Ünlü ressamlar, Mezopotamya’nın
hüzünlü suretini İstanbul’a taşıdı
Günümüz Türk resminin 10 ünlü temsilcisi, “Sudaki Suret” adlı
sergide bir araya geldi. GAP bölgesini gezen sanatçılar, bu geziden
esinlenerek yaptıkları eserleri İstanbullu sanatseverlerle paylaşıyor.
Balkan Naci İslimyeli, Yusuf Taktak, Kezban Arca Batıbeki, Mehmet Uygun,
Arzu Başaran, Mehmet Güleryüz, Tomur Atagök, İsmet Doğan, Ferhan Taylan
Erder ve Günnür Özsoy... Günümüz Türk resim sanatının farklı
disiplinlerinde eser veren 10 ünlü ressamı, medeniyetin başladığı yer
olarak kabul edilen Mezopotamya’nın siluetini, “Sudaki Suret” adlı
sergiyle İstanbul üzerine düşürdü. Dolmabahçe Kültür Merkezi’nde dün
akşam bir kokteylle açılan sergiye eserleriyle katılan sanatçılar, geçen
yıl haziran ayında gerçekleştirdikleri bir Güneydoğu gezisinden
esinlenerek görsel izlenimlerini sanatseverlerin beğenisine sunuyor.
Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) İdaresi Başkanlığı tarafından Nurol
Holding’in katkılarıyla düzenlenen serginin ilk adımları tam bir yıl önce
atıldı. Projenin sahibi Döne Otyam, günümüz Türk resim sanatının on ünlü
ismini bir araya getirerek Diyarbakır, Urfa, Mardin ve Gaziantep’i kapsayan
bir gezi düzenledi. Çoğunun daha önce hiç gidip görmediği bölgede
ressamlar, bölge halkıyla bir araya gelip şehirleri ve tarihî bölgeleri
gezdiler. Döne Otyam, “Sudaki Suret” adlı serginin ilk ayağını oluşturan
bu geziyle Fırat ve Dicle kıyılarında kurulan antik uygarlıkların izlerini
sürmeyi amaçladıklarını belirtiyor ve ekliyor: “Hedefimiz, büyük uygarlıkların
yaşandığı bölgede, yeni kalkınma ufuklarını, sanattan hareketle
vurgulamaktı. Yüzyıllar boyunca sanatsal yaratıcılığa tanıklık eden bu
topraklara yeniden ve çağdaş sanatçı gözüyle bakmak ve çağdaş yorumlar
kazandırmaktı.”
Her ressam bölgenin bir yüzünü aydınlatıyor
Hazırlık sürecinde, sergide eserleri yer alan Balkan Naci İslimyeli, Yusuf
Taktak, Kezban Arca Batıbeki, Arzu Başaran ve Mehmet Uygun’la görüşme ve
eserlerini izleme imkânı bulduk. Zaman ve mekân bakımından kolektif olarak
gerçekleştirilen bu gezide sanatçılardan her biri ayrı bir koridora
uzanarak kendi içsel yolculuğunu, serüvenini yansıtıyor. Balkan Naci İslimyeli,
görüneni, görünmeyen yanıyla işleyen bir duyarlılığın sahibi olarak bölgede
göremediği kadınları işlerken, Arzu Başaran, yüzlerde yoğunlaşan bir
ressam olarak insan yüzlerini taşımış tuvaline. Kezban Arca Batıbeki,
insan, toprak ve su konularını bölgede yüzyıllardır yaşanan savaş ve
trajediyi de dikkate alarak işlemiş. Mehmet Uygun, eserlerinde bölgede
bulunan tarihî yapının ışığında atıflar yaparken Yusuf Taktak, artık
kendisiyle bütünleşen bisiklet metaforunu kullanarak zaman ve mekân
kavramları içinde uzaklığı, kavuşamamayı, izleyenlerin hayli ilginç
bulacağı düzenleme içinde işlemiş.
“Su parıltısının ardında bir hüzün var”
Balkan Naci İslimyeli’nin “Ölü Kızlara Ağıt” adlı eserinde,
‘pencerelere gizlenmiş, gözetleyen, kaybolan’ dediği bölge kadınlarını,
her zaman kullandıkları su kovaları ve çamaşır leğenlerini suyla doldurup
telli duvaklar ekleyerek ve diplerini aynalayarak anlatmış. İslimyeli, kova
ve leğenlerdeki suyun ve aynaların, ‘orada göremediğimiz kadını görüp
hayal etme ve ve kendimizle yüzleşme’ imkânı sağladığını belirtiyor.
İslimyeli’ye göre, eserlerinde hem materyal hem de konu olarak kullandığı
su, sadece toprağı, doğayı yumuşatmıyor; insanları da yumuşatıyor:
“Orası Akdeniz’e benzemeye başlamış. Mezopotamya zaten bereketiyle bir
‘rahim’ toprak. Ama bu suyla bu zenginlikte bir patlama olmuş.” Sergiye
gelen ziyaretçilerin üzerine binebileceği, ‘zincirlenmiş ve birbirine hiç
kavuşamayacak iki bisiklet’i materyal olarak kullanan Yusuf Taktak, önümüzdeki
aylarda Ankara’da ve GAP bölgesindeki şehirlerde de açılacak sergi için
farklı eserler hazırlayacağını belirtiyor ve eserle mekân arasındaki
uyumun altını çiziyor: “Bundan sonraki sergilerde başka şeyler yaparım
belki. Doğrusu da bence bu: Mekâna, atmosfere uygun işler yapmak, mekana ve
çevreye uyumlu olmak...”
Kezban Arca Batıbeki, gezinin ve bu gezide gördüklerinin kendisini çok
etkilediğini ve geçen yıl açtığı ‘Yolda’ adlı sergisinde de büyük
izler bıraktığını söylüyor. Yüzyıllar boyunca pek çok medeniyete beşiklik
etmiş bölgede yaşanan tarihî acı ve trajedi de onun hem zihnine hem
tuvaline yansımış Batıbeki’nin. “Suyun parıltısı insanların yüzüne
vurmuş belki; ama bir kırıklık, bir hüzün var yine de.” diyor Arzu Başaran.
Başaran, Diyarbakır, Mardin ve Urfa’ya ithaf ettiği üç eserinde, yer alan
‘kırık ve hüzünlü’ yüzleri, yöreyi anımsatan dokuların arkasına
gizlemesi, onları daha belirgin kılmak için belki... Gezide resmini besleyen
ana kaynaklarla karşılaştığını ve bu yüzden gezinin kendisi için çok
besleyici ve kazanımlı olduğunu söyleyen Mehmet Uygun ise, tarihî izlerin
ve işaretlerin peşinden gitmiş.
Tarih boyunca pek çok medeniyete barınak olmuş, yaşanan siyasi, ekonomik
ve sosyal sorunları içinde barındıran, GAP ile ekonomik ve sosyal olarak büyük
bir değişime yüz tutan Güneydoğu Anadolu’nun “Sudaki Suret”i, 28
Haziran’a kadar Dolmabahçe Kültür Merkezi’nde sanatseverlerin ilgisine
sunulacak. Önümüzdeki aylarda Ankara’da tekrarlanacak serginin son durağı
ise kendisini anlatan GAP bölgesindeki şehirler... Çünkü serginin bir amacı
da bu. Yöreye tanıklık etmek.
Zaman
|