reklam

10 Aralık 2002 Salı
Ana Sayfa
>
Haberler

Avrupa'nın inanası gelmiyor

Geçen ekim ayı başından bu yana Yapı Kredi Kültür Merkezi'nin İstanbul'daki Vedat Nedim Tör Müzesi'nde (Beyoğlu-Galatasaray) izlenebilen Troya sergisi, 17 Mart 2001 günü Kültür Bakanlığı tarafından Almanya'nın Stuttgart kentinde açılmıştı..

İki ülkenin devlet başkanlarının da katıldıkları törenin ardından ''efsane ile gerçek arasındaki yolculuğa'' çıkan Avrupalılar, Prof. Dr. Fahri Işık 'ın deyimiyle; ''Yunan Troyası önyargısıyla sergiye girip Anadolu Troyası'yla tanışarak ayrılmanın'' şaşkınlığını yaşadılar...

130 yıllık tabu
Öteden beri bu düşler ve destanlar kentini ''Avrupa soylularının anayurdu'' sayan Batılı anlayışı altüst olurken Troya'nın ilk kazıcısı Schlimann 'dan bu yana 130 yıllık bir ''tabu'' da yıkılmaya başlıyordu... Stuttgart'dan sonra Braunschweig 'de ve Bonn 'da da yinelenen sergi, arkeoloji ve tarih dünyasında adeta bir fırtına yarattı... O kadar ki Almanya'nın en eski okullarından Tübingen Üniversitesi de kendi kadrosundaki Prof. Dr. Manfred Korfmann 'ın kazı başkanlığında ortaya çıkan Anadolu gerçeğini tartışma platformlarına taşıma gereğini duymuş ve 15-16 Şubat 2002'de ''Geç Tunç Çağ'da Troya'nın Önemi" temasıyla özel bir sempozyum düzenlemişti...

Tümü Alman olan 13 konuşmacıdan 5'inin Korfmann'a hak verdiği, 7'sinin ise Troya'daki Anadolu kimliği bulgularını ''önemsemedikleri'' oturumlarda ''gerilim'' doruğa çıktı... Tartışmaların içinde yer alan Prof. Dr. Fahri Işık'la bu gelişmelerin ayrıntılarını konuştuk:

- Tübingen Üniversitesi'ndeki sempozyumda siz de vardınız... Asıl amaç b izim sergiye bir alternatif mi yaratmaktı?

-Tartışma aslında daha önceye uzanıyor... Almanya sergileri, Kolb'un Troya kazısından 4 yıl önce yazdığı ''Eskiçağ'da Kent'' kitabında Troya VI. yerleşimine ''önemsiz'' demesinin ne anlama geldiğini göstermişti.. Avrupa uygarlığının beşiği sayılan kentte, her yönüyle yerli Anadolulu halkın kültürüyle karşılaşınca, bunu küçümsemeye başladılar..

- Bu konuda Avrupa'daki saplantılara ''tabu'' diyorsunuz... Aydınlanma devriminin kıtasında bu hâlâ nasıl olabiliyor?..

-Asıl sorun da burada. Çağdaş arkeolojinin 200 yıllık geçmişiyle bütünleşen ''Helen dostluğu'' o kadar köklü önyargılar yaratmış ki Anadolu'nun bundan ayrı bir tarihsel kimlik taşıdığı gerçeği karşısında aynı Helen bağlılığı adeta tabulaşıyor. Zaten Tübingen'de de tartışılan artık bu değildi. Troya'nın bir Anadolu kenti olduğu son bulgularla da o denli ortada ki bundan sıkıntı duyanlar, tersini savunmak yerine ''değerini'' tartışma konusu yapmaya başladılar...

- Yani, Troya'nın Helen kimliği bozulmasaydı, önemi de belki artarak bile sürecekti, onların gözünde... Öyle mi?

-Evet... Tavırları başka türlü zor yorumlanır.. Ancak, şimdi asıl önemli olan tabii ki bilimsel dayanaklarını Avrupa üstünlüğü adına çarpıtılmasına karşı dirençli olmak ve geri adım atmamak...

- Bu dayanaklardan en önemlileri nelerdir?

-Arkeolojide önem sırası olmaz. Fakat yine de örneğin Troya'nın Hitit metinlerindeki Wiluşa Krallığı'yla özdeşliğini yadsımak, bilimin de inkârının doruğu denebilir. O kadar ki Anadolu'nun Troyası'nın önemini azaltmak uğruna, önce ''sefil bir köy'' tanısı yapıp, sonra da 'değmezdi' kanısını yaratarak Akha-Helenleri'nin başlattıkları Troya savaşını bile kabullenmek istemiyorlar. Bunu konu alan Homeros 'un İlias Destanı 'nı da masal olarak yorumlamayı hedefliyorlar...

- Troya'nın artık Anadolu kimliğiyle tanınması, önceki tersi duruma göre nasıl sonuçlar yaratıyor?..

-Birincisi, bilim dünyasında sarsıcı durumlar var. Örneğin Atina Ulusal Müzesi'ndeki, prehistorya salonu sergilemesi artık farklı mesajlar taşıyor. Hellas kültüründe Troya'nın payını görenler, bunu bir Anadolu etkilemesi olduğunu bildiklerinde, sonuç çarpıcı değil midir? Ya da adı ''Yunan Tapınağı'' na çıkmış olan Dor Helenleri tapınağının çekirdeği ''megaron'' olduğuna göre, bunun da bir Anadolu ürünü olduğunu, çünkü Troya yaratmasından esinlenildiğini söylemek her şeyi sarsmak anlamına gelmiyor mu?..

- Aynı durum galiba Homeros ve İlias Destanı için de geçerli...

-Kesin... Avrupa yazın sanatı bu ozanla ve bu kitapla başlatılır. Hatta Avrupa'nın ortak tarihinin kökeni de bu destanda aranır. Fatih bu nedenle Papa II. Pius 'a yazdığı mektupta; ''...nihayetinde hep birlikte ortak bir kökenden gelmekteyiz'' demiş ve bir belgeye göre de 1462'de dolaştığı Troya yaıkıntıları üzerinde; ''bu kentin ve halkının intikamını almayı Allah bana nasip etti'' diye gururlanmıştı... Atatürk' ün de Dumlupınar'da ''Troya'nın intikamını aldık..'' demesi, aynı Anadolu bilinci değil midir?.. Yaşayan en iyi Homer araştırmacısı Prof. Dr. Joachim Latacz da diyor ki; ''Avrupa'nın yaratıldığı kent Atina değil Milet'tir...''

- Bütün bunları, siyasilerimiz de bilip savunabilseler, kim bilir nerelerde olurduk... Örneğin ben, tüm milletvekili ve bakanların, 5 Ocak 2003'te sona erecek Troya sergisini gezmelerini ve ayrıca da kurs görmelerini öneriyorum...

İyi olur, ama bu sergi önce halkımızla dolup dolup boşalmalı... Toplum olarak Anadolu bilincimiz güçlenirse, seçilen milletvekilleri de aynı bilincin siyasetçileri olurlar, işimiz kolaylaşır...

Daha düne kadar ''Avrupa soylularının anayurdu'' sayılan Troya'nın bir Anadolu uygarlığı olduğu kanıtlandıkça, bunu hâlâ kabullenemeyenler ya hırçınlaşıyorlar ya da ''önemsiz'' göstermeye çalışıyorlar.
Cumhuriyet - Oktay Ekinci

 

Aralık 2002 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01
02 03 04 05 06 07 08
09 10 11 12 13 14 15
16 17 18 19 20 21 22
23 24 25 26 27 28 29
30 31
diğer aylar için tıklayın

Platform

'Mimarlık Eğitiminin Değişen ve Değişmeyen Yüzü' nü tartışıyoruz.

Forum'da başlayan tartışmaya şimdi katılmak için tıklayın.  Tartışma 17 Aralık'da Deneme Bilim Merkezi' nde davetli konuşmacılar ile son bulacak.

Yönetici: Necati İnceoğlu
Konuşmacılar:
Aydan Balamir, Bilge Işık, Aykut Köksal, Hakkı Önel, Zülküf Güneli


Philips Armatür'ün katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz