Medya ve Mimarlık
Mimarlık ve mimarlar medyanın en ilgisiz, en yabancı, en bilgisiz olduğu
konulardan biridir. Bugün, Türkiye'de çağdaş mimarlar ve mimarlık, bir
Mimar Sinan , bir Asmalı Konak kadar olsun ilgi bekliyor, medya ise açıkça
onlara, ''Siz medyatik değilsiniz, dolayısıyla ilgi alanımızın dışındasınız''
diyor. Bu ilişkiyi, her iki taraf açısından irdelemeye çalışalım.
Zamanla her yapı gibi yenilenen medyanın günümüz temsilcilerinin çağımızda,
ülkeyi, dünyayı, yaşamı yönetmek gibi önemli, öncelikli görevleri var.
Medya ''dördüncü güç'' . Bunları kendileri söylediklerine göre
tekrarlamakta sakınca görmüyorum. Medyayı yöneten bir ''beş S'' ilkesi
vardır:
S iyaset (malum...), S ervet ( ''sosyete'' , faiz, döviz, para...), S eks
(televole kültürü, manken yaşamları, orgazm edebiyatı...), S ağlık
(kolesterol, yoga, rejim muhabbeti...), S por (futbol için en az dört tam
sayfa...)
Doğrudur, bunlar ''çoğunluğun'' ana ilgi alanlarıdır. Medyanın gündem
oluşturma gücünün yanında sürekli ve değişmez dolgu malzemeleridir.
Zaman zaman, yalnızca bu konular ile dolu (ve tümüyle alıntı- makaslama)
gazeteler peydah olur. Bayağı da satarlar.
Gerçek sanat, kültür ve bu arada mimarlık, güncel medya için marjinal
konulardır ve hele de mimarlık konuları, olsa olsa kent ve çevre felaketleri
ile belediyesel sıkıntılarla ve bürokrat icadı korkunç ama fantastik veya
''medyatik'' çözümlerle (Haliç'te yüzer katlı otopark, Marmara Denizi'nde
uçan otoyol, deprem parkları...) ve biraz da dekorasyon işleri, ''sosyete mekânları''
, do-it-yourself, malzeme reklamı kokan tanıtım yazıları, nihayet en
akademik düzeyde ise, feng-şui filan ile sınırlıdır.
Depremler jeoloji mühendislerini, ekonomik krizler ekonomistleri, savaşlar
emekli generalleri medyaya taşıdı. Mimarlık da ancak bir felaketle mi gündeme
oturabilir?
Bazı önemli yapıların açılış veya temel atma törenlerinde kimin
kurdeleyi nasıl kestiği ve ne söylev verdiği ilginç de, orada o gün
hizmete giren yapının ne olduğu, ne işe yarayacağı; çevreye, topluma nasıl
bir katkıda bulunacağının bilgisi ve eleştirisi daha mı az önemli?
İnsanlar, kent olgusu ile bunca ilgiliyken, medyanın tirajları da büyük
ölçüde büyük kentlerde gerçekleşirken, aklı başında bir çevre-metropol-kent
köşesi neden yok basında anlamak güç. Gene de haklarını yemeyelim:
Medyada, mimarlıktan şöyle bir jargon bağlamında (ve yüz kızartıcı bir
biçimde) bol bol söz edilir: 24 Ocak kararlarının mimarı, 12 Eylül
Anayasası'nın mimarı, yeni Ortadoğu haritasının mimarı...
Neden böyle oluyor? Değişik açılardan irdeleyelim:
Medyanın iç yapısı açısından: Tüketici (okuyucu-izleyici) talebinin yönü
ve bizim konumuzdaki eksikliği, medya organının editoral yapısını da
belirler: Hiçbir medya organının mimarlık konularından haberdar uzman
kadrosu yoktur, bunun sonucunda bir muhabir, Bauhaus mimarlığı ile Bauhaus
yapı marketini karıştırabilir, kimsenin ruhu duymaz. Ama sözgelimi, talebin
bolca olduğu sağlık konusunda da uzman denetiminden geçmeyen sayfalarca
(eksik, tutarsız, çelişkili) sağlık haberi okuduğumuza göre medyada zaten
böyle bir doğruluk endişesi yok.
Bir kültürel alan olarak mimarlığın algılanışı açısından:
Mimarlık, yalnızca bir yapı yapma işi değildir. İşin bir de kültür
boyutu vardır. Açıklamaya çalışayım: Her gazetenin en az iki spor sayfası
var; dünya kupaları, olimpiyatlar yapılırken bütün dünya tek göz tek
kulak olup olayları izliyor. Yıllar sonra rekorlar kırılıp geçiliyor ama
yapılar kalıyor. Uygarlık tarihi, savaşlar, imparatorlar ile değil, yapılar
ile örnekleniyor. Önemli mimari yapıtlar, kimi zaman ülkelerin simgesi
oluyorlar. Batı dünyası, uygarlığının kanıtları olarak artık
(futbolcuları, artistleri, şarkıcıları kadar ve onlardan daha da fazla)
sanatlarını, kültürlerini ve doğallıkla da mimarlarını, mimarlıklarını
da öne sürüyorlar.
Diğer taraftan, bir kültürel yapı olarak mimarlık karşısındaki
ilgisizliği için doğrudan medyayı da suçlamamalı. Bu toplumda mimarlığın
saygınlık düzeyi, onun bir kültürel olgu olarak üretilmesi, tüketilmesi,
yeniden üretilmesi ve algılanmasıyla da ilgilidir.
Bu genel algılayış biçiminin değişmesine hangi kültürel araçlar katkıda
bulunabilir? Medya kültürü yalnızca ''taşır'' mı yoksa zaman zaman üretir
mi? Bilgiyi, kültürü taşırken, dönüştürür mü, yeniden mi üretir?
Mimarlık açısından: Diğer yanda, '' iktidar duygularıyla doldurulmuş''
mimarların hak ettiklerinden de çok ilgi beklemeleri doğal, ama bence bu
beklentinin arkasını dolduramıyorlar.
Burada, önce genel ilgi ve saygınlığı hak etmek için mimarlık tarafına
düşen görevler de tartışılmalı. Gerçekten bugün ülkemizde, mimarlığın
bir imaj sorunu var. İmajını zedeleyen unsurları ayıklayıp, yeniden toplum
önünde aklanmak ve eski, hak ettiği saygınlığına kavuşmak için (çağdaş)
mimarlık ne yapmalı?
Çağımızda halkla ilişkiler de bir sanat-meslek: Zaman zaman, ''halkla
ilişkiler'' i sağlam olan bir meslektaşın ülke hatta dünya çapında müthiş
bir şeyler yaptığını (Ortadoğu ve Balkanlar'ın en büyük kültür
merkezi, Japonya'nın en güzel bahçesi filan gibi tuhaf iddialardır bunlar)
okuruz, görürüz.. ama yutmayız.
Büyüyen mimarlık büroları; yeni oluşan veya çağdaş formlara
kendilerini uyarlayarak gelişen meslek örgütleri, kendi çağdaş araçlarını
da üreterek, örneğin halkla ilişkiler birimleri aracılığı ile medyada
yerlerini bulabilecekler mi bilmiyoruz.
(*) İzmir Mimarlar Odası'nın düzenlediği,
Prof. Gürhan Tümer' in yönettiği ''Mimarlık ve Medya'' konulu panele, Doğan
Medya Grubu Koordinatörü Nuri Çolakoğlu , NTV'den Ali Sanlı , mimar
gazeteci Oktay Ekinci ile katılan Dr. Mimar Haydar Karabey 'in, Mimarlık Dünyası
açısından dile getirdiği ve panel sonrasında yeniden düzenlediği görüşleri.
Haydar Karabey - Cumhuriyet
|