reklam

Haberler
Haziran  2003

Ünlü ressamlar, Mezopotamya’nın hüzünlü suretini İstanbul’a taşıdı

Günümüz Türk resminin 10 ünlü temsilcisi, “Sudaki Suret” adlı sergide bir araya geldi. GAP bölgesini gezen sanatçılar, bu geziden esinlenerek yaptıkları eserleri İstanbullu sanatseverlerle paylaşıyor.

Balkan Naci İslimyeli, Yusuf Taktak, Kezban Arca Batıbeki, Mehmet Uygun, Arzu Başaran, Mehmet Güleryüz, Tomur Atagök, İsmet Doğan, Ferhan Taylan Erder ve Günnür Özsoy... Günümüz Türk resim sanatının farklı disiplinlerinde eser veren 10 ünlü ressamı, medeniyetin başladığı yer olarak kabul edilen Mezopotamya’nın siluetini, “Sudaki Suret” adlı sergiyle İstanbul üzerine düşürdü. Dolmabahçe Kültür Merkezi’nde dün akşam bir kokteylle açılan sergiye eserleriyle katılan sanatçılar, geçen yıl haziran ayında gerçekleştirdikleri bir Güneydoğu gezisinden esinlenerek görsel izlenimlerini sanatseverlerin beğenisine sunuyor.

Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) İdaresi Başkanlığı tarafından Nurol Holding’in katkılarıyla düzenlenen serginin ilk adımları tam bir yıl önce atıldı. Projenin sahibi Döne Otyam, günümüz Türk resim sanatının on ünlü ismini bir araya getirerek Diyarbakır, Urfa, Mardin ve Gaziantep’i kapsayan bir gezi düzenledi. Çoğunun daha önce hiç gidip görmediği bölgede ressamlar, bölge halkıyla bir araya gelip şehirleri ve tarihî bölgeleri gezdiler. Döne Otyam, “Sudaki Suret” adlı serginin ilk ayağını oluşturan bu geziyle Fırat ve Dicle kıyılarında kurulan antik uygarlıkların izlerini sürmeyi amaçladıklarını belirtiyor ve ekliyor: “Hedefimiz, büyük uygarlıkların yaşandığı bölgede, yeni kalkınma ufuklarını, sanattan hareketle vurgulamaktı. Yüzyıllar boyunca sanatsal yaratıcılığa tanıklık eden bu topraklara yeniden ve çağdaş sanatçı gözüyle bakmak ve çağdaş yorumlar kazandırmaktı.”

Her ressam bölgenin bir yüzünü aydınlatıyor
Hazırlık sürecinde, sergide eserleri yer alan Balkan Naci İslimyeli, Yusuf Taktak, Kezban Arca Batıbeki, Arzu Başaran ve Mehmet Uygun’la görüşme ve eserlerini izleme imkânı bulduk. Zaman ve mekân bakımından kolektif olarak gerçekleştirilen bu gezide sanatçılardan her biri ayrı bir koridora uzanarak kendi içsel yolculuğunu, serüvenini yansıtıyor. Balkan Naci İslimyeli, görüneni, görünmeyen yanıyla işleyen bir duyarlılığın sahibi olarak bölgede göremediği kadınları işlerken, Arzu Başaran, yüzlerde yoğunlaşan bir ressam olarak insan yüzlerini taşımış tuvaline. Kezban Arca Batıbeki, insan, toprak ve su konularını bölgede yüzyıllardır yaşanan savaş ve trajediyi de dikkate alarak işlemiş. Mehmet Uygun, eserlerinde bölgede bulunan tarihî yapının ışığında atıflar yaparken Yusuf Taktak, artık kendisiyle bütünleşen bisiklet metaforunu kullanarak zaman ve mekân kavramları içinde uzaklığı, kavuşamamayı, izleyenlerin hayli ilginç bulacağı düzenleme içinde işlemiş.

“Su parıltısının ardında bir hüzün var”
Balkan Naci İslimyeli’nin “Ölü Kızlara Ağıt” adlı eserinde, ‘pencerelere gizlenmiş, gözetleyen, kaybolan’ dediği bölge kadınlarını, her zaman kullandıkları su kovaları ve çamaşır leğenlerini suyla doldurup telli duvaklar ekleyerek ve diplerini aynalayarak anlatmış. İslimyeli, kova ve leğenlerdeki suyun ve aynaların, ‘orada göremediğimiz kadını görüp hayal etme ve ve kendimizle yüzleşme’ imkânı sağladığını belirtiyor. İslimyeli’ye göre, eserlerinde hem materyal hem de konu olarak kullandığı su, sadece toprağı, doğayı yumuşatmıyor; insanları da yumuşatıyor: “Orası Akdeniz’e benzemeye başlamış. Mezopotamya zaten bereketiyle bir ‘rahim’ toprak. Ama bu suyla bu zenginlikte bir patlama olmuş.” Sergiye gelen ziyaretçilerin üzerine binebileceği, ‘zincirlenmiş ve birbirine hiç kavuşamayacak iki bisiklet’i materyal olarak kullanan Yusuf Taktak, önümüzdeki aylarda Ankara’da ve GAP bölgesindeki şehirlerde de açılacak sergi için farklı eserler hazırlayacağını belirtiyor ve eserle mekân arasındaki uyumun altını çiziyor: “Bundan sonraki sergilerde başka şeyler yaparım belki. Doğrusu da bence bu: Mekâna, atmosfere uygun işler yapmak, mekana ve çevreye uyumlu olmak...”

Kezban Arca Batıbeki, gezinin ve bu gezide gördüklerinin kendisini çok etkilediğini ve geçen yıl açtığı ‘Yolda’ adlı sergisinde de büyük izler bıraktığını söylüyor. Yüzyıllar boyunca pek çok medeniyete beşiklik etmiş bölgede yaşanan tarihî acı ve trajedi de onun hem zihnine hem tuvaline yansımış Batıbeki’nin. “Suyun parıltısı insanların yüzüne vurmuş belki; ama bir kırıklık, bir hüzün var yine de.” diyor Arzu Başaran. Başaran, Diyarbakır, Mardin ve Urfa’ya ithaf ettiği üç eserinde, yer alan ‘kırık ve hüzünlü’ yüzleri, yöreyi anımsatan dokuların arkasına gizlemesi, onları daha belirgin kılmak için belki... Gezide resmini besleyen ana kaynaklarla karşılaştığını ve bu yüzden gezinin kendisi için çok besleyici ve kazanımlı olduğunu söyleyen Mehmet Uygun ise, tarihî izlerin ve işaretlerin peşinden gitmiş.

Tarih boyunca pek çok medeniyete barınak olmuş, yaşanan siyasi, ekonomik ve sosyal sorunları içinde barındıran, GAP ile ekonomik ve sosyal olarak büyük bir değişime yüz tutan Güneydoğu Anadolu’nun “Sudaki Suret”i, 28 Haziran’a kadar Dolmabahçe Kültür Merkezi’nde sanatseverlerin ilgisine sunulacak. Önümüzdeki aylarda Ankara’da tekrarlanacak serginin son durağı ise kendisini anlatan GAP bölgesindeki şehirler... Çünkü serginin bir amacı da bu. Yöreye tanıklık etmek.
Zaman

Arşiv

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz