Arap Şükrü...
Yaklaşık 50 yıldır kentlerimizi tutsak alan imar rantıyla en erken tanışanlar
arasında Bursa da var... Ancak o denli güçlü bir ''uygarlık birikimine''
sahip ki, tüm duyarsızlıklara rağmen ''tarihsel kimliğini'' yok
edemediler...
Ne yeşil ovasını kemiren sözde ''yeşilşehirler'' , ne sanki Uludağ 'da
yarışan o görgüsüz ''gökdelen'' özentileri, ne de geleneksel dokuyla sözde
''modern'' (!) yaşam adına çullanan yap-sat apartmanları, bu kenti geçmişinden
ayırabildi...
Tıpkı İstanbul gibi, onca mirası yok olsa da ''elde kalabilen değerleriyle''
çağların kenti olduğunu hâlâ kanıtlıyabiliyor... İstanbul'dan ''farklı''
olarak ise ''elden çıkmak üzere olan değerlerini'' de kurtaran bir yerel yönetim
ve kamu-sivil dayanışmasıyla tarihsel mekânlarını yeniden kent yaşamına
kazanıyor...
Zaten, bu nedenle de ''Tarihi Kentler Birliği'' nin 2000 yılındaki kuruluşuna
öncülük ve ev sahipliği yapmanın yanı sıra, aynı birliğin ''merkezi''
olma görevini de 2 yıldır coşkuyla sürdürüyor...
Örneğin daha düne kadar ''artık bitti'' denilen bir Cumalıkızık, özel
sektör- ÇEKÜL ve meslek kurumları işbirliğiyle gerçekleştirilen koruma
uygulamalarıyla şimdi ''Bursa turizminin'' de gözbebeği...
Benzer şekilde bir Kale Sokak, bir Tophane yamaçları, Ulucami ve çevresindeki
tarihi ''hanlar'' bölgesi ile tüm kaplıcaların başkenti Çekirge 'deki
koruma planlamaları her kentimiz için ''ders'' alınacak çabalar... 1922'den
bu yana anılarda kalan ünlü ''Irgandı Çarşı Köprüsü'' de eski dükkânlarıyla
yeniden kente kazandırılmak üzere...
'Sürdürülebilir' çağdaşlık
İşte bu duyarlılık içersinde alçakgönüllü bir kent kültürü örneği
olarak gerçekleştirilen ''Tarihi Yahudilik Arap Şükrü Sokağı'' düzenlemesinin
ise ''Bursa kimliğinde'' çok özel bir yeri var...
Çünkü, özellikle Osmanlı 'nın ilk başkenti olmasıyla da bütünleşen
anıtsal cami ve türbelerinden ötürü, adeta ''dinsel bir peyzaj'' sergileyen
Bursa'da, yine aslında Osmanlı döneminden miras bir ''kent kültürü''
geleneği olarak ''meyhanelerin'' de kendine özgü geleneksel mekânlarında
''sürdürülebilir'' kılınması tam bir uygarlık gösterisi...
Böylece kentin geçmişinden geleceğe akan zamanın algılanmasında,
tarihten gelen kültürel birikimlerin ''yaşamın her alanında'' duyumsanması
da Arap Şükrü 'deki eski ama bakımlı lokantalarda ve doyumsuz sokak masalarında
gerçekleşiyor...
'Sivil' korumacılık...
1324'te Bursa'nın Osmanlı kenti olmasından sonra Orhangazi döneminde
Yahudilerin yerleştiği sokakta, 1492'de İspanya'dan göçe zorlanan Yahudiler
de 2. Bayezıt 'ın emriyle yaşamaya başlarlar... Günümüz Bursası'nda ise
buradaki ilk meyhanenin sahibi ''Arap'' lakaplı Şükrü Çetin olunca, bu isim
artık tüm sokağı simgeler...
Osmangazi Belediyesi'nin 1991'deki yayalaştırma kararının ardından kent
yaşamındaki yeri güçlenen Arap Şükrü için bugünkü mutlu gelişmeyi sağlayan
''Koruma ve yenileyerek düzenleme'' projesi ise her yönüyle bir ''sivil dayanışma''
örneği...
Yine belediyenin desteğinde, ancak bu kez sokak esnafı ve sakinlerinin örgütlendikleri
''Arap Şükrü Koruma ve Geliştirme Derneği'' nin etkin katılımı ve Tuborg
'un sponsorluğu ile gerçekleştirilen uygulamada, ''mimarlık'' katkısı da,
ÇEKÜL Vakfı'nın Bursa militanlarından Belgin Çetiner Lümalı ve Selim Lümalı
'ya ait...
Restorasyonda meyhanelerle birlikte çiçekçiler, çay ocakları, berberler,
boyacılar vb. gibi diğer işyerlerinin de proje kapsamında yenilenmesi ise
''sokak kimliğinin'' bütünselliğini sağlıyor...
Böylece Bursa'yı ziyaret edenler, anıtsal yapılarda tarihin görkemli
becerilerini izlerken, Arap Şükrü'de de aynı geçmişin ''insan sıcaklığıyla''
buluşmuş oluyorlar...
Korumamız ve gelecek kuşaklara aktarmamız gereken de işte bu tarih ve yaşam
kucaklaşmasının ''keyfi'' değil midir?..
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|