Şeffaflık mı istiyorsunuz?
Başka derdiniz mi yok? Yok efendim yönetimlerde şeffaflıkmış, açıklıkmış.
Plan, proje gibi bilimsel ve teknik konular halka açık olacak da ne olacak?
Uzmanlar ne güne duruyor? Onlara boşuna mı maaş ödüyoruz? Ayrıca bizim yönetimlerimiz
sonuna kadar şeffaf. Şeffaflık ilkesini benimsedikleri için nitekim bütün
yaptıkları planları, projeleri şeffaf ozalitlere kopyalayıp saklıyorlar.
Yerel yönetimlerimizin şeffaf olduğundan şüpheniz mi var? Bütün mimarlık,
şehircilik, müteahhitlik bürolarında, üniversitelerimizde bu şeffaf
kopyalardan bol miktarda bulunuyor. Eğer çok istiyorsanız -madem konu açıldı-
size bir örnek vereyim:
Kadıköy'ün 1994 tarihinde onaylanmış planında (tam adı Kadıköy Merkez
Nazım İmar Planı) Moda Burnu'nu dönerek Kurbağalıdere Köprüsü'nden Kadıköy
İskelesi'ne uzanan bir otoyol gözüküyor. Planın lejandında (açıklamasında)
bu yol 'şehir otoyolu' olarak adlandırılmış. Ancak 'şehir otoyolu' şehircilik
literatüründe çok yeni bir kavram. Planın onaylandığı tarihte (1994) bu
kavramın henüz karşılığını tam bulamadığı da anlaşılıyor.
Nitekim planda Kurbağalıdere üzerindeki köprü henüz katlı kavşak,
yonca yaprağı veya dalış tüneli biçiminde yer almamış. Buna karşılık
bu planda çok uzak görüşlü bir yaklaşım var: Beton Galata Köprüsü'nden
sonra İstanbul'un ikinci, dünyanın altıncı genişlikteki köprüsü Kurbağalıdere'nin
ağzına konuvermiş. Nitekim Kurbağalıdere köprü ile geçildikten sonra
"Allah ne verdiyse..." deyip (asfalt fabrikasından alınan bol
miktardaki malzeme) şöyle yetmiş metreden az olmayan bir genişlikte Dereağzı'ndan
Kızıltoprak'a uzanan daracık yollara doğru serilivermiş.
Deniz kenarındaki dolgu asfaltlanmış, dolgu olmayan yere (Moda İskelesi,
Moda Kulübü önü) dolgu yapılmış. Kültür varlığı olarak tescil edilmiş
olan iskele binası yolun kenarına yapışmış. Böylece ileride Moda İskelesi'nin
yolun kenarındaki bir mağaza, dükkân, kafe olarak kullanılma imkanları
yaratılmış. Planda Kurbağalıdere de gözükmüyor, çok doğal olarak. Plan
buradaki koku problemine böylece kalıcı bir çözüm getirmiş. Yollar ise
kimi yerlerde 25, kimi yerlerde (şablonun elvermemesi nedeniyle) 20 metreye düşüyor.
Özene bezene çizilen "şehir otobanı" Moda Burnu'nu dönerken dolgu
alanda -küçük ama şirin- bir üçgen yeşil alan bırakacak bir biçimde karşıya
geçmeyi başaran Modalılara rekreasyon imkanları da sunuyor. Tescilli sit
alanı olan Yoğurtçu Parkı'nın köşesi yuvarlatılarak asfaltlanmış. Planın
Kalamış tarafı ise henüz mevcut yolları göstermiyor, asfaltlanmayı
bekliyor.
Planlar şeffaf kağıtlarda!
Bütün bunlar, Kadıköy, Moda gibi semtlerin geleceğini planlarken yerel yönetimin
göstermiş olduğu fevkalade öngörüler. Nitekim uygulamada bu eksiklik
telafi edilmiş, müeahhitlik firması teknik ressamlarına bu planı tamamlatmış.
Şimdi köprülü kavşak inşaatı başladığına göre, bakarsınız yarın
yolların da ihalesini yapılır, sonra da projesi hazırlanır. Beni şaşırtan,
onaylanmış imar planlarının, yapılan projelerin şeffaflığından sizin
haberinizin olmaması! Yalnız belediyelerde değil, fotokopicilerde bile artık
bu ozalit kopya makinelerinden var. İstanbul'un bütün semtleri için yıllardır
şeffaf planlar yapıyor. İstanbul'da 'plansız' dediğiniz yerleşim alanları
bile aynı tekniklerle, şeffaf bir biçimde planlanıyor ve siz bunu bilmediğiniz
için onların öyle olduklarını (plansız olduklarını) zannediyorsunuz.
1970'lerde de Bağdat Caddesi bir otomobil yoluydu. Kalamış Fener Caddesi de
bir otomobil yoluydu. Eğer sokaklarına bakarsanız ağaçların altına,
yolların sonuna parkedilen otomobiller görürdünüz.
Sokakların hepsi çift yönlüydü ve neredeyse şimdikinden bir kat dardı.
Evet, otomobil sayısı çok arttı. Ancak otomobil sayısının artmasından çok
farklı bir şey daha oldu. Caddelerimiz, sokaklarımız birer otoyola dönüştü.
Caddelerden, sokaklardan otomobil akmaya başladı. Genişletilen yollar,
asfaltlanan sahiller otomobille doldu. Kalamış'tan vapurla, trenle, tramvayla,
otomobille her yere kolaylıkla gidiliyordu. Biz farkına bile varmadan bu
kolaylıktan vazgeçtik. Biz tersine (geriye) döndük.
İstanbul'da yüzyıldır hizmet veren bu çok alternatifli metropoliten ulaşım
sisteminden vazgeçtik. Sanki zaman tersine akıyordu. Ben bunu evlerde elektrik
varken gaz lambası ile aydınlanmaya benzetiyorum: Otomobili özgürleştirici
bir alet olarak değil, düzenli ulaşım ihtiyacı için kullanmaya başladık.
Otomobilsiz sokağa çıkamaz, onsuz yaşayamaz olduk. Otomobil yolları
cehenneme döndü. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, otomobilsizler eve kapandı.
Kalamış Fener Caddesi, Bağdat Caddesi birer otomobil ırmağına dönüştü.
Bitmek bilmeyen motor, fren gürültüsünden gündüzler yaşanmaz, geceler
uyunmaz oldu. Eskiden yemek yenen, şarkılar söylenen, yaşanan balkonlar, bahçeler
artık oturulamaz hale geldi.
İnsanlar zehir solumaya başladı. Bundan çocuklar, yetişkinler, yaşlılar
herkes payına düşeni aldı. Trafiği çözmek için açılan yollar, Kadıköy'ün
ulaşım sorunun daha da azmanlaşmasına yol açtı. Kızıltoprak, Kalamış,
Dalyan, Göztepe, Şaşkınbakkal, Bostancı içinden otoyol geçen yerleşim
merkezlerine dönüştü. İstanbul'un nitelikli konut alanları gürültüden,
zehirden boğuldu. Artık evde öksürük, dışarıda egzoz sesinden başka bir
şey duyulmuyor.
Çok gezmiş yaşlı bir dostum şunu söylemişti: "Avrupa'da otoyollar
şehirleri birleştirmek için yapılır. Bizde ise şehirleri bölmek için yapılıyor!"
Bu sözlerin ne anlama geldiğine ben kendi hayatımda birebir tanık oldum.
Belediye yetkilisi Sayın Balta, "Otoyol yapmayacaktık da at yolu mu
yapacaktık?" demiş. Belediye'nin projelerden sorumlu en üst düzey
yetkilisi dahi otomobil yolu ile otoyolu aynı şey zannettiğine göre, bu başımıza
gelenler az.
Radikal - Korhan Gümüş
|