reklam

Haberler
Haziran 2002 

‘Harem’de neler oldu?

Ressam Mustafa Horasan’ın "Bir Hadımağasının Hazin Sonu" adlı eserinin, İş Sanat Kibele Galerisi’nde açılacak karma serginin konseptine ‘uygun bulunmaması’ serginin sonunu getirdi.

İş Sanat Kültür Merkezi Kibele Galerisi’nde, sezonun kapanış sergisi olarak 10 çağdaş Türk sanatçının eserleriyle  açılması planlanan "Harem" sergisi, sergiye katılması öngörülen sanatçılardan Mustafa Horasan’ın yapıtının ‘sergi konseptine uygun bulunmaması’ nedeniyle sanatçıların protestosuna neden oldu.
Sergi Küratörü Kıymet Giray, kurumun belirlenmiş kültür politikasına saygı duyulması gerektiğini söylerken, toplam dokuz sanatçı yaşanan olayın ‘sansür’ olduğu gerekçesiyle sergiden çekildi. Banka yönetiminin, Horasan’ın eserini ‘sergi temasına uygun bulmadığı için’ reddettiği öğrenildi.
Öte yandan sergiye katılan sanatçılardan sekizi konuyu kendi bakış açılarıyla özetleyip yorumlarken, sergi Küratörü Dr. Giray yazılı ya da sözlü olarak ‘henüz bir açıklamada bulunmak istemediğini’ belirtti.
İş Bankası adına konuşan Halkla İlişkiler Müdürü Cana Atınç ise şöyle dedi: "Öncelikle bu serginin bir kürötörü vardır. Dolayısıyla burada yapılan bütün faaliyetler onun süzgecinden geçmektedir. Bizim Kıymet Giray ile ortak görüşümüz bu tablonun serginin konseptine uymadığı ve olayın sloganlaştırılıp sanatın arka plana itildiği şeklindeydi. İş Bankası’nın sanatsal sorumluluğu kadar toplumsal sorumluluğu da vardır. Biz Türkiye’nin bankasıyız ve bu toplumun değerlerine sahip çıkan bir kurumuz. Dolayısıyla galerimizin hedef kitlesini düşünerek onları rencide edecek bir eseri sergileyemeyeceğimize karar verdik. Buna da hakkımız olduğunu düşünüyoruz. Sonuçta küratör tek seçicidir. Sansür konusuna gelince, bugüne kadar yaptığımız sergiler ve koleksiyonumuz ortadır. İş Sanat’ın önündeki Kibele heykeli ise sansür suçlamalarına verilecek en iyi cevaptır."

‘Tehlikeli’ sorular tuvalde
‘Olay’ serginin küratörü Dr. Kıymet Giray, ‘harem’ konusunun sergiye dönüşümü ve hazırlık sürecini, birkaç hafta önce kaleme alınan ve basın kuruluşlarına gönderilen bir metinde şöyle anlatıyordu:
"...Öncelikle sanatçılarla konuşmaya başladık. Sultanların, kadınların dünyası mıydı harem, yoksa kadınların sultanlarının egemenlik alanı mıydı? Cariyeler için için yaşamın tek amacı Sultan’ın gözdesi olmak mıydı, yoksa Valide Sultan mertebesine erişmek miydi?
Bu doğrultuda çağdaş plastik sanatçılar ile Harem Dairesi’ne düzenlenen geziler eşliğinde bu soruları irdelemeye başladık ve sergiyle birlikte haremdeki yaşam, farklı sanatçıların farklı düşün katmanlarında çağdaş yorumlara ulaştı."

Sergide neler yer alacaktı?
Eğer bu akşam açılışı yapılabilseydi, örneğin Gökhan Anlağan’ın "Hünkâr Sofrası", "Mihrimah Sultan Dairesi" ve "Valide Sultan Dairesi" adlı eserleri, mekânsal soyutlamaların ilginç üç örneğini bizlere sunacaktı. Mustafa Ata’nın soyut figüratif ve kaligrafik etkileriyle dikkat çeken tarihsel nitelikteki eserleriyle yer alacağı ‘Plastik Harem’de Bedri Baykam da "Tutkunun Pahalı Bedelleri" adlı yerleştirmesiyle izleyenlerin karşısında olacaktı.
Altan Çelem’in yapıtlarıyla kent ve harem arasındaki bağı kurduğu eserlerinin yer alacağı sergide ayrıca, İsmet Doğan’ın resimleri Ingres’e göndermede bulunacak ve Batı’nın Doğu’ya bakışını merkez alacaktı. Oryantalist saray yaşamına göndermede bulunan Mahir Güven’in sembolik yapıtlarının içinde bulunacağı ‘Harem’deki Ali Konyalı imzalı fotografik işler ise, Ana Tanrıça Kibele’ye uzanan bir kültürel ve tarihi derinliği yansıtacaktı.
Yine Harem’de eseriyle boy gösterecek olan Yavuz Tanyeli’nin yapıtları ‘içeriden dışarıya bakış’ıyla figüratif ve simgesel anlatımı karşı karşıya getirecek, Doğan Paksoy ise mavinin ağırlığını kullandığı yapıtlarını sanatseverlerle paylaşacaktı. Sergideki son sanatçı olan Mehmet Uygun ise, haremi kadınların öznel mekânı ve erkeğin zafere ulaştığı yer olarak yorumluyordu.

Sergiden çekilenler ne diyor?

Mustafa Horasan
Harem sergisi için hazırladığım resim üzerine çıkan bu tartışmalar beni birçok konuda düşünmeye zorladı. Küratörün niçin benden resim istediği ve nasıl bir beklenti içerisinde olduğunu sanırım şimdi daha iyi anlamış bulunuyorum. Aslında adına düpedüz sansür diyeceğimiz bu vahim olay için, sayın küratörümüz ‘konsepte uygun değil’, İş Bankası ise ‘kurumsal etiğimize aykırıdır’ diyor. Böyle bir etiğin varlığından bana niçin bir parça bile bahsedilmediğini merak ediyorum. Konseptle ilgili uygundur / uygun değildir kararı neye göre verilmiştir ve ayrıca davetli bir sanatçının böylesi bir elemeye tutulacağını sergi açılışından 10 gün öncesi deklare etmek hangi sanatçı hakkıyla bağdaşır anlamış değilim. Küratör, bir basın açıklamasıyla sansürü kınaması gerektiği halde farklı söylemlerle bu sergiyi yapma isteğini inatla sürdürüyor. Ta ki birçok sanatçının gerçeği öğrenip sergiden işlerini çekmelerine kadar. Ve önemli olan küratörün bunca zamana karşın hâlâ eserle, slaytı dışında karşı karşıya gelmemiş olması, yaptığı işin ciddiyetiyle örtüşmüyor...
Bu konuda hiçbir sanatçıyı arayarak destek istemedim. Çünkü bu olay, her sanatçının kendi tavrını özgürce ifade edebileceği bir alandır.
Umuyorum ki böylesine bir olay yaşamış olduğumuz sanat ortamında bizlere yeni bakış açıları kazandırır, yeni sorular sordurur.
Demokratik ve özgür bir ülke için her türlü sansüre hayır demeyi ve bunun karşısında tüm yasal haklarımı kullanmayı bir borç biliyorum.

Bedri Baykam
Biz zaten devlet mekanizmasının sanata ve yaratıcı düşünceye karşı uyguladığı baskı ve sansürle boğuşurken, bir de sanata destek olan kuruluşların kendilerinin de sanatı ve sanatçıyı denetlemek gibi bir hakkı ve yetkiyi bulmaları, kabul edilemez bir olaydır. Kaldı ki söz konusu resim, harem konusunun en can alıcı damarlarından birini ön plana çıkararak işlemiştir... Sanatçılar denetim altında aktivite yapan, eğlendirici soytarılar değildir.

Yavuz Tanyeli
Yıllar önce Ankara’da açılan Yüksel Arslan sergisinin toplatılması, Erbakan döneminde Gürdal Duyar’ın heykelinin Karaköy’den kaldırılması, Mehmet Aksoy’un heykeline Melih Gökçek tarafından tükürülmesi, Antik Apollon ve Eros heykellerinin cinsel organlarının yüzlerce yıldır kırılması, 2002 yılında yaşanan Harem sergisi skandalı, bu ülkenin resmi sanat anlayışını gözler önüne sermektedir. Plastik Sanatçılar Derneği, bu gibi sorunlarda sanatçıların tümünün haklarını korumak için kurulmuştur. Harem skandalında, bizleri temsil edecek tek kurumdur.

Mehmet Güleryüz
Ülkede sanata bakışın net göstergesi olarak alınabilinir mi bu kurumun davranışı? Haremin tabu olduğu, sanatçının da Haremi doğrulayacak bir yaklaşım içinde olması mı bekleniyordu? Küratörce çağrılan sanatçının yapıtı ‘Harem gerçeğine aykırı’ diye kimlerce reddediliyor? Bunları tartışmak zorunda kalmamız utanç verici değil mi? Alışıldık üzre bu da geçiştirilecek. Güçlü kurumlar sanatı yener. İş yine sanatçıya, bize düşüyor ama bu sefer taşı kuyuya atan çıkarsın. Hem sanatçı hem de UPSD olarak bunun takipçisi olacağız.

Temür Köran
Davet ettiğiniz bir sanatçının yapıtını bu kadar kolay ve rahat yargılayabiliyorsunuz. Bunu duyduğumda benim de orada bir dakika bile durmamam gerektiğini düşündüm. Ve Sayın Giray’ı arayıp ortada aleni bir sansür olduğunu ve bunu asla tasvip etmediğimi, bu durumda ben de resmimi geri çektiğimi belirttim. Bu bir protestodur. Bu topluma ve gelecek kuşaklara karşı bir sorumluluğum var.

Mustafa Ata
Gerçek bir yapıt, toplumsal ve etik değerleri sarsmaz. Tersine, daha ahlaki olmayı öngörür. Tarih boyunca haremde yaşananları kitaplardan öğreniyoruz. Cinayetler ve erotizmin adeta resmileştirildiği bu yaşama biçimini o zaman biz hangi ahlaki kriterlerle değerlendireceğiz? Ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamımızda etkin ve saygın bir kimliğin, İş Bankası’nın davranışını anlamakta zorlanıyorum.

İsmet Doğan
Bu coğrafyada öteden beri kurumların ciddi bir ‘kültür politikası’ olmadığını görüyoruz. Ya da hiç bir kurum, (üniversiteden gazeteye kadar) gerçek bir kültür ‘politikası’ üretememiştir. Sonuçta sıkıcı bir ‘durum’la karşı karşıyayız. İş Bankası Kibele Sanat Galerisi yöneticileri, neden sansür ettiklerini tam olarak açıklayamıyorlar. Etik yargıyla estetik yargıyı karıştırıyorlar. Üzülmekten sıkıldım.

Altan Çelem
Protesto edilen, kişi ya da kurumlar değil, zihniyet. Eserlerin tekrar "değerlendirilmesi" ve uygun olup olmadığının tespiti gibi bir filtre mekanizmasına (küratörün varlığına rağmen kendilerince ) gerek duyulması. O resim, bunu gerektirecek sertlik içermiyor.
Milliyet Kültür & Sanat

Arşiv

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz