Mimarların
kongresinden çıkan sonuç
Mimarlar Odası'nın 2005 Yılı Temmuz
ayında İstanbul'da ev sahibi olacağı Uluslararası Mimarlar Birliği (UIA)- Dünya
Mimarlık Kongresi'ne ulusal katılımın güçlendirilmesi ve aynı buluşmada
ağırlıklı olarak ele alınacak 'Kentler ve Mimarlık' konusunda ülkemiz
gerçeklerine bağlı değerlendirmelerin yurt düzeyinde de gündeme getirilmesi için
düzenlenen Türkiye Kongreleri'nden üçüncüsü 22-23 Ekim 2004 günlerinde İzmir'de
gerçekleştirilmişti. O günlerde bu kongrenin notlarını sizlerle paylaşmıştım.
Kongrenin sonuç bildirgesi hafta içinde
elime ulaştı. Sonuç bildirgesi aslında İzmir, Denizli ve Balıkesir için çok
önemli 'saptama' ve 'öngörüler' içeriyor... Bu saptama ve öngörülerden bir
bölümünü birlikte değerlendirelim mi?
Tüm kentler gibi 'tarihsel kentlerin'
büyümeleri de 20. yüzyıldan 21.yüzyıla aktarılan evrensel bir olgudur. Ege
Bölgesi'ndeki Mimarlar Odası şubelerinin yakından gözledikleri İzmir, Denizli,
Balıkesir ve Çanakkale kentlerinin ortak görünümleri; 'büyümeyle birlikte
tarihsel dokuların küçülmesi' şeklinde özetlenebilir. Bu gerçek, kentin sadece
eskiden gelen mimarlık değerlerini yitirmek şeklinde gözlenmiyor. Yeni
yapılaşmanın da hem yasadışı yayılma alanlarında, hem de 'planlı ve izinli'
gerçekleşen yerlerde, yine o kentin 'eskiden gelen' kimlik ve peyzaj değerlerini
gözetmeyen bir 'mimari'yle sürmesi de aynı gerçeğin ürünü...
Tarihsel kentler büyüdükçe,
'tarihselliklerinin' kanıtlarında gözlenen 'küçülmeyi' durdurabilmek için,
sadece imar ve planlama politikalarındaki 'korumaya' dönük ihmallerin
giderilmesi yeterli olmayacaktır. Tarihsel kentlerimizdeki, 'geçmişi yok ederek
gelişme' sürecine bağlı olarak, her biri için 'kendi özgün durumlarına uygun'
yeni önlem ve politikaların üretilmesi ise konunun en özgün yanını
oluşturmaktadır.
Denizli ve Balıkesir
Denizli ve Balıkesir eski dokularını artık neredeyse 'tümüyle' yitirmiş
gibidirler. Kente egemen olan 'yeni ve modern' karakter ile geçmiş arasındaki
bağı kurabilmek için çağdaş mimarlığın esinlenebileceği kaynaklar da çok azdır.
Ancak, böyle bir durum, aynı kentler için bundan böyle 'kişiliksiz' bir
mimarinin ve 'tarihsel yaşanmışlıkları tümüyle unutan', tek düze bir
şehirciliğin geçerli olabileceği anlamına gelmeyeceğinden, aynı kentler için
izlenecek yöntemlerin başında da yine 'yöresel yaşam ve kültür değerlerini
gözeten bir mimarlık' arayışı gelmektedir.
İzmir'in hali pürmelali...
'5000 yaşında' olduğunu ulusal ve uluslararası kamuoyuna duyurmakla onur
duyan İzmir ise 'metropol' kimliği ile çok daha farklı özellikler taşımaktadır.
Kentin, antik çağlardan bu yana 'yaşanmışlığını' belgeleyen ve kent içinde
tarihsel odak noktaları oluşturan arkeolojik alanlarla birlikte, son yüzyıllara
ait yerleşme dokusunu ve yerel mimari karakterlerini barındıran kentsel
SİT'lerin, aynı zamanda metropoliten gelişmenin de 'kimlik kaynakları' olması
yönündeki çabalar önemli deneyimler yaratmaktadır.
Bu yönde, bir yandan aynı gelişme
bölgelerindeki yapılanma haklarının, mimari karakterlerin ve şehircilik
düzenlemelerinin 'tarihsel bölgelerle kopuk olmamasına' özen gösterilmeli; öte
yandan, kentin korunması istenilen eski dokusunun, kentin en çekici, canlı ve
herkesin yararlanabileceği işlevlerle donatılmasına öncelik verilmelidir.
Özellikle Denizli'de doruğa çıkan,
ancak hem Ege kentlerimizde, hem de diğer tüm büyümekte olan yerleşmelerimizde
öncelikli sorunlar arasında yer alan 'bölünmüş kentler' uygulamasının sona
ermesi için Hükümet ve Yasama Organının daha fazla gecikmemesi, kongre
katılımcılarının ortak dileğidir.
Akşam - Nedim Atilla |