Kültürel çeşitlilik,
barışın garantisi
İstanbul Bildirgesi bir umut mu?
İstanbul, birkaç günlük sınavdan başarıyla çıktı. UNESCO Kültür
Bakanları 3. Yuvarlak Masa Toplantısı, dün akşam sona ererken Çırağan
Sarayı'nda olmalıydınız. 112 ülkenin kültür bakanları ve üst düzey
temsilcilerinin, ev sahibi ülkeyi, Türkiye Kültür Bakanlığı'nı tekrar
tekrar kutlamalarını görseydiniz, övgü dolu sözlerini duysaydınız, siz
de benim gibi çok keyiflenirdiniz... (Dünkü yazımda 109 ülke demiştim,
sonradan üç ülke temsilcisi daha katıldı.)
İşleyen bir süreç
İki yoğun mu yoğun çalışma gününün sonunda, tüm katılımcıların
uzlaşmasıyla kabul edilen sonuç bildirgesi, artık bundan böyle ''İstanbul
Bildirgesi'' adını taşıyacak. Ancak hemen belirteyim ''İstanbul
Bildirgesi'' yalnızca bir niyet beyanı. Önümüzdeki hafta uzmanlar, hukukçular,
temsilciler, Paris'te toplanıp bu bildirgeyi bir sözleşme taslağına dönüştürecekler...
Ancak UNESCO'nun önerdiği bu sözleşmeye ilişkin son kararı verecek olan
yine hükümetler...
Özetle, iki gündür İstanbul'da gerçekleşen çalışma, uzun sürecin başlangıcı,
ilk adımları... Ancak önemli olan bu sürecin işlemeye başlamış olması.
Artık durdurmak, geriye çevirmek olanaksız!
''İstanbul Bildirgesi'' her şeyden önce kültürel çeşitliliğin sonsuz
bir zenginlik olduğunu, somut olmayan kültür miraslarının birey ve
toplumların kimliğini belirlediğini, devamlılığı sağladığını
vurguluyor. Ama aynı zamanda kültürün yaşayan, sürekli yeniden yaratılan
bir olgu olduğuna; somut olan ve somut olmayan kültür miraslarının arasındaki
bağlantıya, bu ikisinin etkileşiminden yeni dinamikler doğduğuna dikkatleri
çekiyor.
Anlamlı koruma
Kültür mirasının korunmasında ve gelecek kuşaklara geçirilmesinde, İstanbul
Bildirgesi, tüm aktörleri, tüm tarafları katılımcı olarak görüyor ve hükümetleri
bu Demokratik katılımı kolaylaştırıcı adımlar atmaya çağırıyor. Daha
doğrusu bunu sağlamak ''hükümetlerin görevidir'' diyor.
Ancak hemen belirtmeliyim, burada söz konusu olan anlamlı korumacılıktır.
Somut olmayan kültür mirası derken sık sık geleneklerden söz edildi. Anak
korunacak olan geleneğin, elbet Birleşmiş Milletler'in ilkelerine, çağdaş
evrensel değerlere, insan haklarına saygılı olanından söz ediyoruz. Yoksa
örneğin Sudan'da kızların sünnet edilmesi ya da ülkemizdeki gibi aile
meclisi kararıyla namus cinayetine hoşgörüyle bakmak gibi geleneklerden söz
etmiyoruz.
Küreselleşmenin farklı yüzleri
Küreselleşme, kültür miraslarını tehdit ederken, yitirilmesine ve
yeknesaklığa yol açarken yeni teknikler, yeni iletişim ağlarıyla korumacılığa
hizmet de edebilir. Dinamik ilişkiler yerleştirebilir. Bu ilişkilerden yeni kültürler
doğabilir. Bütün insanlığa ait ortak değerleri yücelten referanslar sağlayabilir,
hoşgörüyü ve dayanışmayı yücelterek farklılığa, çeşitliliğe
duyulan saygıyı destekleyebilir, ''ötekini'' anlamamızı sağlayabilir.
İstanbul Bildirgesi, kültürel çeşitliliği, sürdürülebilir kalkınmanın
ve barışın garantisi olarak görüyor.
İşte bütün bu yukarıda söylediklerimi hayata geçirmek için bir an önce
eyleme geçme çağrısı yapıyordu 112 ülkenin kültür bakanı.
Bu eylem planında devlet ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliğinden,
korumacılık için mali fon oluşturmaya birçok adım öngörülüyor. Eğitim
sistemlerinin, kültürel çeşitliliğe açık olması, korumacılığa dahil
edilmesi öngörülüyor. Her ülkenin medyası işbirliğine çağrılıyor...
Evet uzun bir yolun henüz başındayız. Ulusal ve uluslararası mekanizmalar,
İstanbul Bildirgesi'nin bir umut olup olamayacağını bize ve gelecek kuşaklara
gösterecek.
Cumhuriyet - Zeynep Oral
|