Üç işgalci aynı
sergide
Fotografik
imge peşindeki üç sanatçı bir araya geldi ve bir sergi açtı. Sergi, güzellikle
oynama cesareti gösteren üç sanatçının, imgeleriyle mekânı nasıl işgal
ettiklerini anlatıyor.
Inci Eviner; farklı disiplinlerde işler yapar. Araştırmacı yönü, gözlemci
tarafı, iyi eğitmenliğiyle birlikte güzellik ve ergen meselelerine takıntısıyla
bilinir. Ahmet Elhan için filozofik fotoğraf sanatçısı demek yanlış
olmaz. Deklanşöre basmadan çok önce kararını vermiştir zaten. Deklanşör,
onun bitmiş cümleye koyduğu bir noktadır o kadar. Vee Nazif Topçuoğlu...
Bir dönemin aktif still life, moda fotoğrafçısı. Son dönem sergilerinde
takıntılarını açıkça ortaya koymaktan kendini alamıyor. Bir still life
çekimi gibi tasarladığı art fotoğraflarında onun da meselesi güzellikle
ilgili. İşleriyle feminist Topçuoğlu, etlerden sonra kitaplı fotoğraflarıyla
üniformalı kızlardaki öteki gerçeği bulmaya çalışıyor. Hani şu
hepimizdeki Lolita çağrışımlarından farklı olan o gerçeği...
Şimdi bu üçü bir araya geliyor. Bir sergiye imza atıyor. Küratörsüz ve
konseptsiz. İkisine de ihtiyaç yok. Çünkü herkesin konsepti kendine yetiyor
de artıyor zaten.
Sergiye Elhan, plastik askerleriyle katılıyor. Siyah beyaz askerler dikey,
bölünmüş ve böylece adeta hareketlenmiş. Onun yanında Eviner’in yeniden
ürettiği duvar kağıdıyla kaplı duvarlarda dört adet portre bulunuyor.
Portrelerden biri Albinolu bir kız çocuğa ait. Varak çerçevesinin içinde
duvar kağıdına dayanmış tuhaf bakıyor. Duvar kağıdı, Eviner’in
dekoratif olana sızma biçimini, müdahaleci değil de empati üzerinden bazı
anlayışların çökertilmesi tavrını gösteriyor. Topçuoğlu ise sergiye
son dönem New York’ta çektiği fotoğraflarıyla katılıyor. Etli kadın
bedenlerinin yanı sıra seriye bir yenisi daha eklenmiş. Kitaplı kızlar. En
ince ayrıntısına, kızların ayaklarına giyecekleri Çin mahallesinden alınma
mor babetlere kadar, tasarlanmış bu fotoğraflarda, geleneksel güzellik
kuralları tekrar inşa edilirken modernist bir biçimde aslında bu kurallar yıkılıyor.
Yerine ne gelmesi gerektiğiyle ilgili ortaya sorular atıyor. Özellikle genç
kız figürünün nasıl temsil edilmesi gerektiğiyle ilgili soru, sergi mekanında
havada asılı duruyor. Nihayet, sözü İnci Eviner alıyor...
"Üçümüz de arkadaşız. Birbirimizin işlerini uzun zamandır takip
ediyoruz. Üçümüz de fotografik imgeyi farklı yollardan kullanıyoruz. Bu
farklılıklardan güzel bir bütünlük oluşacağını düşündük. Ve bu
sergide ortak bir mekân içinde işlerimizle, ortak üst temalara gittiğimizi
gördük. Sergideki bütünlüğü sağlayan şey sanırım imgenin mekânı işgal
etmesi, çerçeveyi zorlaması."
Topçuoğlu, temsil etme sorunuyla uğraşmaları bakımından Eviner ile birçok
ortak noktası olduğunu bu sergide iyice gözlemlemiş. "Hâlâ 19.
yy.’dan esinleniyorum. Ölçek meselesine kafa yoruyorum. Kadının temsiliyle
ilgili de feminist açılımlarda bulunmaya çalışıyorum," diyor.
Sergiye gelirsek... Fransız Kültür Merkezi’nin sakinleştirici etkisi
yapan mekânını işgal eden imgeler gerçekten onları sınırlayan çerçeveleri
aşmışlar. Neredeyse mekân içinde dolaşıyor, kafa karıştırıyorlar.
Elhan’ın plastik askerlerinin adımlarının sesleri, Eviner’in yeniden ürettiği
duvar kâğıtlı duvarlarda yankılanıyor. Topçuoğlu’nun genç kızları,
en şık ve tasarlanmış Lolita giysileriyle Proust okurken bu seslerden
neredeyse rahatsız oluyorlar.
Milliyet
|