İstanbul'da 'deprem fırsatçılığı'
OKTAY EKİNCİ
'Güçlendirme' pazarı:
Güven vermeyen binalara ''güçlendirme'' adına yapılan ''betonarme
takviyeler'' yeni bina maliyetine yaklaşırken sonucun yine güvenilir olmadığı
uyarılarına kimse aldırmıyor...
'SİT alanlarına' hücum
Depremden sonrası için de kentsel yaşamın ve gelecek kuşakların doğal ve
kültürel çevre kaynakları olarak korunmaları gereken SİT'ler, şimdi de
''sağlam zemin'' bahanesiyle talan ediliyor...
'Gökdelen' sevdalıları
Riskli ve düzensiz yapılaşmayı ''tümüyle yenileyerek'' depreme hazırlanmayı
savunanlar ise ''yeni gökdelen alanları yaratmak'' isteyenlerin de aynı gerekçeleri
yüzünden ''gerilim'' içindeler...
Zamanı ne olursa olsun, İstanbul 'da deprem yaklaşıyor... Büyüklüğü
de ne olursa olsun, depremin büyük hasar ve can kaybı yaratacağına olan ''inanç''
giderek güçleniyor...
Çünkü merkezi ve yerel yönetim, onca uyanlara rağmen kenti depreme hazırlamaya
değil, deprem anındaki ''kurtarma çalışmalarına'' önem veriyor...
Söz gelimi inanılmaz paralar, ''enkaz altını öğrenme''
teknolojisine ayrılırken, aynı binaların ''enkaza dönüşmemesi'' için
şimdiden yapılabilecek çalışmalara ise ''kaynak yetersiz''
deniyor...
Benzer şekilde hemen her kamu kurumunun depolarına ''tabutlar'',
''kefenler'' istiflenirken, aynı kamu yapılarının ''çökmemesi''
için gerekli müdahaleye ait ''ödenekler'' ise sanki tasarruf önlemlerine
takılmış gibiler, hâlâ ortada yoklar...
İşte böylesi bir ''karabasan'' ortamında ise yıllardır sadece ''imar
rantına'' dayalı bir pazarla kentin bu ''dayanıksız'' dokusunu
yaratmada pay sahibi olan ''inşaat ve emlak sektörü'' , bu kez de yeni
piyasasını ''korku'' üzerine kuruyor...
Yapılara ''güçlendirme'' (!) adına yapılan bilim dışı müdahalelerin
maliyeti, yeni yapı inşaatına yaklaşıyor...
Depremden sonraki yaşam için de gerekli olan SİT'ler, şimdi de ''sağlam
zemin'' bahanesiyle yağmalanıyor...
Arsa rantlarını gökdelen imarıyla ''doruğa'' çıkartmaya niyetli
olanlar da bu beklentilerinde artık ''deprem yenilemesi'' söylemini
kullanıyorlar...
Yerel ve merkezi yönetimler ise bütün bu fırsatçılığa karşı sadece ''susarak''
görev yaparken, TÜBİTAK 'ın adını kullanan ''Ulusal Deprem
Konseyi'' raporunda, 97 sayfanın sadece 2.5 sayfası İstanbul gerçeğine ''değiniyor''
...
''Güçlendirme'' doğru mu?
1999 depremlerinin ardından bölgeye akın eden yabancı uzmanlar arasında
özellikle Japon mühendis ve mimarlar, üniversiteler ve meslek odalarındaki
konferanslarında ''Kobe deneyimlerinden'' şu dersi de aktarmışlardı:
''Hasarlı betonarme binayı ya da güvensiz binayı yeniden bir betonarme ek
iskeletle güçlendirmek artık terk ettiğimiz bir yöntem...''
Bunun gerekçesini de şöyle özetlemişlerdi:
''Çünkü yeni bir yapı maliyetine yakın harcamayla eski yanlışı yaşatmak
çok saçma... Ayrıca, riski de zaten yeterine azaltmış olmuyorsunuz...''
Japonların bu uyarılarına rağmen ve İnşaat Mühendisleri Odası
'nın özellikle İstanbul Şubesi Başkanı Cemal Gökçe tarafından
yapılan sayısız açıklamaya rağmen, betonarme binaların ''ek betonarme
karkas giydirilerek'' sağlamlaştırılmasına belki de trilyonlar harcanıyor.
Böylece yeni bir rant kaynağını oluşturan ''güçlendirme pazarı''
o kadar denetimsiz ki belediyeler de bu ''işi'' yapan yapı denetim
firmalarını ''yetkili '' ilan ederek kenara çekilmiş durumdalar...
''SİT alanları' yağması
İstanbul'un ilk metropolitan nâzım planı 1980 'de tamamlandı...
1985'te bu plan Dalan tarafından rafa kaldırıldıktan sonra 1994'te Sözen,
1995'te de Erdoğan yönetimince yeniden yapıldı... Ne var ki 1995
planının ''su havzalarındaki'' yağmacı kararına açılan dava
sonucunda yargı ''tüm planı'' iptal etti... Gerekçesi ise 1/50.000 ölçekli
metropolitan planı yapma yetkisinin, belediyede değil ''bakanlıkta''
olmasıydı...
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, işte bu yargı kararını
bile umursamadan 1995'ten bu yana İstanbul'u ''plansız'' bırakırken,
bundan yararlanan imar rantçıları kentin ''kuzeyine'' daha bir yoğun
çullanıyorlar... Özellikle Beykoz ve Sarıyer ilçe sınırları
içindeki ''ormanlık ve SİT alanları'' , bu kez de ''sağlam
zemin'' bahanesiyle ''depreme dayanıklı villa'' pazarına açılıyor...
Böylece, kentin depremden sonra da ''yaşam kaynakları'' olarak bugünden
korunması gereken ''akciğerleri'' , plansızlıktan yararlanan ''mevzi
site projeleriyle'' yok ediliyor... ''Medya'' nın sıkça vermeye başladığı
''gayrimenkul eklerinde'' ise bu gidişi eleştirmek bir yana; ''yeşilin
içinde güvenli yaşam'' sloganıyla su havzalarını yağmalayanlara bile ''methiyeler''
döşeniyor...
''Gökdelen'' tarlası
Jeofizik Kurumu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Ercan , 8 Mayıs 2002 günü
İTÜ'deki ''depreme çare'' toplantısında; ''Çürük yapı yığınlarını
yıkıp seyrek düzende sağlam gökdelenler yapalım...'' deyince, aynı
gayrimenkul gazeteleri ''hocayı'' yine manşete çıkartarak rant çevrelerine
şu müjdeyi verdiler: ''Depreme çare gökdelenler...''
Oysa gökdelende ''konutun'' artık dünyada da hızla terk edildiği
bir yana, kentin nerelerine yüksek bina yapılabileceğine karar verebilmek için
de ''nâzım planın'' yapılması gerektiği, toplantıya katılan Bayındırlık
Bakanı 'na bile anımsatılmadı...
Şimdi İstanbul'da imar rantının ''doruğunu'' elde etmek üzere
kenti ''gökdelen tarlasına'' çevirmek isteyenler, Prof. Ercan ''Ben
bunu kastetmedim'' dese bile hocalarının adını eksik etmeden
propagandalarını yapıyorlar...
Türkiye'nin yüksek yapı yönetmeliği yok
Türkiye'de hâlâ bir ''yüksek yapı yönetmeliğinin'' bulunmadığını
söyleyen Mimarlar Odası yetkililerinin bu rant hırsına itirazları
ise emlak piyasalarıyla bütünleşmiş medyada kısa haber bile olamıyor...
Sözün kısası İstanbul, 1950'lerden 1970'lere ''gecekondulaşmayı''
, 1970'lerden 1990'lara ''kaçak yapılaşmayı'' , 1990'lardan 2000'lere
''illegal kentleşmeyi'' yaşadıktan sonra, şimdi de ''deprem fırsatçılığının''
tahribatı altında... Öyle görünüyor ki deprem gelmeden ''felaket''
gelecek ve kenti ''İstanbul'' yapan tüm değerler artık tüketilip
bitirilecek...
Cumhuriyet
|