reklam

20 Haziran 2002 Perşembe
Ana Sayfa
>
Haberler

'Kanyonlar Dünyası' suya gömülüyor

Çoruh ve kollarına sıralanan barajların, vaktiyle Japonların kendi proje çıkarlarına uygun yer seçimleriyle yapıldığına dikkat çeken uzmanlar, buna direnemeyen hükümetler yüzünden şimdi Yusufeli ve 20 yerleşmenin haritadan silineceğini belirttiler.

''Bu akarsu vadileri coğrafyasında toprak gayrimenkul değil menkuldür... Çünkü dik yamaçlardaki yerleşmeleri besleyen tarlalar, bostanlar ve bahçeler, ancak oralara taşınan topraklarla oluşturulur ve bereketli kılınır...''

Prof. Dr. İlhan Avcı, aynı zamanda memleketi olan Artvin ilindeki ''Çoruh'' ve kollarına sıralanmış ''baraj'' projelerini irdelerken anlattı bunları... Ardından ''tatlı bir şovenizmle'' de ekleyiverdi: ''Bizim oralarda hırsızlık da pek bilinmez... Ancak nadiren ne çalınır biliyor musunuz?.. İşte o tarlalara taşınan topraklar...''

Çoruh vadilerinde de toprak ve bereket, her akarsu boyunda olduğu gibi nehir ve dere kenarlarında... Ancak Çoruh ve kollarının bunlardan farkı, benzersiz ''dar ve dik kanyonların'' içinden akarlarken, kıyılarında öyle ekmeye ve biçmeye uygun alanları çok az bırakması... Böyle olunca da yöre insanı akarsu boylarındaki dar kesimlerde oluşmuş toprağı, yamaçlardaki tarla olabilecek daha geniş yerlere taşıyarak, yaşamını ve ekonomisini sağlıyor...

Şimdi bu kanyonlar da ''baraj gölüne'' dönüşünce, artık bölgede tarım bir yana ''toprak hırsızlığı'' bile kalmayacak... Zaten, yamaçlardaki yerleşmeler de sular altında kalarak ''Kaçkar Dağları dünyasına'' veda edecekler...

İki yıl önceki ''Zeugma'' tartışmaları sürecinde kimi sivil kuruluşlar ile meslek odaları tarafından 14 Haziran 2000 günü İstanbul'da Mimarlar Odası'ndaki toplantıda oluşturulan ''Türkiye Barajlar ve Kültürel Miras İzleme Kurulu'' , ilk önemli etkinliğini 7 Ekim 2000'de ''Zeugma Yalnız Değil...'' başlığıyla yapmıştı... Ülkenin değişik yörelerinde baraj projelerinin tehdidi altındaki değerlerin ele alındığı Darphane-i Amire (İstanbul) buluşmasının sonuç bildirgesinde de bu gibi ''uygarlık'' yatırımlarının artık ''uygarlık birikimlerini yok etmeden'' planlanması gerektiği vurgulanmıştı...

Kurulun 2 yıllık ''izleme'' sürecine ait son gözlemler ve değerlendirmeler ise kuruluş yıldönümü olan 14 Haziran 2002 günü Taksim - Hill Otel 'deki toplantıda sergilendi... Değişik uzmanlık alanlarından konuşmacılar, aynı baraj projelerinin ''durumları'' ile etki ve tahribat alanlarındaki tarihsel ve yaşam zenginliğinin ''olası akıbetlerini'' bir kez daha ayrıntılarıyla açıkladılar...

'Arkeoloji' kalmıyor...

Toplantının açılış konuşmasını üstlenen kurul üyelerinden Av. Murat Cano, ülkemizde yapımı süren ve planlanan 200'e yakın barajın ''10 binin üzerinde arkeolojik yerleşimi'' tehdit ettiğini belirtirken, en yakını çeyrek yüzyıl önceki ''bilinçsizlik'' ve ''eski teknoloji'' dönemlerinde yer ve tür seçimi yapılan bu projelerin hâlâ ''aynen'' uygulanmak istenmesini, her aydının ve bilim çevrelerinin sorgulaması gerektiğini vurguladı...

Yine açılış bölümünde ''Geçmişten Günümüze Su Kültürü'' nü anlatan İzleme Kurulu üyesi Arkeolog-Doç. Dr. Sevil Gülçur da insanoğlunun göçebelikten yerleşik düzene geçtiği 12 bin yıl önceden bugüne kadar akarsu vadilerinin ''tarihin yaşam müzelerine'' dönüştüğünü anımsatarak, bunu önemsemeyen baraj projeleriyle geçmişin en değerli kanıtlarını yitirdiğimizi belgeledi...

Yollar da yitiriliyor...

Bu konuşmaların ardından ilk sunuşu ''Çoruh dramı'' yla yapan Prof. Dr. İlhan Avcı'nın dikkat çektiği önemli etkilenmelerden biri de bölgedeki tarihten gelen ''yol ağının'' bile yok olması...

Çünkü ''Artvin - Şavşat - Ardahan - Kars - Erzurum'' bağlantılarını da kapsayan Doğu Karadeniz karayolu ağının hemen tüm önemli arterleri, Çoruh ve kollarının kenarlarından ve bu dar vadilerin sağladığı boğazlardan geçiyor... Yani, başka geçit vermeyen dağlık topoğrafyada, tarihten bu yana ''akarsu boyu - yol güzergâhı'' bütünleşmesi, şimdiki karayollarının da temel karakteri...

Çoruh barajları, işte bu yolları da yutacağı gibi, Prof. Dr. Avcı, yeni açılacak yolların yaratacağı yeni tahribatların yanı sıra yaklaşık ''1 milyar dolarlık'' ek maliyetin de ''ulusal bütçemize'' yükleneceğini anımsatıyor... Çünkü dış krediler yollara verilmiyor, sadece baraj yapımını üstlenen yabancı firmalara aktarılıyor...

'Ellerin' kurbanı Yusufeli

Bölgede su altında kalacak 20'yi aşkın köy ve mezradaki binlerce kişi, geçmişten günümüze gelen eşsiz kırsal yaşam kültürünü ve ''Ortaçağ Gürcü mimarisinin'' örneklerini de içeren özgün yerleşim değerlerini artık su altına terk ederlerken, aynı kültürün tarihsel merkezlerinden Yusufeli ilçesi de haritadan silinmeye hazırlanıyor...

Aynı zamanda deneyimli bir ''baraj mühendisi'' olan ve ülkesi gibi mesleğini de seven İlhan Avcı, hüzün ve umut arasında gidip geldiği duygulu konuşmasında diyor ki: ''Eğer hem krediyi bulup hem de inşaatı üstlenen Japonlara, Yusufeli Barajı'nın bir değil iki kademede yapılabileceği görüşümüzü kabul ettirebilecek bir duyarlı hükümet bulabilseydik, hiç değilse ilçemizi kurtarabilecektik...''

Evet... Eğer bir ''duyarlı'' hükümet bulabilseydik?..

Artık her açıdan ''eskimiş'' baraj projelerinin, sözde ucuzluk ve karanlık kredi bağlantıları uğruna ulusal düzeyde bir ''çevre ve kültür katliamına'' dönüşmesindeki ''temel sorun'' da zaten yıllardır yakamızı bırakmayan bu ''temel soru'' değil midir?..
Cumhuriyet - Oktay Ekinci

 

Haziran 2002 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02
03 04 05 06 07 08 09
10 11 12 13 14 15 16
17 18 19 20 21 22 23
24 25 26 27 28 29 30
diğer aylar için tıklayın

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz