reklam

22 Ocak 2003 Çarşamba
Ana Sayfa
>
Haberler

Galataport

İstanbul limanının yeniden işlevlendirme sorunu (hiç sorun çıkmadan oldu bittiye getirilen projelere karşı) bir dönüşüm fırsatı olabilir.

Mimarlık fakültesindeki ilk yıllarımızda çok ünlü bir yabancı mimarın seminerler vermek için okulumuza gelmesi eğitim hayatımızda derin izler bırakacak şaşırtıcı bir olaya tanık olmamıza yolaçmıştı. İlk seminerlerin sonunda bu ünlü mimar kendisinden sürekli 'kek tarifi alır gibi' sorular soran hocalardan sıkılmış ve yalnızca 'eğitimin koşullandırmasından henüz geçmemiş' öğrencilerin sorularına cevap vereceğini söylemişti. Şöyle seslendiğini hatırlıyorum:

"Burası dekorasyon veya mimarlık bürosu değil, üniversite. Siz öğrencilerinize mekanların çizilerek tasarlanabileceği gibi bir düşünce ile koşullandırıyorsunuz. Sizin çözüm olarak kabul ettiğiniz şeyleri ben sorun olarak görüyorum."

Bu sözlerin salona bir 'bomba' gibi düşmesini beklerken çok daha şaşırtıcı bir şey olmuştu. Seminere katılan deneyimli kişiler, hocalar bu çok ünlü mimarın karşı çıkışını 'kendini beğenmişliği'ne vermiş ve tartışmaya dahi değer bulmamışlardı. Kimseden ufacık bir itiraz sesi bile yükselmemişti.
O tarihten bugüne üniversitelerdeki bu deneyimli kişiler İstanbul'daki bir çok kamu projesine imza attılar. Parklar, meydanlar tasarladılar, restorasyon uygulamaları gerçekleştirdiler.

Üniversite öğretim üyelerinin danışmanlığında bir çok projeye tanık olduk. İstanbul'un sorunları tepeden inmeci bir planlama ve projelendirme yöntemi ile iyice azmanlaştı. Kimseden gene bir ses çıkmadı. Sorunlar sürekli göç, 'çarpık yapılaşma' gibi nedenlerle açıklandı. Sorunları çözmek için yöntemler geliştirmek yerine uzmanlık kurumları, üniversiteler 'sivil toplum üyeleri olarak' kendi çıkarlarını temsil ettiler. Bugün hala uzmanlık kurumları kendi özel kamu yararı anlayışlarını bir tasarım olarak sunmayı 'uzmanlık hizmeti' olarak görüyorlar. Kamu projelerinin nasıl elde edileceği konusunda basit bir yöntem arayışı dahi yok. Buna karşılık Türkiye'de yetenekli uzmanlar, sanatçılar, tasarımcılar (biz onları çevremizde görmesek de) olmalı. 

Bazılarının 'şu işi ben yapsaydım, ne güzel yapardım' diye iç geçirdiklerini bile duyar gibiyim. Belki de uzmanlarımız, sanatçılarımız, tasarımcılarımız kötü projelerle kamu kaynaklarının çarçur edilmemesi için 'iyi' yöneticilerin onlara sipariş vereceği zamanı beklemekteler. Onlara "kim yapacak, kim düzeltecek" diye sorsanız, gizlendikleri kuytulardan çıkıp, parmaklarıyla "Ben, Ben, Ben" diye kendilerini göstereceklerinden eminim. O zaman ünlü yabancı mimarın örtbas edilen konuşmasından hareketle belki şunu sormak yerinde olur: Mimarlık, şehircilik, mühendislik gibi uzmanlıklar ayakkabı tamirciliği, terzilik gibi birer uzmanlık mıdır ki, yalnızca kamu yöneticisi olan "müşterisi ile arasında özel bir ilişki" olarak cereyan ediyor? Yoksa yaptıkları iş başkalarını mı ilgilendiriyor? Uzmanlık hizmetleri dediğimiz plan, proje nedir? Yönetimlerin beton, tuğla, demir, asfalt gibi satın aldıkları bir hizmet midir? Yoksa kamu projeleri, kamuya ait olan işlevlerin, hizmetlerin, ürünlerin, uygulamaların önceden kurgulanması, tasarlanması değil mi? Kamu uygulamalarını biçimlendirmeye yarayan uzmanlık hizmetlerinin demokratik bir kurumlaşmaya işaret etmesi gerekmiyor mu? Kamusal işlevlerin oluşum veya ortaya konuş biçiminin belirlenmesi uzmanları ilgilendirmiyor mu?

Çok gecikmiş olsak da, kamu mülklerinin nasıl işlevlendirileceği, yeniden işlevlendirilmeyle birlikte nasıl işletileceği gibi konularda galiba aciliyetle bir yönteme ihtiyacımız var.
Türkiye'de kamu mülkleri özelleşmiyor, kamu kişilikleri, devlet özelleşiyor. Kamu yöneticileri kamu mülklerini kendi özel mülkleri gibi yönetiyorlar.

Krizler dönüşüm fırsatları olabilir mi?
Bugün İstanbul bir dönüm noktasında: Ya sürekli yaptığı gibi elindeki zenginliği 'har vurup harman savurarak' fakirleşmeye devam edecek. Ya da bir dönüşüm geçirecek. Bu dönüşümün işaretleri de arada sırada ortaya çıkmıyor değil. Bugün projelendirme ve yeniden işlevlendirme safhasında oluşan sorunları (hiç sorun çıkmadan oldu bittiye getirilen projelere karşı) belki de 'makus talihi' değiştirecek bir durum görmek gerekiyor.

Bu açıdan bakıldığında Salıpazarı Antepoları konusunda yaşanan proje sorunu da bu dönüşüm için çok önemli bir fırsat olabilir: Bir zamanlar deniz ticaretinin yönetim merkezi olan bu bölgede bugün Beyoğlu ve İstanbul'un tarihi merkezini tıpkı 'bir sağır duvar' gibi denizden ayıran binalar sıralanıyor. Binaların bir bölümünde Türkiye Denizcilik İşletmeleri'nin büroları yeralıyor. İdari binaların cadde cephesini oluşturduğu kompleksin deniz tarafında ise bugün işlevini yitirmiş olan muazzam bir bina stoğu, antrepolar var.

Bazılarına göre bu depoların zamanında buraya yapılmış olması bir 'cinayet'. Buranın yüzyıllık gelişme potansiyelinin üzerine çöreklenen ( bölgeyi bir anda kurutan, sivil hayatı altüst eden, denizciliği, şehiri, ticareti öldüren) bir karar. Buranın bu şekilde işlevlendirilmesi bir bakıma geçmişteki gelişmelerin bir devamı gözükse bile, görünüşe aldanmamak gerekiyor. Şehirin sınırlarının Taksim'de bittiği bir dönemde burasının depoları, gümrükleri, deniz ticareti acenteleri ile bir dış ticaret limanı olması ve Beyoğlu, Karaköy, Galata gibi bir iş merkezi ile bütünleşmesi gayet anlaşılır bir durum. 

Ancak burada 19. yüzyılda oluşan kentsel dokuyu, meydanları, binaları, kuruluşları, işletmeleri, ticarethaneleri kazıyarak devasa antrepolar yapmak kolay anlaşılır bir durum değil. (Nitekim yük taşımacılığına yönelik bu tesisler 1980'lerde terkedilmiş ve yük gemilerinin buraya yanaşmasına izin verilmemiş.) Bu kararın yalnızca ulaşım ilişkisi nedeniyle, İstanbul gibi bir deniz ticareti üzerine kurulmuş bir kentin geleceğinde nasıl bir etkide bulunduğunu ve çöküşün kaçınılmaz olduğunu kestirmek zor değil. Bu bölge kendi halinde bile bırakılsaydı (ya da geçmişte olduğu gibi yerel dinamikler tarafından demokratik bir biçimde planlansaydı) muhtemelen böyle bir sonuç yaşanmayacaktı ve belki bölgenin bir turizm merkezine dönüşmesi, çöküntü yaşamak yerine bir gelişmesi mümkün olacaktı.

Zararın neresinden dönersek kâr
Bu bölge artık Türkiye Denizcilik İşletmeleri'nin malı olmaktan çıkmalı. Bunu söylerken satılmalı, devredilmeli demek istemiyorum. Bir kamu kuruluşu olan TDİ'nin elindeki mülkün kendi mülkü olmadığı, kamu adına bu mülkü elinde bulundurduğu düşünülerek, kamu işlevi açısından yeni koşullara uygun bir karar mekanizması ve kurumlaşma geliştirilmeli. Bu mülk bu kurumlaşma tarafından yönetilmeli. Bu projenin yönetimi ve programı oluşturmak için bu kuruluşa yatırımcı kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları, yerel halkın temsilcileri, yerel belediye katılmalı. Program kamuoyuna açık ve şeffaf bir biçimde kamuoyuna tanılmalı ve aşamalı olarak geliştirilmeli. Programla ilgili işlevler tartışılırken, düzenli bilgi paylaşmayı sağlayacak yayın, toplantı gibi mekanizmalar hayata geçirilmeli. Program aynı zamanda burada proje elde etme süreçlerini, yapıların yeniden değerlendirme ilkelerini belirlemeli. Programın uluslar arası bir boyutu da olduğu için, uluslarası düzeyde bir ilişkiye, buna benzer deneyimlerden elde edilen birikime de ihtiyaç olmalı.

Şu anda orada bulunan yapıların mekan potansiyelleri kullanılarak, yapı yoğunluğu nasıl hafifletilebilir, mevcut strüktürler nasıl kullanılabilir, denizle ilişki nasıl kurulabilir, bunlar fikir projeleri olarak görüşlere açılabilir ve halka tanıtılabilir, şeffaf bir biçimde yönetilebilir, bütün bunlar tartışılmalı.
Galataport projesinin İstanbul için bir fırsat mı yoksa bir tekrar mı olduğunu ise zaman kadar İstanbul'un yerel dinamikleri gösterecek.
Korhan Gümüş

 

Ocak 2003 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05
06 07 08 09 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Platform

"Güncel Basın ve Mimarlık"  tartışılıyor.

Forum'da başlayan tartışmaya şimdi katılmak için tıklayın.  Tartışma 06 Şubat'ta İTÜ Mimarlık Fakültesi 109 No'lu Salon' da davetli konuşmacılar ile son bulacak.

Yönetici: Korhan Gümüş
Konuşmacılar: Serhan Ada, Behiç Ak, 
İhsan Bilgin, Tan Oral

Lamp 83' ün katkılarıyla

 

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz