Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent
Şubesi Irak Savaşı ve Sığınaklarla İlgili Basın Açıklaması Yaptı
Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, yayınladığı bir basın açıklamasıyla
gündemdeki savaşla ilgili olarak sığınakların yasal düzenleme ve
uygulamalarıyla ilgili eksiklikleri ve bu konuda yapılması gereken yeni düzenlemeleri
dile getirdi.
"İnsanlığın ortak amacı; barışın kalıcı olması ve sığınak
gibi bizi savaşın etkilerinden koruyacak mekânlara gereksinim duyulmamasıdır.
Esas çözüm, savaşların artık bir daha olmamak üzere tarihin çöplüğüne
atılmasından, yani barıştan geçmektedir. Böyle olmakla birlikte savaşlar
devam ettiği sürece, ne yazık ki "savaştan korunma ve sığınaklar"
öncelikli bir konu olmaya devam edecektir. Sığınaklarımızla ilgili yasal düzenlemeler
ve uygulamalar, temelden yanlış ve yetersizdir; yurttaşlarımıza savaşın
etkilerine karşı koruma sağlanması yönünde yeniden düzenlenmelidir!
Savaş tartışmalarının yaşandığı ortamda toplumumuz için yaşamsal
önemi olan sığınaklarımız, "panik odaları" tartışmalarıyla
kamuoyunun gündemine gelmiş bulunmaktadır. Meslek etiği, toplum ve kamu
yararı doğrultusunda çalışmalarını yürüten Odamızca, konunun sağlıklı
bir şekilde ele alınmasına katkı sağlamak amacıyla açıklama yapmak
zorunluluğu doğmuştur.
21.Yüzyılda insanlık yeni bir savaş trajedisiyle karşı karşıya;
uygarlığın yaratıcısı tarihi Mezopotamya topraklarında halklar ve insanlığın
geleceğine yön veren kültürel birikimlerin yok edilmesi, bu bağlamda
Anadolu'nun ve giderek dünya barışının tehdit edilmesinin gündemde olduğu
bir dönemde, barış girişimlerinin ve barıştan yana tavırların giderek
etkin olması barış umutlarımızı şüphesiz arttırıyor. Bu vesile ile
savaş çığırtkanlarını bir kez daha kınıyoruz. İnsanlığın ortak amacı;
barışın kalıcı olması ve sığınak gibi bizi savaşın etkilerinden
koruyacak mekânlara gereksinim duyulmamasıdır. Ayrıca, günümüzde savaşın
zararlarından büyük ölçüde korunma olanaklarının olmadığı da bir gerçektir.
Esas çözüm, savaşların artık bir daha olmamak üzere tarihin çöplüğüne
atılmasından, yani barıştan geçmektedir. Böyle olmakla birlikte savaşlar
devam ettiği sürece, ne yazık ki "savaştan korunma ve sığınaklar"
öncelikli bir konu olmaya devam edecektir.
Sığınaklarımızla ilgili yasal düzenlemeler, yetersiz ve amacına hizmet
etmemektedir!
Sığınaklarla ilgili hukukumuz; 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 36. ve 44.
maddelerinde, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı
tarafından hazırlanarak 25.08.1988 gün, 19910-değişik 6.3.1991 gün 20806
sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak "Sığınak Yönetmeliği"nin yürürlüğe
girmesi ve İmar Yönetmelikleri'nde yer alması şeklinde düzenlenmiştir.
Yasal mevzuatımız, genel plan dengelerini pek fazla gözetmediği, mevcut
kentlerimizle ilişkisinin belirsizliği, yapılaşma süreciyle ilişkisi vb.
bakımdan eksiklikler taşıdığını ve düzeltilerek eksikliklerinin
tamamlanması gerektiğini söylemek mümkün. Ancak, sorunun temel özellikler
de taşıdığı bir gerçek; "Genel olarak toplumun, NBC silahlarına karşı
korunması gerektiği kabulünden hareketle, sığınak hukukumuzun düzenlenmesi,
yeni yapılaşma ve yapı stokumuzun birlikte ele alınarak çözüm
getirilmesi" temel anlayışına bağlı olarak yeni bir düzenlemeye
gereksinim vardır.
Sığınak Yönetmelikleri, yeni planlar ve yapılar ile ilgili kurallar
getirmekte, mevcut yapılarla ve sığınaklarla ilgili bir kural
getirmemektedir. Oysa mevcut yapılarımızın çoğunun sığınağının olmadığı
ve mevcut sığınakların ise koşullara uygun olmadığı herkes tarafından
bilinmektedir. Düzenlemeyle mevcut yapıların ancak yıkılıp yapılması
durumunda önerilen kuralların uygulanabilmesi mümkündür. Ekonomik koşullar
dikkate alındığında, mevcut yönetmelikle sığınak güvenliğimizin
belirsiz bir zamana ertelendiği anlaşılmaktadır.
Kentsel ölçekte olması gereken ya da aynı zamanda fonksiyon değiştirilerek
kullanılabilecek durumda genel sığınaklar bulunmamakta, buna ilişkin hukuki
ve imar planlarında düzenlemeler yetersiz kalmaktadır. Bunun sonucu olarak;
özellikle metropollerde yaşayan milyonlarca yurttaşımız, savaş durumunda,
savaşın yıkıcı, yakıcı, yok edici etkilerine karşı savunmasız durumdadırlar.
Hukuki çerçevedeki sorunlar bir yana, pratikte yasal düzenlemelerin öngördüğü
nitelikte sığınaklar dahi gerçekleştirilmemektedir!
İmar mevzuatımız, tek yapı ya da site ölçeğinde özel sığınaklarla
ilgili kurallar getirmektedir; bina alanının 1/20 nispetinde ve belirlenen
teknik koşullarla sığınak yapımı şart koşulmaktadır. Ruhsat amaçlı
yapılan projelerde bu durum Sivil Savunma Müdürlükleri tarafından
onaylanmakta, ilgili yerel yönetim ya da kurum ruhsat vermektedir. Buraya kadar
esaslı bir sorun gözükmemekle birlikte, bundan sonra süreç pratikte doğru
bir şekilde işlememektedir;
- Sığınaklar genellikle standartlara uygun yapılmamakta, buna bağlı
olarak nükleer, biyolojik, kimyasal, yakıcı, yıkıcı vb. etkilere karşı
koyabilecek koşullar sağlanmamaktadır.
- Yapılan sığınaklar genellikle amacı dışında (depo vb.) işgal
edilmekte, başka amaçlara göre tadilatlar yapılmakta ve gerekli olduğunda
kullanılamaz hale gelmektedirler.
- Sığınaklar, ciddi bir denetime tabi tutulmamaktadırlar; hem yapım aşamasında
hem de kullanma süresinde bir denetim söz konusu olmamakta, iskân alan
binalarda da, daha çok belge üzerinde işlemler yapılmaktadır.
Tek yapı ya da site ölçeğindeki sığınaklarda amaç, insanların toplu
sığınaklara nakli öncesi 3 gün, en fazla 1 hafta süresince barınmalarını
sağlamaktır. Bu nedenle uzun süreli koruma sağlamaları söz konusu değildirler.
Panik odaları çözüm değildir!
Sığınaklarla ilgili söz konusu olan sorunlar, genel bir güvensizlik ve
toplumsal travmaya dönüşebilecek ölçüde psikolojik sorunlar yaratmakta;
"panik odaları" da bu koşullarda gündeme gelmektedir. Panik odalarının
yüksek maliyete neden olması nedeniyle ancak bir kısım varsıl aileler tarafından
gerçekleştirilmesi söz konusudur. Ancak, savaşın etkilerine karşı yeterli
ve uzun süre koruyucu olduğunu veya çözüm olduğunu söylememiz mümkün değildir.
"Sanki savaş birkaç gün içersinde bitecek ve bizler bir şey olmamış
gibi işlerimize devam edeceğiz" psikozu altında makul sanılmaktadırlar.
Oysa savaşın etkilerinin çok uzun sürebileceği yaşanan savaşlarda açıkça
ortaya çıkmıştır.
17 Ağustos 1999 Büyük Marmara Depremi sonrası yaşanan deprem güvenliğinin
sağlanması çalışmalarının nasıl ticari kaygıya dönüştüğü ve amacından
uzaklaştığı ortadayken, şimdi savaşın etkilerine karşı sağlanması
gereken gerçek bir korunma yerine, korunma duygusunun istismarına dayanan
ticari kaygılar öne çıkmaktadır. Tüm gelişmeler, ne yazık ki olaylardan
ders çıkarılması yerine istismarı yönünde hareket edildiğini gösteriyor.
Hedef tüm yurttaşların gerçek korunmasının sağlanması olmalıdır !
Savaşa karşı korunma tedbirlerini sadece tekil kişilerin korunması ya da
varsılların korunması olarak ele almak yerine, tüm toplumun korunmasına yönelik
bir çerçeve içersinde ele almak, buna bağlı olarak bireylerin güvenliğini
sağlamak, gerçek bir korunma hazırlığı bakımından zorunludur.
Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, öncelikle savaşa karşı çıkılması
gerektiğini, ancak olası savaş koşullarına karşı yurttaşların can güvenliğinin
sağlanması yönünde; savaşa karşı korunma bilicinin geliştirilmesi ve bu
bağlamda sığınaklarla ilgili tedbir ve düzenlemeleri gündeme taşımak ve
doğru uygulamaları gerçekleştirmek yönünde çalışmalarını sürdürmektedir.
Çalışma kapsamında; Sivil Savunma Müdürlükleri, yerel yönetimler ve
ilgili meslek kuruluşlarıyla birlikte çalışmayı öngörmekteyiz."
Arkitera
|