Dünya mirası Hattuşa sahipsiz
Aslanlı Kapı, Hattuşa'nın
altı girişinden en görkemlisi. Ancak sol taraftaki aslan figürünü bölgeyi
ziyarete gelen 'cenabet gâvurların toprağın bereketini kaçıracağına'
inanan bir köylü tahrip etmiş.
UNESCO'nun Dünya Mirası listesine aldığı Hattuşa'ya devlet ilgisiz.
Binlerce yıllık tarihi eserler birkaç memur tarafından korunuyor. Japon
Prensi Mikasa'nın hemen her yıl ziyaret ettiği bölgeye ne başbakan, ne de
cumhurbaşkanı gelmiş
Burası Hattuşa. Binlerce yıl önce Mısır, Babil ve Mitanni gibi eski Doğu'nun
süper güçlerinden biri haline gelen Hititlerin başkenti. Hititler Milattan
Önce (MÖ 1700'- lerden MÖ 1200'e kadar Anadolu'nun önemli bir kısmına ve
zaman zaman da Kuzey Suriye'ye, başkent Hattuşa'dan hükmetmişlerdi. Hattuşa
bugün Türklerden çok yabancıların bildiği ve UNESCO'nun Dünya Mirası
listesine aldığı bir tarih abidesi.
Ankara-Samsun karayolunun 190. kilometresinde sağa asfalt bir yol ayrılıyor.
Çıplak bir ovadan geçen yolda 25 km. kadar ilerledikten sonra, ovanın
bitiminde Boğazkale karşınıza çıkar. Hattuşa işte burada son derece
etkileyici, biraz da ürkütücü kayalık ve engebeli bir arazi üzerine
kurulu.
Peki Türkiye tüm dünyanın malı olan Hattuşa'yı nasıl koruyor? Yüzyıldır
süren kazıdan çıkan eserleri dünyaya tanıtmak konusunda ne denli başarılı?
Japon Prensi Mikasa'nın hemen her yıl Hattuşa'yı ziyaret ederek bu tarih
hazinesine gösterdiği özeni Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanları veya
cumhurbaşkanları gösteriyor mu? Cevap koskocaman bir hayır ve lafın kısası
bu ülkedeki her tarihi eser gibi Hattuşa'nın da sahibi yok.
Yüzde 96'sı baypaslı
Hattuşa, Fransız gezgin C. Texier tarafından 1834'te bulunmuş. Bölgede olduğu
tahmin edilen bir Roma tapınağının izini Vatikan'daki arşivde süren Fransız
gezgin önce şehrin biraz dışında yer alan, yaklaşık 12 metre yüksekliğindeki
kayalar arasına saklanmış Yazılıkaya Tapınağı'nı bulmuş. Daha sonra
20. yüzyılın başında çeşitli ülkelerden arkeologlar kazı için Hattuşa'da
kamp kurmuş. Kurtuluş Savaşı döneminde kesintiye uğrayan kazılar Mustafa
Kemal Atatürk'ün emriyle yeniden başlamış. Ancak Türkiye'nin bugünkü
liderlerinin aksine bölgeye gelmek isteyen Atatürk rahatsızlığının artması
üzerine bu isteğini gerçekleştirememiş.
Garanti Bankası ile Dünya gazetesinin ortaklaşa düzenlediği Anadolu
Sohbetleri'ne katılmak üzere gittiğimiz Çorum'da Hattuşa'yı da ziyaret
ettik. Kazılarda bulunan eserlerin bir kısmı Çorum Müzesi'nde sergileniyor.
Müze müdürü bize müzeyi gezdirdi ve açıklamalarda bulundu. Kendisi Türkiye'nin
dört bir yanındaki müze müdürleri gibi gayretli ve özenli. Çırpınıyor,
koşturuyor ve emanetçisi olduğu eserleri tanıtmaya çalışıyor. Ancak bu uğraşında
yalnız kaldığı belli. Grubumuzdaki Çorum eşrafını dinledikçe
ilgisizligin boyutları bir kez daha gözler önüne seriliyor. Müdür devlet
memuru olduğu için bu konudaki sorularımıza cevap vermek istemiyor. Ancak Çorumlular
Türkiye'deki müze müdürlerinin yarısı gibi 'kendi müdürlerinin de
baypaslı olduğunu' ifade ediyor. Çorum Müzesi Müdürü de 1996 yılında
baypas ameliyatı olmuş.
Sebep aynı. Stressli bir çalışma ortamı ve bunun kalp üzerinde yarattığı
tahribat. Devlet binlerce yıllık tarihi emanet etiği müzecilerini ancak
komik maaşlarla çalıştırabiliyor ve onları çok yalnız bırakıyor.
Hele başkent Hattuşa'da durum daha komik. 6 kilometrekarelik bir alana
kurulu başkent Hattuşa gece korumasız. Gel bir kepçe ve kamyonla istediğin
eseri al götür. Halen kazı yapan bir Alman arkeolog grubu var ama o da önemsiz.
Gündüz ise asıl işi bekçilik olmayan birkaç memur binlerce yıllık tarihi
korumaya çalışı-yor. Devletin ilgisizliği konusunda anlatılanları pek yadırgamadık.
İstanbul'daki Arkeoloji Müzesi'nin bazı katlarını güvenlik elemanı olmadığı
gerekçesinin arkasına sığınarak kapalı tutan bir devletten başka bir şey
beklemek de pek akılcı değil.
Yüksek faizin tarihi eski
Yüksek faiz ve rüşvet bugün olduğu gibi binlerce yıl önce de Anadolu'da
varmış. Hattuşa'yı tanıtmak için 'Anitta'nın Laneti' adlı bir kitap
yazan, tatillerinde bölgeye gelip kazılarda çalışan ve Çorumluların da
'fahri hemşeri' seçtiği mihmandarımız Mahfi Eğilmez, 4bin yıl önce
Anadolu ile Asur (bugünkü Suriye'nin güneydoğusu) arasında büyük bir
ticaret olduğunu anlatıyor. Asurlular kendi ülkelerinden kervanlar halinde
organize ettikleri eşeklere yükledikleri kalay ve tekstili Anadolu'ya satar,
karşılığında altın, gümüş, bakır ve hububat alırmış.
Bazı yıllarda havalar kurak gittiği için Anadolu halkı Asurlu tüccarlardan
kredili alışveriş yaparmış. Kimi kez borcun yıllık faizi yüzde 180'lere
varırmış. Eğilmez bunu anlattıktan sonra 'Demek ki Anadolu yüksek faize
4bin yıldır alışık. Yani bugünkü yüksek reel faiz o dönemde de varmış"
diyor.
Asurlu tüccarlar, Anadolu'da geceleri kentlerde konaklamak zorundaymış.
Ancak bunun da bir bedeli varmış. Bu vergiyi ödemeden konaklama izni alınamıyormuş.
Üç istisnası varmış bunun: Kaçak konaklamak, muhafızlara rüşvet vermek;
daha düşük vergi alan bir kentte konaklamak. Bu da Anadolu'da kaçakçılığın,
rüşvetin ve vergi kaçırmanın tarihinin 4bin yıl öncesine gittiğini gösteriyor.
Hattuşaş'da bir Asurlu tüccarın arkadaşı olan olan bir başka Asurlu tüccara
bir kentte ucuza konaklamak için nasıl rüşvet verileceğini anlattığı kil
tablet de bulunmuş. Yani elde rüşvetin 4 bin yıllık belgesi de var.
Borçlar silinirmiş
Kredili alışveriş yapan Anadolu halkı bir sonraki yılda da havalar kurak
gittiğinde borcunu ödeyemiyor ve bu durumda ailesinden birisini Asurlu tüccara
köle olarak vermek zorunda kalıyormuş. Bu kuraklığın birkaç yıl devam
etmesi halinde sıra karısını Asurlu tüccara köle olarak vermeye gelince
isyan ediyor ve kent kralına başvuruyormuş. Bu durumda kent kralları da borçların
silinmesine ilişkin fermanları yayımlıyor ve bir başka deyişle borcu
konsolide ediyormuş.
Hititler: Bin tanrılı şehrin bin tanrılı halkı
Kazılarda ortaya çıkan 30 bin kil tabletteki metinler Hititleri 'bin tanrılı
halk', Hattuşa'yı ise 'bin tanrılı şehir' olarak tanımlıyor. Bu tanrı
bolluğu, Hititlerin çok ilginç bir geleneğinden kaynaklanır. Hititler diğer
ülkelerin, özellikle de yendikleri komşularının tanrılarını kızdırıp
gazaplarına uğramaktansa, armağan ve dualarla saygılarını dile getirip
kendi tanrıları arasına katıyorlar ve hatta adlarına tapınaklar inşa
ediyorlardı. Yani tam bir tanrı enflasyonu söz konusuydu. Fırtına tanrısı,
dağ tanrısı, güneş tanrısı, şu tanrısı, bu tanrısı. Hititlerin yüzyıllar
boyu dinsel törenlerinde tüm bu tanrılarına adak
adama zorunda oldukları da düşünülünce ekonomik açıdan ne denli zorlandıkları
kolaylıkla anlaşılır.
2005'te ziyarete açılacak
Hattuşa da yerleşim tunç çağı ile başlamış. (MÖ 3. binyıl). Daha
sonra yerel beylik Hatti devleti kurulmuş ve sonunda da Hititler gelmiş. Kent
en parlak dönemini (MÖ 1700'lerde) Hitit imparatorluk merkezi olarak Hattuşili
I zamanında yaşamış. Çeşitli savaşlar, yakılıp yıkılmalar gören kent
MÖ 14. yüzyıl ortalarında Şuppilulima I zamanında yeniden gelişmiş.
Etrafında 6 kilometreyi bulan ve şehrin mahallelerine girişler sağlayan yüksek
kulelerin bulunduğu temeli taş, üstü kerpiç surlar varmış. Hitit
imparatorluğu bu parlak dönemden sonra gücünü yitirmeye başlamış ve MÖ
1200'den kısa bir süre sonra haritadan silinmiş. Başkent Hattuşa terk
edilmiş ve kısmen yakılıp yıkılmış. Şehrin harabeleri bundan sonra da
birkaç kez kullanılıp terk edilmiş. Hattuşa'da kazıları sürdüren Alman
arkeologlar şehrin girişindeki Hitit surunun yeniden yapmak için kolları sıvamış.
Edindiğimiz bilgiye göre 70 metrelik Hitit suru taş, kerpiç, tuğla ve ahşap
yapı malzemeleri kullanılarak gerçeğe yakın rekonstrüksyon çalışmasıyla
ayağa kaldırılacak ve surlar 2005 yılı başlarında ziyarete açılacak.
Tarihin ilk yazılı anlaşması
Orta Anadolu bozkırında binlerce yıl önce güçlü bir imparatorluk kuran
Hititler, dünyada ilk yazılı anlaşmayı yapan halk unvanını da ellerinde
bulunduruyor. Kadeş Savaşı sonrası , Hitit Büyük Kralı III. Hattuşili
ile Mısır Firavunu II. Ramses arasında imzalanan ve bir kil tablet üzerine
kaydedilen barış anlaşması tarihteki ilk yazılı anlaşma. 3260 yıllık bu
dokümanın büyütülmüş kopyası New York'taki Birleşmiş Milletler binasında
asılı bulunuyor.
Gezimiz sırasında mihmandarlığımızı yapan Garanti Bankası Yönetim
Kurulu üyesi Mahfi Eğilmez, Hititlerin resmi yazışmaları, kanunları,
kuralları ve edebi metinleri ticaret yaptıkları Asurlulardan öğrendikleri
çivi yazısı ile kil tabletler üzerine kaydettiklerini anlatıyor.
Radikal
|