reklam

17 Eylül 2002 Salı
Ana Sayfa
>
Haberler

"Kapalı" kentler

Çernobil felaketini yaşayan Sovyetler zamanından beri, nükleer atıkların biriktirildiği ya da radyoaktif maddelerin üretilip depolandığı yerlerin riski altındaki Rusya, 'en büyük nükleer çöplük' olmaya hazırlanıyor

Budapeşte-Yeşil doruklarını gökyüzüne uzatmış asırlık çınarların arasında yüzlerce insan... Ormanı boydan boya bölen demiryolunu kapatmaya, biraz sonra geçecek olan treni durdurmaya çabalıyorlar. Yer Rusya'nın Ural dağları eteklerindeki Çelyabinsk bölgesi. Bu insanlar ormanlarını, kentlerini, yaşamlarını korumaya çalışıyorlar. Ellerindeki pankart hedeflerini iyi ifade ediyor: "Dünyanın nükleer mezarlığı olmak istemiyoruz!" Başarı şansları neredeyse sıfır. Nükleer atıkları taşıyan treni durduramayacaklar. Bunu onlar da biliyor, ama amaçları dünyaya seslerini duyurmak.

Macaristan'ın tek atom reaktörü olan Paks'tan trenle yola çıkan nükleer atıklar işte Ural dağlarında böyle karşılandı. Orta Macaristan'ın Paks kentinde bir zamanlar Sovyet yardımıyla kurulan atom reaktörünün nükleer atıkları yıllardır Urallardaki bu bölgeye götürülüyor ve haritada yeri bile olmayan Çelyabinsk yakınlarındaki "kapalı kent" Mayak'ta depolanıyordu. Bu kez iş o kadar kolay yürümüyor.
Rus çevreciler trenleri durduramıyorlar, ama dünya kamuoyunun dikkatlerini Rusya'nın "kapalı kentlerine" çekmeyi de başarıyorlar.

Kapalı kentlerin esrarı
Televizyoncuların uzattığı mikrofonlara bir kadın konuşuyor. Yaşadığı derin acı sadece kara gözlerinden okuyor. Yaşını tahmin etmek zor, ama çok yaşlı olduğunu düşünüyorsunuz. Ölümcül bir sükunet içinde usul usul konuşuyor. Kıpırtısız gözlerini kameralara dikiyor. Bu gözlerde sadece tarifsiz acı yok, aynı zamanda suçlama da var. Kime mi? Dinleyen herkese:
"46 yaşındayım. Bir anne kızını kaybettikten iki hafta sonra kameralara konuşur mu? Eğer kendinin de çok zamanının kalmadığını biliyorsa, o zaman evet..."
Muhamedova 22 yaşındaki kızı Filica'yı yakınlarda kaybetti. Üniversite öğrencisi genç kız doktorlara göre ne olduğu bilinmeyen bir hastalığa yakalandı ve kısa sürede yaşamını kaybetti.

Oysa artık gözyaşları bile akmayan anne kızını elinden alan bu ölümcül hastalığın ne olduğunu biliyor: Uzun yıllar etkisinde kaldıkları radyasyon! Çünkü Muhamedova ailesi Rusya'nın en gizli kentlerinden Mayak nükleer atık merkezinin 30 km. yakınlarındaki Müslimova köyünde yaşıyor.

Mayak nükleer atık merkezi 1992 yılına kadar haritalarda yeri bile gösterilmeyen Çelyabinsk yakınlarında. Çelyabinsk gibi Mayak da Rus yasalarına göre ZATO (Zakratiye Administratyivno Territorialniye Obrazovaniyiya) yani "kapalı kent".
ZATO'ların esrarı yeni yeni çözülüyor. Nükleer silahların, radyoaktif maddelerin üretildiği ya da depolandığı bu kentler kısaca "kapalı kent" adıyla anılıyor. Kırk civarında olduğu tahmin edilen ZATO'lar sadece yabancılar için değil, Rus vatandaşları için de "kapalı". Askeri kordonlarla hâlâ çok sıkı bir şekilde korunan bu kentlere girebilmek için özel izinler sağlamak zorundasınız. Sadece girmek değil, bu kentlerden çıkmak da izne tabi ve bu izinlere ulaşabilmek hiç de kolay değil. Yani bir kez oraya yerleşmişseniz, kolay kolay terk etme hakkına da sahip olamıyorsunuz.

Muhamedova'nın basına yaptığı konuşmalarla gündeme gelen Mayak kapalı kenti işte ZATO'lar arasında en esrarlısı. Dünya Mayak'ın hemen yanı başında kurulan ve bir ismi bile olmadığı için resmi yazışmalarda "ozyorsk" yani "göl kıyısı" diye anılan esrarengiz yerleşim merkezinin varolduğunu sadece birkaç yıl önce öğrendi.

Ozyorsk 85 bin kişilik nüfusuyla küçük bir kent ve işlevi de bölgedeki nükleer merkezlerin atıklarını depolamak. Mayak bölgesindeki nükleer sızıntıları araştıran bir Rus-Norveç heyetinin vardığı sonuçlar çarpıcı: Heyet Rusya'da bilinen Çernobil faciasının dışında da bu bölgede nükleer kazaların yaşandığını ortaya çıkardı.
Bunlardan ilki 1957 yılında meydana geldi. Mayak nükleer merkezinde atıkların toplandığı büyük depoda bilinmeyen bir nedenle soğutma suyu devre dışı kaldı ve ısınan atıklar patladı. Nükleer kazanın neden olduğu kirlenmenin ölçülmüş verileri ne yazık ki yok, ama yaklaşık 1000 kilometre karelik bir alanın çok yüksek radyasyon altında kaldığı tahmin ediliyor.

İkinci büyük kirlenme ise yine aynı bölgede on yıl sonra, yani 1967'de yaşandı. Nükleer merkezin soğutma suyunun döküldüğü Karaçay gölü o yıl olağanüstü sıcaklar nedeniyle neredeyse tamamen kurudu ve göl dibine yıllardır çöken nükleer atıklar rüzgarla çevreye yayıldı. Bu nükleer kirlenmeye dair rakamlar da yok.

Bütün bu nükleer facialara rağmen çevredeki nükleer tesislerin soğutma suları bugün hâlâ Karaçay gölüne akıtılıyor ve uzmanların tahminlerine göre geçen 40 yıllık süre içinde göle akıtılan radyoaktif maddelerin toplamı yaklaşık 350 milyon Curie. Kıyaslayabilmek için, Çernobil'i örnek verelim: Çernobil faciasında bütün dünyaya yayılan radyoaktif maddelerin toplamı 80 milyon Curie'ydi...

Hedef daha büyük nükleer çöplük!
Rusya'nın çevrecileri, son zamanlarda daha fazla bilgi sahibi oldukları ZATO'larla ilgili olarak kampanyalar sürdürüyorlar. "Dünyanın nükleer çöplerini ülkemize getireceğimize, 40 yıldır radyasyona kurban verdiğimiz insanlarımızın çocuklarıyla ve kalanların sağlığıyla ilgilenelim" çağrısı yapıyorlar. Kurbanların sayısı hakkında veri yok! Nükleer kirlenmeyle ilgili ölçüm yasak! Bırakın ölçümü, olağanüstü koruma altındaki bu kentlere yaklaşmak bile yasak.

Rusya'da bu konuda derin bir sessizlik hakim. İddialarla ilgili olarak yetkililer susuyor. Atom lobisi Rusya'nın en güçlü çıkar grupları arasında, belki de birinci. Moskova atom lobisi dünyanın en riskli, ama aynı zamanda en kârlı sektöründe yeni yatırımlara hazırlanıyor. Rusya Nükleer İşler Bakanlığı'nın planlarına göre 2020 yılında Sibirya'da dünyanın en büyük Nükleer Atık Merkezi kurulacak. Dünyanın tüm nükleer atıkları burada toplanacak. Elbette bunun bir bedeli olacak. Rusya hükümeti bu sayede birkaç milyar dolar kazanacağı kanısında.
Peki ya kaybedenler?

İşte Ural eteklerinde Müslimova köyünde 22 yaşındaki kızını kaybeden Muhamedova'nın gözlerindeki derin keder kazanılan dolarların karşısında kaybedenleri, yani masum kurbanları temsil ediyor.
Radikal - Tarık Demirkan

 

Eylül 2002 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01
02 03 04 05 06 07 08
09 10 11 12 13 14 15
16 17 18 19 20 21 22
23 24 25 26 27 28 29
30
diğer aylar için tıklayın

Mimarlık Ofislerinin Değişen ve Değişmeyen Yüzü' nü tartışıyoruz.

Forum'da başlayan tartışmaya şimdi katılmak için tıklayın.  Tartışma 24 Eylül'de Deneme Bilim Merkezi' nde davetli konuşmacılar ile son bulacak.

Yönetici: Atilla Yücel
Konuşmacılar: Cem İlhan,
Murat Tabanlıoğlu, Gökhan Avcıoğlu, Doğan Tekeli, Mehmet Konuralp


Philips Armatür'ün katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz