reklam

28 Mayıs 2002 Salı
Ana Sayfa
>
Haberler

Karayollarımızın durumu
Aydın Boysan

Geçen gün, sabah Bursa'ya gidip, akşamında İstanbul'a döndüm. Eskihisar'dan karşıya araba vapuruyla geçip, oradan Bursa'ya otomobille gittik. Bu yollarda eski günleri anmamak, olanak dışı... Yol elbet iyi olmuş. Ama iyilik dereceleri ve kaliteleri arasında, yine de büyük farklar bulunuyor... Sanki, başka İdareler yaptırmış gibi.

Yolun bazı bölümlerinde yüzey, dalgalı ve pütürüklü... Örneğin Bursa Ovası'na iniş yolu yüzeyi, yolcuları dalgalandırıp-titretiyor. Oysa Orhangazi-Gemlik arasındaki yol, çok iyi yapılmış... Yüzey mükemmel, hiç sallanmadan ve titremeden gidiliyor. Bu yolu böyle inşa edenlerin adlarını bilsem, okurlarıma da sevinçle sunacağım.

T.C. Karayolları idaresini kuruluşundan beri izlerim. Eski yollarımızın, yani 20. yüzyıl ilk yarısındaki karayollarımızın durumunu iyi bilenler, Karayollarımızın getirdiği yenilikleri, daha iyi değerlendirme bilgisine, sahip olanlardır.

Yalova-Bursa, hatta Mudanya-Bursa yolları bile, gidilmesi öylesine zor yollardı ki!... Üstelik bu iki kısa yol, ülkenin en canlı batısının, kısacık yollarıydı... Daracık ve çok virajlı idiler. Yol yüzeyleri öyle çukur ve tümseklerle, kalbur gibi olurdu ki, otobüs hızlı giderse, yolcular böbrek taşı bile düşürürlerdi. Eğer o gün yağmur yağmışsa, silkelenmeler daha şiddetli olurdu.

Ülkemizi Avrupa'ya bağlayan İstanbul-Edirne yolu ise, ayni derecede berbattı. Lüleburgaz-İstanbul arası otobüsle, dört-beş saat sürerdi. Ülkenin batı ve merkezindeki yollar da, ayni kalitedeydi.

Doğu Anadolu yolları ise, sadece yürekler acısıydı. Erzurum-Dumlu arasında çamura batan otobüsü, biz yolcular iterek kurtarırdık. Kurtalan-Tatvan yolu, aynı kalitedeydi. Van-Tatvan ve Van- Hakkari arasında ise tekerlekli taşıt yolu, hiç mi hiç yoktu. Biz bir arkadaşımla birlikte, görevli gittiğimiz Hakkari'den Van'a, 1947 yılının kar fırtınalı ilk yedi gününde, 250 kilometre yürüyerek, evet yürüyerek gitmiştik...

Karayollarımız, doğru kurulmuş iyi bir idareydi. Çok eski Genel Müdürlerinden tanımış olduğum çok iyi mühendisler, pırıl-pırıl insanlar vardı. Vecdi Diker, Daniş Koper gibi... Oysa son yıllarda, hapis cezası alanlar bile oldu. Bu güzel kuruluşa son onyıllarda, politikacılar bulaştı. Yanlış yerlerde, yanlış yollar yapılmaya başlandı. Kötülük, işin uzmanlık yanına da girdi. Örneğin Bolu-Ankara otoyolu, eski zavallı yoldan, daha uzun oldu.

'Ey çürük politikacılar! Elinizi Karayolları'ndan çekin!' desem, kime ne anlatmış olacağım?... Hiç... Boşuna nefes tüketmiş olurum.

-------------------------------------------------------------------------------

Baykuş gözlüler

Japon masalları da, başta bizimkiler, öteki ülkelerin masallarına benzer. Amaç, 'akıl vermek'tir. Ne olacak ki?... Eski zamanda, masallardan başka akıl veren yoktu ki... Daha masalcı 'Baba' politikacılar, ortaya çıkmamıştı.

Bir Japon, gece karanlığında bile, her şeyi görebilme hırsına kapılmış... Çare arıyor. Sonunda kendisine, baykuş gözü taktırma aklını verenlere, inanıyor. Başkuş gözlerini taktırır taktırmaz, akşam olmasını bekleyip, sokağa çıkıyor. Hava karardıkça, daha iyi görüyor. Gördükçe mutlu oluyor. Hele kimsenin görmediğini görme ayrıcalığı dolayısıyle, mest oluyor.

Ama, her şeyin bir sonu var. Sabah yaklaştıkça, karanlık azalıyor. Onun da görmesi azalıyor. Üstelik sabah olup da ortalık iyice aydınlanınca, baykuş gözlü Japon, hiçbir şeyi görmez oluyor. Değil uzağı görmek, en yakınında olanları bile görmüyor. Kıssadan hisse:

Yoksa, örneğin ekonomik bunalım karanlıklarını, baykuş gözlü politikacılar mı ister?

-------------------------------------------------------------------------------

Aklın ötesi

Tarihin en ünlü yazarlarından Montaigne, tek bir kitap bırakmıştı. Bu kitap bu üne, yetmişti. Örneğin akıl konusunda diyordu ki:

'Kim kendini akılsız sayabilir? İnsanın kendini akılsız sayması, mantıkça da mümkün değildir. En zavallı, en Allahlık insanlar bile, akıldan yana paylarına razıdırlar. Başkalarında bizden fazla yiğitlik, istidat, güzellik görebiliriz; ama akıl üstünlüğünü kimseye vermeyiz.'

Yine Montaigne'in Denemeler'i (Cem Y.Sabahattin Eyüboğlu Türkçesi) nedeni şöyle açıklar: 'Kimse akıl payından şikayetçi değildir. Elbette şikayetçi olamaz. Çünkü aklını beğenmemesi için, aklından ötesini görebilmesi lazım.'

Böylece Montaigne yüzyıllar önceki açıklamalarıyla, bugün bizim 'kendilerinden daha iyi alternatif olmadığını' sanan dar kafalı politikacılarımızı, tanıtmış olur.

------------------------------------------------------------------------------

Bezdirdiler

Bu Çeçen eylemleri, iyice bezdirdi. Türkiye aleyhine gösterilere dönüştü.

Ülke ekonomisi zaten Sırat Köprüsü'nden geçiyor... Düştü düşecek... Bir de bazı sergerdeler, ülke turizmini baltalama eylemlerine girişiyor.

Akıl almaz bir iş ise, bu gibi eylemcilere, sorumlu makamların, Cumartesi Anneleri'ne göstermedikleri kadar, ihtimam ve şefkatle davranması. Çok ayıp oluyor... Kendimize karşı.
Akşam 

 

Mayıs 2002 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05
06 07 08 09 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30
diğer aylar için tıklayın

Cengiz Bektaş  28 Mayıs Salı günü  Diyalog bölümümüze konuk olacak...

 

Cengiz Bektaş hakkında daha fazla bilgi edinmek için buraya, Diyalog'a katılmak için  buraya tıklayın...

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz