerde oluşan can kayıpları ve kentlerin harap olması, depremselliği yıllardır bilinen alanlara endüstriyi ve konut yerleşmelerini; kent planlaması, mimarlık ve mühendisliği devre dışı bırakarak gerçekleştirmenin acı sonuçlarıdır. Büyük depremin toplumsal bilinçte milat olması gerektiği 20 binden fazla insanımızı kaybettiğimizde dile getirilmiş olmasına rağmen, her kesimden verilen sözler unutulmuştur. Yanlış uygulamalara kaldığı yerden devam edilmiş, imar rantına dayalı tutum değişmemiştir. Bugün depremini bekleyen İstanbul için henüz afet zararlarını azaltacak önlemlere yönelik ciddi bir çalışma maalesef başlatılamamış, bütün Marmara'yı vuracak olan deprem için kentleşme, imar düzeni, mülkiyet hukuku, güvenlik kültürü vb. her alanda yapılması gereken düzenlemelere geçilememiştir.

3 Şubat 2002'de yaşanan Afyon Sultandağı merkezli ve büyüklüğü 6.0 olan bir deprem ile meydana gelen can kayıpları ve yıkımlar bir kez daha göstermiştir ki, sadece sağlıksız yapılaşma baskısına uğramış kent merkezleri ve metropoller değil, kırsal yerleşmeler de afetler karşısında dayanımsız, sağlıksız ve güvensizdir. Çünkü geleneksel mimarlık ve yapı kültürünün afetler karşısındaki deneyimlerinden hızla uzaklaşılmaktadır.

Bu bakımdan:

1. Ülkemiz depremler ülkesidir. Artık pekala yerini bildiğimiz faylar kendi gerilimlerini boşaltma periyotlarına göre harekete geçmekte ve depremler üretmektedir. Ülkemizde 6.0 büyüklüğünde bir deprem her an, her yerde gündeme gelebilir. Önemli olan daha planlama aşamasından başlayarak yerleşme alanlarını, olası depremlerde zemin açısından en fazla etkilenecek yerlere kurmamak (deprem riskini dışlamak) ve yine olası depremlere dayanıklı, kamusal denetimden geçen güvenli fiziki çevre ve yapı inşa etmektir ( deprem riskini azaltmak).

2. Ülkemizde yalnızca kentlerde değil kırsal alanlarda da insan yerleşmeleri için asgari standartlarda güvenli, her çeşit binanın bilimsel normlara uygun olarak inşa edilmesinin bir zorunluluk olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir. Kırsal karakterli yerleşmelerde bile yapı üretme bilincinin "güvenli çevre-güvenli yapı" hukukuna kavuşturulması gerekmektedir.

3. Yurttaşların güvenli çevrede yaşama haklarının sağlanması Anayasaya göre devletin görevidir. Bu hakkın yurttaşlar tarafından gerçekten kullanılabilmesi, planlama, afet risklerine göre yer seçimi ve mimarlık - mühendislik teknik normlarına uygun yapılaşma ile bunların kamusal denetiminden geçmektedir.

4. Depremler ülkesinde afet riskleri göz ardı edilerek meydana gelmiş sağlıksız ve can güvenliğini ortadan kaldıran yanlış yapılaşma bir gerçek olarak hepimizin karşısındadır. Bu tablonun meydana gelişinin asıl nedeni ranta dayalı imar düzeni olmasına rağmen, sağlıksız yapılaşmaya yol açan nedenler içinde yer yer teknik adamların mesleki uygulamalarının da payı olduğunu bilinci ve özeleştirisi ile, hızla bütün ülkede yerleşmelerin afetler karşısındaki riskleri belirlenmelidir.

5. Afet risklerinin belirlenmesi çalışmalarına koşut olarak, afet zararlarını azaltmaya yönelik önlemler kent-metropol, bölge ve yurt ölçeğinde geliştirilmeli, önlemlerin yolu, uygulama sorunları ve biçimleri, konuyla ilgili üniversite, kuruluş, meslek odaları ve diğer ilgili kuruluşlar tarafından geliştirilmeli, önlemlere ilişkin hukuk hızla oluşturulmalıdır.

6. Bu konularda yerel yönetimler tarafından yapıldığı söylenen çalışmalar ise ilgili bütün çevrelere, hem bilimsel eleştiriler için, hem de kurum ve kuruluşların katılımlarının sağlanması için açılmalı, kapalı tutulmamalıdır.

7. Doğal afetlere karşı ulusal politika geliştirme görevi olan "Ulusal Deprem Konseyi" tarihi görevini, daraltılmış olan 'danışma' yetkisinin ötesinde, ülkenin depremlere karşı dayanımlı hale getirilmesi, kentlerin yeniden yaşanabilir kentler olması noktasına taşımalı, bilim ve meslek çevrelerinde oluşmuş birikimleri, kentlerin yeniden oluşturulması için seferber etmelidir. Bu bakımdan Konsey, öncelikle hazırladığı "Ulusal Strateji Raporunu" açıklamalıdır. Diğer taraftan doğal afetlere karşı "ulusal strateji", konunun tarafları olan merkezi yönetim, yerel yönetimler, üniversiteler, afetle ilişkili kurum ve kuruluşlar, Mimar ve Mühendis Odaları, ilgili meslek kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları ile birlikte, inisiyatiflerin görev, sorumluluk ve kabiliyetlerini de içerecek şekilde oluşturulmalıdır.

"Bizler, Afyon'da toplanan Mimarlar Odası Danışma Kurulu'na yurdun dört bir yanından katılan mimarlar olarak, yukarıda sayılan önlemlerin daha fazla ihmal edilmeden hayata geçirilmesini bekliyor ve talep ediyoruz. Meslek mensubu olarak üzerimize düşen sorumluluğu almaya, kamusal yararı açıkça belli olan bu konudaki girişim ve projelerde çalışmaya hazırız. Geçmişten günümüze birikimlerimizle yaşanabilir kentlerin oluşturulması için çalışmalara her türlü katkıda bulunacağız. Ancak; Başbakanlığın ve Ulusal Deprem Konseyi'nin bu konuda daha etkin davranmasını, kamu yararı açısından görevlerini eksiksiz yerine getirmelerini bir kez daha istiyor ve bekliyoruz."

MİMARLAR ODASI
37. DÖNEM DANIŞMA KURULU
Afyon, 16-17 Mart 2002

Arkitera

 

Mart 2002 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03
04 05 06 07 08 09 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Haydar Karabey 2 Nisan Salı günü  Diyalog bölümümüze konuk olacak...

Haydar Karabey hakkında daha fazla bilgi edinmek için buraya, Diyalog'a katılmak için  buraya tıklayın...

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz