'Değiştirilen' dünyada
mimarlık
Urban Ecology'' dergisini yöneten Prof. Amos Rapoport, ulusal kimliklerin değerini
şu örnekle anlattı: ''Gazetelerin bile hem kendilerine ait, hem de ait
oldukları ülkeyle bütünleşmiş özgün karakterleri var... Mimaride bunun
olmamasını savunmak, ancak yaşamı kavramamakla eş anlamlı olur...''
Dünya değişiyor mu; ''değiştiriliyor'' mu?...
Kuşkusuz her ikisi de... Ancak, sadece birinciyi temel alan düşüncelerde,
bu değişimin ''olumsuzluklarına'' da bir tür ''yazgı'' gibi boyun eğmek
var...
İkincisinin de bir ''gerçeklik'' olduğunu bilen düşünceler ise aynı
olumsuzlukların ''durdurulması'' için bilinçli insanın devreye girmesi
gerektiğini de savunuyorlar...
İşte bu ikilemin ''mimarlık dünyasındaki'' güncel tartışmalarından
olan; ''küreselleşme sürecinde kültürel değişmeler ve mimarlığın sürekliliği''
konusu, Mimarlar Odası Bursa Şubesi tarafından bu yıl 14.'sü 11-12 Ekim
2002'de düzenlenen ''Uluslararası Yapı ve Yaşam Kongresi'' nde irdelendi.
2005 yılında İstanbul'da 120 ülkeden 10 bin mimarın katılımıyla yapılması
beklenen ''Dünya Mimarlık Kongresi'' ne bir hazırlık olması için de
belirlenen bu temanın çarpıcı değerlendirmelerini yapanlar arasında ise
Bursalı mimarların yabancı konukları da vardı...
Örneğin, Avusturya Tarihi Anıtlar Konseyi eski başkanlarından, Avrupa
Komisyonu 'nun anıtlar ve siteler bilirkişisi Prof. Manfred Wehdorn dedi ki:
''Bursa'yı gezince de gördüm ki gelecek için geçmişin değerlendirilmesinde
hâlâ geç kalınmış değil... Değişim kültürel sürekliliği içerdiği
taktirde olumlu bir yarını da hazırlayacaktır...''
Prof. Wehdorn, şunları da anımsatmadan edemedi: ''AB'nin ülkenizdeki bu büyük
kimlik zenginliğini göz ardı etmesi olanaksız... Ancak sizler de yine bu özgün
kimliğinizi koruyarak AB ailesine katılmada kararlı olmalısınız...''
Kongrenin diğer yabancı katılımcılarından mimar ve şehirci Prof. Amos
Rapoport ise dünyanın değiştiğinden kaygı duyanların ''değiştirmeyi''
de gündemlerine almaları durumunda ''mimar olmalarını kültürel misyonunu''
üstelenebileceklerini vurgulayarak, bir zamanların devrimci ruhuna ''özlem''
duyan alkışları topladı...
Şehircilikte doğayı ele alan ''Urban Ecology'' dergisini de yöneten Prof.
Rapoport, özlü sunuşunda ulusal kimliklerin değerini şu örnekle anlattı:
''Gazetelerin bile hem kendilerine ait hem de ait oldukları ülkeyle bütünleşmiş
özgün karakterleri var... Mimaride bunun olmamasını savunmak, ancak yaşamı
kavramamakla eş anlamlı olur...''
Paneldeki vurgulamalar
Peki, küreselleşmenin ''tekdüze mimarisine'' karşı, yerel ve bölgesel
kimliklerin çağdaş yaşamı da kucaklayacak bir gelişkinlik içinde sürdülebilmesi
için kültür ve şehircilik politikalarında izlenmesi gereken tutumlar
nelerdir?...
Kongrenin emektarlarından ve Bilimsel Kurul'un sekreteryasını yürüten
Defne Benol Acar 'ın açıkladığına göre, çağrı metninde de vurgulanan
bu soruyu bildiri konusu yapan 64 başvuru olmuş... Davetli uzmanlarınkiyle
birlikte 24 bildiri ise 6 oturumda sunulabildi.
İkinci günün sonunda yapılan ve oturum başkanlarının katıldıkları
''genel değerlendirme'' panelinde ise hemen her konuşma, yine bu konunun
2005'deki uluslararası İstanbul buluşmasından önce tüm mimarlık okullarımızda
ve Mimarlar Odası'nın tüm birimlerinde benzer toplantılarla ele alınması
gereğini gösterdi...
Örneğin, Prof. Dr. Şengül Öymen Gür , son yıllarda gözlenen ''korumacı
ve koruma karşıtı'' ikileminin aslında ''yapay'' olduğunu vurgulayarak;
''her mimari, geçmişin kültürü üzerine bina edilir; en modern formlarda
bile eskiden gelen değerlerin birikimi vardır; bu nedenle korumaya karşı
gibi görünenler için de tarih en güçlü yaratma ve tasarım kaynağıdır...''
derken, keşke bunları ülkenin tüm mimarları da dinleyebilseydi...
Benzer şekilde Doğan Hasol da; ''Dildeki, yemeklerdeki, müzikteki yozlaşma
elbette mimariye de yansıyor... Bu nedenle kimlikli bir mekân anlayışı için,
tüm alanlarda tarihten gelen kültür birikimlerinin değerini kavrayan bir
bilinçle yaşamı ve mimariyi buluşturmak gerekiyor...'' diyordu...
Prof. Dr. Mete Tapan 'ın öne çıkardığı ise, aslında ülkemizde
herkesin ''tarih'' öğrendiği ama uygarlık tarihi yerine savaşları öğrenerek
mimarlık eğitimine başlamanın geçmişle gelecek arasında bağ kurmada en büyük
sorunu yarattığıydı.
Panelde, ''değişimin aynı zamanda geçmişin iyi ve olumlu yanlarını içererek
de mümkün olabileceğini ve mimarlığın tavrını bu yönde olması gerektiğini''
açıkça vurgulayanlardan biri de Prof. Dr. Ataman Demir oldu... Yaşadığımız
çağın ''kavranabilmesi'' için bile geçmişin öğrenilmesi gerektiğini
belirten Demir'in ''arkeolojiyi bilmeyen mimar desinatör bile olamaz'' demesi,
unutulur gibi değildi...
Prof. Dr. Ayfer Aytuğ da mimari mirasın yok edilmesi sonucunda eğer
''kazanılan'' bir şeyler varsa bile, ''yitirilen değerlerin yanında bir hiç
olduğunu'' görebilecek bilince gereksinim olduğunu anlattı...
Sürekli değişim ortamında, olumlu olanın hangi aşamada sona erdiğini
ve korumanın hangi algılamalarla devreye gireceğini irdelemenin de önem
kazandığını anlatan Prof. Dr. Zekiye Abalı 'nın ardından Mimarlar Odası
Bursa Şubesi Başkanı Turgay Erdem de kongreyi şu sözlerle kapattı:
''Buradaki değerlendirmelerin mimarlık yaşamına da yön verebilmesi için çabalarımızı
sürdüreceğiz... Başta üniversiteler olmak üzere ilgili herkesin artık
kimlikli bir ülkede yaşamayı önemsemeleri durumunda, kentlerimiz de buna
uygun yapılar ve mekânlarla donatılacaktır...''
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|