reklam

Haberler
Kasım 2002 

Üç işgalci aynı sergide

Fotografik imge peşindeki üç sanatçı bir araya geldi ve bir sergi açtı. Sergi, güzellikle oynama cesareti gösteren üç sanatçının, imgeleriyle mekânı nasıl işgal ettiklerini anlatıyor.

Inci Eviner; farklı disiplinlerde işler yapar. Araştırmacı yönü, gözlemci tarafı, iyi eğitmenliğiyle birlikte güzellik ve ergen meselelerine takıntısıyla bilinir. Ahmet Elhan için filozofik fotoğraf sanatçısı demek yanlış olmaz. Deklanşöre basmadan çok önce kararını vermiştir zaten. Deklanşör, onun bitmiş cümleye koyduğu bir noktadır o kadar. Vee Nazif Topçuoğlu... Bir dönemin aktif still life, moda fotoğrafçısı. Son dönem sergilerinde takıntılarını açıkça ortaya koymaktan kendini alamıyor. Bir still life çekimi gibi tasarladığı art fotoğraflarında onun da meselesi güzellikle ilgili. İşleriyle feminist Topçuoğlu, etlerden sonra kitaplı fotoğraflarıyla üniformalı kızlardaki öteki gerçeği bulmaya çalışıyor. Hani şu hepimizdeki Lolita çağrışımlarından farklı olan o gerçeği...
Şimdi bu üçü bir araya geliyor. Bir sergiye imza atıyor. Küratörsüz ve konseptsiz. İkisine de ihtiyaç yok. Çünkü herkesin konsepti kendine yetiyor de artıyor zaten.

Sergiye Elhan, plastik askerleriyle katılıyor. Siyah beyaz askerler dikey, bölünmüş ve böylece adeta hareketlenmiş. Onun yanında Eviner’in yeniden ürettiği duvar kağıdıyla kaplı duvarlarda dört adet portre bulunuyor. Portrelerden biri Albinolu bir kız çocuğa ait. Varak çerçevesinin içinde duvar kağıdına dayanmış tuhaf bakıyor. Duvar kağıdı, Eviner’in dekoratif olana sızma biçimini, müdahaleci değil de empati üzerinden bazı anlayışların çökertilmesi tavrını gösteriyor. Topçuoğlu ise sergiye son dönem New York’ta çektiği fotoğraflarıyla katılıyor. Etli kadın bedenlerinin yanı sıra seriye bir yenisi daha eklenmiş. Kitaplı kızlar. En ince ayrıntısına, kızların ayaklarına giyecekleri Çin mahallesinden alınma mor babetlere kadar, tasarlanmış bu fotoğraflarda, geleneksel güzellik kuralları tekrar inşa edilirken modernist bir biçimde aslında bu kurallar yıkılıyor. Yerine ne gelmesi gerektiğiyle ilgili ortaya sorular atıyor. Özellikle genç kız figürünün nasıl temsil edilmesi gerektiğiyle ilgili soru, sergi mekanında havada asılı duruyor. Nihayet, sözü İnci Eviner alıyor...

"Üçümüz de arkadaşız. Birbirimizin işlerini uzun zamandır takip ediyoruz. Üçümüz de fotografik imgeyi farklı yollardan kullanıyoruz. Bu farklılıklardan güzel bir bütünlük oluşacağını düşündük. Ve bu sergide ortak bir mekân içinde işlerimizle, ortak üst temalara gittiğimizi gördük. Sergideki bütünlüğü sağlayan şey sanırım imgenin mekânı işgal etmesi, çerçeveyi zorlaması."
Topçuoğlu, temsil etme sorunuyla uğraşmaları bakımından Eviner ile birçok ortak noktası olduğunu bu sergide iyice gözlemlemiş. "Hâlâ 19. yy.’dan esinleniyorum. Ölçek meselesine kafa yoruyorum. Kadının temsiliyle ilgili de feminist açılımlarda bulunmaya çalışıyorum," diyor.

Sergiye gelirsek... Fransız Kültür Merkezi’nin sakinleştirici etkisi yapan mekânını işgal eden imgeler gerçekten onları sınırlayan çerçeveleri aşmışlar. Neredeyse mekân içinde dolaşıyor, kafa karıştırıyorlar. Elhan’ın plastik askerlerinin adımlarının sesleri, Eviner’in yeniden ürettiği duvar kâğıtlı duvarlarda yankılanıyor. Topçuoğlu’nun genç kızları, en şık ve tasarlanmış Lolita giysileriyle Proust okurken bu seslerden neredeyse rahatsız oluyorlar.
Milliyet

Arşiv

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz