Lületaşı çırak bulamıyor
Eskişehir'in 200 yıllık 'Beyaz Altın'ı, yok olma tehlikesiyle karşı
karşıya...
Lületaşçılığı, işleme teknolojisinin neredeyse hiç kullanılmadığı,
basit el aletleriyle yapılan bir sanat. Mesleklerini öğretmek için çırak
bulamadıklarından yakınan ustaların elinde taşlar heykellere dönüşüyor.
Yerküre üzerinde çıkarıldığı tek bölge olması nedeniyle Eskişehir'in
simgesi olan ve ''Beyaz Altın'' olarak da tanımlanan lületaşı işlemeciliği,
ham madde ve çırak bulmadaki sıkıntı nedeniyle can çekişiyor.
Lületaşının ortaya çıkarılışına ilişkin çeşitli söylenceler
var. Eskişehirli ustalar, ''sanatlarının öncüsü ve pirinin köstebek olduğunu''
söylüyor. Bunun için köstebeğe saygı duyuyor. Söylenceye göre, lületaşının
ilk yolunu bulan ve onu yeraltında gösteren de köstebek... Sıcak bir yaz günü
Karatepe köyüne gitmekte olan bir genç yorulunca, bir ağacın altına çöker
ve bohçasındaki yiyecekleri yemeğe koyulur. Hemen yakınında ise bir köstebek,
önünde küçük bir beyaz taş parçasını deliğinden çıkarmaya çalışmaktadır.
Köstebek delikten güç bela çıkardığı taşla oynamaya başlar. Karnı
doyan genç bu kez köstebeği yakalamak ister. Köstebek te taşı bırakarak
yeraltına kaçar. Genç de köstebeğin oynadığı süt beyaz taşı eline alır
ve bıçağıyla yontmaya çalışır. Söylenceye göre tam o sırada taş,
''Ah delikanlı bana kıymasaydın'' diye bağırır. Gencin korkarak yere attığı
taş ''ayın 14'ü gibi bir kız haline gelir...'' Ancak, kısa bir süre sonra
genç kız yine taşa dönüşür ve köstebeğin açtığı delikten girerek
kaybolur. Genç de başlar deliği kazmaya... Günler geçer ve yerin yedi kat
altına ulaşır. Onu arayan köylüler, delikanlıyı kazdığı kuyuda boğulmuş
ve kanlı parmakları arasında birkaç lületaşıyla bulur. Köylüler de, taşın
peşine düşer...
Madene ulaşmak zor
Lületaşı, Eskişehir'in Alpu ilçesine bağlı Sepetçi (Beyaz Altın),
Kozlubel, Söğütçük, Dereköy, Başören Taycılar köyleri ile merkez ilçeye
bağlı Türkmentokat, İmişehir, Karatepe köylerindeki ocaklardan çıkarılıyor.
Madencilikte ''sepiolite'' olarak bilinen lületaşı, genellikle beyaz, çok açık
sarı veya pembe, kırmızı renklerden oluşuyor. Taşın çıkarıldığı
ocaklar ''kuru'' ve ''sulu ocaklar'' diye ikiye ayrılıyor. Lületaşının
bulunduğuna inanılan yerde yapılan kazılarda bazen 100 metre derinliğe
inilebiliniyor. Diğer madenlerde olduğu gibi, lületaşı damarlar halinde değil,
yumrular halinde bulunduğu için madene ulaşılması büyük çaba
gerektiriyor.
Çıkarıldığı andan itibaren yumuşaklığı nedeniyle kesici aletlerle işlenebilen
lületaşının, büyüklüğüne ve özelliğine göre ''dökme, cılız, orta,
taneli pamuklu, birimbirlik, sıralamalı veya sırmalı, omuzlama, budama'' adı
verilen türleri bulunuyor. Dökme, en küçük boy lületaşı olarak tanımlanıyor.
Bundan sadece kolye, tespih gibi eşyalar yapılıyor. Cılız ise ağızlık
gibi küçük parçaların yapımında kullanılyor. Orta, taneli, pamuklu ise
değişik boylarda pipoların yapımında ana malzeme olarak seçiliyor.
Birimbirlik, sıralamalı, omuzlama, budama olarak bilinenler ise en büyük parçalar.
Bir lületaşı işleme ustasının kullandığı aletler ''tarha, kaba, bıçak,
iş bıçağı, sıyırgı, göz kalemi, iskapila, kılavuz, matkap'' ve ''eğe''
den oluşuyor. Tarha, lületaşının çamurunu temizlemede, diğer bıçak türleri
ise işlemede kullanılıyor. Temizlenmiş kurumuşsa, ıslatılıyor. Ürün
ortaya çıktıktan sonra da kurutuluyor.
Ustaların sitemi var
Lületaşı El Sanatları Odası Başkanı Muharrem Yılmaz , 196 üyeleri olduğunu
belirterek şunları anlatıyor: ''Ancak, bugün faal olarak çalışan usta sayımız
50'yi geçmez. 200 yıldır lületaşçılığı Eskişehir'de yapılıyor. 200
yıldır mevcut madenin yüzde 30'unu kullandık. Maden bulmakta zorlanıyoruz.
Köylüler, dededen kalma usuller ile lületaşı madenini çıkarıyor. Üç-dört
kişiden meydana gelen atölyelerde çırak bulamazsınız. Yaptığımız lületaşı
ürünleri Amerika, Japonya, Avrupa'nın ülkelerine satıyoruz.''
35 yıllık lületaşı ustası Fikri Baki Çetinkaya (50) ise, lületaşını
geleneksel Türk el sanatları kategorisine sokamadıkları için mesleğin bugün
yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduklarını söylüyor.
Lületaşının bulunduğuna inanılan yerde yapılan kazılarda işçiler,
bazen 100 metre derinliğe iniyor.
Cumhuriyet
|