Seçime Doğru '11 Eylül'
Geçen yılın bugünü Sakız 'daydık... Ege'nin
eski yerleşmeleriyle ilgili bir toplantıya, Kayaköyü'nün ''barış ve
dostluk'' köyü olmasını hedefleyen projemizi tanıtmak için çağrılmıştık...
Yüzlerce yıl Osmanlı'ya bağlı yaşamış tarihi dağ köylerinden
birinin nasıl da özenle restore edildiğini incelerken, aynı tepeden hemen
karşımızdaki Anadolu kıyılarını, Çeşme Kalesi 'ni ve evlerini de
seyretmek, ''kardeşlik duygularımızı'' daha da güçlendiriyordu.
Mimarlık ve ortak kültür mirasımız, ''hümanizma ve barışın'' da
mayası oluyordu.
Tarihe ve Ege'nin maviliklerine dalıp gitmişken cep telefonumda Esat 'ın
numarası belirdi: ''Baba, duydunuz mu?..'' diyerek pür telaş devam ediyordu;
''Amerika'da gökdelenlere uçaklar saplandı, yıkıldılar?''
Yunanlı mimarlarla dağ köyünden hemen Sakız'a dönüp televizyona kavuştuğumuzda,
Esat'ın sesindeki ''dehşeti'' artık biz de izliyorduk? Tarihi taş yapıların
ayağa kaldırılması karşısındaki coşkumuzun yerini, belki de aynı
saatlerde New York'ta gümbür gümbür çökertilen İkiz Kuleler 'in gerilimi
almıştı? O gece Çeşme'ye dönerken, kıyıda el sallamak için bekleyen
Yunanlı meslektaşlarımızla şöyle vedalaştık: ''Biz barış ve dostluk köylerimizi
çoğaltmaya bakalım? Terörü ve savaşı yaratan da, kullanan da, insanlığın
ortak değerlerini hep kendine mal etmeye kalkanlar değil midir?..''
Ertesi sabah? Yani 12 Eylül 2001... Bütün dünya, herkes tedirgin; ama,
''bir kişi'' sanki mutlu olmalıydı. 11 Eylül 2001'de dünyayı sarsan saldırılar,
12 Eylül 1980'de Türkiye'yi sarsan darbenin ''yıldönümünü'' bile
unutturmuş gibiydi. Darbenin lideri Kenan Evren, belki de ilk kez bir 12 Eylül
yıldönümünde manşetlere çıkmıyor, eleştirilerin odağı olmuyordu..
Cumhuriyet dışındaki gazetelerin çoğu yazarı, o günün aynı zamanda
''12 Eylül'' olduğunu hemen hiç anımsamamışlardı... Bir köşe yazısında
ise 21 yıl önce demokrasiyi ''askıya alan'' rejim şöyle aklanıyordu:
''1980'lerde terörü yenen bir millet olarak, bunun ne anlama geldiğini Batılılara
anlatmak üzere 11 Eylül'ü iyi değerlendirmeliyiz?''
Şimdi aradan bir yıl geçti? Bizdeki ''12 Eylülcü'' ler yarınki yıldönümü
için de benzer ''savunmalarını'' hazırlayadursunlar, 11 Eylül görüntülerini
en iyi değerledirenlerin yine ABD ve ''Batılı şovenistler'' olduğunu kim
inkâr edebilir?
Aylar süren bombardıman yağmurunun ardından Afganistan'da gelen
''bereketin'' yine ABD'nin Asya petrolleri üzerindeki ''yakın markaj'' askeri
ve siyasal egemenliği olduğunu herkes konuşuyor, ama yazanlar azınlıkta.
''Katil Bin Ladin'' çığlıklarının ardından en ''laik'' ve en ''uygar''
bilinen Batılı aydınların bile ; '' Müslümanlık terör ve insanlık düşmanlığı
demektir'' şeklindeki çıkışlarına, çoğu aydınımızın sessiz ve
tepkisiz kalabilmesini ise bilmem ki nasıl tartışmalıyız?..
Gelişkin ekonomilerini, uygar yaşam koşullarını ve hatta ''ileri
demokrasilerinin maddi kaynaklarını'' bile son birkaç yüz yıllık ''küresel
sömürgeciliğin'' patronları olmaları sayesinde edinen bu ülkelerin aynı
aydınlarına; ''dinci terörün de işte bu emperyalist politikalarının ürünü
olduğunu'' yüksek sesle söyleyecek ''Anadolu aydınlarımızı'' artık mumla
arar olduk..
11 Eylül'ün işte böylesi bir ilk yıldönümünde, aynı zamanda ''seçim
ortamında'' bulunmamız ise tarihin bir lütfu olmalı. 3 Kasım 2002'de
demokrasi ve uygarlık sınavını geçebilmemiz için Afganistan'a yağan
bombaların üzerindeki ''markalara'' bakmak yeterli değil mi?
Hem ''İslamcı'' kimlikle seçimlere hazırlanan, hem de yıllardır aynı
markaların dünyasından beslenip çoluk çocuk ABD'de gezinenlerin ''oylarını
arttırdığı'' söyleniyor?
Benzer şekilde hem ''ulusalcı, muhafazakâr, milliyetçi ya da solcu?''
kimliklerle oy isteyip, hem de yine ancak aynı markaların ''finans kaynaklarıyla''
ülkeyi yönetmeye aday olanların iktidar şansları bulunduğu yazılıp çiziliyor.
Peki, 11 Eylül'ün aslında yeni bir ''küresel tuzağın'' başlangıcı
olduğunu ve bundan kurtulabilmek için de ''dinci, ırkçı ya da IMF'ci
sarmallardan'' arınmak gerektiğini savunanlar, bu barajları ne zaman aşacaklar.
Bu soruya yanıt verilebildiği gün, 11 Eylülcülerle 12 Eylülcülerin
tarihsel ittifakı da son bulacak demektir...
Yeter ki her ikisinin de birbirlerinin 'tamamlayıcısı' olduğunu ulusca
kavramamız daha fazla gecikmesin...
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|