‘Bienali, çağdaş sanatın
meydan okuyuşu olarak düşünebiliriz’

Twilight of the Idols
(Jesus Christ/Virgin Mary) - Kendel Geers
|
Dokuzu
Türkiye’den 85 sanatçının eserlerini bir araya getirecek 8. Uluslararası
İstanbul Bienali’nin küratörü Dan Cameron ilk kez Zaman’a konuştu.
Cameron’a göre bienal, çağdaş sanatın meydan okuyuşuna sahne olacak.
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın düzenlediği 8. Uluslararası İstanbul
Bienali’nin bu yılki teması, “Şiirsel Adalet”. 20 Eylül –16 Kasım
tarihleri arasında 42 ülkeden toplam 85 sanatçıyı bir araya getirecek
bienalin küratörü Dan Cameron, New York’un en önemli çağdaş müzelerinden
New Museum’un baş küratörü. Bienal dört mekana yerleşecek. |
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın düzenlediği 8. Uluslararası İstanbul
Bienali’nin bu yılki teması, “Şiirsel Adalet”. 20 Eylül –16 Kasım
tarihleri arasında 42 ülkeden toplam 85 sanatçıyı bir araya getirecek
bienalin küratörü Dan Cameron, New York’un en önemli çağdaş müzelerinden
New Museum’un baş küratörü. Bienal dört mekana yerleşecek. Bunlar, TC
Denizcilik İşletmeleri’ne bağlı Antrepo No.4, MSÜ Tophane–i Amire Kültür
ve Sanat Merkezi, Yerebatan Sarnıcı ve Ayasofya Müzesi. Cameron, bienal ile
ilgili ilk kez Zaman’a konuştu. Şiirsel adalet kavramı, adaletin ilk
zamanlarına gönderme yapıyor. Cameron, bu kavramı açıklarken şu örneği
veriyor: “Bir romanda katilin cinayete kurban gitmesi şiirsel adalet değildir.
Ancak, katilin başkalarını öldürdüğü silahla öldürülmesi şiirsel
adalettir.” Bu kavrama ulaşırken birçok kaynağı tarayan Cameron, kavramın
oluşmasını şöyle açıklıyor: “Bu kavramı oluştururken yoğun bir
okuma yaptım. Dinlerden ahlak öğretilerine ve felsefecilerin ürünlerine varıncaya
kadar geniş bir dağarcığı taradım. Dünya ile maneviyatın birbirinde çok
da ayrı olmadığı düşüncesindeyim. Bu bienali, çağdaş sanatın bir
meydan okuyuşu olarak düşünebiliriz. Çünkü sanatın bir dalında çalışanlar,
diğerinin geçerliliğini pek de tanımıyorlar. Bu anlamda birçok sanatçının
yapıtlarında bir karmaşıklığın olduğunu fark ettim. Zıtlıklar ve
birbirinden ayrı kavramların artık çok da geçerli olmadığını düşündüm.
Bu doğrultuda iki kavram kafamda birleşti ve Şiirsel Adalet ortaya çıktı.”
Sıkça dillendirilen bir şikayettir; “Şiir toplumdan, yaşantıdan
soyutlandı, dışlandı. Adalet deseniz, gören haber versin.” diye.
Cameron’a, bu yaygın kanının izdüşümünde, iki ölüden bir dirinin nasıl
meydana geleceğini soruyorum. Aslında kendisi sorunun içerdiği önermeye katılmıyor
ve şunları söylüyor: “Bu kavramların öldüğüne inanmıyorum. Bu daha
canlı bir kavram aslında. Şiirin daha az kişiye hitap ettiği söyleniyor;
ama bence şiir daha fazla kişiyi ilgilendiriyor. Adalet bugünlerde çok tartışılan
bir kavram. Birçok insanın aklında düşünce olarak birbirinden ayrıldığı
noktada. Şiirsel Adalet’e kelime olarak baktığınızda anlamsız gibi görünüyor.
Ama insanları bu iki kavrama farklı bir biçimde bakmaya zorladı. Ve kültürel
yönden de insanların bu iki kavrama farklı bakmalarına yol açtı.”
Reel olanı merak edip şu soruyu yöneltiyoruz Cameron’a “Adil bir dünyada
yaşadığımızı ve şiirin insanların yüreklerinde yer ettiğini düşünüyor
musunuz?” Cameron’un cevabı yalın ve bir o kadar dürüst: “Hayır ve
hayır.” Aslında kendisi bu kavramı ortaya atarken, çağdaş sanatın bu
gidişe bir isyanı olsun istiyor. Ve beklentisini şöyle aktarıyor: “Bu iki
kavramın beklenen her türden sorunu çözebileceğini tabii ki düşünmüyorum.
Ancak katılan sanatçılar arasında bu kavrama daha duyarlı ve derin yaklaşanlar
olacaktır. Bienaldeki eserler bu ortamı canlandırıcı bir özellikte olacak.
Ve belki de bütün bu önermeler tek çatı altında toplanmış olacak.”
Cameron, bu kavramla bienali ilişkilendirirken, küreselleşme ve akabinde
yerel adalet mekanizmalarının belirginleşmesini kıstas alıyor. Ve farklı
adalet mekanizmaları arasında bir uzlaşma arıyor: “Şiirsel Adalet, küreselleşmeye
karşı üretilen bir kavram. Bu kavramı modern sanatta bir çıkış yolu
olsun diye ortaya attım. Adalet kavramına da farklı bir boyut getirmekti
maksadım. Tepkinizi protestolarla gösterebilirsiniz. Çağdaş sanat da insana
tepkisini dile getirebilme anlayışı getiriyor.”
Adalet ve şiir üzerinde, kurumsal yapıların ağırlığını hissettirdiği
bir çağda, Cameron, bir ütopyadan mı bahsediyor? Merakımız buydu. Oysa
kendisi ütopyaları tehlikeli buluyor ve şiirsel adaleti, “bir hoşgörü
arayışı” olarak tanımlıyor. Adalet kavramına getirdiği
“manevi/metafizik” yamaya ise bakışını şöyle özetliyor: “Maneviyat
ile dini aynı yere koymuyorum. Din bazı anlamda ceza anlamına da gelebilir. O
yüzden ben bunları eşit olarak görmüyorum. Bu bağlamda Şiirsel Adalet,
maneviyatın eserlere nasıl yansıdığını ve politik kavramının ne derece
yaşadığını gösteriyor.”
Cameron, dünya gerçeklerinin yanı sıra, Türkiye’nin realitesini de gözden
uzak tutmamış. Türkiye’de böyle bir bienali gerçekleştiriyor olması,
kavrama yaklaşırken önemli bir rol oynamış: “Tabii ki bu kavram oluşurken
Türkiye’deki gerçekliğin etkisi oldu. Bir kavram karışıklığı var. İnsanlar
artık kolay cevaplar aramıyor. Türkiye’deki insanlar da artık nesnelere
daha karmaşık bir açıdan bakıyorlar. Eğer pek kolay cevaplar istemiyorsanız,
sanat bunun için ideal bir araç. ”
8. Uluslararası İstanbul Bienali’nden beklentisini şöyle açıklıyor
Cameron: “En önemli amaç, insanların çağdaş sanatın anlamını ve önemini
anlamaları. Katılan sanatçılar alanlarının en önemli isimleri. Sanatlarını
çok iyi bir yerlere getiren isimler. Bazı insanlar provoke olacak, bazıları
üzülecek ama insanların sıkılmayacağını sanıyorum.”
Bir ümit ya da temenni ile bitiyor Cameron’la yaptığımız söyleşi:
“Filozoflar şairlerin dünyayı yönettiği bir evrenin ideal olduğunu düşünüyorlardı.
Belki şimdi de bu düşünceyi tekrar canlandırabilecek düşünce derinliğine
sahip filozoflar ve şairler olabilir.”
Zaman
|