İstanbul köprüleri
Daha 50 yıl önce, şehirci dostlarımız söylemekteydi:
'Boğaziçi'ne bir köprü yapılırsa, bu doğurgan bir başlangıç olur,
bunun sonu 10-15 köprüye kadar varır' diye.
Şaşırmak gereksiz... İşte şimdi, ikisi yapıldı. Üçüncünün sözü,
ciddi olarak edilmeye başlandı. İstanbul nüfusu hızla arttıkça, Boğaziçi'nin
batısı ve doğusu insan yığınlarıyla doluşunu sürdürdükçe, 21. yüzyıl
için 10-15 köprü kehanet değildir, ciddi bir hesaptır.
Boğaziçi Köprüsü, nispeten ciddi düşüncelerle 1931, 1953, 1958 yıllarında
söz konusu oluyor. Birinci Boğaziçi Köprüsü, 1973 yılında gerçekleşiyor.
Şehircilerin 50 yıl önceki hesabı doğru çıkmaya başlıyor. Altı şeritli
yapılan köprü yetmeyince, 15 yıl sonra sekiz şeritli ikinci Fatih Sultan
Mehmet Köprüsü, 1988 yılında hizmete açılıyor.
Şimdi artık bu iki köprü de yetmiyor. Üçüncüsünün sözü, ciddi ciddi
edilmekte.
İstanbul, göbeğinde su yolları olan bir şehir. Eskiden Boğaziçi ve Haliç'te,
çoksayıda vapur işlerdi, şimdi işlemiyor. Benzeri Sydney şehri, taşıt
olarak gemilerden yararlanıyor, biz oralı değiliz. İstanbul Belediyesi, Bandırma'ya
vapur işletiyor.
Bir başka ayıbımız, şehir içi trafiğinde tramvayları ıslah edeceğimize,
kaldırmamızdır. Bütün çağdaş Avrupa şehirlerinde tramvay var, bizde
yok. Otobüs benzeri kitle taşıtlarımız, hiç önemsenmiyor. Metro, zaten çok
kısa ve yetersiz. Halk, ille de otomobil yolcusu olmaya, zorlanıyor. Kamu yönetimleri,
kitle taşıtı sorununu çözme görevlerini, umursamıyor.
Bizim, köprüler yüzünden başımıza gelenleri şiddetlendiren ilkelliğimiz,
önce şehir planını şehircilik kurallarına uyarak yapıp, sonra köprüleri
ona göre yapmamaktan doğuyor. Bizim işimiz tersine... Önce köprüler yapılıyor.
Sonra, köprüler ve çevre yollarına göre, kendiliğinden ruhsatlı veya kaçak
yapılarla şehir kuruluyor da, şehircilik planı sonradan, bu oldu-bittilere göre
çiziliyor...
Üçüncü Boğaziçi Köprüsü'nü de öteki ikisinin yakınına yapmak, resmi
makamlara kolay geliyor. Üçüncü köprü trafik yükünü de ötekilere
ekleyerek, sıkışık saatlerin şimdiki bekleme işkencesini arttırmak,
sorumlulara vız geliyor.
Yeni Boğaziçi geçişinin yeri ve biçimine verilecek karar siyas” nedenlere
dayanacak gibi görünüyor. Oysa, işkence başlayınca kararı vermiş
olanlar, siyaset ve/veya dünya arenasından çekilmiş olacaklar. Sorumlular,
bulunamayacak... Ona güveniyorlar.
TARİHTE KÖPRÜLER
İstanbul Boğazı üzerine ilk köprünün yapımını, Pers Kralı Darius gerçekleştiriyor
(MÖ 521-485). Mimar Mandrocles'in uyguladığı bu köprünün, gemi ve
sallarla yapılan bir çeşit dubalı köprü olduğu, anlaşılıyor. Darius
ordusu geçtikten sonra, kaldırılıyor.
Aradan yüzyılar geçiyor. Padişah 2. Beyazıt zamanında Topkapı Sarayı arşivinin
6184 sayılı sevimli bir belgesinde, şu kayıt bulunuyor: 'Ceneviz'den,
Leonardo adlı bir kafirin gönderdiği mektup suretidir.' Bu kafir (!) kim mi?
Leonardo da Vinci'nin ta kendisi (1452-1519) ... Ressam, heykelci, mimar, mühendis
ve bilgin... Haliç üzerine köprü öneriyor. Bir ilginç bilgi daha:
Michelangelo'nun, 2. Beyazıt tarafından köprü yapmak üzere İstanbul'a
davet edilmesi, ancak Papa'nın bu gelişi engellemesidir.
Aradan, yine yüzyıllar geçiyor. 1900 yılında Avrupa-Bağdat Demiryolu
kumpanyası, bir Boğaziçi köprüsü projesi öneriyor.
Buna göre Boğaziçi'nin göbeğine, görkemli taş ayaklar inşa edilecek. Öyle
görkemli ki, her bir ayağın üstünde, dört minareli birer cami olacak. Çiniler,
yaldızlar, tunçlarla süslenecek. Ayak araları, kısa açıklıklı asma köprülerle
bağlanacak. Tren, camilerin altından ve asma köprülerin üstünden geçecek...
Öyle ya! O zaman daha, otomobil bilinmiyor. Bu öneriye 2. Abdülhamit'ten, ses
çıkmıyor.
RAHATLATAN ÖNLEMLER
San Francisco'nun, körfez köprüleri bulunuyor. Bu iki katlı köprülerde, beş
gidiş-beş geliş şeridi var. Çok ilginç bir uygulama şöyle: Üç-Dört
yolcusu olan otomobilden, geçiş ücreti alınmıyor. İki yolculudan alınıyor
da, bir yolculu otomobilden alınan ücret, acıtacak kadar yüksek... Amaç, geçecek
taşıt sayısını azaltmak.
Yine B.Amerika'nın Pasifik kıyısındaki Seattle şehrinin 15 km. kadar uzağında,
onbinlerce arabalık vahşi büyüklükte parklar var. Şehir civarından
gelenler, otomobili o parkta bırakıp, oradan Seattle'e otobüsle geliyorlar.
Şehre ille kendi arabasıyla gelen, can yakan park parası ödediği için,
arabasını o parkta bırakıyor.
Bunlar, planlama ve organizasyon konusu... Bize gelmez diyeceksek, köprüleri
de yapmayalım.
YOLLAR ALTINDA ŞEHİR
İstanbul şehir planlarına bakınca, Boğaziçi ve Haliç köprüleri ve çevre
yollarının, şehrin üzerine abandığını, çöktüğünü görüyoruz.
Benzetmede (Teşhiste) hata olmaz denir, olursa bile az olur. İstanbul bu açıdan
Los Angeles'e benzemeye başladı. Orada da otoyollar şehir üzerine öyle çökmüş
ki, şehir planı spagetti (ya da makarna diyelim) tabağına benziyor.
Los Angeles'te oturan birisi, üç mil ötedeki komşusuna gidebilmek için, 20
mil uzaktaki kavşağa gidip, oradan dönmek zorunda kalıyor.
Akşam-Aydın Boysan
|