‘Harem’de neler oldu?
Ressam
Mustafa Horasan’ın "Bir Hadımağasının Hazin Sonu" adlı
eserinin, İş Sanat Kibele Galerisi’nde açılacak karma serginin konseptine
‘uygun bulunmaması’ serginin sonunu getirdi.
İş Sanat Kültür Merkezi Kibele Galerisi’nde, sezonun kapanış sergisi
olarak 10 çağdaş Türk sanatçının eserleriyle açılması planlanan
"Harem" sergisi, sergiye katılması öngörülen sanatçılardan
Mustafa Horasan’ın yapıtının ‘sergi konseptine uygun bulunmaması’
nedeniyle sanatçıların protestosuna neden oldu.
Sergi Küratörü Kıymet Giray, kurumun belirlenmiş kültür politikasına
saygı duyulması gerektiğini söylerken, toplam dokuz sanatçı yaşanan olayın
‘sansür’ olduğu gerekçesiyle sergiden çekildi. Banka yönetiminin,
Horasan’ın eserini ‘sergi temasına uygun bulmadığı için’ reddettiği
öğrenildi.
Öte yandan sergiye katılan sanatçılardan sekizi konuyu kendi bakış açılarıyla
özetleyip yorumlarken, sergi Küratörü Dr. Giray yazılı ya da sözlü
olarak ‘henüz bir açıklamada bulunmak istemediğini’ belirtti.
İş Bankası adına konuşan Halkla İlişkiler Müdürü Cana Atınç ise şöyle
dedi: "Öncelikle bu serginin bir kürötörü vardır. Dolayısıyla
burada yapılan bütün faaliyetler onun süzgecinden geçmektedir. Bizim Kıymet
Giray ile ortak görüşümüz bu tablonun serginin konseptine uymadığı ve
olayın sloganlaştırılıp sanatın arka plana itildiği şeklindeydi. İş
Bankası’nın sanatsal sorumluluğu kadar toplumsal sorumluluğu da vardır.
Biz Türkiye’nin bankasıyız ve bu toplumun değerlerine sahip çıkan bir
kurumuz. Dolayısıyla galerimizin hedef kitlesini düşünerek onları rencide
edecek bir eseri sergileyemeyeceğimize karar verdik. Buna da hakkımız olduğunu
düşünüyoruz. Sonuçta küratör tek seçicidir. Sansür konusuna gelince,
bugüne kadar yaptığımız sergiler ve koleksiyonumuz ortadır. İş Sanat’ın
önündeki Kibele heykeli ise sansür suçlamalarına verilecek en iyi cevaptır."
‘Tehlikeli’ sorular tuvalde
‘Olay’ serginin küratörü Dr. Kıymet Giray, ‘harem’ konusunun sergiye
dönüşümü ve hazırlık sürecini, birkaç hafta önce kaleme alınan ve basın
kuruluşlarına gönderilen bir metinde şöyle anlatıyordu:
"...Öncelikle sanatçılarla konuşmaya başladık. Sultanların, kadınların
dünyası mıydı harem, yoksa kadınların sultanlarının egemenlik alanı mıydı?
Cariyeler için için yaşamın tek amacı Sultan’ın gözdesi olmak mıydı,
yoksa Valide Sultan mertebesine erişmek miydi?
Bu doğrultuda çağdaş plastik sanatçılar ile Harem Dairesi’ne düzenlenen
geziler eşliğinde bu soruları irdelemeye başladık ve sergiyle birlikte
haremdeki yaşam, farklı sanatçıların farklı düşün katmanlarında çağdaş
yorumlara ulaştı."
Sergide neler yer alacaktı?
Eğer bu akşam açılışı yapılabilseydi, örneğin Gökhan Anlağan’ın
"Hünkâr Sofrası", "Mihrimah Sultan Dairesi" ve
"Valide Sultan Dairesi" adlı eserleri, mekânsal soyutlamaların
ilginç üç örneğini bizlere sunacaktı. Mustafa Ata’nın soyut figüratif
ve kaligrafik etkileriyle dikkat çeken tarihsel nitelikteki eserleriyle yer
alacağı ‘Plastik Harem’de Bedri Baykam da "Tutkunun Pahalı
Bedelleri" adlı yerleştirmesiyle izleyenlerin karşısında olacaktı.
Altan Çelem’in yapıtlarıyla kent ve harem arasındaki bağı kurduğu
eserlerinin yer alacağı sergide ayrıca, İsmet Doğan’ın resimleri
Ingres’e göndermede bulunacak ve Batı’nın Doğu’ya bakışını merkez
alacaktı. Oryantalist saray yaşamına göndermede bulunan Mahir Güven’in
sembolik yapıtlarının içinde bulunacağı ‘Harem’deki Ali Konyalı imzalı
fotografik işler ise, Ana Tanrıça Kibele’ye uzanan bir kültürel ve tarihi
derinliği yansıtacaktı.
Yine Harem’de eseriyle boy gösterecek olan Yavuz Tanyeli’nin yapıtları
‘içeriden dışarıya bakış’ıyla figüratif ve simgesel anlatımı karşı
karşıya getirecek, Doğan Paksoy ise mavinin ağırlığını kullandığı
yapıtlarını sanatseverlerle paylaşacaktı. Sergideki son sanatçı olan
Mehmet Uygun ise, haremi kadınların öznel mekânı ve erkeğin zafere ulaştığı
yer olarak yorumluyordu.
Sergiden çekilenler ne diyor?
Mustafa Horasan
Harem sergisi için hazırladığım resim üzerine çıkan bu tartışmalar
beni birçok konuda düşünmeye zorladı. Küratörün niçin benden resim
istediği ve nasıl bir beklenti içerisinde olduğunu sanırım şimdi daha iyi
anlamış bulunuyorum. Aslında adına düpedüz sansür diyeceğimiz bu vahim
olay için, sayın küratörümüz ‘konsepte uygun değil’, İş Bankası
ise ‘kurumsal etiğimize aykırıdır’ diyor. Böyle bir etiğin varlığından
bana niçin bir parça bile bahsedilmediğini merak ediyorum. Konseptle ilgili
uygundur / uygun değildir kararı neye göre verilmiştir ve ayrıca davetli
bir sanatçının böylesi bir elemeye tutulacağını sergi açılışından 10
gün öncesi deklare etmek hangi sanatçı hakkıyla bağdaşır anlamış değilim.
Küratör, bir basın açıklamasıyla sansürü kınaması gerektiği halde
farklı söylemlerle bu sergiyi yapma isteğini inatla sürdürüyor. Ta ki birçok
sanatçının gerçeği öğrenip sergiden işlerini çekmelerine kadar. Ve önemli
olan küratörün bunca zamana karşın hâlâ eserle, slaytı dışında karşı
karşıya gelmemiş olması, yaptığı işin ciddiyetiyle örtüşmüyor...
Bu konuda hiçbir sanatçıyı arayarak destek istemedim. Çünkü bu olay, her
sanatçının kendi tavrını özgürce ifade edebileceği bir alandır.
Umuyorum ki böylesine bir olay yaşamış olduğumuz sanat ortamında bizlere
yeni bakış açıları kazandırır, yeni sorular sordurur.
Demokratik ve özgür bir ülke için her türlü sansüre hayır demeyi ve
bunun karşısında tüm yasal haklarımı kullanmayı bir borç biliyorum.
Bedri Baykam
Biz zaten devlet mekanizmasının sanata ve yaratıcı düşünceye karşı
uyguladığı baskı ve sansürle boğuşurken, bir de sanata destek olan kuruluşların
kendilerinin de sanatı ve sanatçıyı denetlemek gibi bir hakkı ve yetkiyi
bulmaları, kabul edilemez bir olaydır. Kaldı ki söz konusu resim, harem
konusunun en can alıcı damarlarından birini ön plana çıkararak işlemiştir...
Sanatçılar denetim altında aktivite yapan, eğlendirici soytarılar değildir.
Yavuz Tanyeli
Yıllar önce Ankara’da açılan Yüksel Arslan sergisinin toplatılması,
Erbakan döneminde Gürdal Duyar’ın heykelinin Karaköy’den kaldırılması,
Mehmet Aksoy’un heykeline Melih Gökçek tarafından tükürülmesi, Antik
Apollon ve Eros heykellerinin cinsel organlarının yüzlerce yıldır kırılması,
2002 yılında yaşanan Harem sergisi skandalı, bu ülkenin resmi sanat anlayışını
gözler önüne sermektedir. Plastik Sanatçılar Derneği, bu gibi sorunlarda
sanatçıların tümünün haklarını korumak için kurulmuştur. Harem skandalında,
bizleri temsil edecek tek kurumdur.
Mehmet Güleryüz
Ülkede sanata bakışın net göstergesi olarak alınabilinir mi bu kurumun
davranışı? Haremin tabu olduğu, sanatçının da Haremi doğrulayacak bir
yaklaşım içinde olması mı bekleniyordu? Küratörce çağrılan sanatçının
yapıtı ‘Harem gerçeğine aykırı’ diye kimlerce reddediliyor? Bunları
tartışmak zorunda kalmamız utanç verici değil mi? Alışıldık üzre bu da
geçiştirilecek. Güçlü kurumlar sanatı yener. İş yine sanatçıya, bize düşüyor
ama bu sefer taşı kuyuya atan çıkarsın. Hem sanatçı hem de UPSD olarak
bunun takipçisi olacağız.
Temür Köran
Davet ettiğiniz bir sanatçının yapıtını bu kadar kolay ve rahat yargılayabiliyorsunuz.
Bunu duyduğumda benim de orada bir dakika bile durmamam gerektiğini düşündüm.
Ve Sayın Giray’ı arayıp ortada aleni bir sansür olduğunu ve bunu asla
tasvip etmediğimi, bu durumda ben de resmimi geri çektiğimi belirttim. Bu bir
protestodur. Bu topluma ve gelecek kuşaklara karşı bir sorumluluğum var.
Mustafa Ata
Gerçek bir yapıt, toplumsal ve etik değerleri sarsmaz. Tersine, daha ahlaki
olmayı öngörür. Tarih boyunca haremde yaşananları kitaplardan öğreniyoruz.
Cinayetler ve erotizmin adeta resmileştirildiği bu yaşama biçimini o zaman
biz hangi ahlaki kriterlerle değerlendireceğiz? Ekonomik, sosyal ve kültürel
yaşamımızda etkin ve saygın bir kimliğin, İş Bankası’nın davranışını
anlamakta zorlanıyorum.
İsmet Doğan
Bu coğrafyada öteden beri kurumların ciddi bir ‘kültür politikası’
olmadığını görüyoruz. Ya da hiç bir kurum, (üniversiteden gazeteye
kadar) gerçek bir kültür ‘politikası’ üretememiştir. Sonuçta sıkıcı
bir ‘durum’la karşı karşıyayız. İş Bankası Kibele Sanat Galerisi yöneticileri,
neden sansür ettiklerini tam olarak açıklayamıyorlar. Etik yargıyla estetik
yargıyı karıştırıyorlar. Üzülmekten sıkıldım.
Altan Çelem
Protesto edilen, kişi ya da kurumlar değil, zihniyet. Eserlerin tekrar
"değerlendirilmesi" ve uygun olup olmadığının tespiti gibi bir
filtre mekanizmasına (küratörün varlığına rağmen kendilerince ) gerek
duyulması. O resim, bunu gerektirecek sertlik içermiyor.
Milliyet Kültür & Sanat
|