Mimar Sinan'a Saygıyla
Tarihe imza atan mimarımız Koca Sinan 'ı ölümünün 414. yıldönümünde
bir kez daha ''hüzünle'' andık...
Her 9 Nisan 'da olduğu gibi, bir kez daha onun eserleriyle ''bugünkü
durumu'' kıyaslayıp, bizi bu hale getiren ''kültür yoksunu'' ve ''imar rantı
düşkünü'' politika ve tutumlardan ne zaman ve nasıl kurtulabileceğimizi
konuştuk...
Sinan'ı hem kucakladık, hem de yine ''dert ortağımız'' yaptık...
Büyük ustamız için dergilerde ne var, ne yok diye bakarken Yapı 'nın
(Nisan/2002) haber sayfalarındaki siyah dizilmiş Mimar Sinan'lı kısa habere
gözüm ilişti...
Haliç 'e kurulmak istenen ''Metro Köprüsü'' nü tasarlaması için İstanbul
'a davet edilen ünlü İspanyol mimar Santiago Calatrava , köprünün yerini gördüğünde
çok heyecanlandığını belirterek söze şöyle girmiş:
''Burada ne yaparsanız yapın, Leonardo da Vinci' nin projesi ve Mimar
Sinan'ın yaşama geçirilmiş yapıtlarıyla karşılaşıyorsunuz. Sinan'ın
yapıtlarının önünde çalışmak benim için çok iddialı bir iş. Bu kent,
adeta su üzerinde yüzer gibi duruyor...''
Bir mimar, hele ''ünlü'' bir mimar, ''köprü kurulmak'' istenen mekândaki
bu özellikleri gördüğünde, önce ne düşünür?..
Akademi 'deyken hocalarımız bize şunu söylerdi:
''Öyle özgün ve dokunulmaz yerler vardır ki, bazen en doğru mimarlık,
orada artık yeni bir şey yapmamaktır...''
Calatrava'nın da Haliç'te, üstelik Sinan'ın şaheseri Süleymaniye ile İstanbul'un
aynı şaheseri, tarihten bu yana sevdayla seyreden Galata 'sı arasını gözüyle
görüp; ''işte o dokunulmaz peyzajlardan biri ve en güzeli..'' diyerek
''mimarlığını'' kanıtlaması gerekmez mi?..
Ne var ki İspanyol mimar, ''iddialı işini'' daha önemsiyor ve tasarlayacağı
projeyi tanımlayarak sözünü sürdürüyor:
''... O nedenle (...) suyun üzerinde görünümü kesmeyen, ince, saydam bir
köprü uygun olacaktır...''
İstanbul Büyükşehir Belediyesi 'ni yönetenler tarafından medyaya
''devrin Mimar Sinan'ı'' şeklinde tanıtılan Calatrava'nın ağırlandığı
ve konuşturulduğu toplantılara Mimarlar Odası çağrılmadığı için şu
soruyu soramadık:
''Diyelim ki mucize yarattınız ve adeta görünmez bir köprü yaptınız...
Peki, üzerinden geçen raylar, trenler, vagonlar ne olacak ve bunlar Süleymaniye'nin
altından Suriçi'nin arkeolojik dokusuna dalış yaptıklarında, bu yanlış
metro güzergâhıyla tahrip edilecek tarihe karşı nasıl hesap
vereceksiniz?..''
Bu soruyu kuşkusuz başka mimarlar da sorabilirdi... Özellikle İTÜ Rektörümüz
Prof. Dr. Gülsün Sağlamer 'in düzenlediği ''hoş geldiniz'' yemeğine
davetli olanlar da aynı ''mimari kaygıları'' dile getirebilirlerdi...
Ancak, yine Yapı'da Doğan Hasol 'un nazik ''bilgilendirme'' yazısından
anlıyorum ki bu soruyu sormak bir yana, Haliç'e bu köprüyü tasarlaması ve
böylece ''tarih düşmanı metro güzergâhını süslemesi'' (!) için
Calatrava'nın çağrılmasına meğerse sevgili ''mimar rektörümüz'' önayak
olmamış mı?..
Üstelik, İTÜ'de de çok sayıda akademisyen, bu köprünün (mimarisi ne
olursa olsun) ''yerine'' ve 2600 yıllık tarihi dokuyu ''umursamayan'' Galata-Süleymaniye
bağlantısına ''karşı çıkmalarına'' rağmen...
Bu başlıktaki ilk yazımda (23/12/2001) Calatrava'ya; ''yeri gördükten
sonra bu günaha ortak olmaktan vazgeç'' çağrısında bulunmuştum... Şimdi,
''bizimkilere'' ne demeli, bilmem ki? Hele ki şu Mimar Sinan'ı anma günlerinde.
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|