Pritzker Ödülü Zaha Hadid’e Yakıştı
Arkitera’nın
bu ilk köşe yazısına on beş yıllık akademik yaşamımdan daha çok zaman bugüne
değin tam yirmi iki yılımı verdiğim “ödüller” ortamından başlamam benden
beklenen olur diye düşündüm.
Doğal
olarak benden umulan, bunca yıl yöneticiliğini yaptığım Ağa Han Mimarlık Ödülü
olsa da onun sunuşunu ve tartışmasını, o kadar değişik ortamda o kadar çok
yaptım ki, kimi okurlar için yeni bile olsa bana bu ortamı ileride yinelenecek
tartışmalarla harcamamak daha doğru geldi.
2004
yılı bu ödülün Dokuzuncu Dönemi. Büyük Jüri Haziran ayında toplandı ve ödüller
belli oldu. 28 Kasım 2004'de Hindistan’ın Agra kentinde hemen Taj Mahal’in yanı
başında Agra Kalesi’nde açıklanacak. Geçen Dönem Türkiye’den bir proje vardı. Bu
dönem de öyle. Yani Türkiye bu Ödül programında başından bu yana sürdürdüğü
“Rekortmen”liğini koruyor. Bu dönem kazanan genç bir mimarın devinim ve düşünce
dolu bir yapısı. İşveren mimar birlikteliği konusunda da örnek olabilecek
nitelikte. Bence şimdilik enerjimizi o tartışmaya saklamamızda yarar var. Eminim
Ödüllerin açıklandığı günlerde Ağa Han Ödülü’nü kazanan projelere yandaş ve
karşıt düşünceler seslenecek ve hepimiz yararlanacağız.
Tartışmaları heyecanla bekliyorum.
Ağa
Ödülü kadar tartışma yaratan bir başka ödül Pritzker Ödülü. Bu yıl Pritzker
Ödülü’nü Zaha Hadid St. Petersburg’da Hermitage Müzesi’nde yapılan törenle aldı.
1990’lı yıllardan bu yana sürekli çağrıldığım ve işlerimle çakışmadıkça
katıldığım Pritzker törenine bu kez “Çağrı”dan aylar önce “Lütfen tarihi
güncenize işleyin: Pritzker Töreni 31 Mayıs 2004 de St. Petersburg’da Olacak”
duyurusu geldi. Önceden izlemediğim bir tutumdu. Hem Yöneticilerin çok düşünceli
olduklarını düşünüp beğendim. Yine de, “Özel durum mu var?” diye için için
sorgulamadım da değil. İki ay sonra 2004 Pritzker Ödülü’nün Zaha Hadid’e
verildiğini öğrenince sevindim. Hem de çok sevindim. Çünkü Pritzker jürilerinin
yerleşmiş, tartışmasız hak eden kişileri ödüllendirme süreçleri içinde “Ödül”
sürekli olarak yeteneği kabullenilmiş “Belli zanlılara” (Usual Suspects)
gidiyor, sonunda sanki bir seçkinler kulübüne üyeler ekleniyordu. Oysa Zaha ile
yaratıcı bir değişimin yüceltildiğine tanık oldum.
Pritzker’in süreci oldukça değişik. Yıllarca New York Metropolitan Müzesi’nin
yöneticisi J. Carter-Brown mimarlık ortamını tarayıp iki kişiyi öneriyordu.
Sonra oldukça etkili isimlerden oluşan Jüri topluca özel bir uçağa biniyor ve
gidip yapıları yerlerinde izleyip karar veriyorlardı.
2003
yılında J. Carter-Brown’un ölümü üzerine Pritzker Ödül yönetimini devralan
yardımcısı Bill Lacey ile dostça yazışmalarımız olmuştu. Kendisine Pritzker
Ödülü kuruluşu içinde Ada Louis Huxtable (Mimarlık Tarihçisi) ve yeni (2003) de
atanan Karen Stein (Editör) dışında hiçbir kadının hele hiçbir kadın mimarın
etkin bir rol almadığını ve 24 yılda ödül verilen 24 mimar arasında da hiçbir
kadın olmamasını tarafımdan bir uyarı olarak aktarmış, ve bu gerçeğin sürekli
eleştirilen konu olduğunu anımsatmıştım. Bana yazdığı nazik yanıtta Pritzker’in
cinsiyet (gender) bağlamında değil de yetenek ve katkı bağlamında verildiğini
iletmişti. Bu yanıt doğaldı. Ben yine de Zaha Hadid ve Denise Scott-Brown hatta
Gae Aulenti’nin kimi Pritzker Ödüllü mimarların bir çoğundan daha düşük düzeyde
olmadığını belirtmiştim. Sanıyorum belki de bu kez kazananın benim için “müjde”
olduğunu varsaydıkları için olsa gerek çok önceden haber vermişlerdi. Ya da ben
öyle düşünmek istemiştim.
Bence
Zaha’nın önemi Irak kökeninden gelip Batı’da başarılı olması değildir. Çünkü
olanaksız ortamlardan ve farklı kökenden gelip çok başarılı olmuş, her meslekte
olduğu gibi, bir çok mimar da vardır. Bence onun önemi tüm Dünya’mızda özellikle
profesyonel meslek alanlarında, doğrudan yada gizli olarak ezilen bir düşünce
savaşçısı olarak tüm zorluklara ve baskılara karşın hiç ödün vermeden mimarlık
savaşımını yirmi yılı aşkın bir süre boyunca sürdürmüş olmasıdır. Yine de onun
hiçbir zaman “kadın” kimliğine sığındığını izlemedim. Amman’da verdiği bir
konuşmada kendisine hafif suçlayıcı bir tutumla “cesaretini kadınlığından
aldığı,” iması ile bir soru yöneltildiğinde, doğrudan: “Ben kadın değilim.
Mimarım.” Dediğini çok iyi anımsıyorum. O kendi özgüveni içinde öyle görmese de,
kadın ve Üçüncü Dünya kökenli hatta Iraklı olduğu için engellendiğini çok kez
izleyegeldim.
Cardiff
Opera Yapısı yarışmasını “bileğinin hakkı ile” kazandığında, onun mimarlığına
değil kişiliğine ve kökenine yönelik olumsuz saptamalarla yaratılan “cadı
kazanı” sonunda işin ona verilmemesi utulmayacak ve mimarlık tarihinde bir yara
olarak anılacaktır. Bu ayıp o değerlendirmeleri yapıp, kazanan projenin
uygulamasını engelleyen, burnu havada Britanya İmparatorluğunun “asil”
temsilcilerine ait olsa da bu karar en acıklı bir biçimde Zaha’yı etkilemişti.
Çünkü ona yöneltilen “ütopist”, “ressam”, “kağıt mimarı” küçümsemelerinin doğru
olmadığını doğrudan, hem de bir büyük yapı ile kanıtlaması için olağanüstü bir
şans doğmuştu.
Yine
benzeri önyargılar ile bu kez de çok “Modern” olduğu için, bence en iyi
projelerinden biri olan Strasburg Camisi de yine tutucu, ama bu kez değişime ve
yeni yoruma kapalı bağnaz Müslüman kesimin özellikle Avrupa’da gerçekleşecek
“Cami” tipolojisi ne olduğu konusundaki aymazlıları nedeni ile engellenmişti.
Faslı İmam’ın diretmelerine karşı, Strasburg Belediyesi’nin Zaha’nın projesine
olan bütün desteğine rağmen uygulama Paolo Portghezi’nin “sivri, sonradan
oturtma kubbeli” eskiye öykünen Post-Modern projesine verilmişti. Oysa bu
projede namazın temel yapılanması olan “saf tutmayı” hem biçimi üreten tasarım
kavramı hem de yapı dizgesi olarak çok şiirsel bir biçimde yorumlamıştı. Umarım
bir gün bir yerde bu öneri uygulama şansı bulur.
Zaha
1982 sonrası, küçük ölçekte de olsa onun çabasına güvenenler tarafından inşa
etme şansı edinmişti. Basel de Vitra’nın sahibi Rolf Fehlbaum fabrika ve depolar
çevresinde kurduğu “Mimarlık Parkı”ında Alvaro Siza, Tadao Ando, Frank Gehry ile
birlikte Zaha’ya da olanak tanımıştı. Zaha’ya inanan, Fehlbaum’un ilk kez 2004
de Pritzker Jürisinde olması eminim Zaha’nın bu Ödülü daha erken almasında etmen
olmuştur. Zaha’nın ilk yapıları, Strasburg’daki otopark ve otobüs durakları,
Insbruck’daki ski atlama yapısı ve yine Basel’deki çiçekçi yapıları hep
iletileri yoğun, güçlü ama küçük projelerdi.
Zaha’nın mimarlık ortamında kendini kanıtlama yöntemi hep yarışmalar oldu.
Uluslararası ortamda ilk sesini duyurduğu ortam olan Hong Kong Tepesi (Hong Kong
Peak) Yarışması’dır. Yarışmanın yapıldığı 1982 yılında Post-Modern mimarlık
söylemini içi boşalmış ve inandırıcılığı kalmamıştı. Yeni arayışlar gelişmekte
idi. Bunların içinde Frank Gehry ve Peter Eisenman dikkat çekerek, Modernizm’e
yeni bir soluk getirmeyi amaçlamakta ve özgün yeni dışavurumlar ve oluşumların
habercileriydiler. Hong Kong yarışması jürisi sunulan projeler arasında yenilik
ve heyecan verici önerilerin olmadığı gerekçesi ile uygulanabilir olmasa bile,
Zaha’nın Rus Konstrüktivizmini yeniden yorumlayan projesine “Birincilik” verdi.
Bu yarışmanın uzun süren ateşli tartışmaları sonucu artık mimarlık ortamında
yeni bir tutum gelişmiş ve Zaha bu ortamın en önemli oyunculardan biri olmuşu.
Aradan geçen bunca yıl sonra o ileri görüşlü jürinin üyeleri belki anımsanmaz
ama katkıları mimarlık tarihine geçti bile.
Şimdi
işi başından aşkın onlarca büyük projesi var bürosunda yüze yakın eleman
çalışmakta, en iyi okullar sadece öğretim için değil yönetime geçip okullarına
daha kalıcı saygınlık kazandırması için Zaha’nın peşindeler. Güzel tarafı
kendini yinelemeyen ve aradığı ürettiği biçimin oluşumunu derin bir düşünce ile
geliştiren ve yetkin bir sanatkarlıkla biçimlendiren biri.
Cincinatti’deki Çağdaş Sanatlar Merkezi tıpkı Fehlbaum gibi ona, mimarisine
içtenlikle güvenen ve Üniversite’sinde Gehry, Eisenman, Pelli gibi mimarların
yanında bir Zaha Hadid yapıtı edinmek isteyen Dekan Jay Chatterjee’nin işi
doğrudan ona vermesi ile gerçekleşti. 2003 yılında kullanıma açılan bu yapı bir
çok olumlu değerlendirme aldığı gibi böylesine nitelikli bir mimarinin
kesinlikle “pahalı” olmadığını da kanıtladı.
Bence
nitelikli mimarlığı ödüllendirerek yüceltmeyi hedefleyen Pritzker Ödülü Zaha’ya
yakıştığı kadar, Zaha da bu Ödül’e yeni bir soluk, devinim, tazelik ve açılım
getirdi. Zaha Hadid ile Pritzker Ödülü’nün eskimekte ve yıpranmakta olan
imgesini yeniledi.
Suha
Özkan ile ilgili detaylı
bilgiye Diyalog sayfalarından
ulaşabilirsiniz.
|