"Kapalı"
kentler
Çernobil felaketini yaşayan Sovyetler zamanından beri, nükleer atıkların
biriktirildiği ya da radyoaktif maddelerin üretilip depolandığı yerlerin
riski altındaki Rusya, 'en büyük nükleer çöplük' olmaya hazırlanıyor
Budapeşte-Yeşil doruklarını gökyüzüne uzatmış asırlık çınarların
arasında yüzlerce insan... Ormanı boydan boya bölen demiryolunu kapatmaya,
biraz sonra geçecek olan treni durdurmaya çabalıyorlar. Yer Rusya'nın Ural
dağları eteklerindeki Çelyabinsk bölgesi. Bu insanlar ormanlarını,
kentlerini, yaşamlarını korumaya çalışıyorlar. Ellerindeki pankart
hedeflerini iyi ifade ediyor: "Dünyanın nükleer mezarlığı olmak
istemiyoruz!" Başarı şansları neredeyse sıfır. Nükleer atıkları taşıyan
treni durduramayacaklar. Bunu onlar da biliyor, ama amaçları dünyaya
seslerini duyurmak.
Macaristan'ın tek atom reaktörü olan Paks'tan trenle yola çıkan nükleer
atıklar işte Ural dağlarında böyle karşılandı. Orta Macaristan'ın Paks
kentinde bir zamanlar Sovyet yardımıyla kurulan atom reaktörünün nükleer
atıkları yıllardır Urallardaki bu bölgeye götürülüyor ve haritada yeri
bile olmayan Çelyabinsk yakınlarındaki "kapalı kent" Mayak'ta
depolanıyordu. Bu kez iş o kadar kolay yürümüyor.
Rus çevreciler trenleri durduramıyorlar, ama dünya kamuoyunun dikkatlerini
Rusya'nın "kapalı kentlerine" çekmeyi de başarıyorlar.
Kapalı kentlerin esrarı
Televizyoncuların uzattığı mikrofonlara bir kadın konuşuyor. Yaşadığı
derin acı sadece kara gözlerinden okuyor. Yaşını tahmin etmek zor, ama çok
yaşlı olduğunu düşünüyorsunuz. Ölümcül bir sükunet içinde usul usul
konuşuyor. Kıpırtısız gözlerini kameralara dikiyor. Bu gözlerde sadece
tarifsiz acı yok, aynı zamanda suçlama da var. Kime mi? Dinleyen herkese:
"46 yaşındayım. Bir anne kızını kaybettikten iki hafta sonra
kameralara konuşur mu? Eğer kendinin de çok zamanının kalmadığını
biliyorsa, o zaman evet..."
Muhamedova 22 yaşındaki kızı Filica'yı yakınlarda kaybetti. Üniversite öğrencisi
genç kız doktorlara göre ne olduğu bilinmeyen bir hastalığa yakalandı ve
kısa sürede yaşamını kaybetti.
Oysa artık gözyaşları bile akmayan anne kızını elinden alan bu ölümcül
hastalığın ne olduğunu biliyor: Uzun yıllar etkisinde kaldıkları
radyasyon! Çünkü Muhamedova ailesi Rusya'nın en gizli kentlerinden Mayak nükleer
atık merkezinin 30 km. yakınlarındaki Müslimova köyünde yaşıyor.
Mayak nükleer atık merkezi 1992 yılına kadar haritalarda yeri bile gösterilmeyen
Çelyabinsk yakınlarında. Çelyabinsk gibi Mayak da Rus yasalarına göre ZATO
(Zakratiye Administratyivno Territorialniye Obrazovaniyiya) yani "kapalı
kent".
ZATO'ların esrarı yeni yeni çözülüyor. Nükleer silahların, radyoaktif
maddelerin üretildiği ya da depolandığı bu kentler kısaca "kapalı
kent" adıyla anılıyor. Kırk civarında olduğu tahmin edilen ZATO'lar
sadece yabancılar için değil, Rus vatandaşları için de "kapalı".
Askeri kordonlarla hâlâ çok sıkı bir şekilde korunan bu kentlere
girebilmek için özel izinler sağlamak zorundasınız. Sadece girmek değil,
bu kentlerden çıkmak da izne tabi ve bu izinlere ulaşabilmek hiç de kolay değil.
Yani bir kez oraya yerleşmişseniz, kolay kolay terk etme hakkına da sahip
olamıyorsunuz.
Muhamedova'nın basına yaptığı konuşmalarla gündeme gelen Mayak kapalı
kenti işte ZATO'lar arasında en esrarlısı. Dünya Mayak'ın hemen yanı başında
kurulan ve bir ismi bile olmadığı için resmi yazışmalarda
"ozyorsk" yani "göl kıyısı" diye anılan esrarengiz
yerleşim merkezinin varolduğunu sadece birkaç yıl önce öğrendi.
Ozyorsk 85 bin kişilik nüfusuyla küçük bir kent ve işlevi de bölgedeki
nükleer merkezlerin atıklarını depolamak. Mayak bölgesindeki nükleer sızıntıları
araştıran bir Rus-Norveç heyetinin vardığı sonuçlar çarpıcı: Heyet
Rusya'da bilinen Çernobil faciasının dışında da bu bölgede nükleer
kazaların yaşandığını ortaya çıkardı.
Bunlardan ilki 1957 yılında meydana geldi. Mayak nükleer merkezinde atıkların
toplandığı büyük depoda bilinmeyen bir nedenle soğutma suyu devre dışı
kaldı ve ısınan atıklar patladı. Nükleer kazanın neden olduğu
kirlenmenin ölçülmüş verileri ne yazık ki yok, ama yaklaşık 1000
kilometre karelik bir alanın çok yüksek radyasyon altında kaldığı tahmin
ediliyor.
İkinci büyük kirlenme ise yine aynı bölgede on yıl sonra, yani 1967'de
yaşandı. Nükleer merkezin soğutma suyunun döküldüğü Karaçay gölü o yıl
olağanüstü sıcaklar nedeniyle neredeyse tamamen kurudu ve göl dibine yıllardır
çöken nükleer atıklar rüzgarla çevreye yayıldı. Bu nükleer kirlenmeye
dair rakamlar da yok.
Bütün bu nükleer facialara rağmen çevredeki nükleer tesislerin soğutma
suları bugün hâlâ Karaçay gölüne akıtılıyor ve uzmanların
tahminlerine göre geçen 40 yıllık süre içinde göle akıtılan radyoaktif
maddelerin toplamı yaklaşık 350 milyon Curie. Kıyaslayabilmek için, Çernobil'i
örnek verelim: Çernobil faciasında bütün dünyaya yayılan radyoaktif
maddelerin toplamı 80 milyon Curie'ydi...
Hedef daha büyük nükleer çöplük!
Rusya'nın çevrecileri, son zamanlarda daha fazla bilgi sahibi oldukları
ZATO'larla ilgili olarak kampanyalar sürdürüyorlar. "Dünyanın nükleer
çöplerini ülkemize getireceğimize, 40 yıldır radyasyona kurban verdiğimiz
insanlarımızın çocuklarıyla ve kalanların sağlığıyla ilgilenelim"
çağrısı yapıyorlar. Kurbanların sayısı hakkında veri yok! Nükleer
kirlenmeyle ilgili ölçüm yasak! Bırakın ölçümü, olağanüstü koruma
altındaki bu kentlere yaklaşmak bile yasak.
Rusya'da bu konuda derin bir sessizlik hakim. İddialarla ilgili olarak
yetkililer susuyor. Atom lobisi Rusya'nın en güçlü çıkar grupları arasında,
belki de birinci. Moskova atom lobisi dünyanın en riskli, ama aynı zamanda en
kârlı sektöründe yeni yatırımlara hazırlanıyor. Rusya Nükleer İşler
Bakanlığı'nın planlarına göre 2020 yılında Sibirya'da dünyanın en büyük
Nükleer Atık Merkezi kurulacak. Dünyanın tüm nükleer atıkları burada
toplanacak. Elbette bunun bir bedeli olacak. Rusya hükümeti bu sayede birkaç
milyar dolar kazanacağı kanısında.
Peki ya kaybedenler?
İşte Ural eteklerinde Müslimova köyünde 22 yaşındaki kızını
kaybeden Muhamedova'nın gözlerindeki derin keder kazanılan dolarların karşısında
kaybedenleri, yani masum kurbanları temsil ediyor.
Radikal - Tarık Demirkan
|