Medeniyetin ta kendisi
Savaş
olmasaydı kimse orada öylece binyıllardır uykuda kalan uygarlıkların anası
Mezopotamya'yı fark etmeyecekti.
Bağdat Müzesi yağmalanıp tarihi eserler talan edilmeye, heykeller parçalanmaya
başlayınca Irak'ta petrolden başka bir değerin de var olduğu hatırlandı.
Mezopotamya, uygarlığın beşiği, hayat ve ölümün sırrının peşine düşmüş
ilk şairlerin ve filozofların anayurdu.
Her şeyin ilki burada başladı
İlk kent burada kuruldu, ilk kanun burada yapıldı. Matematik, astronomi
dersleri ilk burada verildi. Son Buzul Çağı'nın bitiminden Yunan ve Roma'nın
doğuşuna kadar ortaya çıkan en uygar topluluklar Mezopotamya'da yaşadı.
Avcılık ve toplayıcılıktan çiftçiliğe geçiş devrimi burada gerçekleşti.
İnsan Tanrı'yı aramaya bu havzada başladı.
İlk tapınaklar ve kentler bu toprakların vadilerinde inşa edildi. İlk
madenci, ilk örsün üzerine koyduğu madene ilk çekici burada salladı.
İlk yazı, ilk krallar ve ilk imparatorlar burada görüldü. Uygarlığın
kalbi Mezopotamya, yani Dicle ve Fırat ırmaklarıyla sulanan verimli düzlüklerdi.
Büyük İskender'in Mezopotamya'yı fethettiği tarihe kadar süren ilk dönem
Mezopotamya uygarlığı tam 10 bin yıl sürdü. Sonra ikinci Mezopotamya dönemi
diyebileceğimiz devir başladı. Mecusiler buradaydı. İlk Yahudiler ve ilk Hıristiyanlar
da bu topraklardan çıktı.
Hz. Muhammed'den önceki tüm peygamberler Mezopotamya'nın ağaçlarından
yapılan beşiklerde sallanarak büyüdü.
Uygarlıklar uygarlıkların üzerine kuruldu, krallar eski krallıkları yok
ederek tahta çıktı, gün geldi taş taş üstünde kalmadı. Pagan tapınaklarından
alınan taşlarla kiliseler, camiler, yeni çarşılar, evler, kütüphaneler
kuruldu.
Mezopotamya olmasaydı heykel, resim, müzik, edebiyat, tiyatro olmazdı. İlk
oyuncaklar Dinle ve Fırat nehirlerinin kesiştiği noktalarda ortaya çıktı.
Dağınık ve düzenli savaşların yapıldığı ilk yer de burasıydı, düzenli
orduların organize edildiği kışlalar da ilk kez burada inşa edildi.
Tekerlek MÖ 3500'de burada bulundu, ilk kızaklar, tekneler, kalyonlar, savaş
arabaları burada imal edildi. İki nehir arasında kurulan Mezopotamya'nın büyük
bölümünde ırmak ve kanallarla ulaşım yapıldı, mallar taşındı. Basra Körfezi
ve Akdeniz'e açılan ilk gemiler bu kıyılardan kendilerini suya bıraktı.
Savaşta 170 bin eser çalındı
Savaşın başından bugüne Irak'ın çeşitli yerlerindeki müzelerden 170 bin
eserin çalındığı öne sürülüyor. Mezopotamya uzmanı arkeolog Gül
Pulhan, insanlığın ortak hafızası sayılan bu eserleri talan edenlerin,
satanların ve hatta alanların savaş suçlusu ilan edilmesi gerektiğini
savunuyor. Pulhan, soyguncuların Nürnberg Mahkemesi gibi bir mahkemede yargılanmasının
bundan sonra olacakların önüne geçebileceğini düşünüyor.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 26 Kasım 1968'de oy birliğiyle kabul
ettiği 2391 No’lu kararla uluslararası bir anlaşmaya dönüşen Nürenberg
suçları bugün de geçerli. Bunların içinde insanlığa karşı suçlar,
savaş suçları, kültürel jenosit suçları var. Hukukçular, yağma suçunu
işleyenlerin BM kararını imzalayan tüm ülkelerin mahkemelerinde yargılanabileceğini
söylüyor.
UNESCO Millli Komisyonu'nun ayıbı
Mezopotamya uygarlık havzasının önemli bir bölümü ülkemizde bulunuyor. Dünyanın
başka hiçbir yerinde olmayan eserler bizim müzelerimizde.
İran, Irak, Suriye'nin dünyaya kapalı siyasi rejimlerinden dolayı
Mezopotamya'nın en güzel fotoğrafları bugüne kadar bir bölümünde, sadece
Türkiye'de çekilebildi.
Selçuklular'dan itibaren Türkler, Mezopotamya'da 900 yıl boyunca etkin
oldu. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda Atatürk, Mezopotamya'yı medeniyet
köklerimize en önemli referans olarak gösterdi. Üniversitelerimizde onlarca
değerli akademisyen Mezopotamya üzerine uzmanlaştı, eserleriyle uluslararası
kabul gördü.
Arkeoloji hocaları çağrı yaptı
Irak'taki hazineler yağmalanırken dünyanın bilim çevreleri ayağa kalktı.
Ama Mezopotamya uygarlığının en önemli mirasçısı olan Türkiye'den çıkan
ses cılız kaldı.
Duyarlılığını en fazla gösteren yine arkeolojiyle içli dışlı olan
bilimadamları oldu. Irak'taki tarih yağmasına karşı ortak bildiri yayınladılar.
İstanbul, Ege, Hacettepe, Akdeniz, Selçuk ve Anadolu üniversitelerinin fen
edebiyat fakülteleri öğretim üyeleri yağma felaketinin etkilerinin azaltılabilmesi
için çağrı yaptılar:
‘‘Ülkedeki tüm müze, kütüphane ve ören yerlerinde acil koruma önlemi
alınması, arta kalan eserlerin kurtarılma ve düzenlemesi için plan oluşturulması,
Iraklı bilimadamlarına UNESCO, ICOMOS (anıtlar ve sitler), ICOM (müzeler),
ICA (arşivler) ve IFLA (kitaplıklar) gibi kurumlar tarafından yardım
edilmesi, yağmalanan eserlerin satılmaması için dünyada çalışma yapılması
gerekmektedir. Türk bilimadamları olarak her türlü katkıyı yapmaya hazır
olduğumuzu kamuoyuna duyururuz.’’
Unesco Milli Komisyonu'nun, programlı bir karşı çıkış göstermesini ve
bir kampanya başlatmasını ise boşuna bekledik. Biz bu dosyayı hazırlarken
UNESCO Milli Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Arsın Aydınuraz'a Mezopotamya ile
ilgili sorular sorduk. Komisyon'dan gelen cevap bir internet adresi ve nottan
ibaretti: ‘‘Tüm sorularınızın cevabı bu sitede mevcuttur.’’ Verilen
adres zaten bildiğimiz Unesco'nun İngilizce web sitesiydi. 150 uzmanın çalıştığı
koskoca Milli Komisyon'da burnumuzun dibindeki Mezopotamya üzerine derli toplu
bir kaynağın olmadığını da böylece öğrenmiş oluyorduk.
Bağdat Müzesi'nin binlerce yıllık eserleri bir günde yok oldu
Bağdat Müzesi (Irak Ulusal Müzesi), 1921'de Irak'ın sınırlarını çizen
İngiliz arkeolog ve casus Gertrude Bell tarafından kuruldu. İçinde, Babil,
Ninova, Sümer, Asur dönemlerinden kalmış kabartmalar, tabletler, heykeller,
altın ve gümüş Ur sikkeleri ve Abbasi dönemine ait eserler vardı. Müze, dünyanın
en önemli müzeleri arasındaydı ve en az Kahire Müzesi'yle eşdeğer görülüyordu.
1991'de Körfez Savaşı'nın başladığı sırada kapanmış, son savaştan
altı ay önce yeniden ziyarete açılmıştı. Müzenin korunması için savaştan
önce bütün dünyadan arkeolog ve müze yetkilileri çağrılarda bulunmuştu.
Ancak 10-11 Nisan’da yağmacılar müzeye girerek eserleri çaldılar, kırdılar.
Müze Müdürü Dr. Maangad Damanji, savaştan hemen önce bazı eserlerin
korunmak için depolandığını, bu depolara yağmacıların giremediğini söyledi.
MÖ 3200 tarihli bir Sümer vazosu, MÖ 2600 tarihli Sümer Kralı Entemena'ya
ait başsız bir heykel, pek çok başka heykel, vazo, kupa, el yazması
Kuran'lar müzeden çalınan ya da tahrip edilenler arasında.
UNESCO’yu uyardık
Merkezi Paris'teki Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü
UNESCO'nun 45 tarihi eser eksperi yağmanın bilançosunu geçen hafta masaya
yatırdı. Toplantıya Türkiye'den çivi yazılı belgeler ve İstanbul
Arkeoloji Müzeleri Sümeroloji uzmanı Veysel Donbaz da özel olarak davet
edilmişti.
Toplantıda ilk aşamada 5-6 uzmanın Irak'a giderek yıkımın boyutlarını
belirlemesi benimsendi. Bağdat'a gidecek ekipte alanının en önemli
eksperlerinden Veysel Donbaz da olacak.
UNESCO Genel Direktörü Koichira Matsuura Amerika ve İngilizlere bir çağrıda
bulunarak Irak'taki arkeolojik zenginliklerin, müzelerin, kütüphanelerin
korunması için çok acil önlem almalarını ve gerekirse hem Irak'a komşu ülkeler
hem de Batılı ülkelerin sınır kontrollerini sıklaştırılmasını istedi.
Toplantıda Bağdat, Basra, Musul ve Tikrit'teki arkeoloji müzelerinin yağmalandığı,
Milli Kütüphane'nin ateşe verildiği ve bunların Amerikalı askerlerin gözü
önünde gerçekleştiği, ancak tepkilerden sonra koalisyon askerlerinin tarihi
alanları korumakla görevlendirildiği hatırlatıldı.
Irak'taki tarihi eserlerin yüzde 90'ının zarar görmüş ya da çalınmış
olduğu belirtilerek, bunların Irak'a tekrar kazandırılması için eylem planı
tartışıldı. Eksperler gerekirse eserlerin parayla satın alınarak geri
getirilmesini tartıştı. Ayrıca eserleri çalanlara bir af getirilmesi gündeme
geldi, ancak bu iş örgütlü şekilde ve mafya yöntemleri ile yapıldığı için
af getirilmesinin hata olacağı belirtildi.
Çalınan eserlerin komşu ülkelere kaçırılmış olabileceği ortaya atılınca
Veysel Donbaz bu görüşün yanlış olduğunu ve eserlerin değerlerinin yüksek
olduğu Batı ülkelerine kaçırılmış olabileceğini söyledi. Irak'a
gidecek ve durum tespiti yapacak ekip bir mimar, bir arkeolog, yazılı
eserlerle ilgili uzmanlardan oluşacak.
Donbaz, yağmalanan yazma eserler arasında Osmanlı döneminde Irak'a giden
eserlerin de yok olduğunu, Osmanlı Sarayı'nın, tarihi kışlaların zarar gördüğünü
ve İmamı-Azam Camii'nin minaresinin yıkıldığını anlattı.
UNESCO nezdindeki Büyükelçimiz Bozkurt Aran da ‘‘Bu işin sorumluluğu
Batılı ülkelerdeki müzayede salonlarına da yüklenmesi gerekir, bu,
eserlerin geri gelmesine katkı sağlar’’ diye uyardı.
Hürriyet
|