reklam

Kaya Arıkoğlu
Köşe Yazısı
> Kaya Arıkoğlu

06 Haziran 2005

“Küresel Söylemler” / “Yerel Eylemler”

Son zamanlarda uluslararası yayınlar ve konferanslar dikkatinizi çekmişse, mimaride soyut formların tercih edildiğini fark etmişsinizdir. Soyut formların bu kadar olağan olmaları, Frank Gehry’nin “enginar” veya “armadilo” benzeri soyut yapılarına bile gözümüzü alıştırmaya başladı. Artık, yana yatmış kolonlar, gerçek dışı konsollar, amorf kitleler, delinmiş kabuklar ve kayan satıhlar heyecan sınırımızı zorlayamaz oldular.


Nuh'un Koolhaas'ı

Gündemde kalmak için rakip “star” mimarların soyutlama dozajlarını yükselttiklerini görüyoruz. Bu rekabet Koolhaas, Libeskind, Hadid, Fuksas gibi medyatik “abstract modern” mimarlara olan ilgiyi yoğunlaştırıyor. Küresel yıldızların yapıları çok beğenilse bile biz mimarilerini daha iyi anlamak için kavramlarını eleştirebiliriz.

Hugh Pearman’in 10/04/2005 tarihli Sunday Times'da Rem Koolhaas’ın Porto’daki Casa da Musica eleştirisinin tercümesini ekliyorum:

“Casa da Musica’dan nefret etmek için bir sürü sebep görebiliyorum. Yapı arsızca egoist. Şekli bile dengesiz. Yıkılmaması için zemininde inanılmaz statik cesaret gerekmiş. Her şeyiyle bina mantıksız ama aynı anda şahane. Anlamak için yaşanması gerekiyor. Yaşanırsa sizi mutlu ediyor çünkü tavizsiz, katıksız, hakiki ve saf mimariyle karşılaşıyorsunuz.”

Koolhaas her türlü mimari disiplini kırarak yapısının sadece çağdaş yaşam sürecinin bir yansıması olarak var olabileceğini cesurca sergiliyor. Tasarımını, amaç, konum, zaman ve uygulama ile tüm referanslardan koparıyor. Mimarların nitelikli form ve mekan yaratma kaygısı onu ilgilendirmiyor. Onu asıl ilgilendiren metropollerin zor tahammül edilir yoğun karmaşası.

Koolhaas’ın mimarisi sadece Hollanda ve hatta Batı kültürüne endeksli değil. Kendine özgün söylemiyle, o çevremizdeki küresel kültürün dengesiz enerjisini yansıtıyor.


Casa da Musica

Aslında, küresel ölçekte, Koolhaas gibi yıldızların soyut formları tercih etmeleri çok doğal. Bahsettiğim soyut mimari sadece spesifik bir ortama referans vermiyor ve şahsi bir tezi temsil etmiyor. Bu soyutluk işlev, çevre ve form ilişkilerini reddeterek her ortama eşit uyum (daha doğrusu eşit uyumsuzluk) sağlıyor. Koolhaas’ın soyut formları Tokyo’da ne çağrıştırıyorsa (bulut formasyonları gibi) İstanbul'da da, tercümeye gerek kalmadan, aynı çağrışımları veriyor. Böylece, soyut mimari küresel kapitalizmin uluslararası proje üretme ve finans etme amacına uygun bir frekansta estetik yaratıyor. Mimar soyutlamayla bir yandan küreselliğin karmaşıklığını yansıttığını ima ederken diğer yandan mevcut statüyü kabul ederek kendi maddi zeminini sağlamlaştırıyor.

Köşe yazısında Ela Kaçel’in doğru tespit ettiği 3K (kültür, kapital, küreselleşme) üçgenini çağdaş dünyanın kaçınılmaz realitesi olarak kabul edeceksek önce Koolhaas’ın varsayımlarını sorgulamamız gerekir.

Bir mimar küresel boyutlarda bir mesaj vermekte samimiyse önce kendi bakış açısını dünyanın dışına çekmesi gerekecektir. Birey öncelikle dünyanın tüm doğrularını analiz ettiğini ve kavradığını meşrulaştırdıktan sonra evrensel kahinliğe soyunacaktır. Küresel ölçekte dünya için teşhis koyan, tahmin yürüten ve reçete sunan mimarın istatistik bilgiler dışında büyük bir egoya sahip olması gerekecektir.

Aslında biz, artık, bu tip tespitlerin bilimsel temele sahip olmadıklarını ve en mantıklı görünen teşhisin bile kişisel tahminden fazla ileri gidemeyeceğini geçmişin tecrübeleriyle biliyoruz. Koolhaas da bu tip toplumsal ütopya üretiminin sakıncalarının farkında olduğu için, Robert Venturi tarzında, modern yaşamın tüm negatif unsurlarını benimseyen, mimari karşıtı bir söylem geliştiriyor. Ciddi analizler ve araştırmalar sonucu küresel vahşetin karmaşık realitesini tespit etmiş görünerek devredeki dinamiklere önem veren doğal bir süreç içinde yapı ürettiğini iddia ediyor. Mimarların estetiği önemsemelerine karşı aldığı tavırla kendi estetiğini eleştirilerden korumuş oluyor. Hiç birimiz dünyaya anlam veremediğimize göre nasıl olurda Koolhaas’ın küresel mimari soyutlamasından rasyonellik talep edebiliriz?

Koolhaas’ın dıştan dünyayı analiz ederek küresel dinamiğin vahşetini bize benimsetmesi, yerelliğin medeni sakinliğinden bizi dışlatmış oluyor. Onun bu tezi insanın kendi dünyasına bulunduğu noktadan anlam vermesini geçersiz kıldığı için bireyi önemsizleştiriyor. Her bireyin, kendi çevresine uyum sağlamasını ve kendine göre düzen kurma çabasını küçümsemiş oluyor.


Geoffrey Bawa Eskiz Yaparken

Onun söylemine bakılırsa Charles Correa, Geoffrey Bawa ve Glenn Murcutt’un benzeri yerellerin özgün eylemleri nostaljik ve marjinalmiş gibi görünmeye başlıyor. Dolayısıyla, içinde yaşadığımız ortamdan referans alarak mimarlık yapmamızın da hiçbir anlamı kalmıyor. Bu mantıkla, İstanbul’un Bilbao’daki Gugenheim veya Porto’daki Casa da Musica kalitesinde bir yapıya sahip olması için ancak Koolhaas gibi bir yıldızı davet etmesi gerekiyor. Böyle düşünecek olursak, İstanbul Modern’e bir ek yapı arzu edilirse Rem Koolhaas veya onun küresel rakiplerinden başka mimar seçme alternatifimiz kalmıyor.

Önce “küreselleri” İstanbul’a getirmeyi başaran ARKIMEET’e kendi adıma teşekkür ederim. Sonra, sahanın biraz dengelemesi için, mümkünse, 2006 programlarında biraz da “yerelleri” davet etmelerini arzu ederim.

Yazarla yazı ile ilgili görüşlerinizi paylaşmak için aşağıdaki formu kullanabilirsiniz. 

Ad : *

Soyad : *

Email : *

Meslek :   

Mesaj :   *

   

 
  

Kaya Arıkoğlu ile ilgili detaylı bilgiye Diyalog ve AMV sayfalarından ulaşabilirsiniz.

 

Köşe Yazısı

Diyalog

Kaya Arıkoğlu 07 Ekim 2003 tarihinde Diyalog bölümümüze konuk oldu.

Kaya Arıkoğlu hakkında daha fazla bilgi edinmek için  tıklayın. 

Diyalog buluşmasını soru cevap şeklinde okumak için  buraya tıklayın...

 


Vitra - Artema'nın katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz