İstanbul Güncel Sanat Müzesi
Proje 4L, Arne Jacobsen'in 100. doğum günü için sergi düzenliyor
20. yüzyılın en önemli Modern mimar ve tasarımcılarından Arne
Jacobsen’in (1902-1971) yüzüncü doğum yılı kutlamaları çerçevesinde
Proje4L’de kapsamlı bir sergi düzenleniyor. 19 Haziran -10 Ağustos 2002
tarihleri arasında izlenebilecek sergi; Proje4L ve DDC (Danish Design Centre),
DCA (Danish Design Centre for Architecture), İstanbul Danimarka Başkonsolosluğu,
İstanbul Danimarka Ticaret Ataşeliği , IKS (Danish Secretariat for
International Cultural Relations) işbirliği ile gerçekleştiriliyor.
20. yüzyılın tasarımına silinmez bir etki bırakan Arne Jacobsen, yalnızca
yüzüncü doğum yılı nedeniyle gündeme gelmiyor. Onun önemi, tasarladığı
endüstri ürünleri, mobilyaları ve mimari yapılarıyla Modernizm’in en önemli
karakterlerinden biri olmasından da kaynaklanıyor. Jacobsen’in yapıtlarını
ve tasarım felsefesini anlamak Modernizm’i anlamakla örtüşüyor bir
anlamda. ‘Arındırılmış’ bir biçemle çalışan Jacobsen’in
etkilerini, izlerini günlük yaşamımızın her alanında, beğendiğimiz
nesnelerin tasarımında görmemiz mümkün.
Sergi izleyenlere, mimari ve tasarım anlayışının ardındaki Arne
Jacobsen’i tanıma olanağı veriyor. Arne Jacobsen’i bir yanda hiçbir
detayın önemsiz olmadığını düşünen ısrarcı, mükemmelliyetçi bir
modernist, diğer yanda ise doğa tutkunu bir bitkibilimci olarak tanıyacağız.
Arne Jacobsen’in tasarım felsefesi hemen hemen bir anti-felsefe olarak çıkıyor
karşımıza: “Eğer bir felsefem varsa o da çizim masasında oturmaktır.”
Form evreni ile ilgili ifadesi ise Jacobsen’in biçimsel dilini vurguluyor:
“Mümkün olduğunca hafif ve asla ortada değil”. “Bugün gerçekten kısa
ve yuvarlak proje yapmalıyız” ifadesi de, çalışanlarının ya da Güzel
Sanatlar Akademisi’ndeki öğrencilerinin duyabilecekleri tam bir Jacobsen
ifadesi. Jacobsen zaman zaman “Ben estetiği zaptediyorum,” derken kendi
ilkelerinden de kaçabilen bir anarşist olmuş. Anti-tasarımın, anti-estetiğin
hüküm sürdüğü mekânlarda; gösterişsiz, samimi kafelerde bulunmaktan
zevk almış. Ama yine de, pastanın lezzetli olması için güzel de görünmesi
gerektiğini fark etmiş. Bu örnek, bir dakikalığına da olsa estetiği önemsememenin
ne kadar güç olduğunun iyi bir ifadesidir.
Proje4L’deki serginin önemli bir özelliği de DDC (Danish Design Center)
“Mihenk Taşları ve Yaprak Dökmeyenler” gezgin sergide yer alan
bilgilendirici panoların da sergiye katılmasıdır. Bu panolarda, mimar ve
tasarımcı Arne Jacobsen’in başlıca altı mimari yapıtı ve önemli tasarım
klasiklerinin tanıtımları bir araya geliyor. ‘Mihenk taşları’ ve
‘yaprak dökmeyenler’ hakkında tüm açıklayıcı bilgileri 8 pano eşliğinde
görebileceğiz.
“Mihenk Taşları”, Bellevue bölgesi, Munkegård Okulu, Rødovre
Belediye Sarayı, SAS Royal Oteli, St. Catherine Koleji (Oxford), Danimarka
Ulusal Bankası yapılarından oluşmakta. Bu yapılar, Arne Jacobsen’in yeni
ögeleri ekleyerek değiştirdiği mimari anlayışına tanıklık etmesi açısından
çok önemlidir. St. Catherine Koleji dışındaki tüm mihenk taşları
Danimarka’da Kopenhag ve çevresinde yer almaktadır. “Yaprak Dökmeyenler”
ise mobilya parçalarından, kapı kolu, donatı, aydınlatma ve sofra takımına
kadar olan AJ tasarım klasiklerini içeriyor. Ant ve Tongue iskemle, Egg ve
Swan koltuk, Oxford koltuk, Egg masa, AJ sofa, 36 parçadan oluşan Cylinda-Line
sofra takımı, AJ Discus, AJ masa, AJ aplik, AJ Royal ve Munkegaard lambaları
yaprak dökmeyenlere dönüşmüş AJ tasarımlarındandır. Bu nesneleri
karakterize eden gündelik yaşamda kullanıma yönelik düşünülmüş olmalarıdır.
Dünden bugüne: Arne Jacobsen’in mimarisinin gelişim süreci ve tasarım
anlayışına tanıklık eden çalışmaları
Jacobsen, Danimarka Güzel Sanatlar Akademisi’nde mimarlık okudu.
Kendisini mimarlık dünyasına tanıtan projesi 1929’da tasarladığı
‘Geleceğin Evi’ dir. Sarmal şeklindeki kıvrımları ile dairesel evin biçimi
ve yeni işlevleri alışılagelmiş sınırları zorlar. Bu eve, Danimarka’nın
Modern Mimarlıkla tanışması denebilir. Jacobsen, yeni mimarlığı,
dekorasyonu ve tasarımı gerçekleştirme olanağına kavuşur. İlk büyük çaplı
projesi Bellevue restoran ve tiyatro salonuyla birlikte tasarlanan Bellavista
konut bloklarıdır. Her şeyi Jacobsen tasarlamıştır. Bu tasarım, modern yaşam
düşünün ilk tutarlı uygulamasıdır. Çok katlı Bellavista,
Danimarka’daki ‘beyaz modernizm’in oluşumuna neden olmuş ve
Jacobsen’in “Danimarkalı Le Corbusier” olarak ününü kabul ettirmiştir.
Daha sonraki yıllarda, Jacobsen Modernizm’e daha ince bir anlayışla yaklaşır.
Daha dingin bir seçiciliğin yer aldığı ifade biçimi ve kendine özgü biçemi
ile bu dönemde gerçekleştirdiği Munkegård Okulu (1949-1957) Arne
Jacobsen’in adını Danimarka sınırlarının dışına duyurur. Bu okulda
kullandığı Munkegaard, Jacobsen’in en çok tanınan lambalarındandır. Ayrıca
Tongue iskemle de yine burası için kullanılmış nesneler arasındadır.
Jacobsen’in sonraki dönem işlerinin özelliğini Modernizm’in biçimsel
dilini yayma ve özgürleştirme gereksinimi belirler, özellikle kullandığı
malzemelerin doğal dokusu ön plana çıkar. Bu, malzeme kullanımının en aza
indirgenmesi demektir bir anlamda. Jacobsen’in Novo için tasarladığı üç
bacaklı kantin iskemlesi Ant, bu dönemin ürünüdür ve onun endüstri üretimine
yönelmesinin ilk adımıdır. Mimarlığının uluslararası boyut kazandığı
Geç-Modern dönemde Rødovre Belediye Binası (1954-1956) ve SAS Royal Oteli
(1956-1961) en önemli çalışmalarındandır. Özellikle Royal Oteli, mimarın
gelişmiş oran duygusunu, renk ve yüzeye olan duyarlılığını, ayrıntıya
verdiği önemi gösterir. Bu denli büyük bir yapıya imza atarken bütünü
de gözden kaçırmaz Jacobsen. SAS Royal Oteli, dünyanın ilk ve en ileri bütüncül
tasarımıdır. Jacobsen, sanki cam bir kutuda saklanmış organik tasarım
koleksiyonuna benzeyen bu otel için çok önemli mobilya parçaları, lamba
serileri, donatı, cam ve yemek takımı tasarlamıştır. AJ sofra takımı, AJ
sofa, AJ kapı kolu, Ant iskemlesinden esinlenerek tasarladığı 7 serisinden
Swan ve Egg en çok bilinen tasarımlarındandır. Bu tasarımlarda dairesel
geometrinin ilk örneklerini ve organik biçim düşüncesiyle ilişkili bir
tasarımın yaşama geçtiğini görürüz. Bu iskemleler Ant ile birlikte geliştirdigi
özel tarzın en uç örnekleridir. Jacobsen’in iskemlelerini, bu açıdan bakıldığında
da dairesel geometrinin uygulandığı en yetkin tasarımlardır. Jacobsen’in
tasarım anlayışını oluşturan unsurların tamamı işlevsellik
ilkeleleriyle ilintilidir. Onun tarzında; objenin biçimi yalın olarak işlevselliğiyle
birlikte oluşur.
Oxford’daki St. Catherine Koleji (1960-63) Arne Jacobsen’in önemli yapıtlarından
bir diğeridir. Yapıyı temsil eden mimari ifadenin bir ögesi olarak vurgulanır.
St. Catherine Koleji için tasarladığı AJ Discus duvar lambası ve eğimli, yüksek
sırtlı Oxford iskemlesi Jacobsen’in en güçlü yapıtlarındandır.
Jacobsen, bu yapıtlarında, önceki yıllarda gerçekleştirdiği tasarımlarına
hakim olan serbest, organik anlayıştan uzaklaşır ve temel geometrik biçimlere
ilgi duymaya başlar. Son büyük çaplı projesi olan Danimarka Ulusal Bankası
için tasarladığı bir dizi donatı bu yönelimi gösterir. 1964’te tasarladığı,
temel şekli silindir olan paslanmaz çelik sofra takımı Cylinda-Line
silindirik biçimlerle sürdürülen işlerin ürünüdür. Cylinda-Line
serisinin bazı parçaları New York Modern Sanatlar Müzesi’nin daimi
koleksiyonunda yer almaktadır.
Bu önemli Modern’i anımsamak amacıyla Proje4L’de düzenlenen sergi
izleyenlere Arne Jacobsen’in mimarisini ‘konuşma’ olanağı sunuyor. Kuşkusuz
bu, Modern Mimarlık alanını daha etkin yorumlamamız olarak da ele alınabilir.
”ARNE JACOBSEN” sergisi 19 Haziran -10 Ağustos 2002 tarihlerinde, Çarşamba
– Cumartesi günleri, saat 12:00 - 20:00 arasinda Proje4L-İstanbul Güncel
Sanat Müzesi’nde görülebilir.
Geniş bilgi için:
www.proje4l.org
www.arne-jacobsen.com
Arkitera
|