Uygarlıkların İzinde...
1958'de yıkılan camiyi aynı yerde inşa
etmek isteyenler 'şehirciliği' unutuyorlar Karaköy'e 'camisi' bile sığamaz.
1958'deki Menderes yıkımlarında Karaköy görüntüsü... İstanbul
Ansiklopedisi'nde Doğan Kuban'ın makalesine göre, 7 bin 200 bina birkaç yıl
içinde plansız, rasgele ve hızla yok edildi... Kentin en önemli tarihi
arterlerinde eski doku parçalandı. Şimdi parçaları bile bulunamayan, İtalyan
mimar D'Aranco'nun eseri Karaköy Camisi. Bulunduğu köşede bir biblo gibi İstanbul'u
süslemişti.
Eğer, Adnan Menderes'in yıktığı eski eserlere İstanbul'un yeniden kavuşması
isteniyorsa, Karaköy Camisi'nden çok daha uygun konumdaki örnekler üzerinde
araştırmalar yapılabilir...
Yaklaşık 45 yıl önce, İstanbul'un tarihi dokusu parçalanarak gerçekleştirilen
ünlü ''Menderes yıkımları'' kurbanlarından Karaköy Camisi bir süredir
yeniden gündemde...
Hürriyet gazetesinde 22 Ocak 2003'te ''Cami nerede?'' sorusuyla yer alan
haberin ardından değerlendirmeler de sürüyor... Görüşlerine başvurulan
kimi mimarlar, İtalyan mimar D'Aranco 'nun bu zarif ve ahşap işçiliğiyle
nam salmış yapıtı aynen gerçekleştirilebilirse, çok önemli bir ''kültürel
mirasın'' kente yeniden kazandırılmış olacağını belirtiyorlar...
Bu yorumlar, CHP Adana milletvekili Atilla Başoğlu 'nu bile etkilemiş
olacak ki kendi kentinde hızla yok edilen tarihi ''Tepebağ'' evlerini bırakmış,
İstanbul'da 1958'de yıkılan camiyi TBMM gündemine getirerek Kültür Bakanı
'na şu soru önergesini veriyor: ''Bu ihmalin sorumlusu kimdir; cami ne zaman
ve nereye tekrar kurulacaktır?..''
Kültür Bakanlığı hukukçuları, bakanlarının bu soruyu yanıtlayabilmesi
için arşivlerde çalışadursunlar, asıl adı Merzifonlu Kara İbrahim Paşa
Camisi olan bu yapıya ait Kınalıada 'ya götürülen parçaların bile
bulunamadığını ''19 yıl önce'' de Güneş gazetesinde haber yapan Fatma
Karali ise şaşırmış durumda...
Çünkü aynı haberiyle o yılın ''Bülent Dikmener Gazetecilik Ödülünü''
de almış ve şimdi diyor ki: ''Haberi görünce irkildim; çünkü benimkinin
aynısı ve yeni bir şey de yok...'' (Cumhuriyet-23 Ocak 2003)
Derken, haberin kendisi değilse bile, bu tartışmadaki ''niyetin'' yeni
olduğu ise mimar D'Aranco uzmanı olan Prof. Dr. Afife Batur 'un açıklamalarından
anlaşılıyor... Recep Tayyip Erdoğan 'ın Büyükşehir Belediye Başkanlığı
zamanında da aynı caminin eski yerine yapılması için kendisinden yardım
istendiğini söyleyen Batur, mülkiyet sorunu nedeniyle bu projenin kaldığını,
ancak istenirse ''İtalya'dan ahşap ustaları getirtilerek'' özgün şekliyle
yeniden yapılmasını yönetebileceğini söylüyor.
'Yeniden yapımın' kuralı...
Mimarlık ve sanat tarihinde, eskiden varlığı bilinen ancak yok olmuş eski
eserlerin aynı özellikleriyle yeniden yapımına ''restitüsyon'' deniyor..
Ancak, bu uygulama bir ''yapı'' için tasarlanıyorsa, eskiden bulunduğu yerde
gerçekleştirilmesi zorunlu olduğundan, konuya karar verilebilmesi için ''şehircilik''
açısından da irdelenmesi gerekiyor..
Örneğin, şimdiki Taksim Gezisi'nde, 1940'lara kadar ''Taksim Kışlası''
vardı... Bu tarihe geçmiş binanın yeniden yapılabilmesi için yeteri kadar
fotoğraf, hatta temel izleri bile bulunuyor.. ancak, bugünkü İstanbul
metropolünün kent merkezindeki böylesi bir ''parkı'' ortadan kaldırmak,
Taksim Kışlası hatırına bile olsa çağdaş şehirciliğe ne kadar
uygundur?
İlginç bir örnek de Emirgân 'da eskiden var olan ve restitüsyon için
yeteri kadar belgesi bulunan tarihi bir yalının yeniden yapılmasına
1990'lardaki Koruma Kurulu'nun onay vermemiş olmasıdır. Çünkü, 1930'larda
yıkılan bu yalı yeniden yapılırsa, İstanbul'un 20. yüzyıl kent yaşamında
çok önemli bir rekreasyon merkezi haline gelen ''Emirgân- Çınaraltı Çay
Bahçesi'' yok olacaktı.. Oysa artık Emirgân'da ''çay içmek'' de İstanbul'un
korunması gerekli bir kültür ve kimlik öğesi...
İstanbul 1 milyondu...
İşte bu gibi değerlendirmelerle Karaköy Camisi irdelendiğinde, ne kadar önemli
bir kültür varlığı olursa olsun, Karaköy'ün şimdiki sıkışıklığına
yeni bir yoğunluk daha ekleyecek olan bir restitüsyonun şehircilik açısından
onaylanması kolay görünmüyor...
Caminin eski yeri bugün de ''boş'' gibi dursa bile, 1958'de 1 milyon kadar
olan İstanbul nüfusunun şimdi 12 milyon olduğunu ve Karaköy Meydanı'nın
da bu artışın yüklenmesiyle artık ''tıkandığını'' göz ardı etmemek
gerekiyor..
Ne var ki bu durum bile elbette ki tam ''7 bin 289 binanın'' ortadan kaldırılmış
olduğu acımasız ''Menderes yıkımlarını'' haklı çıkarmaz ve
D'Aranco'nun sevimli camisini ortadan kaldıran anlayışın sorgulanması gereğini
ortadan kaldırmaz...
Çünkü o yıllarda böylesi bir tarih katliamı yaratmanın hiçbir haklı
gerekçesi yoktu... Menderes'in, iri kıyım Amerikan arabalarına yol açmak için
yaptığı yıkımlarda yok edilmiş kültürel mirasın kente kaybettirdiği değeri
ise hesaplamak mümkün değil...
Amaç tarihe kavuşmaksa...
Bununla birlikte eğer Karaköy Camisi'yle ilgili tartışmalarda asıl amaç
1958'in yaralarını sarmak ve bir ''pişmanlık'' duygusu içinde Menderes'in yıktıklarına
yeniden kavuşmaksa, kentin şimdiki durumu açısından çok daha uygun pek çok
örnek var...
Söz gelimi, durmadan yeniden planlanan Bayezit Meydanı 'na, o yıllarda yıkılan
Şimşekhane 'yi yeniden kazandıracak bir düzenleme kentin dengelerini bozmaz,
tersine meydandaki ''yabancılaşmayı'' bile durdurur...
Benzer şekilde bir Hasanpaşa Hanı yeniden yaratılsa, kentin ticaret
tarihiyle de buluşulması sağlanır...
Ya da Salıpazarı 'na tarihi İstanbul kimliğiyle hiç ilgisi olmayan şu
''Galata-Port'' projesini uygulamak yerine, aynı güzergâhtaki Menderes'in yıktığı
ve aralarında Mimar Sinan 'ın bile yapıları bulunan ''tarihi dokuyu''
canlandırmak, çok daha anlamlı olur ve ''turistik'' yanı bile çok daha güçlü,
kimlikli mekânlar elde edilir...
Evet... Karaköy Camisi'nin yeniden gündeme getirilmesini, kültür ve sanat
adına olumlu görmek mümkün olmakla birlikte, onca ''restitüsyon'' bekleyen
eserler varken ille de bu ''uygunsuz'' örneğin seçilmesindeki kimi ''başka
niyetlerin'' varlığını tartışmak da aynı kültür ve sanat adına bir
uygarlık görevi olsa gerek..
Oktay Ekinci - Cumhuriyet
|