reklam

21 Şubat 2003 Cuma
Ana Sayfa > Haberler

Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Irak Savaşı ve Sığınaklarla İlgili Basın Açıklaması Yaptı

Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, yayınladığı bir basın açıklamasıyla gündemdeki savaşla ilgili olarak sığınakların yasal düzenleme ve uygulamalarıyla ilgili eksiklikleri ve bu konuda yapılması gereken yeni düzenlemeleri dile getirdi.

"İnsanlığın ortak amacı; barışın kalıcı olması ve sığınak gibi bizi savaşın etkilerinden koruyacak mekânlara gereksinim duyulmamasıdır. Esas çözüm, savaşların artık bir daha olmamak üzere tarihin çöplüğüne atılmasından, yani barıştan geçmektedir. Böyle olmakla birlikte savaşlar devam ettiği sürece, ne yazık ki "savaştan korunma ve sığınaklar" öncelikli bir konu olmaya devam edecektir. Sığınaklarımızla ilgili yasal düzenlemeler ve uygulamalar, temelden yanlış ve yetersizdir; yurttaşlarımıza savaşın etkilerine karşı koruma sağlanması yönünde yeniden düzenlenmelidir!

Savaş tartışmalarının yaşandığı ortamda toplumumuz için yaşamsal önemi olan sığınaklarımız, "panik odaları" tartışmalarıyla kamuoyunun gündemine gelmiş bulunmaktadır. Meslek etiği, toplum ve kamu yararı doğrultusunda çalışmalarını yürüten Odamızca, konunun sağlıklı bir şekilde ele alınmasına katkı sağlamak amacıyla açıklama yapmak zorunluluğu doğmuştur.

21.Yüzyılda insanlık yeni bir savaş trajedisiyle karşı karşıya; uygarlığın yaratıcısı tarihi Mezopotamya topraklarında halklar ve insanlığın geleceğine yön veren kültürel birikimlerin yok edilmesi, bu bağlamda Anadolu'nun ve giderek dünya barışının tehdit edilmesinin gündemde olduğu bir dönemde, barış girişimlerinin ve barıştan yana tavırların giderek etkin olması barış umutlarımızı şüphesiz arttırıyor. Bu vesile ile savaş çığırtkanlarını bir kez daha kınıyoruz. İnsanlığın ortak amacı; barışın kalıcı olması ve sığınak gibi bizi savaşın etkilerinden koruyacak mekânlara gereksinim duyulmamasıdır. Ayrıca, günümüzde savaşın zararlarından büyük ölçüde korunma olanaklarının olmadığı da bir gerçektir. Esas çözüm, savaşların artık bir daha olmamak üzere tarihin çöplüğüne atılmasından, yani barıştan geçmektedir. Böyle olmakla birlikte savaşlar devam ettiği sürece, ne yazık ki "savaştan korunma ve sığınaklar" öncelikli bir konu olmaya devam edecektir.

Sığınaklarımızla ilgili yasal düzenlemeler, yetersiz ve amacına hizmet etmemektedir!

Sığınaklarla ilgili hukukumuz; 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 36. ve 44. maddelerinde, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanarak 25.08.1988 gün, 19910-değişik 6.3.1991 gün 20806 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak "Sığınak Yönetmeliği"nin yürürlüğe girmesi ve İmar Yönetmelikleri'nde yer alması şeklinde düzenlenmiştir.

Yasal mevzuatımız, genel plan dengelerini pek fazla gözetmediği, mevcut kentlerimizle ilişkisinin belirsizliği, yapılaşma süreciyle ilişkisi vb. bakımdan eksiklikler taşıdığını ve düzeltilerek eksikliklerinin tamamlanması gerektiğini söylemek mümkün. Ancak, sorunun temel özellikler de taşıdığı bir gerçek; "Genel olarak toplumun, NBC silahlarına karşı korunması gerektiği kabulünden hareketle, sığınak hukukumuzun düzenlenmesi, yeni yapılaşma ve yapı stokumuzun birlikte ele alınarak çözüm getirilmesi" temel anlayışına bağlı olarak yeni bir düzenlemeye gereksinim vardır.

Sığınak Yönetmelikleri, yeni planlar ve yapılar ile ilgili kurallar getirmekte, mevcut yapılarla ve sığınaklarla ilgili bir kural getirmemektedir. Oysa mevcut yapılarımızın çoğunun sığınağının olmadığı ve mevcut sığınakların ise koşullara uygun olmadığı herkes tarafından bilinmektedir. Düzenlemeyle mevcut yapıların ancak yıkılıp yapılması durumunda önerilen kuralların uygulanabilmesi mümkündür. Ekonomik koşullar dikkate alındığında, mevcut yönetmelikle sığınak güvenliğimizin belirsiz bir zamana ertelendiği anlaşılmaktadır.

Kentsel ölçekte olması gereken ya da aynı zamanda fonksiyon değiştirilerek kullanılabilecek durumda genel sığınaklar bulunmamakta, buna ilişkin hukuki ve imar planlarında düzenlemeler yetersiz kalmaktadır. Bunun sonucu olarak; özellikle metropollerde yaşayan milyonlarca yurttaşımız, savaş durumunda, savaşın yıkıcı, yakıcı, yok edici etkilerine karşı savunmasız durumdadırlar.

Hukuki çerçevedeki sorunlar bir yana, pratikte yasal düzenlemelerin öngördüğü nitelikte sığınaklar dahi gerçekleştirilmemektedir!

İmar mevzuatımız, tek yapı ya da site ölçeğinde özel sığınaklarla ilgili kurallar getirmektedir; bina alanının 1/20 nispetinde ve belirlenen teknik koşullarla sığınak yapımı şart koşulmaktadır. Ruhsat amaçlı yapılan projelerde bu durum Sivil Savunma Müdürlükleri tarafından onaylanmakta, ilgili yerel yönetim ya da kurum ruhsat vermektedir. Buraya kadar esaslı bir sorun gözükmemekle birlikte, bundan sonra süreç pratikte doğru bir şekilde işlememektedir;

- Sığınaklar genellikle standartlara uygun yapılmamakta, buna bağlı olarak nükleer, biyolojik, kimyasal, yakıcı, yıkıcı vb. etkilere karşı koyabilecek koşullar sağlanmamaktadır.

- Yapılan sığınaklar genellikle amacı dışında (depo vb.) işgal edilmekte, başka amaçlara göre tadilatlar yapılmakta ve gerekli olduğunda kullanılamaz hale gelmektedirler.

- Sığınaklar, ciddi bir denetime tabi tutulmamaktadırlar; hem yapım aşamasında hem de kullanma süresinde bir denetim söz konusu olmamakta, iskân alan binalarda da, daha çok belge üzerinde işlemler yapılmaktadır.

Tek yapı ya da site ölçeğindeki sığınaklarda amaç, insanların toplu sığınaklara nakli öncesi 3 gün, en fazla 1 hafta süresince barınmalarını sağlamaktır. Bu nedenle uzun süreli koruma sağlamaları söz konusu değildirler.

Panik odaları çözüm değildir!

Sığınaklarla ilgili söz konusu olan sorunlar, genel bir güvensizlik ve toplumsal travmaya dönüşebilecek ölçüde psikolojik sorunlar yaratmakta; "panik odaları" da bu koşullarda gündeme gelmektedir. Panik odalarının yüksek maliyete neden olması nedeniyle ancak bir kısım varsıl aileler tarafından gerçekleştirilmesi söz konusudur. Ancak, savaşın etkilerine karşı yeterli ve uzun süre koruyucu olduğunu veya çözüm olduğunu söylememiz mümkün değildir. "Sanki savaş birkaç gün içersinde bitecek ve bizler bir şey olmamış gibi işlerimize devam edeceğiz" psikozu altında makul sanılmaktadırlar. Oysa savaşın etkilerinin çok uzun sürebileceği yaşanan savaşlarda açıkça ortaya çıkmıştır.

17 Ağustos 1999 Büyük Marmara Depremi sonrası yaşanan deprem güvenliğinin sağlanması çalışmalarının nasıl ticari kaygıya dönüştüğü ve amacından uzaklaştığı ortadayken, şimdi savaşın etkilerine karşı sağlanması gereken gerçek bir korunma yerine, korunma duygusunun istismarına dayanan ticari kaygılar öne çıkmaktadır. Tüm gelişmeler, ne yazık ki olaylardan ders çıkarılması yerine istismarı yönünde hareket edildiğini gösteriyor.

Hedef tüm yurttaşların gerçek korunmasının sağlanması olmalıdır !

Savaşa karşı korunma tedbirlerini sadece tekil kişilerin korunması ya da varsılların korunması olarak ele almak yerine, tüm toplumun korunmasına yönelik bir çerçeve içersinde ele almak, buna bağlı olarak bireylerin güvenliğini sağlamak, gerçek bir korunma hazırlığı bakımından zorunludur.

Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, öncelikle savaşa karşı çıkılması gerektiğini, ancak olası savaş koşullarına karşı yurttaşların can güvenliğinin sağlanması yönünde; savaşa karşı korunma bilicinin geliştirilmesi ve bu bağlamda sığınaklarla ilgili tedbir ve düzenlemeleri gündeme taşımak ve doğru uygulamaları gerçekleştirmek yönünde çalışmalarını sürdürmektedir. Çalışma kapsamında; Sivil Savunma Müdürlükleri, yerel yönetimler ve ilgili meslek kuruluşlarıyla birlikte çalışmayı öngörmekteyiz."
Arkitera

 

Şubat 2003 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02
03 04 05 06 07 08 09
10 11 12 13 14 15 16
17 18 19 20 21 22 23
24 25 26 27 28
diğer aylar için tıklayın

Platform

"Mimarlık Meslek Yasası" tartışılıyor.

Forum'da başlayan tartışmaya şimdi katılmak için tıklayın.  Tartışma 04 Mart'ta İTÜ Mimarlık Fakültesi 109 No'lu Salon' da davetli konuşmacılar ile son bulacak.

Yönetici: Umut İnan
Konuşmacılar: Ratip Kansu,
Hakkı Önel, Aslı Özbay, Salih Zeki Pekin

Lamp 83' ün katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz