Çatalhöyüklüler neden eve damdan
girerdi
Kuşburnu ağacına sormuşlar ne diye evlenmezsin diye. O da cevap vermiş.
‘‘Neden evleneyim? Gelene gidene sarılırım ben.’’
Konya Ovası'nda 9 bin yıllık tarihi yerleşim merkezi Çatalhöyük'teki küçük
müzenin panosunda yazıyor bu sözler.
Kuşburnu ağacı özgür.
Kuşburnu ağacı ne istediğini biliyor.
Aynen 9 bin yıl önce Çatalhöyük'te yaşayan kadınlar gibi.
Çünkü şimdi biliyoruz ki, Çatalhöyük toplumu anaerkil bir toplum.
Müzede bir kopyasını gördüğümüz, şişman Ana Tanrıça heykeli bunun
en büyük kanıtı.
Çatalhöyük kazılarının ana sponsorlarından Boeing'in düzenlediği bir
gezi sayesinde tanıyorum Neolitik Çağ'ın bu en eski ve en büyük şehrini.
Höyük 1958 yılında İngiliz arkeolog James Mellaart ve arkadaşları
tarafından bulunuyor.
Mellaart 1961-1965 yılları arasında Ankara'daki İngiliz Arkeoloji Enstitüsü'nün
katkılarıyla ilk kazıları gercekleştiriyor.
Çatalhöyük'te 1993 yılından itibaren kazıları yeniden başlatan kişi
ise uluslararası arkeoloji camiasının saygıyla andığı bir isim: Ian
Hodder.
Cambridge ve Stanford Üniversiteleri'nde öğretim görevlisi olan Profesör
Ian Hodder ile tanışmak ve sohbet etmek fırsatını buluyoruz.
Çatalhöyük projesinin 25 yıllık olduğunu, kazılar için yılda 500 bin
dolarlık bir bütçesi olduğunu söylüyor.
Yılın belirli dönemlerini burada geçiriyor.
Uluslararası bir ekiple çalışmayı seviyor.
Çevresindeki genç arkeologların, araştırmacıların tümü mesleklerine
kendisi gibi tutkun.
KONYA OVASINDA LEOPARLAR
Bize mihmandarlık yapan Burcu Tung onlardan biri.
1997 yılından beri geldigi Çatalhöyük'te ortaya çıkartılan evlerin
hikayelerini gözleri kapalı anlatıyor.
Çatalhöyüklüler evlerinde nasıl yaşamışlar, evlerinin bir bölümünü
neden temiz tutmuşlar, ölülerini evlerindeki sedirlerin altına niye gömmüşler?
Ne yiyip içmişler?
İşte bu soruların yanıtı Cambridge'den masterli Burcu Tung'da.
Onun peşine takılıp Çatalhöyük'ün mahallelerini geziyoruz.
Evlerin kapıları yok. Daha güvenli olsun diye, tahta bir merdivenle
damdaki delikten içeri girilip, çıkılıyor.
Çünkü 9 bin önce bataklık ve ormanlık Konya Ovası'da, leopar yaşıyor,
arslan yaşıyor.
Ortaya çıkartılan duvar süslemelerinden biliyoruz bunu.
Çatalhöyük'un Neolitik insanları nasıl da süslemişler evlerinin
duvarlarını.
Desenli leoparlar, boynuzlu dev boğalar ve onların etrafında uçuşan ince
belli insanlar.
Çanaklar, testiler, Kapadokya'dan gelen siyah obsidiyen taşından aletler.
Çatalhöyük'teki küçük müzede bunların kopyalarını görüyoruz.
Asılları Ankara'daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde.
Mihmandar Burcu Tung, Berkeley Üniversitesi'nden bir ekibin halen üzerinde
çalıştıkları bir evin nasıl kullanıldığını anlatıyor.
Evin kuzeye bakan 'temiz' bölümünde genellikle yemek yapılıyor.
Bir köşede ocak yakılıyor.
Diğerinde ölüler gömülüyor.
Bu Çatalhöyüklüler’in tuhaf bir geleneği.
Evin bir köşesinde üç gün önce bulunmuş kafatası ve kemikleri biz de
görüyoruz.
Ölüler çoğunlukla etleri akbaba gibi vahşi kuşlara yedirildikten sonra
gömülüyor.
Zerdüşt dinine bağlı olanların bugün hálá öyle yaptıklarını
biliyoruz.
Kimbilir?
İran kökenli Zerdüşt dininin ataları belki de buralarda yaşamışlardı.
Küçük müzedeki panoya izlenimlerini yazdıran Çevre köyün kadınları
‘‘Saygı, sevgiden mi ölülerini evlerin tabanlarına gömmüyorlardı
acaba? Devamlı yanımızda olsunlar diyerekten mi?’’ diye sormuşlar.
Çatalhöyük'te 9 bin yıl önce, ölülerinden hiç ayrılmak istemeyen
evrenin ilk şizofrenleri yaşamıştı belki de...
Hürriyet
|