reklam

21 Nisan 2003 Pazartesi
Ana Sayfa > Haberler

Medeniyetin ta kendisi

Savaş olmasaydı kimse orada öylece binyıllardır uykuda kalan uygarlıkların anası Mezopotamya'yı fark etmeyecekti.

Bağdat Müzesi yağmalanıp tarihi eserler talan edilmeye, heykeller parçalanmaya başlayınca Irak'ta petrolden başka bir değerin de var olduğu hatırlandı.

Mezopotamya, uygarlığın beşiği, hayat ve ölümün sırrının peşine düşmüş ilk şairlerin ve filozofların anayurdu.

Her şeyin ilki burada başladı
İlk kent burada kuruldu, ilk kanun burada yapıldı. Matematik, astronomi dersleri ilk burada verildi. Son Buzul Çağı'nın bitiminden Yunan ve Roma'nın doğuşuna kadar ortaya çıkan en uygar topluluklar Mezopotamya'da yaşadı.

Avcılık ve toplayıcılıktan çiftçiliğe geçiş devrimi burada gerçekleşti. İnsan Tanrı'yı aramaya bu havzada başladı.

İlk tapınaklar ve kentler bu toprakların vadilerinde inşa edildi. İlk madenci, ilk örsün üzerine koyduğu madene ilk çekici burada salladı.

İlk yazı, ilk krallar ve ilk imparatorlar burada görüldü. Uygarlığın kalbi Mezopotamya, yani Dicle ve Fırat ırmaklarıyla sulanan verimli düzlüklerdi.

Büyük İskender'in Mezopotamya'yı fethettiği tarihe kadar süren ilk dönem Mezopotamya uygarlığı tam 10 bin yıl sürdü. Sonra ikinci Mezopotamya dönemi diyebileceğimiz devir başladı. Mecusiler buradaydı. İlk Yahudiler ve ilk Hıristiyanlar da bu topraklardan çıktı.

Hz. Muhammed'den önceki tüm peygamberler Mezopotamya'nın ağaçlarından yapılan beşiklerde sallanarak büyüdü.

Uygarlıklar uygarlıkların üzerine kuruldu, krallar eski krallıkları yok ederek tahta çıktı, gün geldi taş taş üstünde kalmadı. Pagan tapınaklarından alınan taşlarla kiliseler, camiler, yeni çarşılar, evler, kütüphaneler kuruldu.

Mezopotamya olmasaydı heykel, resim, müzik, edebiyat, tiyatro olmazdı. İlk oyuncaklar Dinle ve Fırat nehirlerinin kesiştiği noktalarda ortaya çıktı.

Dağınık ve düzenli savaşların yapıldığı ilk yer de burasıydı, düzenli orduların organize edildiği kışlalar da ilk kez burada inşa edildi.

Tekerlek MÖ 3500'de burada bulundu, ilk kızaklar, tekneler, kalyonlar, savaş arabaları burada imal edildi. İki nehir arasında kurulan Mezopotamya'nın büyük bölümünde ırmak ve kanallarla ulaşım yapıldı, mallar taşındı. Basra Körfezi ve Akdeniz'e açılan ilk gemiler bu kıyılardan kendilerini suya bıraktı.

Savaşta 170 bin eser çalındı
Savaşın başından bugüne Irak'ın çeşitli yerlerindeki müzelerden 170 bin eserin çalındığı öne sürülüyor. Mezopotamya uzmanı arkeolog Gül Pulhan, insanlığın ortak hafızası sayılan bu eserleri talan edenlerin, satanların ve hatta alanların savaş suçlusu ilan edilmesi gerektiğini savunuyor. Pulhan, soyguncuların Nürnberg Mahkemesi gibi bir mahkemede yargılanmasının bundan sonra olacakların önüne geçebileceğini düşünüyor.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 26 Kasım 1968'de oy birliğiyle kabul ettiği 2391 No’lu kararla uluslararası bir anlaşmaya dönüşen Nürenberg suçları bugün de geçerli. Bunların içinde insanlığa karşı suçlar, savaş suçları, kültürel jenosit suçları var. Hukukçular, yağma suçunu işleyenlerin BM kararını imzalayan tüm ülkelerin mahkemelerinde yargılanabileceğini söylüyor.

UNESCO Millli Komisyonu'nun ayıbı
Mezopotamya uygarlık havzasının önemli bir bölümü ülkemizde bulunuyor. Dünyanın başka hiçbir yerinde olmayan eserler bizim müzelerimizde.

İran, Irak, Suriye'nin dünyaya kapalı siyasi rejimlerinden dolayı Mezopotamya'nın en güzel fotoğrafları bugüne kadar bir bölümünde, sadece Türkiye'de çekilebildi.

Selçuklular'dan itibaren Türkler, Mezopotamya'da 900 yıl boyunca etkin oldu. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda Atatürk, Mezopotamya'yı medeniyet köklerimize en önemli referans olarak gösterdi. Üniversitelerimizde onlarca değerli akademisyen Mezopotamya üzerine uzmanlaştı, eserleriyle uluslararası kabul gördü.

Arkeoloji hocaları çağrı yaptı
Irak'taki hazineler yağmalanırken dünyanın bilim çevreleri ayağa kalktı. Ama Mezopotamya uygarlığının en önemli mirasçısı olan Türkiye'den çıkan ses cılız kaldı.

Duyarlılığını en fazla gösteren yine arkeolojiyle içli dışlı olan bilimadamları oldu. Irak'taki tarih yağmasına karşı ortak bildiri yayınladılar. İstanbul, Ege, Hacettepe, Akdeniz, Selçuk ve Anadolu üniversitelerinin fen edebiyat fakülteleri öğretim üyeleri yağma felaketinin etkilerinin azaltılabilmesi için çağrı yaptılar:

‘‘Ülkedeki tüm müze, kütüphane ve ören yerlerinde acil koruma önlemi alınması, arta kalan eserlerin kurtarılma ve düzenlemesi için plan oluşturulması, Iraklı bilimadamlarına UNESCO, ICOMOS (anıtlar ve sitler), ICOM (müzeler), ICA (arşivler) ve IFLA (kitaplıklar) gibi kurumlar tarafından yardım edilmesi, yağmalanan eserlerin satılmaması için dünyada çalışma yapılması gerekmektedir. Türk bilimadamları olarak her türlü katkıyı yapmaya hazır olduğumuzu kamuoyuna duyururuz.’’

Unesco Milli Komisyonu'nun, programlı bir karşı çıkış göstermesini ve bir kampanya başlatmasını ise boşuna bekledik. Biz bu dosyayı hazırlarken UNESCO Milli Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Arsın Aydınuraz'a Mezopotamya ile ilgili sorular sorduk. Komisyon'dan gelen cevap bir internet adresi ve nottan ibaretti: ‘‘Tüm sorularınızın cevabı bu sitede mevcuttur.’’ Verilen adres zaten bildiğimiz Unesco'nun İngilizce web sitesiydi. 150 uzmanın çalıştığı koskoca Milli Komisyon'da burnumuzun dibindeki Mezopotamya üzerine derli toplu bir kaynağın olmadığını da böylece öğrenmiş oluyorduk.

Bağdat Müzesi'nin binlerce yıllık eserleri bir günde yok oldu
Bağdat Müzesi (Irak Ulusal Müzesi), 1921'de Irak'ın sınırlarını çizen İngiliz arkeolog ve casus Gertrude Bell tarafından kuruldu. İçinde, Babil, Ninova, Sümer, Asur dönemlerinden kalmış kabartmalar, tabletler, heykeller, altın ve gümüş Ur sikkeleri ve Abbasi dönemine ait eserler vardı. Müze, dünyanın en önemli müzeleri arasındaydı ve en az Kahire Müzesi'yle eşdeğer görülüyordu. 1991'de Körfez Savaşı'nın başladığı sırada kapanmış, son savaştan altı ay önce yeniden ziyarete açılmıştı. Müzenin korunması için savaştan önce bütün dünyadan arkeolog ve müze yetkilileri çağrılarda bulunmuştu. Ancak 10-11 Nisan’da yağmacılar müzeye girerek eserleri çaldılar, kırdılar. Müze Müdürü Dr. Maangad Damanji, savaştan hemen önce bazı eserlerin korunmak için depolandığını, bu depolara yağmacıların giremediğini söyledi. MÖ 3200 tarihli bir Sümer vazosu, MÖ 2600 tarihli Sümer Kralı Entemena'ya ait başsız bir heykel, pek çok başka heykel, vazo, kupa, el yazması Kuran'lar müzeden çalınan ya da tahrip edilenler arasında.

UNESCO’yu uyardık
Merkezi Paris'teki Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO'nun 45 tarihi eser eksperi yağmanın bilançosunu geçen hafta masaya yatırdı. Toplantıya Türkiye'den çivi yazılı belgeler ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri Sümeroloji uzmanı Veysel Donbaz da özel olarak davet edilmişti.

Toplantıda ilk aşamada 5-6 uzmanın Irak'a giderek yıkımın boyutlarını belirlemesi benimsendi. Bağdat'a gidecek ekipte alanının en önemli eksperlerinden Veysel Donbaz da olacak.

UNESCO Genel Direktörü Koichira Matsuura Amerika ve İngilizlere bir çağrıda bulunarak Irak'taki arkeolojik zenginliklerin, müzelerin, kütüphanelerin korunması için çok acil önlem almalarını ve gerekirse hem Irak'a komşu ülkeler hem de Batılı ülkelerin sınır kontrollerini sıklaştırılmasını istedi.

Toplantıda Bağdat, Basra, Musul ve Tikrit'teki arkeoloji müzelerinin yağmalandığı, Milli Kütüphane'nin ateşe verildiği ve bunların Amerikalı askerlerin gözü önünde gerçekleştiği, ancak tepkilerden sonra koalisyon askerlerinin tarihi alanları korumakla görevlendirildiği hatırlatıldı.

Irak'taki tarihi eserlerin yüzde 90'ının zarar görmüş ya da çalınmış olduğu belirtilerek, bunların Irak'a tekrar kazandırılması için eylem planı tartışıldı. Eksperler gerekirse eserlerin parayla satın alınarak geri getirilmesini tartıştı. Ayrıca eserleri çalanlara bir af getirilmesi gündeme geldi, ancak bu iş örgütlü şekilde ve mafya yöntemleri ile yapıldığı için af getirilmesinin hata olacağı belirtildi.

Çalınan eserlerin komşu ülkelere kaçırılmış olabileceği ortaya atılınca Veysel Donbaz bu görüşün yanlış olduğunu ve eserlerin değerlerinin yüksek olduğu Batı ülkelerine kaçırılmış olabileceğini söyledi. Irak'a gidecek ve durum tespiti yapacak ekip bir mimar, bir arkeolog, yazılı eserlerle ilgili uzmanlardan oluşacak.

Donbaz, yağmalanan yazma eserler arasında Osmanlı döneminde Irak'a giden eserlerin de yok olduğunu, Osmanlı Sarayı'nın, tarihi kışlaların zarar gördüğünü ve İmamı-Azam Camii'nin minaresinin yıkıldığını anlattı.

UNESCO nezdindeki Büyükelçimiz Bozkurt Aran da ‘‘Bu işin sorumluluğu Batılı ülkelerdeki müzayede salonlarına da yüklenmesi gerekir, bu, eserlerin geri gelmesine katkı sağlar’’ diye uyardı.
Hürriyet

 

Nisan 2003 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05 06
07 08 09 10 11 12 13
14 15 16 17 18 19 20
21 22 23 24 25 26 27
28 29 30
diğer aylar için tıklayın

Platform

"Yerel Yönetimler ve Mimarlık" tartışılıyor.

Forum'da başlayan tartışmaya şimdi katılmak için tıklayın.  Tartışma 01 Mayıs'ta İTÜ Mimarlık Fakültesi 109 No'lu Salon' da davetli konuşmacılar ile son bulacak.

Yönetici: İhsan Bilgin
Konuşmacılar:
Cem İlhan, Nevzat Sayın

Lamp 83' ün katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz