Mimarlardan "yaşanabilir
kentlerin oluşturulması" için çağrı
Depremler ülkesinde planlamayı, sağlıklı kentleşmeyi, mimarlık ve mühendisliği,
yapılı fizik çevrenin kamusal denetimini reddeden politikalar, kent-kır ayrımı
yapmaksızın bütün coğrafyamızı risklerle dolu hale getirmiştir. Bu
politikalara son verilmeli, derhal afet risklerine karşı dayanıksız olan yaşam
çevrelerinin riskleri belirlenerek bu kent, bölge ve yapıların
rehabilitasyonu için çalışmalara daha fazla gecikmeden başlanmalıdır.
Yüzölçümünün %92'si çeşitli derecelerde deprem riski taşıyan,
deprem üreten aktif fayların coğrafi yerinin açıklıkla bilindiği, bir ülkede
yaşıyoruz. Ayrıca büyük depremlerin tarihsel oluş sıklığı da
istatiksel olarak bilinmektedir. Bu tarihi ve bilimsel verilere rağmen, özellikle
son 50 yılda planlama anlayışının terk edilmesi, plan kararlarının
uygulanmaması, yeni yerleşmelerin bilimsel incelemelere dayandırılmaksızın
ya da uzmanların risk raporlarına uyulmaksızın sadece arazi ve yapı rantına
endeksli olarak açılması; kontrolsuz, denetimsiz, kanunsuz yapılaşmaya çeşitli
nedenlerle göz yumulması ve hatta bu sağlıksız yapılaşmalara zaman zaman
imar aflarıyla 'yasallık' sunulması, şu anda yüz yüze olduğumuz güvensiz
yaşam çevrelerinin var edilmesinin asıl nedenleridir.
17 Ağustos 1999 ve 12 Kasım 1999'da yaşanan iki büyük deprem, ülkenin
en gelişmiş, nüfusu en yoğun bölgelerinde meydana gelmiştir. Bu
depremlerde oluşan can kayıpları ve kentlerin harap olması, depremselliği yıllardır
bilinen alanlara endüstriyi ve konut yerleşmelerini; kent planlaması, mimarlık
ve mühendisliği devre dışı bırakarak gerçekleştirmenin acı sonuçlarıdır.
Büyük depremin toplumsal bilinçte milat olması gerektiği 20 binden fazla
insanımızı kaybettiğimizde dile getirilmiş olmasına rağmen, her kesimden
verilen sözler unutulmuştur. Yanlış uygulamalara kaldığı yerden devam
edilmiş, imar rantına dayalı tutum değişmemiştir. Bugün depremini
bekleyen İstanbul için henüz afet zararlarını azaltacak önlemlere yönelik
ciddi bir çalışma maalesef başlatılamamış, bütün Marmara'yı vuracak
olan deprem için kentleşme, imar düzeni, mülkiyet hukuku, güvenlik kültürü
vb. her alanda yapılması gereken düzenlemelere geçilememiştir.
3 Şubat 2002'de yaşanan Afyon Sultandağı merkezli ve büyüklüğü 6.0
olan bir deprem ile meydana gelen can kayıpları ve yıkımlar bir kez daha göstermiştir
ki, sadece sağlıksız yapılaşma baskısına uğramış kent merkezleri ve
metropoller değil, kırsal yerleşmeler de afetler karşısında dayanımsız,
sağlıksız ve güvensizdir. Çünkü geleneksel mimarlık ve yapı kültürünün
afetler karşısındaki deneyimlerinden hızla uzaklaşılmaktadır.
Bu bakımdan:
1. Ülkemiz depremler ülkesidir. Artık pekala yerini bildiğimiz faylar
kendi gerilimlerini boşaltma periyotlarına göre harekete geçmekte ve
depremler üretmektedir. Ülkemizde 6.0 büyüklüğünde bir deprem her an, her
yerde gündeme gelebilir. Önemli olan daha planlama aşamasından başlayarak
yerleşme alanlarını, olası depremlerde zemin açısından en fazla
etkilenecek yerlere kurmamak (deprem riskini dışlamak) ve yine olası
depremlere dayanıklı, kamusal denetimden geçen güvenli fiziki çevre ve yapı
inşa etmektir ( deprem riskini azaltmak).
2. Ülkemizde yalnızca kentlerde değil kırsal alanlarda da insan yerleşmeleri
için asgari standartlarda güvenli, her çeşit binanın bilimsel normlara
uygun olarak inşa edilmesinin bir zorunluluk olduğunun kabul edilmesi
gerekmektedir. Kırsal karakterli yerleşmelerde bile yapı üretme bilincinin
"güvenli çevre-güvenli yapı" hukukuna kavuşturulması
gerekmektedir.
3. Yurttaşların güvenli çevrede yaşama haklarının sağlanması
Anayasaya göre devletin görevidir. Bu hakkın yurttaşlar tarafından gerçekten
kullanılabilmesi, planlama, afet risklerine göre yer seçimi ve mimarlık - mühendislik
teknik normlarına uygun yapılaşma ile bunların kamusal denetiminden geçmektedir.
4. Depremler ülkesinde afet riskleri göz ardı edilerek meydana gelmiş sağlıksız
ve can güvenliğini ortadan kaldıran yanlış yapılaşma bir gerçek olarak
hepimizin karşısındadır. Bu tablonun meydana gelişinin asıl nedeni ranta
dayalı imar düzeni olmasına rağmen, sağlıksız yapılaşmaya yol açan
nedenler içinde yer yer teknik adamların mesleki uygulamalarının da payı
olduğunu bilinci ve özeleştirisi ile, hızla bütün ülkede yerleşmelerin
afetler karşısındaki riskleri belirlenmelidir.
5. Afet risklerinin belirlenmesi çalışmalarına koşut olarak, afet
zararlarını azaltmaya yönelik önlemler kent-metropol, bölge ve yurt ölçeğinde
geliştirilmeli, önlemlerin yolu, uygulama sorunları ve biçimleri, konuyla
ilgili üniversite, kuruluş, meslek odaları ve diğer ilgili kuruluşlar tarafından
geliştirilmeli, önlemlere ilişkin hukuk hızla oluşturulmalıdır.
6. Bu konularda yerel yönetimler tarafından yapıldığı söylenen çalışmalar
ise ilgili bütün çevrelere, hem bilimsel eleştiriler için, hem de kurum ve
kuruluşların katılımlarının sağlanması için açılmalı, kapalı
tutulmamalıdır.
7. Doğal afetlere karşı ulusal politika geliştirme görevi olan
"Ulusal Deprem Konseyi" tarihi görevini, daraltılmış olan 'danışma'
yetkisinin ötesinde, ülkenin depremlere karşı dayanımlı hale getirilmesi,
kentlerin yeniden yaşanabilir kentler olması noktasına taşımalı, bilim ve
meslek çevrelerinde oluşmuş birikimleri, kentlerin yeniden oluşturulması için
seferber etmelidir. Bu bakımdan Konsey, öncelikle hazırladığı "Ulusal
Strateji Raporunu" açıklamalıdır. Diğer taraftan doğal afetlere karşı
"ulusal strateji", konunun tarafları olan merkezi yönetim, yerel yönetimler,
üniversiteler, afetle ilişkili kurum ve kuruluşlar, Mimar ve Mühendis Odaları,
ilgili meslek kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları ile birlikte,
inisiyatiflerin görev, sorumluluk ve kabiliyetlerini de içerecek şekilde oluşturulmalıdır.
"Bizler, Afyon'da toplanan Mimarlar Odası Danışma Kurulu'na yurdun dört
bir yanından katılan mimarlar olarak, yukarıda sayılan önlemlerin daha
fazla ihmal edilmeden hayata geçirilmesini bekliyor ve talep ediyoruz. Meslek
mensubu olarak üzerimize düşen sorumluluğu almaya, kamusal yararı açıkça
belli olan bu konudaki girişim ve projelerde çalışmaya hazırız. Geçmişten
günümüze birikimlerimizle yaşanabilir kentlerin oluşturulması için çalışmalara
her türlü katkıda bulunacağız. Ancak; Başbakanlığın ve Ulusal Deprem
Konseyi'nin bu konuda daha etkin davranmasını, kamu yararı açısından görevlerini
eksiksiz yerine getirmelerini bir kez daha istiyor ve bekliyoruz."
MİMARLAR ODASI
37. DÖNEM DANIŞMA KURULU
Afyon, 16-17 Mart 2002
Arkitera
|