reklam

Ferhan Yürekli
Köşe Yazısı
> Ferhan Yürekli

25 Mayıs 2004

Mimarlık Yasası Mimarlığın Önünü Kesmemeli

Bilindiği gibi mesleklerin serbest dolaşımı çerçevesinde mimarlık mesleği ile ilgili Avrupa Birliği (AB) yasalarına uyum yönünde ülkemiz için yeni bir mimarlık yasasının hazırlıkları sürmektedir. Çeşitli kurum ve kuruluşlar, yasa ile ilgili görüşlerini AB Genel Sekreterliği adlı Türkiye Cumhuriyeti kurumuna iletmektedirler. Bu çerçevede Üniversitelerarası Kurul tarafından görevlendirilen komisyon üyesi olarak komisyonun diğer üyeleri ile uyuşmayan görüşlerimi mimarlık kamusal alanı ile paylaşmak gereği duymaktayım.

Mimarlık mesleğinin AB alanında serbest dolaşımı ile ilgili olarak bizim de uyum yasamızı hazırlamakta esas almamız için AB'nin mimarlık mesleği ile ilgili yasası Türkiye Cumhuriyeti AB Genel Sekreterliği'ne iletilmiştir.
Mimarlık eğitimini düzenleyen bu AB yasasının iki önemli maddesi şu şekildedir.

-Her üye devlet, Madde 1 belirtilen etkinliklere başlama ve bu etkinlikleri Madde 23 (1)e uygun olarak mimarlık adı altında sürdürme yetkisiyle ilgili olarak, Madde33 ve 4'ün gereklerini yerine getiren bir eğitim-öğretim sonucunda kazanılan ve diğer üye devletler tarafından vatandaşlarına verilen diploma, sertifika ve resmi nitelikli diğer belgeleri, kendi sınırları içersinde verilenlerle aynı nitelikte olarak tanıyacaktır.

-Madde 2'de sözü edilen eğitim ve öğretim Madde 3'de belirtilen gerekleri karşılamak yanında aşağıdaki koşullara da uymalıdır.(a) Eğitim-öğretimin toplam süresi, ya bir üniversite veya eşdeğeri eğitim kurumunda dört yıl full-time, ya da bir üniversite veya eşdeğeri eğitim kurumunda en az üç yılı full-time olmak üzere en az altı yıldan oluşmalıdır.

-bu eğitim üniversitede verilen bir bitirme sınavı ile sonlanır.

Bu yasada açıkça görülmektedir ki Avrupa Birliği, mimarlık yapma yetkisi verme hakkını, meslek kuruluşları veya benzeri okul dışı kurumlara vermeyerek, entelektüel temelini oluşturan Fransız İhtilali'nin, 1791 yılında Çalışma Hürriyeti'ni ilan ederek Lonca'ları yasal yolla ortadan kaldırdığı ve her mimara dilediği gibi çalışma hakkını verdiği anlayışa bağlılığını -doğal olarak- sürdürmektedir.

Görüldüğü gibi burada bizi ilgilendiren önemli iki nokta;
a-her ülkenin, diğer bir üye ülkede verilen yetkiyi aynen kabul etmesi (Zaten bu AB düzenlemesinin asıl amacı da bir minimum çizgi çizerek ülkelerdeki farklı sistemlere rağmen yetkileri tüm ilgili ülkelere yayarak serbest dolaşımın önünü açmaktır.)
ve
b- mesleki yetki alma açısından -halen ülkemizde geçerli olan- 4 yıllık eğitimi AB'nin de benimsemiş olmasıdır.

Durum böyle iken, eskiden beri herhangi bir araştırmaya dayanmayan, "mimarlık eğitiminin uzatılması ve belli bir staj döneminden sonra mesleki kuruluşlarca yapılan sınav ile yetki verilmesi düşüncesi", bu uyum hazırlığı nedeniyle adeta hortlatılmıştır. Bu yaklaşıma Anglsakson eğitim kökenli akademisyenlerin de şevkle destek verdikleri görülmektedir.

Ancak her ne kadar demokratik olduğu ileri sürülse de Anglsakson düşünce Monarşi esaslıdır. Fransız ve Amerikan devrimlerinin ilham kaynağı Thomas Paine'in İngiliz monarşisine karşı insan hakları savaşı, "Kıta Avrupası"nın sosyal yapısının farklılığının yansımasıdır.

Gerçekten Avrupa'nın büyük ülkeleri olan Almanya, Fransa ve İtalya monarşilerini çoktan yıkmış ve unutmuşlardır. Bu nedenlerle İngiltere'de hala meslek kuruluşlarının genç meslektaşlara yetki vermeye devam etmesi ve "Kıta Avrupası"nda ise Lonca sisteminin çoktan yıkılmış olması bu nedenlerledir.

1920'lerde dil-din-ırk-tarih ve gelenekleri insanlararası ilişki dışı bırakarak, "eşit bireylerin evrensel toplumu" modelini devlet biçimi olarak kurabilmiş bir ülkenin en azından aydınlarının insan özgürlüğü'nün insanlığın geleceğindeki öneminin bilincinde olmaları gerekirdi. Gençlerin önünü kesmekle Türk Mimarlığı'nın da önünün kesilmesine neden olunacağının mimarlık okullarında dahi önemsenmemesi üzüntü vericidir.

Hal böyle iken çeşitli kaynaklardan ve bu arada eğitim kurumlarından da yapıldığı anlaşılan müdahalelerle ve MOBBİG toplantısının da sonucu olarak, hazırlanmakta olan yasamızda süre belirleme ile ilgili maddenin değiştiği ve 3+2 yıl (veya 4+2 yıl) üniversite eğitimi + 2 yıl staj + yeterlik sınavı gibi en erken 8-9 yılda mimar olmak, yüksek lisansı akademik ve teknik alanlarda yapanlara ise yetki alma yolunu tamamen kapamak sonucu da verecek kaotik bir yapı getirmek için çaba gösterildiği anlaşılmaktadır.

Yasaya eklenen "mesleğin icra edilebilmesi için 47. maddede belirtilen eğitimi tamamlamış olanlar meslek kuruluşlarınca kabul edilen ve denetlenen iş yerlerinde iki yıl pratik eğitim yapmak zorundadır. Bu eğitim sonucunda yapılan değerlendirme ile "mimar" ünvanı kullanma yetkisi verilecektir" ifadesi Lonca sistemine -Fransız devrimi öncesine- dönüş olup asgari ücretle, belki de ücretsiz çalışacak köleler üretmekten başka bir işe yarayabilir mi. Mimarlığın hala bilenlerin yanında ancak öğrenilebileceği görüşü mimarlık hakkında yanlış değerlendirme yapmaktan başka bir şey değildir. Ayrıca eğer bazı mimarların yaptıklarından memnun değilsek bunun deneyimsizlikten çok tutucu usta çırak eğitiminin sonucu olduğunu düşünüyorum. Ustasını tekrara alıştırılan şartlanmış beyinlerin ilerde boşluğa düşmesi kaçınılmazdır ve bu sıkça görülmektedir.

Sıradan staj deneyimi genç ve enerjik, yüksek motivasyonlu entelektüel beyinlerin körelmesinden, motivasyonunu kaybetmesinden başka bir işe yaramaz. İşverenlerin haklarını mimarlara karşı korumak amacıyla mimarların bizzat bu yolu önermesi kuşku verici olup mantıklı görünmemektedir.

Bu durumda ülkemizdeki mimarlık sisteminin AB düzenlemesiyle tam uyumlu olması nedeniyle herhangibir başka ve özellikle süre artırıcı ve yetki vermeyi zorlaştırıcı sisteme geçmenin herhangibir yararı olmayacaktır. Yukarda saymaya çalıştığımız sakıncaları yanında diğer olası zararları ise şöyle özetlenebilir. Herhangibir ilgili ülkeden dört yıllık eğitim ile alınan yetki belgesi Türkiye'de de geçerli olacağı için, diğer ülke vatandaşları Türk vatandaşlarına karşı hem ülkemizde hem de AB'de dolaşım hakkında avantaj sağlamış olacaklardır. Yani daha önce serbest dolaşım sistemine gireceklerdir. Ayrıca para sahibi Türk vatandaşlarının AB üyesi bir ülkede -örneğin bilmediğimiz Litvanya, Letonya v.b. ülkeler olabilir- 4 yıllık eğitim ile yetki alarak ülkeye dönüp akranlarının önüne geçmeleri karşılıklı -tanıma zorunluluğu nedeniyle- engellenemeyecektir.

Ülkemizdeki sistemin AB minimum standardlarını karşılamada eksik olduğu bir yön sosyal bilimler derslerinin yetersizliğ ile bitirme ödevi alma koşullarının gevşekliği ve Bitirme Sınavının niteliğidir. Bunlar kısa sürede ve yeni yasaya ihtiyaç olmadan giderilebilecek konulardır. Süre uzatımı ve yetki alma güçlüğü organize etmeye çalışanların da şimdiye kadar bu konuları ele almamış olmaları da anlaşılır değildir. Bitirme sınavının "Ulusal Bitirme Sınavı" haline gelmesi bazı okullarımızda kadro, ortam-ekipman yetersizliği ve bazı okullarımızda da eğitim anlayışı gibi konulardan kaynaklanan yetersizlik sorunlarını denetleme olanağı sağlayacaktır. Ayrıca kredili sistemle 4 yıllık eğitimi 3 yılda tamamlamanın veya ÇAP ile iki yılda yetki almanın da AB eş yetkilendirme programında sorun yaratabileceği düşünülmelidir.

Mimarlık eğitimi ve yetki belgesi ile ilgili diğer görüşlerimi ayrıca açmak istiyorum.

Akademik kariyer yapan mimarların eğitimde rol almasının kötü mimar yetiştirmeye neden olduğu görüşünün akademik kariyer yapanlar tarafından yasaya hakim kılınmak istenmesi hayret vericidir. Bu savın İstanbul'daki son akademisyenler toplantısında da yinelenebilmiş olması da ayrıca üzüntü verici olmuştur. Böyle bir savın -kökeninde pratisyen mimarların eğitim verdiği bir akademi düzeni olsa dahi- bir üniversiteden çıkmış olmasını yadırgamaktayım. Bazı mimarların yetersizliği çırak görülerek yetiştirilmiş olmalarındadır diye düşünülebilir. Yıllardır bu anlayıştaki eğitime karşı uğraş veriliyor. Eğitimin amacının şartlanmış kafalar değil, sorgulayan entelektüel beyinler yetiştirmek olduğunun hala tartışılmasına, yadsınmasına anlam vermek kolay değildir.

Türkiye'de dört yıllık eğitimin yetersiz olduğu görüşü eğer çevreden kaynaklanıyorsa, bunun sorumlusu eğitim değil mimarlık yapmanın bilinen nedenlerle nerdeyse olanaksız olmasıdır Kanımca öncelikle bu tür konular çözülmelidir.

Eğitimin dört yıl olması herkesin dört yılda mezun olacağı anlamına da gelmemektedir. Başarısız öğrenciler kredilerini tamamlamak için en az iki yıl daha okulda kalabilmektedirler.

Okul dışı deneyimin herşeyi çözmeyeceğinin en iyi örneği ODTÜ Mimarlık Fakültesi Binası'nın -ki gerçekten önemli bir mimarlık çalışmasıdır- yanındaki ve aynı mimar tarafından yaklaşık 40 yıl sonra yapılığı söylenen ek binadan da görülmektedir. Mimarlığı tartışılamayacak bir mimardan bile böyle bir sonuç çıkması, asıl sorunu mimarın deneyim ve yeteneğinin ötesinde aramak gerektiğini göstermektedir. Bunun araştırılması kararlara ışık tutacak, doğru teşhis yapmaya yardımcı olacaktır düşüncesindeyim.

Hiçbir zaman inanmasak da empoze edilen sistem olarak liberal ekonominin uyulması gereken koşullarının başında rekabetin geldiği söylenmektedir. Ülkemiz de bu yola sokulduğuna göre her işverenin ancak en iyi olduğunu düşündüğü mimara iş vereceğini kabul etmek durumundayız. Böyle olunca da mimarlık hizmetinin garantisini sağlamanın yolunun mimarları kategorize etmek yerine, müşterinin haklarını koruyacak sigorta sisteminin kurulması ve işletilmesi olduğu ortaya çıkmaktadır. Aksi halde eksik kalan liberal sistem de sonuç vermeyecektir.

Her yıl kapısına 1.500.000'den fazla öğrencinin yığıldığı üniversitelerimizde eğitim süresini sadece bir yıl uzatmanın ekonomik ve sosyal maliyetlerinin kümalif olarak nerelere varacağının da iyi hesaplanması gerekmektedir.

Unutulmamalıdır ki Dünya'da yenilik, yaratıcılık ve gelişme adına ne yapıldıysa, statükoya karşı çıkabilen bireyler tarafından başarılmıştır. Biliyoruz ki Galile zaten dönmekte olan Dünya'nın döndüğünü Kilise'ye karşı ölüm tehditi altında kanıtlamıştı. Benzer şekilde Pastör de mikroplardan çok Fransız Tıp Akademisi'ni yenmeye çalışmıştır. İngiltere'deki saygın yıllık "Ulusal Matematik Sınavı"nın İngiliz matematiğinin gelişmesini engellediği ancak 100 yıl sonra anlaşılmıştı. Yakın zamanda ise çok saygın fizik dergilerinin çok saygın hakem heyetlerinin yalnızca Einstein'ın kuramına aykırı diyerek "zamana yolculuk" konusundaki teorik fizik çalışmalarının yayınlanması ve dolayısıyla gelişmesini engellediği de bilinmektedir.

İngiltere'de veya başka bir yerde mesleki yetkinin daha önceki meslektaşlardan alınması bunun doğru olduğu anlamına gelmez. Onların sıkıntıda olduğu anlamını da taşıyabilir.

Türk Mimarlık Meslek Yasası'nın doğru şekilde çıkmasını sağlamak için özellikle gençlere de görev düşmektedir.

Yazarla yazı ile ilgili görüşlerinizi paylaşmak için aşağıdaki formu kullanabilirsiniz. 

Ad : *

Soyad : *

Email : *

Meslek :   

Mesaj :   *

   

 
  

Ferhan Yürekli ile ilgili detaylı bilgiye Diyalog sayfalarından ulaşabilirsiniz.

 

Köşe Yazısı

Hülya & Ferhan Yürekli
15 Ekim 2002
günü  Diyalog bölümümüze konuk oldular.

Hülya & Ferhan Yürekli hakkında daha fazla bilgi edinmek için  tıklayın

Diyalog buluşmasını soru cevap şeklinde okumak için  buraya tıklayın...


Vitra - Artema'nın katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz