Belediyeler, Mimarlık ve Politika
Seçimler
yaklaştıkça hangi belediye başkanına oy verileceği yanında, belediyelerin
yetkileri ve sorumluluklarının ne olduğu da tartışma konusu. Belediyeler
yani yerel yönetimler gittikçe daha çok yetkiyi haiz oluyorlar.
Hükumet yeni yasalarla yerel yönetimin güçlenmesi için özel çaba
sarfediyor. Son zamanlarda çıkan burslara ilişkin düzenleme bunun en açık
örneği. Burs verme yetkisi üniversitelerden alınarak merkeze veriliyor. Üniversiteler
burs veremiyor ama belediyeler bundan muaf tutuluyor. Yani onlar burs
verebiliyor. Eğitim onların sorumluluğunda olmadığı halde böyle bir
yetkileri olmasının acaba sebebi nedir? Belediyeler hangi kriterlerle öğrencilere
burs veriyor, herhalde eğitimdeki başarı düzeyiyle değil, onu en iyi değerlendirebilecek
kurum çok açıktır ki üniversitelerdir.
Belediye başkanı olup da yeniden aday olanların seçim öncesi seçmenlere
yaptığı dağıtımları duyunca seçimin tarafsızlığı kalmamış oluyor.
Ayrıca verdiğimiz vergilerin hesabını soramamak da çok rahatsız edici bir
durum. Dağıtılanların da büyük bir kandırmaca olduğu apaçık, insanlara
iş vermeyip onlara bedava birşeyler vermek, parası olmayanlar ve dolayısıyla
işi olmayanlar için günü kurtarmak; onların yaşam seviyelerine bir ivme
vermiyor yani radikal bir çözüm değil, ayrıca da bu hediyeyi kabul edenler
için haysiyet kırıcı bir durum. Nereden baksanız etik değil, rasyonel değil.
Yasalar başbakana dahi ticaret de yaptırdıktan sonra tabidir ki pek söyleyecek
bir şey kalmıyor.
Belediyelerin esas görevlerine gelince bu konuda pek başarılı oldukları
söylenemez: İstanbul'da yeni gelişen semtlerin hiçbirisi şehircilik
prensipleri doğrultusunda gelişememiştir. Hepsi çarpık bir yapılaşma gösteriyor.
Yani bu şu demek oluyor 1960'tan sonra hiçbir belediye, yeni bir yer iskan
edilmeden önce hızlı davranıp o yerin imar planını yapamamış durumda. Bağcılar,
Kayışdağı, Boğaziçi'nin geri görünüm, etkileşim bölgeleri, Haliç'in
iki yakası hep bu durumu yansıtmaktadır. Oysaki yöneticiliğin en önemli vasıflarından birisi ileri görüşlülüktür.

Resim 1a
Çarpık kentleşmeden
örnekler
|

Resim 1b
Çarpık kentleşmeden
örnekler
|

Resim 1c
Çarpık kentleşmeden
örnekler
|
Belediyeler işbaşına geldiklerinde en gözde düzenleme alanlarından
birisi Barbaros Bulvarı oluyor. Her sefer kaldırımları değişiyor. Yıldız
parkı elden geçiyor. Tuğlalar kalkıyor, beton parkeler döşeniyor, başka
bir belediye gelsin tekrar tuğlalar. Fakat yapılan işin kalitesine ve detayına
bakan yok.

Resim 2a,
Amerika'dan standard kaldırım detayı,
Köşeler yine baştan savma, detaylar yine düşünülmemiş. O kadar
malzeme ve para harcanıyor, yapılan iş yine bir şeye benzemiyor.

Resim 2b, İstanbul'dan bir kaldırım
detayı
|
Cumhuriyet Caddesi ve Halaskargazi Caddesi'nin yeni düzenlemesi
ne hale gelmiş herkes gidip bakabilir. Yeni Champs Elysee ne halde lütfen
gidip bakınız. Profesyonel insanlar istihdam edilmezse ve 'ben yaparım
olur' zihniyeti ile bu kadar olur.
Asfaltlanan yollar da aynı şekilde
teknik olarak yanlış yapılıyorlar. Ankara'da 1950'lerde İsrail
evlerinin yolları usulüne göre yapılmıştı. Yani kaldırım ve
yollar doğru olarak planlanmış ve tasarlanmıştı. Uygulama olarak, döşenen
iki sıra kaldırım taşının arası yol olarak belirlenmiş, burası
tesviye edildikten sonra blokaj yapılmış bu blokajlar silindir ile sıkıştırıldıktan
sonra önce beton, sonra da asfalt dökülmüştü. |
O asfalt bugün kullanılır haldedir. Hiçbir tarafı çökmemiş patlamamıştır.
Şimdi yapılan yollarda ise durum şöyledir: Eğer kaldırım taşı döşenmişse,
bu kaldırım taşı arada eşit genişlikte bir araba yolu bırakacak şekilde
değil, evlerin veya bahçelerin hizalarına paralel döşenmektedir. Yol bu
durumda trafiğin normal akışının gerektirdiği bir biçimde yani eşit
izlere bölünecek şekilde değil, inceli kalınlı bir şekilde gitmektedir.
Yolun eğimi de ne enine ne de boyuna kontrol altındadır.

Resim 3a
Boğaziçi
sırtlarında yollar
|

Resim 3b
Boğaziçi
sırtlarında yollar
|

Resim 3c
Boğaziçi
sırtlarında yollar
|

Resim 3d
Boğaziçi
sırtlarında yollar
|
Eğer kaldırım taşı döşenmemişse durum daha da acıklıdır, asfalt
kenarlara doğru incelerek spontane bir biçimde sona ermektedir. Bunun yanısıra
asfalt doğrudan toprağın üzerine döküldüğünden ilk yağmurlarda yol
olma niteliğini kaybetmektedir. Asfaltın sıvaştırılarak bitirilmesi üst
geçitlerde, köprülerde de olağan bir durum, yolun kenarlarına bakınca
pislikle karışan asfalt insanın içini kaldırıyor.

Resim 4a
Köprü ve yol
detayları
|

Resim 4b
Köprü ve yol
detayları
|
Ayrıca nedendir bilinmez bir yere asfalt dökülür dökülmez İSKİ tarafından
Elektrik İdaresi tarafından, telefon idaresi tarafından farklı zamanlarda
yarılarak tesisat döşenmektedir. Bunların asfalt dökülmeden önce neden döşenmediğine
akıl erdirmek mümkün değildir. Aslında tabii ki sebepleri malum, yine
projesizlik, profesyonel insanın istihdam edilmemesi, organizasyonluk, ve de bu
iş bilmezlik yanında acaba kötü niyet de var mı?

Resim 5
İki farklı uygulamanın şematik gösterimi
|
Üç beş yıldır araç trafiği
için alt ve üst geçitler yapılırken yeni bir uygulama başlatıldı,
baktık adı da konulmuş; toprakarme. Yani yol yükseltilip altından başka
bir yol mu geçecek, bu yükseltme dolgu toprakla yapılıyor, alttan geçen
yol için orta kısmı boş bırakılıyor. Böylece hafif strüktürler
yerine çok ağır görünümlü, mühendislik tasarımından yoksun bir
oluşum ortaya çıkıyor.
Bunu yaparken de nedense kimse Mimar Sinan'ın köprülerini aklına
getirmiyor. Sinan kendi zamanında taş kullanarak hafif ve geçirgen köprüler
yapmayı hedeflemiş ve başarmıştı. |
Barbaros Bulvarında yapılan yeni tünelin tavan yüksekliği herhalde 6
metre civarında, bu kadar yüksek tavana neden gerek duyulmuş merak ettik.
Daha çok kazıp, kazı işini çoğaltmaktan ve daha yüksek duvarlar inşa
etmekten başka sebep ne olabilir acaba? Ayrıca zemin asfalt fakat neden o
kadar engebeli?
Nautilus'un önündeki düzenleme projeden ve tasarımdan anlamıyanların işi
mi, plansızlığın sonucu mu? Round about'a sağdan girileceğine
soldan giriliyor. Tam da sağdan gitmeye ulusça iyice alışmışken sonra bu
nasıl bir kavşak çözümü? Yoksa kavşak bir İngiliz mimara mı çözdürülmüş?
Yerel yönetimlerin bütçeleri de her kamu kurumu gibi Sayıştay
denetiminde. Teknik çalışmaları için ise böyle bağımsız bir denetleme
kurumu yok. Görülüyor ki, teknik denetimi kendi kendilerine yapmalarının
sonucu hem kaliteden kaybediliyor hem israf yapılıyor. Teknik çalışmaların
önce proje aşamasında, daha sonra da uygulama sırasında denetimini yapacak
bağımsız ve yetkin bir kuruma şiddetle ihtiyaç var. Bu şekilde kentlerin göbeğinde
projesiz veya uygun olmayan projelerle fuzuli vya zararlı uygulama yapılması
bir ölçüde önlenebilir. Örneğin önce Eminönü'ne alt geçit yapımının
nihai kararı belediyede olmamalı, ikinci olarak da Eminönü meydanına alt geçit
yapılacak ise bu karayolları kriterlerine ve detaylarına göre yapılamamalıdır.
Aynı şekilde Taşkışla yanında metro servis binası arkasındaki bir işe
yaraması mümkün olmayan ve çevresi yüksek duvarlarla çevrili park gibi
uygulamalar bir daha yapılamamalıdır. Resim -6, Havuza kimin nasıl bakacağı
belli olmadığı gibi, yolların da nereye gittiği belli değildir.

Resim 6 - Havuza kimin nasıl bakacağı
belli olmadığı gibi, yolların da nereye gittiği belli değildir
Uygulamanın denetimi ise önce yapılan imalatın nicelik olarak doğru
belgelenmesini ve ödenmesini sağlayacaktır. Daha sonra ise örneğin asfaltın
ömrü uluslararası standatdlara ulaşacak, her yıl aynı yere asfalt dökülemeyecek,
dökülürse hesabı sorulabilecektir.
Basını suskun olsa da demokratik olduğu "Batı" tarafından da
iddia edilen bir ortamdaki şu yerel yönetim seçimi öncesi günlerin başlıca
tartışma konusu belediye harcamalarının şeffaflaşması olmalıydı.
Yazarla yazı ile ilgili görüşlerinizi paylaşmak için aşağıdaki
formu kullanabilirsiniz.
|