blur
Süha Bey Merhaba,
Aynı soruyu Şevki
Pekin Diyalog'unda
da sordum ama bu soruyu size sormak hem dışardan bakan birisi olduğunuz için
hem de mimarlık ödülü dağıtan bir kurumun yöneticilerinden olduğunuz için
daha doğru olacak herhalde:
Sizce uluslararası alanda adını duyurabilmiş Türk mimar bulunmayışının
sebebi nedir?
Süha
Özkan
Merhaba
Üzerimde taze İstanbul’un
taze tozu Cenevre ’de az bulutlu nefis bir gün karşım da “Fena Halde”
Leman Gölü ve nerede ise üç hafta beklediğimiz birliktelik.
Bakalım kimler katılacak?
Web ortamının en güzel yanı yapısı gereği içerdiği gizemi. Doğrusu
insan merak etmiyor değil. Şimdilik bilmediklerim face, publisher acaba kim.
Recep İnceefe ve Baran Yardımcı ’yı da tanımıyorum. Ama isimleri belli
(eğer gerçekse) nasıl olsa bir yerlerde karşılaşırız. Hatta Yardımcı
ile akraba bile çıkmamız bile olası eğer kendisi Eyüp Sultan’ın ahfadı
“Ensari” lerden ise. Öteki kişilerin bu ortamı yaratanlar olduklarını
biliyorum. Kendilerine sonsuz teşekkürler ediyorum. Türk mimarlığına şimdilik
bir “pencere” açtılar ama bunun yeni bir “ufuk” olacağını
biliyorum.
Kolay gelsin.
Bu işin “giriş geyiği” ben eldeki soruları geliş sırasında alacağım.
Gerekirse sonra geriye gönderme yaparım.
Blur:
1983-5 yılları arasında Singapur’dan çıkartmakta olduğumuz Mimar
dergisinin daha kalıcı belgelemesi olarak Mimar Monographs projesine başladığımızda.
Listemizde ilk Hasan Fathy, Sonra o yıllarda RIBA Altın Madalyasını almış
olan Charles Correa üçüncü ise eş zamanlı ele aldığımız Sedad Eldem ve
Geoffrey Bawa idi.
Projenin amacı “Üçüncü Dünya’da da” uluslarası nitelikte mimarların
varolduğunu en üst düzey sunuş içinde kanıtlamaktı. Daha sonra Raj Rewal
ve Migel Angel Rocca ile süren bu dizi on yıllık varlığı içinde, özellikle
Türkiye’ye olmasa da bizim dünyamıza dikkat çekti. Bildiği kadarı ile o
kitap Sedad Eldem’in dış dünyada farkına varılmasına neden oldu.
Biliyorsunuz mimarların sesini duyurması ancak dergilerle oluyor. Dergiler ise
ya nitelikli özgün ve yerel ortama bakıyorlar yada uluslar arası ortamın uç
noktalarındaki katkılarına. Anımsadığım kadarı ile 1960ların sonundaki
l’Architecture d’aujor d’hui de çıkan Turgut Cansever ve Ahmet Gülgönen,
daha sonra 1070’lerde Seda Gürel’in Çanakkale’deki evi ve son yıllarda
A+U özel sayıları dışında uluslar arası yayın ortamına girme çabası
yalnız Tabanlıoğlu’nda var. Bence öncelikle yapıların uluslarası ortama
ve eleştiriye açılması gerek. Biz bunu Aga Khan Ödülünde yapıyoruz.
Bizim açımızdan Türkiye en çok ödül kazanan ülke olarak bir bakıma saygın
bir yere erişmiş durumda.
Ama yine de çağdaşlıkla Türkiye’yi bireştirmiş mimarlarımız ne yazıkki
yok. Mimarları çoğu “Bat”nın standartlarını uygulamayı çağdaşlık
sanıyorlar. Oysa önemli olan evrensel Çağdaşlığa yerel derinliği kazandırmak.
Kısacası Peter Zumthor, Sverre Fein; Rafael Muneo, Alvaro Siza, Balkrishna
Doshi, Ray Rewal bu tutum ile çağdaşlık ortamında saygınlık kazanmış kişiler.
Ben bizde Anadolu, Akdeniz, Türkiye hep edebiyatta ve lafta kalıyor kimse
bunun çağdaş yorumunu yapmaya cesaret edemediği için zamanı ve geçerliliği
yitip gitmiş yöre mimarlığı yüceltmesini ötesine gitmiyor. Ben nüfusun
%80 inin apartman ve gecekondularda yaşayan bir toplum yapılan “Türk Evi”
yüceltmesini bir eziklik belirtisi olarak nostalgiza olarak görüyorum.
baranYARDIMCI
XXI DERGİSİ
Merhabalar ;
Ben XXI dergisi abonesiyim ve dergiyi dikkattle takip etmeye çalışıyordum.Fakat
uzun süredir dergi piyasaya sunulmuyor..Acaba XXI dergisi yayın hayatına geçici
olarak mı ara verdi yoksa artık dergi hiç çıkmayacak mı? Bu konuda Sayın
Suha Özkan' dan bilgi almak istiyorum..Teşekkürler..
Süha
Özkan
XXI DERGİSİ
Baran Yardımcı
XXI Dergisi Tepe İnşaat Gurubu’nun başında olan aynı zamanda da Mimarlar
Derneği 1927 nin de başkanı olan Hasan Barutçu ’nun Türk Amerikan ortak
yapımı olan Anytime konferansını desteklemesi ile başlayan bir etkinliğin
yalnız bir birimi. Şevki Vanlı Mimarlık Vakfı’nın Architecture New York
(ANY) Vakfı ile evsahipliği ve destek sözleşmesi imzaladığı halde son
anda (nedense?) çekilmesi üzerine “Mimarlar 1927” olarak gerçekleşmesini
Hasan Barutçu + Tepe sağladı. Burada Haluk Pamir ve ben işin gönüllü
akademik yöneticileri idik. Tepe daha sonra bu mimarlığa katkı ortamının sürmesini
diledi ve Tepe Mimarlık Kültür Merkezinin yine Barutçu'nun korumasından
kaynaklanan bir önderlik ile kurulmasını sağladı. MKM web sitesi, yarışmalar,
konferanslar, sergiler, tv dizileri ve XXI Dergisi ile bir bütündü. Dergide
özellikle mimarlığın etki ve ilgi alanını bir halka genişletip çevreye
ve mimarlık düşüncesine ilgi duyan bir kesimi hedefledik. Kısa bir sürede
de XXI, 6000 satışın üzerine çıkarak ilgi gördü ve Türk mimarlık yayıncılığında
yepyeni bir standart saptadı.
XXI in en büyük finansal desteği olan Tepe Gurubu son ekonomik bunalım içinde
zor duruma girince bu çabayı kendisi için önemli görmedi ve tüm haklarını
“alicenap” bir biçimde kurucularına devr etti. Bu zor durumda bile üç
sayı daha çıktı. Umarım çıkacak.
Sorun kesinlikle ilgisizlik, ya da düşüncenin bitmesi değil mali kaynaksızlık.
Biliyorsunuz Türkiye’de yayıncılığın en büyük desteği olan reklam
biraz tekelleşmiş durumda, içine sızmak zor. Başka kaynaklar bulmamız
gerekiyor.
rennie
Mimarlık Tarihi Eğitimi
Süha Bey,
İsim verilebilen tüm mimarlık anlayışları, gün geçtikçe daha da hızlı
tüketilmeye başlandı. "Modern Mimarlık", ardından ömrü daha kısa
olan "postmodern mimarlık", onun ardından göz açıp geçinceye
kadar yaşayabilen "dekonstrivizm", şu an var mı yok mu belli
olmayan "environmental architecture" (ya da green building), ya da bi
türlü ne olduğu anlaşılamayan "sustainable architecture"....
Kısaca mimarlık dünyasının tüm belirleyici çizgileri bulanıklaşmaya başladı.
Böyle bir ortamda kanımca en çok zorlananlar mimarlık tarihi eğitimcileri.
Siz eğitimci kimliğinizle Türkiye'de ve dünyada pek çok rol aldınız.
Sizce mimarlık tarihi eğitimi dünyada nereye gidiyor? Türkiye'de nerede ve
nereye gidiyor (ya da bir yere gidiyor mu?!) Mimarlık tarihinin tasarım stüdyosuna
katkıları dünyada nasıl, Türkiye'de nasıl?
Teşekkürler...
Süha
Özkan
Mimarlık Tarihi Eğitimi
Rennie
Ben mimarlık arayışlarının tükendiğine inanmıyorum. Yalnız priodları
çok sıklaştığı için derinlik kazanmıyorlar. Örneğin Grek, Romanesk,
Gotik, Selçuklu, Timurid, Sasani, Klasik Osmanlı, Rönesans, akımlarına bakınız
her biri yüzyıllarca yaşamış.
Ama iletişimin etkisi ile çabuk izlenebilip kolay tüketilen akımlar
Neo-Gotik, Neo-klasik, , modern, gibi akımlar yarım yüzyıl içinde geçerliliklerini
yitirirken art nouveau, post modern, de-construction akımları yirmi yıl gibi
kısa ömürlerle işlevlerini ve “ilginçliklerin” yitiriyorlar. Dikkat
ederseniz uzun ömürlü akımlarda toplumsal, ekonomik, teknolojik ve hatta
politik destek ve bütünlük var. Son dönem akımlarında ise özgün yorum ve
sanatsallık ön planda.
Sözünü ettiğiniz son akımlarda “sürdürebilir mimarlık” ile “yeşil”
in çok uzun soluklu olacağına inanıyorum. Çünkü bu akımların içinde
can sıkıntısından kurtulmak üzere yapılan sanatsal katkılardan çok değişen
evrenin ekonomik ve siyasal ortamına katkı söz konusu. Petrolün “sudan
ucuz” olduğu günler bir daha geri gelmemek üzere gittiğine göre bizim
erke verimli, edilgen dizgeleri kullanan, ve doğa ile barışık mimarlık alanında
çok yoğun katkılar beklememiz doğal. Bu konuda önderlik hala araştırmacı
mimar ve mühendislerde. Özgün bir yorum çabası ise hala Sverre Fein, Ken
Yeang ve James Wines ın tekil çabaları ile gündemde. Byrada Ken Yeang’in
kuramsal katkıları ile geliştirdiği Bio Climatic Skyscraper ve Tropical
Veranda City kavramları yeni ufuklar açmakta.
Ben bu konuların enerj fakiri Türkiye de tartışılması bir yana “Devlet
Politikası” olmamasını kaygı ve dehşetle karşılıyorum. Büyük bir
vurdumduymazlık içindeyiz gibi geliyor. Oysa işimize geldiğinde: “Biz bu Dünya’yı
babamızdan miras değil, çocuklarımızdan ödünç aldık” diyerek mangal
ve kül ilişkisine girmekten pek çekinmiyoruz. Bu alanda Türkiye de öncül,
önder, özgün işler yapılabilir ve doğacak “yeşil mimaride “ yer almamız
mümkün olabilir. Çünkü bizim öncelikli sorunlarımızdan birinin çevreye
duyarlılık ve erke sakınımı olduğu kanısındayım.
Her nadar ben böyle bir demetlemeye inanmasam da “Mimarlık Tarihi Kuramı ve
Eleştirisi” üçlüsü içinde özellikle tarihle bilgilenen kuramsal çalışmalarda
çağdaş ortamın sorunsalının eğitim programına girmesinde çok yarar görüyorum.
Ben ODTÜ den anımsıyorum biz uluslarası ortamın Farnsworth House, Seagram,
Robie House, Villa Savoie in, yapılarının yanında Divriği Ulu Cami, ya da
Selimiye’nin en ince ayrıntılarını öğrenirken, James Stirling, Archigram
yada Sedad Eldem’i geçiştirilerek okuduk. Ben kendi çapımda başlattığım
Tasarım Kuramı dersleri ile (1969) güncel düşünceyi içermeye çalıştım.
Şimdi bu tür derslerin daha çok olduğuna inanmak istiyorum.
Güncel ortamdan ve yorumdan kaynaklanmayan Mimarlık Tarihinin tatlı bir masal
ötesinde “malumat-furuş”luk olduğu inancımı bir mimarlık tarihçisi
olarak sürdürmekteyim.
Yurtdışındaki eğitimde kuram-tarih birlikteliği bizde olandan daha çok.
Ben bunu hocalarımızın çok ve iyi okumadıklarından kaynakladığını
biliyorum. Çünkü birçok yayının Türkiye’de kimlere ya da hangi kütüphanelere
gittiğini izleme olanağım var. Şimdi belki web ortamı bilgi akımını
yeniden yapılandırıp tasarım işliklerini daha güncel ve bilgilenmiş
yapabilir.
Mimarlık eğitiminin ideolojisi ise apayrı bir konu, bunu Arkitera da ayrı
bir panel olarak tartışmanızı öneririm.
rennie
Süha Bey,
Detaylı yanıtınız için teşekkür ederim. Son bir sorum daha olacak.
Türkiye'nin ünlü mimarlarından biri ile konuşurken dikkatimizi çeken bir
tespitte bulundu. "Bugün neredeyse tüm yazarlarımız, entellektüellerimiz
herhangi bir şekilde fotoğraf çektirirken yeşil camlı antika görünümlü
masa lambalarının yanında, giyotin pencerelerin kenarında vb. durumlarda poz
vermeye bayılıyorlar. Hiç biri modern tasarımlı bir aydınlatma armatürünü
kendi imajları ile bağdaştıramıyorlar" demişti. Sahiden de entellektüel
dediğimiz kesimde önemli oranda bir nostaljik tasarımlara eğilim var.
Bir başka tespit: Bugün İş Bankası Genel Müdürlüğü'nün İşkulelerinin
tasarımlarını onaylayan kurum, CASABA gibi neo-klasik, rustik bir yerleşime
de , Optimum gibi daha çağdaş çizgilere sahip bir yerleşime de ortak
olabiliyor. Daha da kötüsü aynı kurum Acıbadem'deki şu an inşaatı bitme
aşamasında olan ve dev bir alışveriş merkezine ev sahipliği yapacak İstanbul'un
en feci binasının da altına mal sahibi olarak imza atabiliyor. (Üstelik bu
yapı, XXI dergisini ve Mimarlık Kültür Merkezi'ni bir dönem finanse eden
TEPE grubu tarafından inşa ediliyor)
Bu çelişkiler yumağında mimarların esas önemli müşterilerini oluşturan
kapital sahiplerinin tutarlı bir tasarım anlayışı olup olmadığı
konusunda insan şüpheye düşüyor.
Türkiye'nin entellektüel kapital sahiplerinin çağdaş tasarım dünyasına
bakışı konusunda dışarıdan bakan biri olarak siz ne düşünüyorsunuz?
Teşekkürler.
Süha
Özkan
quote:
Türkiye'nin ünlü mimarlarından biri ile konuşurken dikkatimizi çeken bir
tespitte bulundu. "Bugün neredeyse tüm yazarlarımız, entellektüellerimiz
herhangi bir şekilde fotoğraf çektirirken yeşil camlı antika görünümlü
masa lambalarının yanında, giyotin pencerelerin kenarında vb. durumlarda
poz vermeye bayılıyorlar. Hiç biri modern tasarımlı bir aydınlatma armatürünü
kendi imajları ile bağdaştıramıyorlar" demişti. Sahiden de
entellektüel dediğimiz kesimde önemli oranda bir nostaljik tasarımlara eğilim
var.
Kişinin kendini sunmak istediği imaj ile ilgisi var. Birincisi "iyi"
modern bir tasarımı beğenmek ve kendi imajı ile özdeşleştirmek yetkin bir
beğeni yeteneği ve algı ister. Oysa "eski" nin değeri eskiğinden
kaynaklanır ve sadece belgeseldir başka da birşey değildir. Örneğin ben
eski hiçbir nesne almam ve folklorden nefret ederim. Çünkü bence eski alınmaz.
Varsa vardır. Korunur. Eğer elde varsa bir aile sürekliliğinin belgesidir o
kadar.
Dolayısı ile sözünü ettiğiniz foto ortamı bence ancak soyluluk kasınması
yapan bir komplexten başka birşey degildir.
quote:
Bir başka tespit: Bugün İş Bankası Genel Müdürlüğü'nün İşkulelerinin
tasarımlarını onaylayan kurum, CASABA gibi neo-klasik, rustik bir yerleşime
de , Optimum gibi daha çağdaş çizgilere sahip bir yerleşime de ortak
olabiliyor. Daha da kötüsü aynı kurum Acıbadem'deki şu an inşaatı
bitme aşamasında olan ve dev bir alışveriş merkezine ev sahipliği
yapacak İstanbul'un en feci binasının da altına mal sahibi olarak imza
atabiliyor. (Üstelik bu yapı, XXI dergisini ve Mimarlık Kültür Merkezi'ni
bir dönem finanse eden TEPE grubu tarafından inşa ediliyor)
TEPE nin inşaatcılığı ile Mimarlık Düşüncesini Savunması bir tarihi
ironi. Ama çok hoş ve etkili oldu. Burada Hasan Barutçu'nun düşünsel
birikimi ile yönetim becerisinin üst düzeyde olması anımsatılacak bir gerçek.
Barutçu yetkin bir düşünce adamı ve aynı zamanda şirket ortamında da başarılı
bir yönetici. Şirketlerin öncelikleri hedefleri ve çalışma biçimleri
farklı. Barutçu ayrıldıktan sonra TEPEnin MKM ve XXI boşaması normal değil
mi?
quote:
Bu çelişkiler yumağında mimarların esas önemli müşterilerini oluşturan
kapital sahiplerinin tutarlı bir tasarım anlayışı olup olmadığı
konusunda insan şüpheye düşüyor.
Türkiye'nin entellektüel kapital sahiplerinin çağdaş tasarım dünyasına
bakışı konusunda dışarıdan bakan biri olarak siz ne düşünüyorsunuz?
Ben çelişki değil de oluşum diyorum. Bizim gerçekte Aga Khan Ödülü çerçevesindeki
hedef kitlemiz işvernler, yöneticiler. Çünkü ancak onların tutumları değişirse
ortam değişir. Ama bu ciddi bir kültür sorunu.
Recep
Inceefe
Sayin Ozkan,
Ozgecmisinizden izledigim ve bildigim kadari ile mimarligin hem egitim hem
dusunce hem de Aga Han Mimarlik Odulu ile degerledirme ve ustun nitelikleri
arama, bulma ve topluma sunma kesimlerinde yer aldiniz.
1) Butun bunlari yaparken kendi mimarlik ideolijiniz var midir? Hicbir zaman
odun vermeyeceginiz degerleriniz nelerdir?
2) Bence yurdisinda Turkiye adina en basarili, en etkin ve anladigim kadari ile
de cok durust kisiligniz var. Ustelik Turkiye deki her ortama vakit ayirip
katkida bulunuyorsunuz. (Ornegin, surekli Konferanslara ve Mimarlar Odasi
etkinlikleirne katiliyorsunuz. Ayrica sizin eseriniz olduguna inandigim XXI
yepyeni bir soluk getirdi) Siz kendinizi hangi dunyaya ait hissediyorsunuz?
3) Uluslararasi basarinizi nelere borclusunuz?
4) Sizce Turkiye'de cagdas mimarligin en buyuk sorunu nedir?
5) Turkiye'den sizin oznel cabaniz ile uluslarasi bir nitelige erismis Sedad
Eldem in disinda baska kimsenin olmamasinin nedenleri nelerdir? Kisacasi bizden
nicin bir Charles Correa, Balkrisna Doshi, Raj Rewal (Hindistan) Geoffrey Bawa
(Sri Lanka) Ken Yeang (Malezya) Glenn Murcutt (Avustralya) yada Kamran Diba
(Iran) gibi mimarlar yetismiyor? Bizler mi niteliksiziz? Ortam mi elvermiyor?
Lutfen hayranligimi kabul edin ve basari dileklerimin hep sizinle olacagini
unutmayin.
Sevgiler
Süha
Özkan
Sayın İnceefe
Birçok konuya değindiğiniz için sona kaldı ve dünkü 2 saatlik sıcak
ortamda değinemedim. Affedin
Soru 1) "Bütün bunları yaparken kendi mimarlik ideolijiniz var midir?
Hicbir zaman odun vermeyeceginiz degerleriniz nelerdir?"
Burada kişilik değerlerinden değil de mimarlık değerlerinden söz ettiğinizi
varsayıyorum. Ben eğitimim ve mesleki değerlerim gereği "kendini adamış"
bir modernistim. Bunun savaşımını bir çok ortamda yaptım ve yapmaktayım.
Çünkü Adolf Loos'un "Bezeme suçtur" ilkesinden başlayan yalınlık,
işleve bağımlı biçimsellik, seri üretim ve çokluk, dürüst dışavurum
ilkeleri bu akımın çok sağlam ahlaki temeller üzerinde kurulduğunu göstermekte.
Ben de bu değerleri koruyup kollayıp kendime mal etmeye çalışmaktayım. Düşünsel
değerlerimi modernism'in temel verileri üzerine kurmaya çalışırım.
Soru 2) "Bence yurdisinda Turkiye adina en basarili, en etkin ve anladigim
kadari ile de cok durust kisiligniz var. Ustelik Turkiye deki her ortama vakit
ayirip katkida bulunuyorsunuz. (Ornegin, surekli Konferanslara ve Mimarlar Odasi
etkinlikleirne katiliyorsunuz. Ayrica sizin eseriniz olduguna inandigim XXI
yepyeni bir soluk getirdi) Siz kendinizi hangi dunyaya ait
hissediyorsunuz?"
Ben bir şans eseri olarak, (ki bu şansı bana veren ODTÜ eğitimidir)
Uluslararası ortamda etkin ve uzun süreli yer aldım ve almaktayım. Düşünsel
olarak uluslarası Dünya'nın kalıcı ve çok boyutlu, çoğulcu, eleştirel,
hoşgörülü ortamında rahatım ve orada çalışmaktayım. Bu ortam da Türkiye
sürekli gezip sorunlarını ve eriştikleri güzellikleri paylaştığım 70 ülkeden
biri. Ama benim için en önemli ve en iyi bilmekte olduğum ülke. Öznel ve
ekinsel olarak Türkiyeye aitim. (kısacası bende Cem Yılmaz, Ferhan Şensoy,
Atilla İlhan, Orhan Veli, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Adnan Saygun, Suna Kan İdil
Biret, Sezen Aksu, MFÖ, Kebab, Hababam Sınıfı, Orhan Gencebay, Ferdi tayfur,
Beşiktaş, Milli takım, Rakı ve yüzlerce farklı düşünsel, deneyimsel, sözsel,
müziksel, Anadolu rengi bunların bir karmaşasıyım herhangi bir Türk
vatandaşı gibi. Tek ayrıcalığım Beşiktaşlı ve Mardinli olmam olabilir.
Soru "3) Uluslararasi basarinizi nelere borclusunuz?"
Uluslarası ortamı ODTÜ ye borçluyum. Çünkü bana sadece çok iyi ve özgür
eğitim vermekle kalmadı aynı zamanda çok genç yaşımda etkin ve sorumluluk
isteyen yönetim görevlerine de layık gördü. Dolayısı ile ben Ağa Khan ÖdÜlüne
yönetici olarak girdiğimde yönetim ve akademik politika içinde 7-8 yıl pişmiş
bir kişiydim ve sadece 30 lu yaşlarımda idim.
Soru "4) Sizce Turkiye'de cagdas mimarligin en buyuk sorunu nedir?"
Kendi kendimize konuşuyor. Kendimizi gereğinden çok beğeniyor. Yapıcı bile
olsa eleştiriyi sindiremiyor. Birbirimizi yüreklendiremiyor, olmamız.
Kıskançlık!
Hoşgörü eksikliği.
Yalnız resimlere bakıp okumamamız.
Tek yöne (Batı'ya) bakıyor olmamız.
Soru "5) Turkiye'den sizin oznel cabaniz ile uluslarasi bir nitelige
erismis Sedad Eldem in disinda baska kimsenin olmamasinin nedenleri nelerdir?
Kisacasi bizden nicin bir Charles Correa, Balkrisna Doshi, Raj Rewal (Hindistan)
Geoffrey Bawa (Sri Lanka) Ken Yeang (Malezya) Glenn Murcutt (Avustralya) yada
Kamran Diba (Iran) gibi mimarlar yetismiyor? Bizler mi niteliksiziz? Ortam mi
elvermiyor?"
Bunlara değindim. Yine Arkitera ya yöneleceğim Şu andaki en olumlu ve çağdaş
etkileşim düzenini kurduklarına göre bu konuyu da masaya yatırsınlar
derim. Forum artık yalnız kişilerle değil konularla da ortamlı bir biçimde
de ele alınmalı.
FORUM u düzenleyenlere,
değerli zamanlarını harcayıp izleyenlere,
katkıda bulunanlara
İÇTEN TEŞEKKÜRLER EDİYORUM
face
kültürel süreklilik
sayın özkan;
tarihi bölgelerde yapılan tasarımlarda örneğin; çıkmaları ,cumbaları
tekrarlamak ne kadar doğru? geleneksel öğeleri veya bütün olarak yapıyı
tekrar yapmak tarihin masumiyetini bozulup , geçerliliğini yitirmiş yaşamı
tekrar geri getirmeye çalışmak demek değilmi?Türkiye’de kültürel sürekliliği
mimari cepheye bakınca görme tutkusundan sıyrılarak yaratamaz mıyız?
saygılarımla;
Süha
Özkan
Bence değindiğiniz yalnız
Türkiye de değil tüm dünyada özellikle görgüsüz zenginlik, köklerini ya
da derinliği biçimsellikte aramak bir hastalık. Sizin cumba ile simgelediğiniz
bu olsa gerek. Buna biz gençliğimizde “lahmacun mimarlığı” derdik.
Yerel, özgün nitelikli bir biçime erişmek ancak biçimlenmenin nesnel,
ekinsel, iklimsel verilerinin gerçeklerle işlev temelinde oluşmasında
kaynaklanabilir. Gerçekten de saygın bir etik temeli olan Modernizm de bunu
ister. Ambiant ya da izlenimsel yörecilik bence aşagılık duygusunun
ifadesinden başka bir şey değildir. (Bu arada içten ve gerçek
classisistleri Leon Krier, A. El Wakil i tenzih ediyorum)
Bu konuda çok dertlenip çok yazdım adresinizi yollarsanız size İnghilzce ya
da Fransızca olarak yollayabilirim.
Benim önerim özümlenmiş ve mekan anlayışından ve mekan yapısından
kaynaklanan “Modern Soyut Yöresellik” (Modern Abstract Regionalism)
face
kültürel süreklilik
konusundaki cevabınız için teşekkür ederim. mail adresim [email protected]
yayınlarınızı ingilizce olarak gönderirseniz memnun olurum şimdiden teşekkürler.
mona
Mimari ve Mimarlık Kuramı
Sizin gözünüzden, Mimari
ve Mimarlık Kuramı Türkiye’de hangi noktada?
publisher
Dışardan "içeriye" bakış...
Merhaba Suha Bey. Oncelikle "farklı mimari kültürlerde" yaşanan
olayları bizlere aktararak gerçekleştirdiğiniz katkılar için teşekkürler.
Ayrıca mimari yayın hayatımızda "taze kan" olduğunu düşündüğüm
XXI Dergisi'nin yeniden biz okuyucularıyla bir araya gelmesi sanırım benim
gibi pek çok takipçisinin de dileği. Gerek zengin dili, gerekse mimarlığı
kendi kabuğundan çıkarma gayretiyle….
Size bir kaç sorum olacak. Bunlardan ilki dışardan bakan bir göz olarak;
(Atilla Bey'in -Yücel'in- "Nevzat Sayın Arkitektoniği, Nevzat Sayın
Genealojisi" adlı yazısında da dile getirdiği üzere) Türk Mimarlığı'nın
1930'lardaki ilk Modern denemelerinden sonra, son bir kaç yıldır yeniden
girdiği hareketlenme süreci üzerine. Kuşkusuz bu hareketlenmenin kendi içinde
ne denli özgürleştirici ve özgün bir potansiyel taşıdığına, biçimsel
ve teknik denemeler kadar "mekanın kendisine ve çevresine" neler
kattığına dair en iyi kararı "zaman"ın kendisi verecek. Ancak
yine de bizim "içerden" baktığımızda görebildiğimiz ve hatta
heyecan duyduğumuz bu hareketlenmeye karşılık; dışardan bir göz olarak
sizin tespitleriniz neler? (Bu konuda yayın araçlarını kullanmada yetersiz
kaldığımız bir gerçek, ama zamanla bu açığı kapatma konusunda yol alacağımızı
düşünüyorum. Ancak mesela bir A+U Dergisi'nin Türkiye'deki uygulamaları
ele alan sayısının ya da Koleksiyonun Mimarlık Yıllığı'nın dışarıda
nasıl bir dolaşımda olduğu ve tepkilerini de merak etmiyor değilim…// kısacası:
dışardan nasıl görünüyoruz ))) // )
Teşekkürler…
Meral Ekincioğlu
publisher
Ağa Han ve kimi yansımaları...
Bir başka sorumsa, Ağa Han
ve bunun İslam ülkelerinde gerek mimarlığın dışında yer alan toplum
kesitlerinde gerekse mimari eğitimdeki yansımaları üzerine. Mimarlığın
sorunlarından biri, onun meslek eğitimi almış kişiler arasına hapsolması
ve bu nedenle "M"imarlığın -ve hatta "M"imarın- toplum
katmanlarıyla buluşmasındaki zorluk. Ağa Han'ın oluşturmaya çalıştığı
bilinç, "kendinin" ve "diğerinin" mimarlık yoluyla farkına
varmada, İslam ülkelerindeki mimarlık okullarında olumlu birtakım etkiler
sağlamış olabilir mi? Ve bu Ağa Han çabasının İslam ülkelerinde, mimarlığın
dışındaki toplum kesitlerinde ne kadar gündeme geldiği konusunda bir gözleminiz
var mı?
Teşekkürler…
Süha
Özkan
Ben Türkiye’de olumlu işlerin yapıldığına düşünce derinliğinin
arttığına inamaktayım. Olumlu işlere örnek Nevzat Sayın, Murat Tabanlıoğlu;
Gökhan Avcıoğlu, Şevki Pekin, Han Tümertekin, Emre Arolat’ın iyi eserler
verdiklerine ve kendilerin yoğunlukla mesleklerine adadıklarını izliyorum.
Buna koşut İhsan Bilgin, Aydan Balamir, Uğur Tanyeli, Haluk Pamir düşünce
üretiminde çok etkinler. Bu ortamdan iyi bilişimler çıkacağına Türk
mimarlığının ve mimarlık düşüncesinin uyanacağına inanıyorum.
Ama bizim sorunumuz “kendi kendine konuşmamız” ne eleştiriyi dinlemekten
hoşlanıyoruz ne de dış dünya ile karşılaştırmalı ilişkiler içine
girmeyi seviyoruz. Dış Dünya derken sadece Batı değil özellikle imrendiğim
Hindistan ve Malezya daki mimarlık üretimi ve söyleminden söz ediyorum.
Ama bizde içten bir mimarlık eleştirisi onyıllarca süren düşmanlıklara
neden olur. Ben bile bu güne değin yazdığım 30 u aşkın mimar değerlendirmesinde
onaylamadıklarımı “Sessizlikle” dillendirdim. Böyle eleştirel ortam
olur mu? Nerede Critical Discourse?
Kısacası dışarıdan pek görünmüyoruz. Çünkü dışımızdaki dünya
bizim Norman Foster’i ne denli iyi anlayıp nicesine taklit edebileceğimizle
ilgilenmiyor. Türkiye’deki mimarlığın ne kadar ortamına özgü ekinsel özümlemelerden
kaynaklandığı ile ilgili. O nedenle John Mc.Aslan Türkytede bir yapıyı gerçekleştirince
Architectural Rewiew a kapak oluyor ama tersi pek saygı duyulan bir beceri değil.
Aga Khan Ödülü’nde bizim tüm yaptığımız ekinsel ve iklimsel değerleri
tarih sürekliliği ve toplu gerçekleri çerçevesinde geliştiren mimarlık söylemini
ve değerlerini oluşturmak. Kısacası bugün içinde bulunduğumuz yitirici,
tahripkar, kendi kendini yiyen ortamdan mimarlığın olumlu değerlerini
yeniden oluşturarak çıkabilir miyiz?
Bu konuda da başarılıyız. Çünkü 25 yıl içine yepyeni bir mimarlık değerleri
dizesi sunduk ve bunlara en üst düzeyde geçerlilik kazandırdık.
mimarz
Higher education in Turkey
Merhaba Ozkan Bey,
I am an Indian architect from India. I am interested in doing my master's in
industrial design from METU. I am interested to know if I will be eligible for
any aid from the Aga Khan foundation.
I also want to know if I can work as a teaching assistant while I am studying
there. I also need to know about the cost of living, course fees, etc. I had
sent emails to METU thrice, but
haven't recevied any response yet.
Secondly after I finish my course, will I be allowed to stay back and work for a
period of a year or two. I also need to know about any good architectural firm
in Turkey where I can work.
Thanking you,
In anticipation,
Mansoor Ali
Süha
Özkan
Dear Mansoor
Since your querry is of personal nature. I shall respond to you in detail later.
Please send me you e-mail address to [email protected]
Best wishes.
halukpamir
Sevgili Süha,
1. soru soranlar arasında sanki bir yılgınlık var. Niye yıldızlarımız
yok diye. Bu düşündürücü. Diğer taraftan, UIA'nın 2005 Istanbul büyük
kongresi için bilim kurulu çalışmalarına önderlik etmekte olduğunu
duyuyorum. Bu ümit verici bir gelişme. Bu konuda 2005 yılı için biz
mimarlar neler beklemeliyiz odamızdan? Neyle veya kimle övünmeliyiz diye
soran gençler icin yanıtının önemli bir çıkış olacağına inanıyorum.
2. XXI uzun bir süredir çıkmıyor. Ben ise senin yaşadıklarını dinlemeye
devam etmek istiyorum.
Son 3-4 aydir yaşadıklarından notlar verebilirmisin lütfen.
sevgiler
Haluk Pamir
Süha
Özkan
Sevgili Haluk ve yanındaki Cüneyt,
quote:
"1. soru soranlar arasında sanki bir yılgınlık var. Niye yıldızlarımız
yok diye. Bu düşündürücü."
Ben insanların özellikle gençlerin ülkelerinden kahramanlar beklemesini ve
onlarla onurlanıp gösterdikleri yolda ilerlemeyi sevecen ve hoş buluyorum.
Bugün Arne Jacobsen ’in Danimarka’ya Rafael Muneo’nuön İspanya’ya,
Correa-Doshi-Rewal üçlüsünün Hindistan’a, ken Yeang’in Malezya’ya,
Avlar Aalto’nun Finlandiya’ya, Stirling, Rogers, Foster’in İngiltere’ye
Alvaro’Siza’nın Portekiz’e getirdiği özgüven ve tasarım dili ne kadar
yönlendirici değil mi? Bizim gençlerimiz de hayran olmak, etkilenmek, o doğrultuda
düşünmek istiyorlar. Ama mimarlarımızın ve yapı ortamına ancak
“mediocre” sokmak isteyen yarışma ortamının bunu sağlayamayacağı bir
gerçek. Ben hala “yıldız mimar” olabilme şansını şu andaki yeni
nesilde görüyorum. Çünkü yaşam derdi ve ekonomik riskleri yok.İsterlerse
yapabilirle. Yaş önemli değil Sinan Selimiye’yi 80+, Wright Gugenheim’ı
70+ da gerçekleştirdi.
Soru:"Diger taraftan, UIA'nin 2005 Istanbul büyük kongresi icin bilim
kurulu calismalarina onderlik etmekte oldugunu duyuyorum. Bu umit verici bir
gelisme. Bu konuda 2005 yili icin biz mimarlar neler beklemeliyiz odamizdan?
Neyle veya kimle ovunmeliyiz diye soran gencler icin yanitinin onemli bir cikis
olacagina inaniyorum."
2005 için ciddi bir çalışma içindeyiz. Oda’da büyük bir istek, kendini
adamışlık ve büyük ve evrensel düşünme potansiyeli görüyorum. Çok iyi
bir tema-Yapı (Theme/Structure) kurduk. Umutluyum. Bu konunun da Arkitera da deşilmesini
öneriyorum
quote:
Soru "2. XXI uzun bir süredir çıkmıyor. Ben ise senin yaşadıklarını
dinlemeye devam etmek istiyorum. Son 3-4 aydır yaşadıklarından notlar
verebilirmisin lütfen."
Anımsayacaksın. XXI in çıkacak 11inci sayısında (Çıkacağına inanıyorum)
Ağa Khan Ödüllerini anlatmıştım.
Daha sonra ise Tören izlenimlerini Halep, Şam ve Suriye’yi anlatmayı planlıyorum.
İran’da uzunca bir zaman geçirdim. Tahran, Yazd ve Isfan’ı paylaşmayı
amaçlarım.
New York’ta ABD'nin ciddi mimarlık yazarları olan Robert Iyy (Record) Paul
Goldberger (New Yorker) Herbert Muschamp (New York Times) ile görüşüp 11 Eylül
sonrasını ve daha geniş dünya izlenimlerini paylaşmak iyi olacak.
30 yıldır gitmeyi düşünüp ancak gidebildiğim İtalya’nın topuğundaki
Puglia nın Alberobello kentindeki bizim Harran Türü evleri inceledim. Bunu
belki hemen başka bir
Dubai de Yelken Otel diye bilinen Burj al_Arab da 5 gün kaldım. Tuhaf bir
izlenim. Nasıl anlatılır bilmiyorum ama etkileyici. (hem iyi, hem felaket!)
Sharjah Amerikan Üniversitesi’ndeki “Öğrenciler arası Konut Projeleri”
yarışmasında jüri üyeliği yaptı. Katılan 80 proje içinde var mıydı
bilmiyorum ama kazanan 14 proje arasında hiçbir Türkün olmamasına şaşırdım.
Birinci ve ikinci ödülleri her bakımdan Türkiye’nin çok gerisinde olan
Vietnam'dan iki öğrencinin almasına çok sevindim.
Paris de Jean Nouvel’in ve Roma da Zaha Hadid’in sergilerini izledim. Nouvel
müthiş! Zaha çok iyi!
29 Mayıs’ta Pritzker Ödülü’nün sevgili dostum Glenn Murcutt a verileceği
törende olacağım. Tören Michaelangelo nun Campidoglio’sunda olacak. Nasıl
olacaksa?
Benden bu kadar.
blur
quote:
Ben Türkiye’de olumlu işlerin yapıldığına düşünce derinliğinin
arttığına inamaktayım. Olumlu işlere örnek Nevzat Sayın, Murat Tabanlıoğlu;
Gökhan Avcıoğlu, Şevki Pekin, Han Tümertekin, Emre Arolat’ın iyi
eserler verdiklerine ve kendilerin yoğunlukla mesleklerine adadıklarını
izliyorum.
Sizin tek başınıza jüri olmadığınız biliyor ve ona göre soruyorum:
Öyleyse neden bu yukarda saydıklarınız bir Ağa Han ödülü alamadılar? Çok
mu gençler ödül almak için?
Süha
Özkan
Yanıt sorunuzda içerilmekte. Ödülleri Jüri veriyor. Ama bu gençlerin çok
hem de çok yaklaştıklarını söylememde sanırım sakınca yok. Yönetim
Kurulumuza yaş ortalaması daha genç bir Jüri saptamaları konusunda öneri
yapacağım.
blur
Nail Çakırhan evi ile ilgili herkes bir şeyler söylüyor sizin bu
konudaki görüşleriniz nedir acaba?

Süha
Özkan
Bence masum, öznel, nitelikli,
sevecen bir yapı denemesinin bir Büyük Jüri tarafından (ki içinde James
Stirling, Turgut Cansever, Charles Moore, Rifat Chadirji, Habib Fida Ali vardı)
hoyrat Türk mimarlık ortamını uyarmak üzere 1983 yılında yapılmış
anlamlı bir jest. Kimseye bir zararı olmayan amatör sevgi dolu bir uygulama.
Bana sorarsanız folklorik. Folklor hakkında ne düşündüğümü söylemiştim.
Kenan Evren'in resim yapması gibi. Bir büyük bankanın yönetim kurulunda yer
alıp kendine olan güveni hortumcularla paylaşsa daha mı iyi olurdu?
Yada Orhan gencebay'ın Ferdi Tayfur'un müziği gibi. Beğenmeyen dinlemez.
Hani coğulcu, içiçe, demokratik hoşgörülü olacaktık. Çakırhan mı yosa
Park Oteli mi? daha zararlı.
Sorun eğitim ve mesleğe güven sorunu bence.....
blur
Türkiye'den ödül alan
projeler:
http://www.akdn.org/agency/akaa/thi.../turkey_hm.html
The Third Award Cycle, 1984-1986
(Honourable Mention)
Historic Sites Development, Istanbul, Turkey
Architects: None
Planners: Touring and Automobile Association of Turkey
Client: Çelik Gülersoy, Secretary General, Istanbul, Turkey
Completed: 1974 and ongoing
http://www.akdn.org/agency/akaa/firstcycle/turkish.html
The First Award Cycle, 1978 - 1980
Turkish Historical Society, Ankara, Turkey
Architect: Turgut Cansever and Ertur Yener, Assistant, Istanbul, Turkey
Client: Türk Tarih Kurumu - Turkish Historical Society (Ulug Igdemir,
Director), Ankara, Turkey
Completed: 1966
http://www.akdn.org/agency/akaa/firstcycle/ertegun.html
The First Award Cycle, 1978 - 1980
Ertegün House, Bodrum, Turkey
Architect: Turgut Cansever, Istanbul, Turkey
Carpenter: Cemil Ormanlar, Istanbul, Turkey
Client: Ahmet and Mica Ertegün, New York, U.S.A.
Completed: 1973
http://www.akdn.org/agency/akaa/firstcycle/rustem.html
The First Award Cycle, 1978 - 1980
Rüstem Pasa Caravanserai, Edirne, Turkey
Restoration Architect: Ertan Çakirlar, Istanbul, Turkey
Client: Department of Pious Foundations (Fikret Çuhadaroglu, Director, and
Mehmet Özturk, Regional Director), Edirne, Turkey
Completed: 1972
http://www.akdn.org/agency/akaa/secondcycle/turkey.html
The Second Award Cycle, 1981-1983
Nail Çakirhan Residence, Akyaka Village, Turkey
Designer: Nail Çakirhan, Istanbul, Turkey
Carpenters: Ali Duru and Cafer Karaca, Mugla, Turkey
Client: Nail and Halet Çakirhan, Istanbul, Turkey
Completed: 1971
http://www.akdn.org/agency/akaa/thirdcycle/turkey.html
The Third Award Cycle, 1984-1986
Social Security Complex, Istanbul, Turkey
Architects: Sedad Hakki Eldem, Istanbul, Turkey
Consultants: E. Erkunt and O. Günsoy (Structural Engineers), J. Kansun
(Electrical Engineer), A.T. Tokgöz (Mechanical Engineer), and I Elbirlik
(Contractor), Istanbul, Turkey
Client: Social Security Organisation, Istanbul, Turkey
Completed:1970
http://www.akdn.org/agency/akaa/fourthcycle/turkey.html
The Fourth Award Cycle, 1987-1989
Gürel Family Summer Residence, Çanakkale, Turkey
Architect: Sedat Gürel, Istanbul, Turkey
Client: Güzin Gürel, Istanbul, Turkey
Completed: 1971
http://www.akdn.org/agency/akaa/fifthcycle/turkey1.html
The Fifth Award Cycle, 1990-1992
Palace Parks Programme, Istanbul, Turkey
Conservators: Regional Offices of the National Palaces Trust (Metin Sözen,
Director), Istanbul, Turkey
Client: Turkish Grand National Assembly, Ankara, Turkey
Completed: 1984 and ongoing
http://www.akdn.org/agency/akaa/fifthcycle/turkey2.html
The Fifth Award Cycle, 1990-1992
Demir Holiday Village, Bodrum, Turkey
Architects: Turgut Cansever, Emine Ögün, Mehmet Ögün, and Feyza Cansever,
Istanbul, Turkey
Client: Tuyako A.S., Istanbul, Turkey
Completed: 1987 and ongoing
http://www.akdn.org/agency/akaa/sixthcycle/turkey1.html
The Sixth Award Cycle, 1993-1995
Mosque of the Grand National Assembly, Ankara, Turkey
Architect: Behruz and Can Cinici, Istanbul, Turkey
Client: Turkish Grand National Assembly, Ankara, Turkey
Completed: 1989
http://www.akdn.org/agency/akaa/sixthcycle/turkey2.html
The Sixth Award Cycle, 1993-1995
Re-Forestation Programme of the Middle East Technical University, Ankara, Turkey
Client & Planners: Middle East Technical University, Kemal Kurdas, Former
President, Ankara, Turkey
Landscaping: Middle East Technical University Re-Forestation Directorate,
Alattin Egemen, Director
Completed: 1960 and ongoing
Ödül alan projelerin tümü (ODTÜ ağaçlandırması hariç) bir şekilde
eskiyle ilişkili. Acaba eskiyi tümüyle reddeden bir projenin ödül alması için
cami ya da Arap Kültür Merkezi olması şart mı?
Aslında soru biraz sert gibi görünüyor ama asıl öğrenmek istediğimiz
kriterlerin neler olduğu...
Cevabınız için şimdiden teşekkür ederim.
Süha
Özkan
quote:
Turkish Historical Society, Ankara, Turkey
Architect: Turgut Cansever and Ertur Yener, Assistant, Istanbul, Turkey
O zaman için 1966 Türkiyenin en nitelikli. Taklit etmeden ekine gönderme
yapan simgesel derecede önemli bir yapısı.
quote:
Ertegün House, Bodrum, Turkey
Architect: Turgut Cansever, Istanbul, Turkey
Rüstem Pasa Caravanserai, Edirne, Turkey
Restorasyon
quote:
Nail Çakirhan Residence, Akyaka Village, Turkey
Folklorik
quote:
Social Security Complex, Istanbul, Turkey
Architects: Sedad Hakki Eldem, Istanbul, Turkey
Türkiyenin "Çevresi ile uyumlu ve çağdaş mimarlık yorumu açısından
en önemli yapılarından biri.
quote:
Gürel Family Summer Residence, Çanakkale, Turkey
1970lerde Türkiye'den uluyslarası bir dergide yayınlanan tek eser
(Architetcural Record)
quote:
Palace Parks Programme, Istanbul, Turkey
Conservators: Regional Offices of the National Palaces Trust
Restorayon
quote:
Demir Holiday Village, Bodrum, Turkey
Bodrum ortamında daha nitelikli ve duru bir yorum var MI?
quote:
Mosque of the Grand National Assembly, Ankara, Turkey
Daha Özgün, cesur ve yırtıcı bir cami yapılabilmiş mi? Türkiye de yada
başka bir yerde?
quote:
Re-Forestation Programme of the Middle East Technical University, Ankara,
Turkey
quote:
Ödül alan projelerin tümü (ODTÜ ağaçlandırması hariç) bir şekilde
eskiyle ilişkili. Acaba eskiyi tümüyle reddeden bir projenin ödül alması
için cami ya da Arap Kültür Merkezi olması şart mı?
Ölçütler basit çevresine duyalı, çağdaşlığı reddetmeyen, ekinsel
kimliği yasıtan, tarihi mirasla uyumlu, iklimle barışık ondan iyi
yaralanan, toplumsal yararı olan yapılar.
Eğer Türkiye bu ortamda tarihi ile barışık örnekler sergileyip başka ülkele
örnek olmuşssa sevinmemiz gerekmezmi.
198 Yılında The Economist dergisi Türkiye için şöyle bir yorum yapmıştı:
"Modernliği ile gurur duyan, çağdaşlıktan bir türlü ödün vermek
istemeyen Türkiyenin 60 yıllık çağaş imarlık çabası sonucu (İngiliz
Tasarımı olan) BoğazKöprüsü'den başka dişe dokunun bir eser vermemiş
olmaları üzerinde düşülmesi gereken bir çelişki" demişti. Sizden Ödül'e
nitelikli yapılar önermenizi diliyorıum. Kimliğiniz ve adresiniz bildirin
sizi sevinerek Nomimatör yaparız.
blur
Burdan bir bina önersem olmaz mı?
Sevinç - Şandor Hadi, Milli Reasürans Binası

cuneyt
Mimari Yayınlar
Arkitera çok iyi bir iş
yapmakta, acaba bu nasıl geliştirilebilir?
Dergiler, kitaplar cok pahali, acaba bilginin cok daha hızlı yaygınlaşması
için internetin olanaklarından yeterince yararlanıyor muyuz?
Yahoo Groups / countries listesinde Turkiye, 2572 grup ile besinci ülke. Yani Türkiyede
bu konuda büyük bir potansiyel var. insanlar, kendilerini ifade etmek
konusunda pek imkan göremedikleri basılı yayın ortamlarına bir alternatif
olarak, daha demokratik gözüken internete yöneliyorlar, bunu değerlendirmek
gerekmez mi?
Basılı medya, global düzeyde de merkez/periferi düzenini direten bir olgu.
Acaba tabandaki bir dayanışmayı desteklemek konusunda, Aga Khan Vakfı bir şeyler
yapamaz mı?
Süha
Özkan
quote:
Dergiler, kitaplar cok pahali, acaba bilginin cok daha hizli yayginlasmasi
icin internetin olanaklarindan yeterince yararlaniyor muyuz?
Biz hızla elektronik ortamın olanaklarını kullamayı geliştiriyoruz. Bu dönem
Ödülün katılım sürecini de internet (Intranet ve extranet) ortamlarında açacağız.
quote:
Yahoo Groups / countries listesinde Turkiye, 2572 grup ile besinci ulke. Yani
Turkiyede bu konuda buyuk bir potansiyel var. insanlar, kendilerini ifade
etmek konusunda pek imkan goremedikleri basili yayin ortamlarina bir
alternatif olarak, daha demokratik gozuken internete yoneliyorlar, bunu
degerlendirmek gerekmez mi?
Bizim Archnet.mit adli eğitim tabanlı bir ortamımız var. Bunun zaman içind
etkin bir web search engine olabileceğini ummaktayız.
quote:
Basılı medya, global düzeyde de merkez/periferi düzenini direten bir olgu.
Acaba tabandaki bir dayanışmayu desteklemek konusunda, Aga Khan Vakfi bir şeyler
yapamaz mi?
Şu anda Aga Khan Mimarlık Ödülü o işi yapmakta. İleride daha gelişebilir.
Ama bizim 70 küsür ülke içinde Türkiye'ye odaklaşmamız olanaklı değil.
Daha geniş ve kapsamlı düşünmek durumundayız.
Oktay
Ekinci
Sevgili Süha Özkan,
Benim diyalog programımda sen "merhaba" demiştin; ben de sana şimdi
merhaba diyorum...
Türkiye'de mimarlık alanında 1950'lerden bu yana yüksek sesle pek yapılmayan
bir tartışmayı bir süredir yeniden gündemde tutmaya çalıştığımı
biliyorsun ve izliyorsun...Acaba, tarihsel mimari birikimlerimizden esinlenerek,
çağdaş ya da bugüne ait mimarimizi de -elbette sıradan taklitlere
yeltenmeden-böylesi zengin bir kültürel geçmişin sürekliliği içinde
"kimlikli" kılabilmek için nasıl bir tutum ve etik geliştirmemiz
gerekir?..Ya da bu bakış boşuna bir çaba, hatta kimi meslektaşların dediği
gibi "gericiliğin" bir türevi midir?...
Dünyadaki benzer tartışmaları ve gelişmeleri de hepimizden daha yakın
izleyen biri olarak düşüncelerini özetlersen katkın büyük olacak...Selam
ve sevgi ile iyi diyaloglar diliyorum.......
OKTAY EKİNCİ
Süha
Özkan
Sevgili Oktay,
"Acaba, tarihsel mimari birikimlerimizden esinlenerek, çağdaş ya da bugüne
ait mimarimizi de -elbette sıradan taklitlere yeltenmeden-böylesi zengin bir kültürel
geçmişin sürekliliği içinde "kimlikli" kılabilmek için nasıl
bir tutum ve etik geliştirmemiz gerekir?..Ya da bu bakış boşuna bir çaba,
hatta kimi meslektaşların dediği gibi "gericiliğin" bir türevi
midir?..."
diye soruyorsun. Bence, kişilikli, kimlikli yerel ama aynı zamanda evrensel ve
çağdaş olmak için tarihi ve ekinsel süreklilik gerekli ve şart. Yukarıda
"Soyut ve Modern Yöresellik" başlığında başka yönlerine değindim.
Burada bir atasözü ile girmek istiyorum: "Taş Yerinde ağırdır" Kısacası
başkalarını taklit etmeninin bize bir yarar sağlamayacagı apaçık ortada.
Çünkü saygın değil. Bu taklit başkalarının bugünü olabileceği gibi
kendi geçmişimiz de olabilir. Bence ikisi de aynı anlamda özgüven eksikliğini
ve sorunlardan kaçışı gösterir.
Türkiyede bu devrimi ressamlar, heykelciler, yazarlar ve besteciler hepsi
modern ortamda ve belirli bir düzeyde yaptılar. Ne yazık ki mimarlık epey
geride kaldı.
Bu tartışmayı ilk kez 1960 larda Bülent Özer başlattı ve bizde 1982
sonrası, benim bu kurumda görev almamla eşzamanlı başlattık. Bu ortamda başarılı
olmuş kişilerden hem düşünürler olarak yaralandık, hem de yapıları Ödül'e
değer bulundu. Yalnız jürilerin kararlarındaki (Ramses Wissa Wassef, Hassan
Fathy, Nail Çakırhan) gibi süregelen geleneksellik ile (Charles Correa,
Balkrishna Doshi, Kamran Diba, Ken Yeang gibi) yorumlu modern yöreselliği
izleyenler ayırt edemedikleri için, geleneksel olanı tutucu bulup, acımasız
eleştiriyi yeğlediler. Oysa her ortamda olduğu gibi bu ortamda da tek çözüm
yok. Eğer biz: "çoğulculuk, çok seslilik, özgürlük" diyorsak,
bunu bütün içinde alıp çözümlerden değerli, tutarlı, yaratıcı, yararlı,
ilerici olanları artık ayıklayabilmemiz gerekiyor.
Bu da ancak eleştirel düşünce (critical thinking) ortamında gerçekleşebilir.
Benim bütün çabam bu ortamı sağlanmasına katkıda bulunmak. Bugün tüm Dünya
mimarlığında da bu var. Herkes değerini anlamak için Venezüellalı bir
mimarın neresinin Venüzuellalı olduğunu sorguluyor. Oysa o kadar çok Mario
Botta, Peter Eisenman, Norman Foster türevi varki, bunların kimse ciddiye almıyor.
Oysa bizim Batı' ile olan ilişkimiz "onların kendileri için yaptığını,
kendimiz için onlar gibi yapma öykünmesi" kalmakta.
Bir benzetme yaparsak. Türkiye'de herkes Tarkan'ı uluslararası bir şöhret
sanıyor. Böyle birşey yok. Tarkan Türkiye ve ona yakın kültürler için
Pepsi'nin ürettiği bir media kahramanı. Kendi çapında da belki iyi. Ne dili
Batı'ya yakın, ne "sound", ne ritmi, ne de toplam olarak müziği.
Bu gerçeği kabullenmek yada anlamak istemememizin nedeni biraz ağır olacak
ama: "aşağılık duygusu!" Doğruyu bulmak için yanlış yöne bakıyoruz.
Tarkan'ı Paris'te çoğunlukla mağribi arapların alkışladığını görmek
istemiyoruz. Kendimizi onun Olympia'da safkan Parisiennes topluluğuna hitap
ettiğini sanıyoruz. Yer Paris ve Olympia ya?
Bu arada Sevgili Cengiz Bektaş'ın (Akdeniz Üniversitesi'nde) duru ve soyut
bir esinlenme ile basit bir fikri ne denli Türk, Akdeniz, iklimsel ve çağdaş
yapabildiğini daha yeni ilemedik mi?
Sevgili Dostum. Bana bunları yineleme şansı verdiğin için teşekkür
ediyorum.
kızılkedi
Sevgili Suha Agbi,
Ben sizin ODTU den ogrenciniz NURDAN AKALIN (ARCH 79)
Hatirlamaniza yardimci olmasi amaciyla AHMET ÖZGÜNER in dönemi diye belirteceğim.Bana
5 dönem üstüste hocalik yaptiniz.
Bu gün bu forumda olacağınızı duyduğumda cok heyecanlandim ve size erişmek
istedim. 23 yıl sonra bir MERHABA demek istedim.
O dönemler ne kadar şanslı olduğumuzun farkinda değildik,ama sizin ögrenciniz
olmakla bu gün gurur duyduğumu bilmenizi isterim.
Mezun olduğum günden bu yana aralıksız mimarlık yapıyorum.Proje ve
uygulama calişmalarim kendi firmamizda devam ediyor, bana ögrencilik yıllarımda
bir tartişmamızda ' SEN İYİ BİR MİMAR OLURMUSUN BİLMEM AMA İYİ BİR BEZİRGAN
OLUSUN' demiştiniz.Bezirgan sözcüğünün anlamını ilk o gün öğrenmiştim.Sizi
yanilttığım için özür dilerim. 23 yıldır hala bezirganlığı
beceremiyorum ama sizlerden aldiğm değerleri mesleğime yansitabilmek icin
hala mücadele ediyorum.Bu ülkede bu ortamda ne kadar başarırsak.
Sevgili Hocam sizinle birlikte olmak cok büyük bir keyifti.E-Mail adresimi
arkiteradan alip daha sonraki günlerde görüşebilirsek
belki de bir sınıf gecesinde, cok mutlu olurum.
Sevgiler... Saygılar...
NOT:Foruma katilanlardan bu özel mesaj ile vakitlerini aldiğim için çok özür
diliyorum.
Süha
Özkan
quote:
' SEN İYİ BİR MİMAR OLURMUSUN BİLMEM AMA İYİ BİR BEZİRGAN OLUSUN'
demiştiniz.Bezirgan sözcüğünün anlamını ilk o gün öğrenmiştim.Sizi
yanilttığım için özür dilerim. 23 yıldır hala bezirganlığı
beceremiyorum ama sizlerden aldiğm değerleri mesleğime yansitabilmek icin
hala mücadele ediyorum.Bu ülkede bu ortamda ne kadar başarırsak.
Sevgili Nurdan
20 yılı bulan Akademik ortamdan ayrığın özlemini ilk günde duymuştum bügün
de duymaktayım. Sizlerle birlikte olmak ve gelişmenize eğer olduysa en ufak
bir katkı yapabilmiş olmak benim için en önemli gurur kaynağı. Olayı çok
iyi anımsamaktayım. Amacım projeni ve düşünceni iyi "sattığın"
için gizli bir iltifattan başka bir şey değildi. Bezirgan olmadığına
sevindiğim kadar mimarlık yapıyor olmana da sevindim.
Öğretim sürecince "sivri dilli, çıkıntı" eleştiriler yapmak düşünceyi
etkilemek için bize (o zaman çok gençtik) şart gelmekte idi. Geçen zaman
zarfında açık sözlülüğü ve doğrudanlığı yitirmediysem de daha
"diplomatik" beceriler edindiğimi bilmeni isterim.
Başarılı olduğundan ve daha da başarılı olacağından eminim.
Özlem ve sevgiyle.
|
|