Bağdat’ta yağmalanan eserlerin eşi,
İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde
Bağdat’taki
‘Irak Ulusal Müzesi’nin yağmalanması üzerine Mezopotamya medeniyetine
ait eser ile dikkat çeken İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin önemi arttı. İstanbul’daki
müzede, ‘Irak Ulusal Müzesi’nden yağmalanan eserlerin benzerleri; hatta
daha değerlileri bulunuyor.
Irak’ta savaş bitti. Yüzlerce sivilin öldüğü, binlercesinin de sakat
kaldığı bu savaşta tarih, özellikle de Mezopotamya medeniyetinin en önemli
eserleri de büyük yara aldı. Savaş sonrasında Bağdat’taki ‘Irak Ulusal
Müzesi’nde bulunan Mezopotamya, Asur, Babil ve Sümerler’e ait yüz binden
fazla eserin yağmalandığı haberleri geldi. Ulusal Müze’nin yağmalanması,
gözleri seksiyonlarında bu eserlerin bir benzerini barındıran İstanbul
Arkeoloji Müzesi’ne çevirdi. O kadar ki Irak Ulusal Müzesi ile İstanbul
Arkeoloji Müzeleri bünyesindeki Eski Şark Eserleri Müzesi, bir elmanın iki
yarısı gibi. Eski Şark Eserleri Müzesi’ndeki eserler, tıpkı Irak Ulusal
Müzesi’ndekiler gibi, Osmanlı Devleti’nin son döneminde Batılı bilim
adamları tarafından resmî ya da gayri resmî kazılarda ortaya çıkarılanlardan
oluşuyor. O dönemde yapılan kazılarda bulunan eserler üçe bölünür; bir
bölümü imparatorluk merkezi olan İstanbul’a (Sanayi–i Nefise Mekteb–i
Alisi) gönderilir, bir bölümü yerel müzelere bırakılır, bir bölümü de
kazıyı yapan bilim adamına verilirdi. Mesela Irak Ulusal Müzesi’nden yağmalanan
Hammurabi Kanunları’nın bir benzeri Eski Şark Eserleri Müzesi’nde
bulunuyor. Yine Sümerler’e ait olan ve yağmalanan birçok eserin benzerini
ya da daha eski tarihlisini de Eski Şark Eserleri Müzesi’nde görmek mümkün.
Eski Şark Eserleri Müzesi’ndeki Mezopotamya eserlerinin sayısı 10 bini
aşıyor. Müzedeki ‘Mezopotamya Koleksiyonu’nda bulunan eserler, M.Ö. 5.
binyıl (Tel Halaf kültür dönemi) ile M.Ö. 6. yüzyıl ortaları (Yeni Babil
Çağı) arasında Mezopotamya’da bulunan uygarlıklara ait kültürel
belgelerden oluşuyor. 20. yüzyılın başlarında Fırat ve Dicle nehirleri
arasında kalan Nineve (Ninova), Balavat, Tello, Nipur ve Asur gibi antik
kentlerinde yapılan kazılarda elde edilen bu eserlerin (Sümerce yazılı taş,
‘Adap Kralı Lugal Dalu’ya ait heykel, ‘Halep Fırtına Tanrısı’,
Babil dönemine ait ‘aslan kabartmaları’; Sümer dönemine ait Kabartmalı
vazolar ve tabletler, Lugal Dalu’nun M.Ö. 3. yıla ait heykeli, Naramsin’e
ait stel parçası) dünyada eşi benzeri yok. Yine İslamiyet öncesi Arap Yarımadası’na
ait (M.Ö. 4.-1. yüzyıl) yazıtlar, kabartmalı levhalar, mezar taşları ve
adak heykelcikleri de dikkat çekici. Bu döneme ait ‘Arami yazıtlı güneş
saati’ de nadir bulunan eserler arasında.
Eski Şark Eserleri Müzesi’ndeki Mısır eserleri de oldukça zengin.
1891’de Mısır’ın Teb kenti yakınlarında bir kazıda bulunan ve dönemin
Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa tarafından başkent İstanbul’a gönderilen
bu eserler arasında sfenksler, steller, sunaklar ve lahitler bulunuyor.
Dünyanın en zengin müzesi; ama büyük bölümü kapalı
İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sadece Mezopotamya, İslamiyet öncesi Arap
Yarımadası ve Mısır medeniyetine ait eserler yok; Eski Şark Eserleri Müzesi,
Anadolu’ya ait binlerce örneği barındırması bakımından da dünyanın en
zengin arkeoloji müzelerinden biri. Ancak bu müzenin de hali ne yazık ki içler
acısı. Çünkü İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin ancak dörtte üçü açık
durumda. Diğer seksiyonlar ise personel yetersizliği (uzman ve güvenlik
elemanı), kaynak sıkıntısı yüzünden yıllardır kapalı tutuluyor. Müzenin
bir kısmında restorasyonlar sürüyor. Bu yüzden müzeye ziyarete gelen
yerli–yabancı pek çok turist, bu antik eserleri göremeden müzeden ayrılıyor.
Zaman
|