'Kapalıçarşı'
dergisi...
Bu konuyu, çalışkan dostumuz Rıfat Dedeoğlu 'yla da görüşerek
yazacaktım... Buluşabileceğimiz güne karar vermek için telefonunu
beklerken, ''yitirdiğimiz'' haberi geldi... Onun teşviki ve coşkusuyla
''Kapalıçarşı'' dergisini çıkaranlardan Güçlü Özgan haklı olarak o
kadar üzgündü ki; ''Bilmem ki artık nasıl devam ederiz?..'' diyordu...
Dedeoğlu'nun bizleri bıraktığı Haziran (2002) ayından bu yana neredeyse
3 ay geçecek... Çok önem verdiği ve adeta ''yaşamını'' adadığı ''Kapalıçarşı'yı
koruma'' konusunu daha fazla ertelemeye ise ''anılarımız'' izin vermiyor...
Zaten, ''bizleri'' bıraktığını söylemem de bu yüzden...
Sağ olsunlar, beni de ortak ettikleri bir ''aydın dayanışmasıyla'' ,
sadece İstanbul'un ve ülkemizin değil, bir bakıma tüm dünyanın ''mücevheri''
olan Kapalıçarşı'yı tarihine ve görkemine yakışır bir ''kültür,
ticaret ve turizm merkezi'' yapmak için başlattıkları çabalarda, kısa süren
ama ''derinlikli'' duygularla gerçekleşen birlikteliklerimiz oldu...
Bunların en anlamlısı ise hiç kuşkusuz ''Kapalıçarşı dergisi''
ydi...
Tarihsel imece
Daha önce 3 yıl Arkitekt 'i çıkaran, Tempo ve Radikal 'de de kent ve kültür
üzerine yazan Rıfat Dedeoğlu, önceki yılın başlarında yayıma geçen
Kapalıçarşı'nın ilk sayısında şunları vurgulamış:
''İlk kez bir medya grubunun dışında, imeceyle bir kültür dergisi yaratıldı...''
Bu ''imecenin'' hedefini ise şöyle özetlemiş: ''Hâlâ soluk alıp
verebilen Kapalıçarşı'yı, esnafı ve sevenleriyle birlikte layık olduğu
yerde yaşatabilmek...''
Peki bu nasıl olacak?..
Alışverişin ''insan insana'' değil, ''raflara bakılarak'' yapıldığı bir
dünya başladı... Peyniri ''peynirciden'' , ciğeri ''ciğerciden'' , eti
''kasaptan'' , sebzeyi-meyveyi ''manavdan'' , altın-gümüş takıları bile
''kuyumcu'' dan konuşarak ve tanışarak almak varken ''meçhul büyük
patronun reyonlarından'' aldığımız dev (mega) marketler artık ''mahalle
aralarına'' bile girdiler.
Bu salgın karşısında İstanbul'un güzelim tarihsel çarşıları nasıl
''boynu bükük'' kaldılarsa, Kapalıçarşımız da aynı ''vefasızlığın''
hüznünü yaşıyor...
Kıymetini 'turistler' biliyor
Örneğin, bir Beyoğlu Balık Pazarı 'na gitmek ya da Beşiktaş Pazarı 'nda
dolaşmak veya Kadıköy Çarşısı 'nın sokaklarına dalmak, Üsküdar 'da
gezinmek yerine süpermarketlerde ''el arabalarıyla'' dolaşanlar nasıl çoğalıyorsa,
Kapalıçarşı'daki ''binbir çeşit'' giysi, hediyelik eşya, ziynet, mobilya,
halı-kilim ve antika eşyaları da ''Kapalıçarşı'nın cefakâr esnafından''
almak yerine aynı dev mağazaları dolduranlar hızla artıyor...
İşte böylesi bir ''insansız alışveriş kültürü'' ve her yönüyle
tam bir ''tüketim koşullanması'' toplumu sarmaladıkça da Kapalıçarşı'nın
yegâne müşterilerini artık ''turistler'' oluşturuyor...
Yabancı konuklarımız, kendi ülkelerinde olmayan bu ''tarihsel çarşı
zenginliğini'' görmek için mutlaka zaman ayırırken bizler o yabancı ülkelerde
bile giderek gözden düşen ''süper-store'' larda vakit öldürmeyi ''çağdaşlık''
(!) sanıyoruz.
Çözüm: Sahiplenme
Evet... Kapalıçarşı dergisinin ''sorguladığı'' gerçekler bunlar... Rıfat
Dedeoğlu da bu yozlaşmaya karşı ''ne yapmalıyız'' sorusuyla başlamıştı...
Konuyu, gelecek yazılarda da sürdüreceğiz... Ancak, bitirmeden şunu da
eklemeliyim ki Kapalıçarşı dergisi, çözümü ''sahiplenme'' kampanyasında
buluyor:
''Kapalıçarşımıza sahip çıkalım ve yaşatalım...''
Bunun için neler yapabileceğimizi ise Kapalıçarşı dergisiyle birlikte
ÇED Köşesi de ele almayı sürdürecek...
Rıfat Dedeoğlu'nun ''özlemi'' sahipsiz kalmayacak...
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|