reklam

15 Nisan 2002 Pazartesi
Ana Sayfa
>
Haberler

Ne Samsun'da ne de ülkemizin başka bir yerinde mobil santral kurulmamalıdır 

Mobil santrallerin kurulmaması gerektiğini savunan Türk Mühendis ve Miöar Odaları Birliği yayınladığı basın açıklamasıyla bu itirazın gerekçelerini açıkladı:

"Enerji sektöründe özellikle de son onbeş yıllık süreçte çok başlılık ve yönetim krizi yaşanmakta, son çıkarılan Elektrik Piyasası Yasası ile de sektör üzerindeki kamu denetimi ve merkezi planlama ortadan kaldırılmakta, sektör tamamen tekellerin kar alanına dönüştürülmektedir.

Çözüm üretmek yerine kriz yaratmayı ve kriz ortamında kötü çözümleri önermeyi politika haline getiren enerji bürokrasisi, iki temel argümanı esas almaktadır. Birincisi, “ulusal enerji kaynakları yetersizdir; bu yüzden nükleer santral kurmak gerekir”. İkincisi, “yatırım için kaynak yeterli değildir; değişik finansman yollarına başvurmak gerekir”. Gerçekte bu iki argüman da doğru değildir. Ülkemiz, hidrolik potansiyelinin % 30’unu, kömürünün % 20’sini, jeotermal potansiyelinin % 3’ünü kullanmış ve rüzgar potansiyelinin ise çok azı değerlendirilmişken; ulusal kaynakların tükendiği savı doğru değildir.

Zaten nükleer santral tartışmaları olumlu bir şekilde sonuçlanmış ve ülkemiz şimdilik nükleer felaketten kurtulmuştur. Finansman konusunda ise Yap İşlet Devret (YİD) ve Yap İşlet (Yİ) modellerine yönelinerek fahiş fiyatlı, yirmi yıl süreli ve yüzde yüz alım garantili sözleşmeler yapılarak Elektrik Üretim A.Ş.(TEAŞ)’nin borç batağına sürüklenmesine neden olunmuştur. Bu konuda dış kaynak gelecek bahanesiyle Anayasa bile değiştirilmiş ve sözleşmelerde Anayasa değişikliği geriye doğru işletilmiş Yİ ve YİD sözleşmeleri kamu denetimi dışına çıkarılmıştır.

2000 yılı içerisinde kriz gerekçe gösterilerek; Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) ve Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)’nın uyarıları dikkate alınmadan, Belediye yetkisindeki imar planlarına aykırı bir şekilde ve başta Gayri Sıhhı Tesislerle ilgili Mevzuat olmak üzere, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Raporları yaptırılmayarak, Su Kirliliği Kontrol mevzuatı ve Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği değiştirilerek, Mobil Santrallar gündeme getirilmiştir. Toplam kurulu güçleri 615 MegaWatt (MW) olan 12 mobil santral kurulması için ihale yapılmış ve 5 yıl süreli Yap İşlet sözleşmeleri imzalanmıştır.

Mobil Santrallar bir ihtiyaçtan kaynaklanmamaktadır.
Mobil santrallara gerekçe olarak sunulan 2001 yılında enerji krizi olacağı savı doğrulanmamıştır. 2002 yılının dördüncü ayında olmamıza karşın enerji arzında bir sorun yaşanmamaktadır.Bugün kurulu gücümüz 29.500 MW’tır. Puant değer (yıl içerisinde her hangi bir zamanda ulaşılan maksimum tüketim değeri) ise 19.500 MW’tır. Yıllık brüt tüketim son iki yıl içerisinde sabit kalmış ve 125.000.000.000 (yüzyirmibeşmilyar) kilowattsaat (kWh) olarak gerçekleşmiştir. Yine bu yıl sonbaharda 4.500 MW’ı özel kuruluşlara ait Yİ projeleri olmak üzere yaklaşık 6.000 MW’lık bir kurulu güç devreye girecektir. Kurulması düşünülen mobil santralların toplam 615 MW’lık gücüne hiçbir şekilde ihtiyaç duyulmayacaktır. Yani elektrik enerjisi arzında ciddi bir fazlalık oluşacaktır. Hele hele bunlarla beş yıl süreli yüzde yüz alım garantili sözleşmeler yapılmasına hiç gerek yoktur. Sanayi üretimindeki ciddi düşüşler nedeniyle ülkemizde elektriğe olan talepteki artış geçmiş yıllar ortalamasının çok çok altında gerçekleşmektedir. Hatta son iki yılda artış olmamıştır. Elektrik enerjisinin depo edilemezliği düşünülürse, ülkemizin bu arz fazlalığı ve yüzde yüz alım garantileri nedeniyle bu süreç bugün olduğu gibi gelecekte de kamunun aleyhine işlemeye devam edecektir.

Hukuki açıdan mobil santrallar:
En çok 30 MW gücünde olması gereken mobil santrallar, 100 MW gücünde sabit ve beş yıllık sözleşmelerle çalıştırılarak yasa ve yönetmelikler hiçe sayılmıştır.

1982 Anayasa’sının 56. Maddesi’nde “Sağlık ve Çevrenin Korunması” başlığı altında “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamak hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir” hükmü yer almaktadır.

9.8.1983 tarih ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 10. Maddesi’nde ÇED Yönetmeliği 7.2.1993 tarih ve 21489 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş, 23.6.1997 tarih ve 23028 sayılı Resmi Gazete’de yapılan değişiklikler yayınlanmıştır. ÇED Yönetmeliği’ne göre Yönetmelik kapsamına giren bir faaliyeti gerçekleştirmeyi planlayan gerçek ve tüzel kişiler, her türlü teşvik, onay, izin ve ruhsat almadan önce; Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından yatırım programına alınmadan, özel kesim faaliyetlerinde uygulama projeleri ya da mevzi imar planı onaylanmadan önce yönetmelik faaliyetleri için ÇED Raporu veya ÇED Ön Araştırma Raporu hazırlamak, ilgili makamlara sunmak ve verilecek görüşe göre hareket etmekle yükümlüdürler. 29 Eylül 2000 tarih ve 24185 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ÇED, Su Kirliliği Kontrol ve Hava Kalitesinin Korunması Yönetmelikleri değişiklikleri ile 31.12.2002 tarihine kadar Mobil Santrallar kurulması için uygun zemin hazırlanmıştır. Bu değişiklikler Anayasamızın 56. Maddesi’ne aykırıdır.

Ayrıca bu değişiklikler Anayasamızın 2. Maddesi’ndeki “Hukuk Devleti” ilkesine de aykırıdır. Çünkü Yönetmeliklere Anayasa’ya aykırı bazı eklemeler yapılarak bu hukuk delinmektedir. Bu duruma göre insan ve çevre sağlığına dair elde edilmiş bütün haklar ve çevresel değerler geri dönmemek üzere yok olacaktır.

Çevre Kanunu’nun 10. Maddesi’ne aykırı olarak, ÇED Raporu terk edilerek, çevreyi kirletecek artık ve atıkların ne şekilde zararsız hale getirileceği belirsiz hale getirilmektedir.

6 numaralı fueloil bir petrol rafinerisi atığıdır. Çevre Bakanlığı 11 Ağustos 1983 tarih ve 18132 sayılı ve 24 Mayıs 1993 tarih ve 3401 sayılı Genelgeleri ile 6 numaralı fueloil kullanımının engellenmesini istemektedir.

Ancak, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB)’nın 6 numaralı fueloil ile çalışan, tekniğine aykırı olarak mobil santral adı ile adlandırdığı santralları çözüm olarak sunması düşündürücüdür.

Mobil santrallar çevre tahribatına neden olacaktır.
Mobil Santrallar enerji literatüründe ‘Sömürge Tipi Santral’ olarak nitelenmektedir. Yani ‘Acil Durum Santrallarıdır’. Bunun temel nedeni ise çevreye verdikleri yüksek tahribat ve birim maliyetlerinin çok yüksek olmasıdır. Diğer yandan mobil santral tanımı en çok 30 MW’a kadardır.

Oysa daha önce Dalaman’a, Giresun’a, Trabzon’a ve Bartın’a kurulması düşünülmüş ancak yöresel tepkiler nedeniyle bu kez de Samsun’da gündeme getirilen santral, 100 MW olup mobil değil kalıcı bir santraldır. Ancak mobil santrallar gibi özelliklere sahiptir. Bu yüzdendir ki mobil santral ihalesinde bir hukuk skandalı yaratılarak ÇED Raporu aranmaması şartı getirilmiştir. Eğer ÇED Raporu aransaydı zaten bu santrallar gerekli izin alınamayacaktı.

Samsun bir tarım yöresidir. Tarım yok olacaktır.
Bölgenin bir tarım ovası olduğu, Samsun’a içme suyu temin eden Çakmak Barajı ve arıtma tesislerinin çok yakın mesafede olduğu unutulmamalıdır. Zira çevre halkını yakından ilgilendiren ve acilen önlenmesi gereken bir tehlikeyle karşı karşıyayız.

Samsun Büyükşehir Belediyesi mücavir alan sınırlarının 19 Mayıs İlçesi ve Çınarlık Beldesi arasında genişletilmesi düşünceleri göz önüne alınırsa Şehir merkezinde, meskun mahallin içinde, 6 numaralı fueloil ile çalışan bir santral olacaktır. Gelişmiş ülkelerde meskun mahallin çok uzaklarında ancak 2 numara fueloil ile çalışan santrallar vardır. Bu nedenle iddia edildiği gibi dünyada geri kalmış ülkelerin dışında 6 numaralı fueloil ile çalışan santral mevcut değildir.

Yine aynı yörede bilindiği gibi Organize Sanayi Bölgesindeki irili ufaklı fabrikalar yanında TÜGSAŞ (Azot) ve KBİ (Bakır) fabrikalarının yıllardır çevre kirliliği yaptığı bilinmektedir. Buna rağmen herhangi bir tedbir alınamamaktadır. Ocak 2002 de TÜBİTAK’ın TÜGSAŞ(Azot) fabrikası için hazırladığı rapora göre; sadece sülfirik asit üretim tesislerinde yapılan ölçüm sonuçları tehlikenin boyutlarını daha net açıklamaktadır.

Günde ortalama 650 ton sülfirik asit üreten fabrikada yapılan baca gazı emisyon ölçümlerinde kükürtdioksit gazı 13.6 kg/ton olarak bulunmuştur. Oysa sınır değer 5 kg/ton’dur. Yani 650 ton sülfirikasit üretilirken 8.840 kg kükürtdioksit bacadan salınmaktadır. Sınır değere göre bu atım 3.250 kg olmalıdır. Yani yöre zaten ciddi bir tehditle karşı karşıyadır.

Mobil Santral ile çevre tahribatı artacak, çiftçiler ve yöre halkı ciddi bir şekilde zarar görecektir.
Yakıt olarak kullanılacak 6 nolu fueloilin kalorifer yakıtı olarak bile kullanılması yasaktır. TÜPRAŞ tarafından üretilen fueloilde % 3-4 kükürt bulunmaktadır. İnsan ve çevre sağlığını olumsuz etkileyen kükürtdioksit ve azotdioksit; santrallardan çıkan egzoz gazında, belirlenen emisyon değerlerinin çok üzerindedir. Çevre mevzuatına göre yakma ısı gücü 50 MW ve üzerinde olan tesislerde baca gazlarında azot dioksit emisyonu metreküp başına 800 miligram(mg), kükürt dioksit emisyonu 1.700 mg değerini aşamayacağı açıkça belirtilmektedir.

Bu yakıtın içerisinde kükürt bulunmakta ve toplam baca gazı miktarı 558.000 m³/saat civarındadır. Bu gazın içerisinde kükürt dioksit gaz miktarı en az 5.940 mg/m³’tür. Diğer bir deyişle saatte 3.750 kg civarında kükürtdioksit gazı atmosfere bırakılmaktadır. Azotdioksit gazları ise 800 mg/m³’ün üzerine çıkabilmektedir.

Ne yazık ki Samsun’a zehir kusacak bu mobil santral, diğer yörelerde kurulması düşünülen mobil santrallar gibi çevre mevzuatına göre istenilmesi gereken ÇED’den muaf tutulmuştur.

Mobil Santrallerin yapımı için ÇED Yönetmeliği’nin devreden çıkartılması, Türkiye’nin enerji/çevre ilişkileri konusundaki ulusal ve uluslararası yükümlülüklerini yerine getirme konusundaki durumunu göstermesi açısından çarpıcı bir örnektir.

Tarıma ve insana vereceği zarar ile de, bölgenin ekonomisini kalkındırmak yerine nüfusun göç vermesine, tarımın gerilemesine, hastane ve ilaç masraflarının artmasına neden olacaktır. Santral çalışması esnasında elde edilecek su buharı ile çevrede seracılığın gelişeceği söylenmektedir. Elde edilen buharın önemli bir bölümü ile elektrik enerjisi elde edilecektir. Geriye kalan buhar ile seracılığın teşvik edilmesinin altında, yıllardır azot ve bakır fabrikalarının çevreye verdikleri zarar sonucu ödemek zorunda kaldıkları tazminatların benzerini ödememek için zemin hazırlandığı unutulmamalıdır.

Mobil Santral kurularak istihdam yaratılacağı doğru değildir.
İnşaat aşamasında 1500 kişinin, işletme aşamasında ise 250 kişinin istihdam edileceği doğru değildir. 20 MW gücündeki İdil mobil santralı yapımcı firmaya ait olup; ikisi mühendis toplam 16 personel çalışmaktadır. Samsun’da da durum farklı olmayacaktır.

Mobil santrallara karşı tepkiler haklıdır ve desteklenmelidir. Mobil santrallardan vazgeçilmelidir.
Mobil santrallar özellikleri nedeniyle kurulması düşünülen yörelerdeki kamuoyu tarafından haklı olarak tepkiyle karşılanmaktadır. 100 MW gücünde ve günde 550-600 ton 6 numara fueloil tüketecek olan mobil santrala karşı, içinde meslek kuruluşları, dernekler, üniversite öğretim üyeleri, köylüler ve kitle örgütleri demokratik tepkilerini dile getirmişler ve yerel kamu oyunda haklı tepkileri kabul görmüştür.

Ne Samsun’da ne de ülkemizin başka bir yerinde mobil santral kurulmamalıdır!

Olmayan krizi gerekçe gösteren Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın gerekçesi oluşmamıştır. Elektrik enerjisi arzında fazlalık vardır. Bu nedenlerle başta Samsun’da kurulmak istenen Mobil Santral olmak üzere tüm Mobil Santral projeleri derhal iptal edilmelidir!

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nı bir kez daha insana, çevreye, yöre halkına ve ülkemize saygılı olmaya davet ediyoruz!"
Arkitera

 

Nisan 2002 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05 06 07
08 09 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30
diğer aylar için tıklayın

Bülent Erkmen 16 Nisan Salı günü  Diyalog bölümümüze konuk oldu...

Bülent Erkmen ve çalışmaları hakkında daha fazla bilgi edinmek için buraya, Diyalog'daki buluşmayı okumak için  buraya tıklayın...

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz