'Kanyonlar Dünyası' suya gömülüyor
Çoruh ve kollarına sıralanan barajların, vaktiyle Japonların kendi proje
çıkarlarına uygun yer seçimleriyle yapıldığına dikkat çeken uzmanlar,
buna direnemeyen hükümetler yüzünden şimdi Yusufeli ve 20 yerleşmenin
haritadan silineceğini belirttiler.
''Bu akarsu vadileri coğrafyasında toprak gayrimenkul değil menkuldür...
Çünkü dik yamaçlardaki yerleşmeleri besleyen tarlalar, bostanlar ve bahçeler,
ancak oralara taşınan topraklarla oluşturulur ve bereketli kılınır...''
Prof. Dr. İlhan Avcı, aynı zamanda memleketi olan Artvin
ilindeki ''Çoruh'' ve kollarına sıralanmış ''baraj''
projelerini irdelerken anlattı bunları... Ardından ''tatlı bir şovenizmle''
de ekleyiverdi: ''Bizim oralarda hırsızlık da pek bilinmez... Ancak
nadiren ne çalınır biliyor musunuz?.. İşte o tarlalara taşınan
topraklar...''
Çoruh vadilerinde de toprak ve bereket, her akarsu boyunda olduğu gibi
nehir ve dere kenarlarında... Ancak Çoruh ve kollarının bunlardan farkı,
benzersiz ''dar ve dik kanyonların'' içinden akarlarken, kıyılarında
öyle ekmeye ve biçmeye uygun alanları çok az bırakması... Böyle olunca da
yöre insanı akarsu boylarındaki dar kesimlerde oluşmuş toprağı, yamaçlardaki
tarla olabilecek daha geniş yerlere taşıyarak, yaşamını ve ekonomisini sağlıyor...
Şimdi bu kanyonlar da ''baraj gölüne'' dönüşünce, artık bölgede
tarım bir yana ''toprak hırsızlığı'' bile kalmayacak... Zaten, yamaçlardaki
yerleşmeler de sular altında kalarak ''Kaçkar Dağları dünyasına''
veda edecekler...
İki yıl önceki ''Zeugma'' tartışmaları sürecinde kimi sivil
kuruluşlar ile meslek odaları tarafından 14 Haziran 2000 günü İstanbul'da
Mimarlar Odası'ndaki toplantıda oluşturulan ''Türkiye Barajlar ve Kültürel
Miras İzleme Kurulu'' , ilk önemli etkinliğini 7 Ekim 2000'de ''Zeugma
Yalnız Değil...'' başlığıyla yapmıştı... Ülkenin değişik yörelerinde
baraj projelerinin tehdidi altındaki değerlerin ele alındığı Darphane-i
Amire (İstanbul) buluşmasının sonuç bildirgesinde de bu gibi ''uygarlık''
yatırımlarının artık ''uygarlık birikimlerini yok etmeden''
planlanması gerektiği vurgulanmıştı...
Kurulun 2 yıllık ''izleme'' sürecine ait son gözlemler ve değerlendirmeler
ise kuruluş yıldönümü olan 14 Haziran 2002 günü Taksim - Hill
Otel 'deki toplantıda sergilendi... Değişik uzmanlık alanlarından konuşmacılar,
aynı baraj projelerinin ''durumları'' ile etki ve tahribat alanlarındaki
tarihsel ve yaşam zenginliğinin ''olası akıbetlerini'' bir kez daha
ayrıntılarıyla açıkladılar...
'Arkeoloji' kalmıyor...
Toplantının açılış konuşmasını üstlenen kurul üyelerinden Av. Murat
Cano, ülkemizde yapımı süren ve planlanan 200'e yakın barajın ''10
binin üzerinde arkeolojik yerleşimi'' tehdit ettiğini belirtirken, en yakını
çeyrek yüzyıl önceki ''bilinçsizlik'' ve ''eski teknoloji'' dönemlerinde
yer ve tür seçimi yapılan bu projelerin hâlâ ''aynen'' uygulanmak
istenmesini, her aydının ve bilim çevrelerinin sorgulaması gerektiğini
vurguladı...
Yine açılış bölümünde ''Geçmişten Günümüze Su Kültürü''
nü anlatan İzleme Kurulu üyesi Arkeolog-Doç. Dr. Sevil Gülçur da
insanoğlunun göçebelikten yerleşik düzene geçtiği 12 bin yıl önceden
bugüne kadar akarsu vadilerinin ''tarihin yaşam müzelerine'' dönüştüğünü
anımsatarak, bunu önemsemeyen baraj projeleriyle geçmişin en değerli kanıtlarını
yitirdiğimizi belgeledi...
Yollar da yitiriliyor...
Bu konuşmaların ardından ilk sunuşu ''Çoruh dramı'' yla yapan
Prof. Dr. İlhan Avcı'nın dikkat çektiği önemli etkilenmelerden biri de bölgedeki
tarihten gelen ''yol ağının'' bile yok olması...
Çünkü ''Artvin - Şavşat - Ardahan - Kars - Erzurum'' bağlantılarını
da kapsayan Doğu Karadeniz karayolu ağının hemen tüm önemli
arterleri, Çoruh ve kollarının kenarlarından ve bu dar vadilerin sağladığı
boğazlardan geçiyor... Yani, başka geçit vermeyen dağlık topoğrafyada,
tarihten bu yana ''akarsu boyu - yol güzergâhı'' bütünleşmesi, şimdiki
karayollarının da temel karakteri...
Çoruh barajları, işte bu yolları da yutacağı gibi, Prof. Dr. Avcı,
yeni açılacak yolların yaratacağı yeni tahribatların yanı sıra yaklaşık
''1 milyar dolarlık'' ek maliyetin de ''ulusal bütçemize'' yükleneceğini
anımsatıyor... Çünkü dış krediler yollara verilmiyor, sadece baraj yapımını
üstlenen yabancı firmalara aktarılıyor...
'Ellerin' kurbanı Yusufeli
Bölgede su altında kalacak 20'yi aşkın köy ve mezradaki binlerce kişi,
geçmişten günümüze gelen eşsiz kırsal yaşam kültürünü ve ''Ortaçağ
Gürcü mimarisinin'' örneklerini de içeren özgün yerleşim değerlerini
artık su altına terk ederlerken, aynı kültürün tarihsel merkezlerinden Yusufeli
ilçesi de haritadan silinmeye hazırlanıyor...
Aynı zamanda deneyimli bir ''baraj mühendisi'' olan ve ülkesi gibi
mesleğini de seven İlhan Avcı, hüzün ve umut arasında gidip geldiği
duygulu konuşmasında diyor ki: ''Eğer hem krediyi bulup hem de inşaatı
üstlenen Japonlara, Yusufeli Barajı'nın bir değil iki kademede yapılabileceği
görüşümüzü kabul ettirebilecek bir duyarlı hükümet bulabilseydik, hiç
değilse ilçemizi kurtarabilecektik...''
Evet... Eğer bir ''duyarlı'' hükümet bulabilseydik?..
Artık her açıdan ''eskimiş'' baraj projelerinin, sözde ucuzluk ve
karanlık kredi bağlantıları uğruna ulusal düzeyde bir ''çevre ve kültür
katliamına'' dönüşmesindeki ''temel sorun'' da zaten yıllardır
yakamızı bırakmayan bu ''temel soru'' değil midir?..
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|