reklam

13 Ocak 2003 Pazartesi
Ana Sayfa
>
Haberler

Galata'nın küçük kulesi

Sağlık Bakanlığı'nın göz hastanesi olarak hizmete devam eden tarihi binadaki şömine ve çini sobalar kullanılabilir durumda... Sobanın özelliği borusunun olmayışı... Duman alttan baca sistemi ile gidiyor...

Eminönü'nden Karaköy'e baktığınızda Galata Kulesi'nin hemen altında küçük bir kule göze çarpar... Unkapanı'ndan bakınca, Galata'nın profilden silueti içinde daha belirgin ortaya çıkar bu küçük kule... Bir kilisenin çan kulesini andırır ilk bakışta... Çok kişi de öyle sanır zaten...

Geçenlerde bu küçük kulenin içinde ve dahi en tepesindeydim...

Binanın üst katındaki kapıdan girince önce taş merdivenle döne döne birinci sahanlığa çıkılıyor... Birinci sahanlıktaki küçük pencereler, biraz yüksekçe...

Gökyüzüne doğru
Dışarıyı görmek olası değil... İkinci sahanlığa döner, demir basamaklı merdivenle çıkılıyor.... İnce uzun pencerelerden çevreyi gözlemek olası... Üçüncü sahanlığa çıkan demir merdiven dik... Burası da çepeçevre pencere... Eni üç adım... Yüksekliği iki adam boyu var... Pencereler kapı niyetine açılabiliyor... Pencerelerin önü parmaklıksız küçük bir alan, teras... Boğaz ve Marmara ve Haliç ayak altında... Dördüncü kata çok daha dik bir merdivenle çıkılıyor... İki küçük adımlık dar bir alan... Final... Sonrası gökyüzü...

Rasat kulesi
Dört katlı binanın üstündeki bu kule İngilizlerin rasat kulesi...

Kim bilir ne nöbetler tutuldu burada...

Nöbet denince askerlik akla gelir...

Kuledeki nöbetlerde mutlaka askeri amaçlar da vardı ama işin aslı ticariydi...

1855 yılında İngiltere ve Fransa, Rusya'ya savaş ilan etmiş, yanlarına Osmanlı'yı da alarak cepheyi Kırım'da açmıştı...

11 ay süren Sivastopol kuşatması sırasında çok asker ölmüş, bir o kadarı da yaralanmıştı... Hatta İngilizler, ''İngiliz kanı'' nı korumak için Kırım'da savaştırmak üzere Osmanlı'dan 20 bin Türk askerini ödünç almıştı!

İşte o sıra yaralı İngiliz askerlerinin bakımı için İstanbul'da Galata Kulesi'nin hemen altında ''British Seaman's Hospital'' , yani İngiliz Bahriye Hastanesi açıldı...

Galata'nın havası
Galata'nın seçilmesi havanın temizliğindendi...

Öyle ya... Bir yanda bir ucu Boğaz'da Kuleli'ye, öteki ucu Marmara'da Müdürdar burnuna uzanan bir cephe... Karşıda Çamlıca... Öteki yanda Haliç'in mis gibi havası...

Hastane iki katlı, 50 yataklıydı... Hastanenin masrafı, İstanbul limanına gelen İngiliz gemilerinin ton başına ödediği harçtan karşılanıyordu... Hastanenin yönetimi de gemilerden harçların tahsili de İngilizlerdeydi... Hastaneden sadece İngilizler yararlanıyordu... Ne ki Kırım Savaşı'nda yaralanan İngilizlere hastane küçük geliyordu... Ve üstelik kazanılan savaşın ardından İstanbul'da kolera ve tifüs salgını başlamıştı...

Yapımı yeni bitmiş Selimiye Kışlası'ndan biraz öteye ve henüz yapılmamış Haydarpaşa Garı'nın arkasındaki bölgeye hastaneler kuruldu; Florance Naghtingale'in hemşirelik yaptığı yıllardı o yıllar... Ölenler yapılmamış garın arkasındaki arsaya gömülüyordu... Orası bugün İngiliz Mezarlığı'dır... O yıllarda Fransızlar da Şişli'deki çayıra Lape Hastanesi'ni kuruyordu...

20. yüzyılın başında İngilizler, İngiliz Bahriye Hastanesi'ni yıktı...

Aynı yere 1904 yılında yeni bir hastane yaptılar...

Bugünkü hastane ikinci hastane...

İki bodrumuyla altı katlı ve çatısında kulesi olan yeni binayı İngiliz mimar Percey Adams tasarlamıştı.

Kule, limana gelen İngiliz gemilerini gözlemekte kullanılıyordu ama Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra İstanbul'u işgal eden İngilizler tarafından askeri amaçla kullanıldığı da aşikârdı... Limanı bundan güzel tarassut edecek yer nerede bulunurdu...

Hastane hep İngilizlerin hizmetindeydi...

Bir de İngiliz elçiliğinin uygun gördüğü ''yabancı'' lar yatabiliyordu hastaneye...

1924'te İngilizler, hastaneyi Kızılay'a devrettiler... Kızılay da İstanbul Belediyesi'ne bıraktı sonradan... Yıllar içinde Kuduz Hastanesi'nden Beyoğlu Belediye Hastanesi'ne dönüştü tarihi bina.... En sonunda Sağlık Bakanlığı'nın göz hastanesi oldu...

1904'ten beri küçük bahçedeki çakıl taşlarından işlenmiş gemi dümeni karşılıyor insanları...

Belki de bu yüzden, daha ilk adımda hastanelerin o soğuk havasını dağıtıveriyor çakıl taşları...

Bir geminin içi gibi
Arkasına sonradan yapılan ek binayı ayrı tutarsak tarihi hastanenin içi de hastaneye benzemiyor...

İki kanatlı binanın ortasından yani tepesindeki kulenin altından, altıgen bir duvar yükseliyor... Altıgenin içinde asansör var... Mermer basamaklı merdiven, altıgenin çevresinden dolanarak yükseliyor... Kenarlardaki parmaklıklar ve tırabzan, sanki bir gemiden alınmış gibi...

Katların ortasındaki altıgen holden dar koridorlar uzanıyor... Üçüncü kata kadar üç koridor, üçüncü katta iki koridor var... Aynen gemilerde kamaraların açıldığı koridorlar gibi... Koridorların iki yanı oda... Odalar ya doktor odası ya hasta odası... Ve asıl önemlisi her odada bir şömine... Şömineler birkaç model...

Kulenin içi boş!
Şömineler, odun koysanız, yanmaya ve dolayısıyla odayı ısıtmaya hazır... Ama artık kalorifer var. Kapı ve pencerelerin çoğunda ilk günün aksesuvarları duruyor... Yıllar içinde yapılan boyalarla üzerleri katmerlenmiş olsa da kulplar, mandallar, vasistas kolları orijinal...

En orijinali ise ilk zamanlarında koğuş olarak kullanılmış ikinci kattaki iki büyük salonun ortasında duran büyük birer soba...

Yatay dikdörtgen prizma şeklindeki sobalar çini... Çinilerin, Tünel'in çıkış holündeki duvar çinileriyle aynı olduğu söyleniyor... Yine de çinilerin bir özelliği olmalı; belki yeşile çalan renkleri benziyordur...

Sobaların özelliği ise borusunun olmaması... Daha doğrusu, sobanın borusu döşemenin altından gidiyor... Alttan baca sistemi... Üzerindeki döküm yazıya göre Shorlands patentli... Manchester'da üretilmiş... Birkaç yıl önce denenmiş; sistem aynen çalışıyor...

Doğrusu, göz konusunda bir uzmanlık hastanesine dönüşen hastane de iyi çalışıyor...

Binanın tepesindeki kule ise boş... Benim gibi boş gezenin kalfasını ağırlıyor!
Cumhuriyet

 

Ocak 2003 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05
06 07 08 09 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Diyalog

Kerem Erginoğlu &  Hasan Çalışlar 21 Ocak 2003  günü  Diyalog bölümümüze konuk olacaklar.

Kerem Erginoğlu & Hasan Çalışlar ile ilgili Forum'da başlayan tartışmaya katılmak için tıklayın. 


Vitra - Artema'nın katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz