Kültürsüz Kültürlülük
İnsanlık tarihinin bir tarım tarihi olduğunun en
belirgin kanıtı Ortadoğu’daki ve bu bölgeden kaçırılan müzelerde
sergilenen tarihi belgelerden anlaşılmaktadır. Yaklaşık 10.000 yıllık
insanlık birikimi olan bu bölgede, insan emeğinin birikimini yansıtan bu
eserler, insanın gökten zembille inmediği, yaşamı deneyerek öğrendiği ve
geldiği yer itibarı ile barbarlıktan çağdaş insan olma sürecindeki yolda
ilerlediğini göstermektedir. Mağara hayatındaki eğri duruşundan, apartman
yaşamındaki dik duruşuna kadar çeşitli badirelerden geçtiğini
sergilenmektedir. İlk insan yaşamının şekillendiği bu coğrafyada bilinen
ve halen yer altından çıkarılmamış binlerce yerleşkesi olan
Mezopotamya’nın (Yunanca’da “mezo (orta, ara)” “potamya (nehirler)”
anlamına gelen “iki nehir arası”) bu bölgenin birikimlerinin sergilendiği
alanların başında gelmektedir. İnsanlık; tarımı, ticareti, yazıyı bu
topraklarda keşfetti ve geliştirdi. Sümerler, Dicle ve Fırat’ın içinde süzülerek
geçtiği verimli topraklarda (Fertile Crescent) ileri derecede tarım ve
hayvancılığın yapıldığı.
Ziraat aletleri yapan Sümerler sanat, mimarlık ve
heykeltıraşlık alanında çağının en ilerileri idiler. Tarihçiler
“insanlık tarihi Sümerlerle başlamıştır” derler. Bugün ki Iraklılar
Sümerlerin torunlarıdırlar. İlk devlet bu bölgede kuruldu. Matematik,
cebir, kimya, çanak-çömlek yapımı, sanat bilgileri saat sisteminde kullandığımız
12’lik sistem Babililer tarafından bu topraklardan dünyaya yayıldı. İlk
defa yazı Sümerler tarafından bu bölgede kullanılmaya başlanmıştı. Bütün
kutsal kaynakların, Gılgamış destanının beslendiği Sümer uygarlıkları
ve onların insanlık tarihini oluşturmadaki kilometre taşları bu topraklarda
atıldı. Dünyanın birkaç harika eseri; Nemrut, Babil bahçeleri bu bölgede
bulunmaktadır. Nuh’un Gemisi’nin bu bölgede olduğu bilinmektedir. İnsanlık
tarihinin en önemli süreçleri bu bölgede meydana gelmiş olup, halen
bilinmeyen bir çok alanın araştırıldığı arkeologlar tarafından
belirtilmektedir. Dünyanın en eski kentlerinden olan “Urak”un kıyas kabul
edilmez olarak İncil’de bahsedilen kent, Asur saraylarının bulunduğu görkemli
Ninova kentleri, Abbasi sarayları Mezopotamya olarak nitelenen bölgededir.
Tesadüfen yakın geçmişte “Zeugma” Fırat'ın kıyısında bulundu. Acaba
daha bilmediğimiz neler var?
Bütün bunlar hepimizin atalarının geçmişini, nereden geldiklerini ve
nereye yöneldiklerini göstermektedir. İnsanlığın ortak mirası olan ve geçmişini
aydınlatacak bu tarihi eserlerin sergilendiği Bağdat Arkeoloji müzesi,
insanlık tarihinin belki de en anlamsız ve ahlaksız işgal savaşı olan ve
20 gün süren düşük yoğunluklu çatışmanın ardından, Irak’ın sözüm
ona palavracı kahramanlarının sırra kadem basması ile aniden kim tarafından
yapıldığı tam bilinmeyen bir yağmacılık sonucu talan edildi ve sonunda da
ateşe verilerek yakıldı. Sıradan fakir bir Iraklı bazı değerli parçaları
alabilir, ancak ve ancak yakma işini farklı emelleri olanlar yapabilir. Akıllı
füzeleri olan sözüm ona medenilerin dünyada bir başka eşi benzeri olmayan
tarihi eserleri, sarayları, müzeleri hangi akılla bu duruma getirdiklerine akıl
erdirmek mümkün değildir. Hiçbir savaşın getirisi bu değerlerden daha kıymetli
olamaz.
Lahey Sözleşmesine göre (1954) “savaş durumunda kültürel mirasların
korunması” ilkesi bulunmaktadır. Bu sözleşmeye ABD taraf olmamıştır.
İşin daha da ilginci; Müze ve Kütüphane yağmalanırken Amerikalı
askerlerin, yalnızca ve yalnızca Petrol Bakanlığı ve petrol rafinelerini
koruyan fotoğrafları basına yansıyordu. Savaş öncesi bu konu gündeme
getirildiğinde ABD yetkilileri gereken önlemeler alınacak demişlerdi.
Nihayet korkulan başa geldi ve yağmalanma sonucu kamuoyu tepkisi oluşunca
Amerikan Dışişleri bakanı Colin Powell “yağmalanan müze onarılacaktır”
diye demeç vermiştir. Aslında bu Amerikalıların insanlıktan ve insan kültüründen
ne anladıklarının düzeyini göstermektedir. Amerikalı yetkililer canlarından
çok sevdikleri Irak petrolünü, gayri meşru yolla satarak kazanacakları
dolar ile mi bu işi çözeceklerini düşünüyorlar? Yoksa, kendi inşaat şirketlerine
yeni bir ihale yolu açmak için ne kadar yeri yıkar ve yakarsak o kadar fazla
ihale almış mı oluruz diyorlar? Bu adamların bu savaşa başlamadan hangi şirkete
hangi ihalelerin verildiğinin basına yansıyan kısmı dikkate alındığında
olup bitenlerin hiç birinin tesadüfi olmadığı açıkça görülmektedir.
Metafetişizm, en yüksek değeri meta (Amerikan çıkarları) kabul eden,
petrolü ele geçirmek için insan ve doğa dahil her tür değeri ikincil sayan
Amerikan yönetici sınıfı için, müzenin de metadan ibaret anlaşılması
kadar, dolayısıyla yağmalanması olanaklı ise yağmalanması kadar daha
normal ne olabilirdi ki? Bayağıcılığın dayanılmaz hafifliği, kültüre
değil maddi olana, yani metanın dayanılmaz ağırlığına yenik düşmektedir.
BM'in ve bütün insanlığın sağduyusunun yağmalanması ile Bağdat müzesinin
yağmalanması ve yıkılması aynı meta aklın iğrenç ürünü değil de
nedir? Ahlak ve hukukun yok sayılması ile Bağdat müzesinin, Bağdat’taki
Milli Kütüphanenin yok edilmesi ve metalaştırılması aynı sürecin çeşitli
biçimlerini oluşturmaktadır. Bağdat müzesini yağmalayan, on binlerce yıllık
kültür mirası kütüphaneleri yok eden aynı insan dışı mantık değil de
nedir?
İnsanlığın ayak izlerinin sergilendiği bu toprakların tarihi kalıntıları
acaba bilerek mi yağmalandı? Bu yağmalamanın bilinçli yapıldığı inancındayım.
Ziyaret ettiğim Berlin’deki Bergama Müzesi, Londra’daki Biritish Museum,
Paris Müzesi ve New York ve diğer bir çok batılı ülke müzelerindeki
tarihi eserlerin büyük çoğunluğu Anadolu-Mezopotamya-Mısır coğrafyasından
çalınmış eserlerden oluşmaktadır. Hele Amerika’daki müzelerdeki
eserlerin tamamına yakını Orta Doğudan taşınmışlardır. “Dökme suyla
kültür oluşturulamaz”. İnsan onuru kazanılamaz. “Dökme suyla tarih yazılamaz”
ve bu bağlamda geçmişi olmayanın geleceği de olmaz. Herhangi bir kültürel
birikimi olmayan, 300 yıllık geçmişi bile olmayan Amerika halkının tarih
ve kültürel bir birikiminin olmaması sonucu müze ve kütüphanenin ne anlama
geldiğini bilmesi mümkün mü? Hiç işgal edilmemiş kültürel varlıkları
tahrip edilmemiş, sömürgeci duruma düşürülmemiş bir toplumun
bireylerinin bütün bu olanları anlamaları mümkün görülmemektedir. Hele
bir de Amerikan toplumunun göçmenlerinden ve en yoksul ve eğitimsiz kişilerinden
olan askerlerinin bunları bilmesi hiç mümkün değildir.
Kültür, yaratılmış bir ürün değil, aynı zamanda yaratıcı olanı taşıyan
bir üründür. Sadece yaratılmış ürüne takılıp kalan fetişist bakış
ise, duygu ve inceliğini kaybettiği bu sürece, yenik düşecektir. Kültürsüz
kültürler için müze ve kütüphaneler sadece yağmalanacak birer metadır.
Ancak aynayı kırmakla kendi metal yüzünüzden kurtulmanız mümkün değildir.
Kırdığınız aynalar yine sizi yansıtıyor, kendinizle yüzleşmekten ne
kadar büyük bir korku ve nefret içinde olduğunuzu yansıtıyor. Hayat ve sağduyu
yüzleşmedir; kültürün her bir öğesi, yeni bir yüzleşmedir. Kültürsüzlük
ve yüzsüzlük, aynı madalyonun iki yüzü olarak Bağdat'ta bir kez daha
sahnelendi.
Yağmalanan eserler arasında, ayrıca el yazması kitaplarda bulunmaktadır.
Nerede okudum bilemiyorum, ancak hafızamda kaldığı kadarı ile Milli kütüphaneden
Mısırdaki İskenderiye kütüphanesinin milattan önceki dönemlerde yakılması
sırasında kurtarılan bazı kitaplar yanında Kuranı Kerimin ilk yazılı parçalarının
bazılarının oluğu bilgisine sahibim. Ayrıca, Osmanlı dönemine ait tarihi
belgeler ve Irak tarihine ilişkin arşivler bulunmaktaydı. Tarihte bu bölgedeki
şehirler defalarca istilalara uğradı ve yağmalandı ancak 8000 yılık
Mezopotamya halkları her seferinde ayağa kalkmasını bildiler. Tarih
kaynaklarında, 13. yüzyılda Cengiz Han Bağdat'ı yakıp yıktığında,
Dicle’nin suyu yanan kitapların mürekkebi nedeniyle siyah aktığı”
anlatmaktadır. Fakat bu sefer kitapların külleri Bağdat’ın semalarını
kaplıyordu. Kitap severler bunun ne denli büyük bir acı olduğunu bilirler.
Yaklaşık 170 bin eserin bulunduğu Arkeoloji Müzesinden yaklaşık 150 bin
eserin çalındığı veya parçalandığı ve yağmacıların arasında
Amerikalıların da olduğu yazılmaktadır. Müzede tarihin ilk yerleşik
toplumu olan Sümerlere ait mücevherler, Babillilere ait çiviyasızı
tabletler ve Asurlara ait fildişi objelerin bulunduğu belirtilmektedir. Ayrıca,
müzede İslam eserleri bölümünde paha biçilmez çiniler, süsleme eşyaları,
paralar ve Kuranı Kerimler bulunmaktaydı. İnsanın mağaradan, barbarlıktan
yerleşik düzene, yazıya ve sosyal düzene geçtiği Mezopotamya bölgesinde kültürel
yapıların yok edilmesi, o bölgedeki uygarlık ürünlerinin yok edilmesi
anlamına gelmektedir. Bu da insanların tarihi köklerinden koparılması anlamına
gelir.
Korkum o dur ki bu değerli tarihi eserlerin yarın batılı müzelere yüksek
paralar ile satılsın. Şimdiden başta UNESCO olmak üzere kültürel değerleri
ile ilgilenen birimlerin müzeleri uyarması ve Bağdat müzesinden alınan parçaların
satın alınmaması ve tekrar yerine yanı alındığı doğal alanı olan Bağdat’a
gönderilip orada sergilenmesi için harekete geçmesi gerekir.
İnsanı insan yapan değerlerin, birikiminin yansıtıldığı müzelerdeki
bütün değerler o toplumun kendisini ve geçmişini yansıtmaktadır. Bu
birikim, toplumların uluslaşmasına yani kendine dönmesini sağlamaktadır.
Bir ulusu özgürlük adına köleleştirmenin biricik yolu onun kültürünü
ve geçmişini yok etmektir. Amerikalılar da Irak’ı işgal etmek ve
petrollerine el koyabilmesi için Irak’ın kimliğinin ve kültürünün yok
edilmesi gerekir bu da ancak müzeleri ve kütüphaneleri yok etmekle gerçekleşir
diye düşündükleri anlaşılmaktadır. Burada önemli bir soru akla geliyor:
ABD ve yandaşları insanlığın mirasını yok ederek tarih sayfalarında
kendilerine yer mi açmak istiyor? Şimdiden memurların maaşları dolar ile ödenecek;
yarın eğitim dili İngilizce verilirse bir ulusun temelden yok sayılmasının
Arapça ifadesi olmuş olur.
Savaşın iki bileşeni ABD ve İngiltere, parçalanan hayatlarla hayatın
yansıları olan kütüphane ve müzelerin parçalanması olarak vicdanımızın
derinliklerinde çoktan yerlerini almış durumda. Metanın ulaşamayacağı
kadar insani olana, cana ait, kültüre ait, hayata ait bir yerlerde duruşumuzu
göstermemiz gerekir. Başta aydın bilim adamları ve üniversiteler olarak eşi
bulunmaz ve bir daha yaratılması ve yerine konulması mümkün olmayan tarihi
değerlere karşı duyarlı olmalıyız. Bu konuda uluslararası yaptırım
gerektiren bazı önlemlerin alınması için biraz daha kamuoyu yaratmak için
öneriler geliştirelim. En azından bu savaş dünyadaki son savaş olmayacağı
gerçeğinden hareket ederek, bundan sonraki savaşlarda tarihi eserlerin zarar
görmemesi için savaşa karar veren yetkililerin savaş suçlusu olarak yargılanmasını
isteyebiliriz. Bu yağmaya ve yangına neden olan Amerikan ve İngiliz
yetkililerin savaş suçlusu olarak yargılanması dileği ile.
Prof.Dr. İbrahim Ortaş
|