Ne Samsun'da ne de ülkemizin başka
bir yerinde mobil santral kurulmamalıdır
Mobil santrallerin kurulmaması gerektiğini savunan Türk Mühendis ve Miöar
Odaları Birliği yayınladığı basın açıklamasıyla bu itirazın gerekçelerini
açıkladı:
"Enerji sektöründe özellikle de son onbeş yıllık süreçte çok başlılık
ve yönetim krizi yaşanmakta, son çıkarılan Elektrik Piyasası Yasası ile
de sektör üzerindeki kamu denetimi ve merkezi planlama ortadan kaldırılmakta,
sektör tamamen tekellerin kar alanına dönüştürülmektedir.
Çözüm üretmek yerine kriz yaratmayı ve kriz ortamında kötü çözümleri
önermeyi politika haline getiren enerji bürokrasisi, iki temel argümanı esas
almaktadır. Birincisi, “ulusal enerji kaynakları yetersizdir; bu yüzden nükleer
santral kurmak gerekir”. İkincisi, “yatırım için kaynak yeterli değildir;
değişik finansman yollarına başvurmak gerekir”. Gerçekte bu iki argüman
da doğru değildir. Ülkemiz, hidrolik potansiyelinin % 30’unu, kömürünün
% 20’sini, jeotermal potansiyelinin % 3’ünü kullanmış ve rüzgar
potansiyelinin ise çok azı değerlendirilmişken; ulusal kaynakların tükendiği
savı doğru değildir.
Zaten nükleer santral tartışmaları olumlu bir şekilde sonuçlanmış ve
ülkemiz şimdilik nükleer felaketten kurtulmuştur. Finansman konusunda ise
Yap İşlet Devret (YİD) ve Yap İşlet (Yİ) modellerine yönelinerek fahiş
fiyatlı, yirmi yıl süreli ve yüzde yüz alım garantili sözleşmeler yapılarak
Elektrik Üretim A.Ş.(TEAŞ)’nin borç batağına sürüklenmesine neden
olunmuştur. Bu konuda dış kaynak gelecek bahanesiyle Anayasa bile değiştirilmiş
ve sözleşmelerde Anayasa değişikliği geriye doğru işletilmiş Yİ ve YİD
sözleşmeleri kamu denetimi dışına çıkarılmıştır.
2000 yılı içerisinde kriz gerekçe gösterilerek; Elektrik Mühendisleri
Odası (EMO) ve Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)’nın uyarıları dikkate alınmadan,
Belediye yetkisindeki imar planlarına aykırı bir şekilde ve başta Gayri Sıhhı
Tesislerle ilgili Mevzuat olmak üzere, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED)
Raporları yaptırılmayarak, Su Kirliliği Kontrol mevzuatı ve Hava
Kalitesinin Korunması Yönetmeliği değiştirilerek, Mobil Santrallar gündeme
getirilmiştir. Toplam kurulu güçleri 615 MegaWatt (MW) olan 12 mobil santral
kurulması için ihale yapılmış ve 5 yıl süreli Yap İşlet sözleşmeleri
imzalanmıştır.
Mobil Santrallar bir ihtiyaçtan kaynaklanmamaktadır.
Mobil santrallara gerekçe olarak sunulan 2001 yılında enerji krizi olacağı
savı doğrulanmamıştır. 2002 yılının dördüncü ayında olmamıza karşın
enerji arzında bir sorun yaşanmamaktadır.Bugün kurulu gücümüz 29.500
MW’tır. Puant değer (yıl içerisinde her hangi bir zamanda ulaşılan
maksimum tüketim değeri) ise 19.500 MW’tır. Yıllık brüt tüketim son iki
yıl içerisinde sabit kalmış ve 125.000.000.000 (yüzyirmibeşmilyar)
kilowattsaat (kWh) olarak gerçekleşmiştir. Yine bu yıl sonbaharda 4.500
MW’ı özel kuruluşlara ait Yİ projeleri olmak üzere yaklaşık 6.000
MW’lık bir kurulu güç devreye girecektir. Kurulması düşünülen mobil
santralların toplam 615 MW’lık gücüne hiçbir şekilde ihtiyaç
duyulmayacaktır. Yani elektrik enerjisi arzında ciddi bir fazlalık oluşacaktır.
Hele hele bunlarla beş yıl süreli yüzde yüz alım garantili sözleşmeler
yapılmasına hiç gerek yoktur. Sanayi üretimindeki ciddi düşüşler
nedeniyle ülkemizde elektriğe olan talepteki artış geçmiş yıllar
ortalamasının çok çok altında gerçekleşmektedir. Hatta son iki yılda artış
olmamıştır. Elektrik enerjisinin depo edilemezliği düşünülürse, ülkemizin
bu arz fazlalığı ve yüzde yüz alım garantileri nedeniyle bu süreç bugün
olduğu gibi gelecekte de kamunun aleyhine işlemeye devam edecektir.
Hukuki açıdan mobil santrallar:
En çok 30 MW gücünde olması gereken mobil santrallar, 100 MW gücünde sabit
ve beş yıllık sözleşmelerle çalıştırılarak yasa ve yönetmelikler hiçe
sayılmıştır.
1982 Anayasa’sının 56. Maddesi’nde “Sağlık ve Çevrenin Korunması”
başlığı altında “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamak hakkına
sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre
kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir” hükmü yer
almaktadır.
9.8.1983 tarih ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 10. Maddesi’nde ÇED Yönetmeliği
7.2.1993 tarih ve 21489 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
girmiş, 23.6.1997 tarih ve 23028 sayılı Resmi Gazete’de yapılan değişiklikler
yayınlanmıştır. ÇED Yönetmeliği’ne göre Yönetmelik kapsamına giren
bir faaliyeti gerçekleştirmeyi planlayan gerçek ve tüzel kişiler, her türlü
teşvik, onay, izin ve ruhsat almadan önce; Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı
tarafından yatırım programına alınmadan, özel kesim faaliyetlerinde
uygulama projeleri ya da mevzi imar planı onaylanmadan önce yönetmelik
faaliyetleri için ÇED Raporu veya ÇED Ön Araştırma Raporu hazırlamak,
ilgili makamlara sunmak ve verilecek görüşe göre hareket etmekle yükümlüdürler.
29 Eylül 2000 tarih ve 24185 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ÇED, Su
Kirliliği Kontrol ve Hava Kalitesinin Korunması Yönetmelikleri değişiklikleri
ile 31.12.2002 tarihine kadar Mobil Santrallar kurulması için uygun zemin hazırlanmıştır.
Bu değişiklikler Anayasamızın 56. Maddesi’ne aykırıdır.
Ayrıca bu değişiklikler Anayasamızın 2. Maddesi’ndeki “Hukuk
Devleti” ilkesine de aykırıdır. Çünkü Yönetmeliklere Anayasa’ya aykırı
bazı eklemeler yapılarak bu hukuk delinmektedir. Bu duruma göre insan ve çevre
sağlığına dair elde edilmiş bütün haklar ve çevresel değerler geri dönmemek
üzere yok olacaktır.
Çevre Kanunu’nun 10. Maddesi’ne aykırı olarak, ÇED Raporu terk
edilerek, çevreyi kirletecek artık ve atıkların ne şekilde zararsız hale
getirileceği belirsiz hale getirilmektedir.
6 numaralı fueloil bir petrol rafinerisi atığıdır. Çevre Bakanlığı
11 Ağustos 1983 tarih ve 18132 sayılı ve 24 Mayıs 1993 tarih ve 3401 sayılı
Genelgeleri ile 6 numaralı fueloil kullanımının engellenmesini istemektedir.
Ancak, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB)’nın 6 numaralı
fueloil ile çalışan, tekniğine aykırı olarak mobil santral adı ile adlandırdığı
santralları çözüm olarak sunması düşündürücüdür.
Mobil santrallar çevre tahribatına neden olacaktır.
Mobil Santrallar enerji literatüründe ‘Sömürge Tipi Santral’ olarak
nitelenmektedir. Yani ‘Acil Durum Santrallarıdır’. Bunun temel nedeni ise
çevreye verdikleri yüksek tahribat ve birim maliyetlerinin çok yüksek olmasıdır.
Diğer yandan mobil santral tanımı en çok 30 MW’a kadardır.
Oysa daha önce Dalaman’a, Giresun’a, Trabzon’a ve Bartın’a kurulması
düşünülmüş ancak yöresel tepkiler nedeniyle bu kez de Samsun’da gündeme
getirilen santral, 100 MW olup mobil değil kalıcı bir santraldır. Ancak
mobil santrallar gibi özelliklere sahiptir. Bu yüzdendir ki mobil santral
ihalesinde bir hukuk skandalı yaratılarak ÇED Raporu aranmaması şartı
getirilmiştir. Eğer ÇED Raporu aransaydı zaten bu santrallar gerekli izin alınamayacaktı.
Samsun bir tarım yöresidir. Tarım yok olacaktır.
Bölgenin bir tarım ovası olduğu, Samsun’a içme suyu temin eden Çakmak
Barajı ve arıtma tesislerinin çok yakın mesafede olduğu unutulmamalıdır.
Zira çevre halkını yakından ilgilendiren ve acilen önlenmesi gereken bir
tehlikeyle karşı karşıyayız.
Samsun Büyükşehir Belediyesi mücavir alan sınırlarının 19 Mayıs İlçesi
ve Çınarlık Beldesi arasında genişletilmesi düşünceleri göz önüne alınırsa
Şehir merkezinde, meskun mahallin içinde, 6 numaralı fueloil ile çalışan
bir santral olacaktır. Gelişmiş ülkelerde meskun mahallin çok uzaklarında
ancak 2 numara fueloil ile çalışan santrallar vardır. Bu nedenle iddia
edildiği gibi dünyada geri kalmış ülkelerin dışında 6 numaralı fueloil
ile çalışan santral mevcut değildir.
Yine aynı yörede bilindiği gibi Organize Sanayi Bölgesindeki irili ufaklı
fabrikalar yanında TÜGSAŞ (Azot) ve KBİ (Bakır) fabrikalarının yıllardır
çevre kirliliği yaptığı bilinmektedir. Buna rağmen herhangi bir tedbir alınamamaktadır.
Ocak 2002 de TÜBİTAK’ın TÜGSAŞ(Azot) fabrikası için hazırladığı
rapora göre; sadece sülfirik asit üretim tesislerinde yapılan ölçüm sonuçları
tehlikenin boyutlarını daha net açıklamaktadır.
Günde ortalama 650 ton sülfirik asit üreten fabrikada yapılan baca gazı
emisyon ölçümlerinde kükürtdioksit gazı 13.6 kg/ton olarak bulunmuştur.
Oysa sınır değer 5 kg/ton’dur. Yani 650 ton sülfirikasit üretilirken
8.840 kg kükürtdioksit bacadan salınmaktadır. Sınır değere göre bu atım
3.250 kg olmalıdır. Yani yöre zaten ciddi bir tehditle karşı karşıyadır.
Mobil Santral ile çevre tahribatı artacak, çiftçiler ve yöre halkı
ciddi bir şekilde zarar görecektir.
Yakıt olarak kullanılacak 6 nolu fueloilin kalorifer yakıtı olarak bile
kullanılması yasaktır. TÜPRAŞ tarafından üretilen fueloilde % 3-4 kükürt
bulunmaktadır. İnsan ve çevre sağlığını olumsuz etkileyen kükürtdioksit
ve azotdioksit; santrallardan çıkan egzoz gazında, belirlenen emisyon değerlerinin
çok üzerindedir. Çevre mevzuatına göre yakma ısı gücü 50 MW ve üzerinde
olan tesislerde baca gazlarında azot dioksit emisyonu metreküp başına 800
miligram(mg), kükürt dioksit emisyonu 1.700 mg değerini aşamayacağı açıkça
belirtilmektedir.
Bu yakıtın içerisinde kükürt bulunmakta ve toplam baca gazı miktarı
558.000 m³/saat civarındadır. Bu gazın içerisinde kükürt dioksit gaz
miktarı en az 5.940 mg/m³’tür. Diğer bir deyişle saatte 3.750 kg civarında
kükürtdioksit gazı atmosfere bırakılmaktadır. Azotdioksit gazları ise 800
mg/m³’ün üzerine çıkabilmektedir.
Ne yazık ki Samsun’a zehir kusacak bu mobil santral, diğer yörelerde
kurulması düşünülen mobil santrallar gibi çevre mevzuatına göre
istenilmesi gereken ÇED’den muaf tutulmuştur.
Mobil Santrallerin yapımı için ÇED Yönetmeliği’nin devreden çıkartılması,
Türkiye’nin enerji/çevre ilişkileri konusundaki ulusal ve uluslararası yükümlülüklerini
yerine getirme konusundaki durumunu göstermesi açısından çarpıcı bir örnektir.
Tarıma ve insana vereceği zarar ile de, bölgenin ekonomisini kalkındırmak
yerine nüfusun göç vermesine, tarımın gerilemesine, hastane ve ilaç
masraflarının artmasına neden olacaktır. Santral çalışması esnasında
elde edilecek su buharı ile çevrede seracılığın gelişeceği söylenmektedir.
Elde edilen buharın önemli bir bölümü ile elektrik enerjisi elde
edilecektir. Geriye kalan buhar ile seracılığın teşvik edilmesinin altında,
yıllardır azot ve bakır fabrikalarının çevreye verdikleri zarar sonucu ödemek
zorunda kaldıkları tazminatların benzerini ödememek için zemin hazırlandığı
unutulmamalıdır.
Mobil Santral kurularak istihdam yaratılacağı doğru değildir.
İnşaat aşamasında 1500 kişinin, işletme aşamasında ise 250 kişinin
istihdam edileceği doğru değildir. 20 MW gücündeki İdil mobil santralı
yapımcı firmaya ait olup; ikisi mühendis toplam 16 personel çalışmaktadır.
Samsun’da da durum farklı olmayacaktır.
Mobil santrallara karşı tepkiler haklıdır ve desteklenmelidir. Mobil
santrallardan vazgeçilmelidir.
Mobil santrallar özellikleri nedeniyle kurulması düşünülen yörelerdeki
kamuoyu tarafından haklı olarak tepkiyle karşılanmaktadır. 100 MW gücünde
ve günde 550-600 ton 6 numara fueloil tüketecek olan mobil santrala karşı, içinde
meslek kuruluşları, dernekler, üniversite öğretim üyeleri, köylüler ve
kitle örgütleri demokratik tepkilerini dile getirmişler ve yerel kamu oyunda
haklı tepkileri kabul görmüştür.
Ne Samsun’da ne de ülkemizin başka bir yerinde mobil santral kurulmamalıdır!
Olmayan krizi gerekçe gösteren Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın
gerekçesi oluşmamıştır. Elektrik enerjisi arzında fazlalık vardır. Bu
nedenlerle başta Samsun’da kurulmak istenen Mobil Santral olmak üzere tüm
Mobil Santral projeleri derhal iptal edilmelidir!
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nı bir kez daha insana, çevreye, yöre
halkına ve ülkemize saygılı olmaya davet ediyoruz!"
Arkitera
|