reklam

Söyleşiler...
Sanat > Mercek Altında

HÜSEYİN ÇAĞLAYAN SERGİSİ

Benim bir dünyam var, bu bazen film olarak ortaya çıkıyor bazen koleksiyon olarak

Modanın sınırlarını zorlayan tasarımcı Hüseyin Çağlayan’ın Place to Passage adlı video yerleştirmesi İstanbul Levent’teki Proje 4L’de gösteriliyor. Bu filmin yanı sıra Hüseyin Çağlayan’ın moda şovları da ekrandan sergileniyor.

Geçtiğimiz yıl da Galerist’te Echoforms adlı bir sergi açan Hüseyin Çağlayan, Türkiye’de modacı kimliğinden çok sanatçı kimliğiyle değerlendiriliyor. Place to Passage Türkçe’ye ‘mekandan yolculuğa’ şeklinde çevrilebilir. Filmde, androjen bir figür (Bennu Gerede oynuyor) bir kapsülün içinde Londra’dan İstanbul’a yolculuk ediyor. Yolculuk suyla dolan kapsülün İstanbul’a varmasıyla sona eriyor. Bu filmi yapan hayal gücü sınırsız sanatçı ise son derece iddiasız görünüyor. Hızlı, telaşlı (tabii Kıbrıs aksanlı) konuşmasını saymazsak sakin biri bile denebilir...

Filminizde Londra’dan İstanbul’a dönüşün hikayesi var. Otobiyografik diyebilir miyiz buna?

-Bir anlamda öyle. Ama benim için evrensel bir durum vardı. Modern hayatın yarattığı süratin içerisinde kurduğumuz yuva söz konusu aslında. Yalnızlık var yaşadığımız mobil hayatta. Bir de modern hayatın bize seçenek tanıdığını, her şeyin demokratik olduğunu düşünüyoruz. Ama bir şekilde sistemler tarafından idare ediliyoruz. Filmdeki karakterin günlük ihtiyaçları kapsül tarafından karşılanıyor. Son aşamada kapsülün suyla dolması, ana rahmine dönüşü temsil ediyor. Yolculuk İstanbul’da bitiyor. Ben İstanbullu değilim, ama Türk’üm. Ana rahmine yolculuğun Londra’da başlayıp İstanbul’da tamamlanması bana cazip geldi. İçgüdüsel bir şey. Biyografim değil ama yaşadığım hayat da var doğal olarak.

Buradaki İstanbul bir öngörü mü, fantezi mi?

Kesinlikle bir fantezi.

George Orwell’inki de fanteziydi.

-Evet, ama İstanbul bu hissi uyandırabiliyor. İstanbul’un gerçekliğinde bir esrarengizlik var. Ben İstanbul’un güzel taraflarına bakarak bunları söylüyorum. Ama oryantalist olarak da bakmıyorum. Kendimi İstanbullu hissetmiyorum, ama yabancı da hissetmiyorum. Bana birçok şehirden daha liberal geliyor. Anglosakson bir liberalizmin olduğu bir şehirde, Londra’da yaşasam da, burada sosyal anlamda daha büyük bir açıklık var.

Kendinizi hangi kültüre daha yakın hissediyorsunuz? 12 yaşından beri İngiltere’de yaşayan bir Kıbrıslı Türk olarak Doğulu musunuz, Batılı mı?

-Mantıken ya da etik olarak kendimce doğru şeyleri yapmaya çalışıyorum, bunu bir kültüre bağlamıyorum. Aile değerleri açısından, paylaşım açısından kendimi Akdenizli hissediyorum. Ama hayat tarzı, iş disiplini açısından Batı’dan etkilendim. Aile değerleri çok önemli bence ve o anlamda Türk’üm. Ama Türk’ün tanımı nedir, onu da bilmiyorum artık; çünkü İstanbulluyla Ankaralı bile çok farklı.

Siz Londra’da Türk, burada ise İngiliz sayılıyorsunuz. Filmde bahsettiğiniz yalnızlık da bu mu? Hep ‘öteki’ olmak?

-Evet, kesinlikle. Daha çok Londra’da olmakla ilgili. Bir şekilde oraya ait olmama hissi oluyor. Bu, bir motivasyon getiriyor. Bence ait olmak istediği için insan daha da gayret ediyor. Sırf orada bir kökü oluşması için. İş için gitmişseniz, hırsınız daha büyük oluyor.

Moda ve sanatı ayırmıyorsunuz. Ama ikisinin tüketimi çok farklı. Modada bir yapıtınızın eskimesi veya bir kenara atılması fikri sizi rahatsız etmiyor mu?

-Yaptığım işlerin zamansız olmasını isterim tabii. Ne kadar çabalasanız da geçiciliği var. Bir de moda endüstriyel bir süreç. Yaptığınız bir üründen 100 tane üretiliyor. Birisi benden bir ceket alırsa onu yıllarca giymesini ve saklamasını isterim.

Sanat, sizin için modayla başlayan bir kariyerin vardığı nokta mı?

-Moda tasarımını seviyorum ve daha az değerli bulmuyorum. Modacı olmamın sebebi bedenle yakın bir şekilde çalışabilmekti. Benim belli bir dünyam var. Bu bazen bir film olarak ortaya çıkıyor, bazen bir koleksiyon olarak. Ama sonuçları ayırıyorum. Artık film projeleriyle koleksiyonları bir arada sunmuyorum. Çünkü ikisinin seyircisi ayrı. Moda seyircisi elbiseleri görmek istiyor, diğer fikirleri anlamıyor. Ben de bunu boşuna yapıyorum, dedim.

Şu anda iki Hüseyin Çağlayan mı var o halde? Modacı ve sanatçı?

-Evet. Benim için giysilerin yeri çok önemli. Sonuçta tasarımcı olarak para kazanıyorum. Modayı bırakıp da sanatçı olmak niyetinde değilim.

Rumlara en yakın kültür biziz ama çok daha açık görüşlüyüz

Evet dememiz gerektiğini düşünüyordum. Ben epey Rum ve Yunan tanıyorum. Büyük bir sorun var, Rumlar geçmişte yaşayan insanlar. Kimlikleri Türk düşmanlığı üzerine kurulmuş diyebiliriz. Rum olmakla, Rum Ortodoks olmak bir arada. Onlar için din çok önemli. Bence kilisenin halk üzerinde çok çirkin ve büyük bir etkisi var. Adamlar bizi hálá işgalci bir güç olarak görüyorlar ve Güney Kıbrıs AB’ye girince bu durumun AB yasalarıyla değerlendirilmesini bekliyorlar. Rumlar’a en yakın kültür olduğumuza inanmama rağmen, bizim daha açık görüşlü ve geleceğe dönük olduğumuzu düşünüyorum. Bu farkı Yunanistan’a gittiğinizde de görüyorsunuz. Geçmişi çok güzel muhafaza ediyorlar, ama ileriye bakmıyorlar. Biz de tamamen ileriye bakıyoruz ve geçmişi muhafaza etmiyoruz. Milliyetçi falan değilim, ama biz daha sevimliyiz kardeşim.
Hürriyet - Miraç Zeynep Özkartal

"Film yapmak bana çok iyi geliyor"

Hüseyin Çağlayan kendisinin tasarladığı ve bir Londra-İstanbul yolculuğunu anlatan filmini sergisinde gösteriyor. Tasarımcı bundan sonra bir kısa film daha çekecek

Proje 4L'ye gittiğimizde yoğun bir telaş var. Çünkü akşama Hüseyin Çağlayan'ın Place to Passage (Mekandan Yolculuğa) sergisinin açılışı yapılacak. Çağlayan röportajdan kalkıyor, gidip ses düzenini kuran ekibe yardım ediyor. Ya da oturduğu yerden çalışanlara komutlar veriyor. Bu arada herkes koşuşturup duruyor.

Bunlar tanıdık sahneler çünkü Çağlayan'la yaklaşık bir yıl önce yine Türkiye'deki sergisinin açılış günü röportaj yapmıştım ve kafası yine çok meşgul, kendisi de bir o kadar yorgundu.

Çağlayan'ın gösterisi için Proje 4L'nin alt katına beş büyük perde yerleştirildi. Bu perdelerde bir kadının (Bennu Gerede) uzay aracına benzeyen bir kapsülle Londra'dan İstanbul'a yolculuğunun filmi gösteriliyor. Her perdede filme farklı bir kamera açısından izlemek mümkün. Film boyunca da piyanodan, bu sergiye özel bestelenmiş bir müzik geliyor. Üst katta ise dört ayrı perdede Çağlayan'ın son iki sezonda yaptığı defileleri sergileniyor.

Bu projeniz bir yol hikayesi mi? Tam olarak neyi anlatıyorsunuz bu filmde?
Bu projenin sponsoru Honda Racing Team olduğundan, içinde "sürat" temasının olması gerekiyordu. Bir araçta hız yaşama duygusu benim de ilgimi çeken bir konu. İnsanın süratle bir mekan yaratması, yalnızlık duygusu, ait olamama hissi...

"Hazırlıklar yedi ay sürdü 140'tan fazla kişi çalıştı"
Neden Kıbrıs'ta başlatmadınız filmi?
Çünkü hayatımın çoğu İngiltere'de geçti. Tamam, Kıbrıs da çok önemli. Orada büyüdüm, ailem orada. Ama benim karakterim İngiltere'de oluştu. Hayatım, ofisim, işim İngiltere'de benim.

Hazırlıklar ne kadar sürdü?
Yedi ay sürdü ve 140'tan fazla kişi çalıştı. Kapsülü sıfırdan yarattık. İçindeki şekiller film boyunca değiştirildi. Bütün fikir, tasarımlar bana ait. Ama yardım da aldım; arkadaki mekanları mimari animasyon yapan bir şirket yarattı.

Oyuncu olarak neden Bennu Gerede'yi seçtiniz?
Bennu burada bazı dergiler için fotoğraflarımı çekmişti. Bu sayede tanıştık ve arkadaş olduk. Onun oyunculuk geçmişi olduğunu duydum. İkna etmek için çok uğraştım. Çok direndi aslında.

"Bennu mayoyu giymemek için uzun süre direndi"
Neden?

"Mayoya benzer bir şey giyeceksin" dedim. O da giymek istemedi. Oraya oyunculuk yapmış birini istedim çünkü belirli hareketler yapmak gerekiyor. Tabii ki Bennu'nun tipi de önemliydi. Çok androjen bir surat ifadesi var.

Androjenlik sizin için neden önemli? Defilelerinizdeki mankenlerde de bu hava var.
Androjen oluşu önemli değil. Bence çok da feminen bir film bu. Defilelerde kızlara "Ciddi ve kendinize güvenerek yürüyün" diyorum. Kızların güvenli ifadeleri bu. Son iki sezonki işlerimde kızlar daha farklı. Saçları daha normal. Önceden makyaj yapmıyorduk. Şimdi azda olsa yapıyoruz.

Mankenlerinizi neye göre seçersiniz?
Bildiğim mankenlerle çalışıyorum. Bu kızlar bizim işlerimizi az çok tanıyor. Benzer, neredeyse birbirinin aynı modelleri kullanıyorum.
Çalışma 5 Haziran'a kadar Proje 4L Galerisi'nde sergilenecek. Tel: (0212) 281 51 50

"Markası için kıyafetlerimi alanlara üzülüyorum"

Sizin tasarımlarınız dünyanın her tarafında sergileniyor. Türk izleyicisiyle dünya izleyicisi arasında ne gibi farklar var?
Buradaki izleyiciden memnunum. İlgimi çeken, dinamik, genç bir nesil var. O gençler beni gerçekten çok heyecanlandırıyor.

Türkiye'de yeteri kadar tanındığınızı düşünüyor musunuz? Buradaki eserleriniz genel olarak çok beğenilerek izleniyor ama belki mesela Gaultier kadar ünlü olsaydınız bu sergide sokaklara kadar kuyruk olacaktı.
(Düşünüyor) Açıkçası burada ne kadar tanındığımı bilmiyorum. Bence yerli modacılar kadar bile tanınmış değilim. Zor bir soru. Benim yaptığım iş çok belirli bir zevke hitap ediyor. Onun izleyicisi dünyada bile çok yaygın değil. Buradaki yerli tasarımcılar basın oyununu iyi oynuyorlar. Tanıdıkları gazeteciler var, onlarla Şamdan'a eğlenmeye gidiyorlar. İngiltere'de de o tür ortamlara karışmıyorum çünkü zaten ünlü olmak için yapmıyorum bu işi. Üzülerek söylüyorum ki birçok tasarımcı ünlü olmayı seviyor. Çok iyi bir örnek verdin. Mesela Gaultier'nin amacı ünlü olup iyi işler yapmaktı. Moda dünyasında benim için parlak bir isimdir. Ben de davet edildiğim her moda partisine gitsem, onun gibi pop klibi yapsam farklı durumda olurdum.

Yurtdışında daha mı çok tanınıyorsunuz?
Moda sektöründekiler işlerimi iyi biliyor.

Videolardan veya sergilerden değil de kanlı canlı, gerçek bir Hüseyin Çağlayan defilesini ne zaman izleyeceğiz Türkiye'de?
Türkiye'de bir defile yapmayı, eğer burada bir pazarımız olursa doğru buluyorum. Burada satış yapmadan böyle bir şeye kalkmam. Ama istiyorum. Sonuçta buradaki basınla da bir ilişkim var ve onlar beni destekliyor. Beymen'le bir ilişkimiz var, umarım önümüzdeki sezondan sonra başlayacağız.

Sizin kıyafetlerinizi kimler giyiyor?
Genelde tasarıma ilgi duyan, mimari ya da mobilya tasarımlarını sevenler... Wallpaper gibi tasarım dergilerini okuyorlar. Bazen alakasız insanlarda da görebiliyorum kıyafetlerimi. Erkek koleksiyonumda daha az sayıda parça olmasına rağmen ikisi de çok iyi gidiyor.

Günlük hayatta giyilebilir şeyler mi?
Kesinlikle. Çoğu günlük hayat için zaten.

Bir Gucci'ye sahip olmak için gidip parayı bastırarak Gucci alanlar var. Sizin de sırf isminiz için kıyafetlerinizi alanlar var mı?
İsmimi sevip de alanlara çok üzülüyorum. Tasarımımı sevmelerini, beğenerek almalarını tercih ederim.

"Hayat kalitem düştü, ben de çalışmayı azalttım"

Görsel sanatların devamı gelecek mi?
Kesinlikle. Yine bir kısa film fikrim var. Bu konuya çok açığım. Bununla "Tasarımcılığı bırakıp film yönetmeni olacağım" demiyorum. Ama film yapmak bana çok iyi geliyor. Bu benim dünyamın bir parçası. Film, fotoğraf, koleksiyonun sunuluşu bağlantılı zaten.

Hangisiyle kendinizi daha rahat ifade ediyorsunuz?
Kıyafet tasarım açısından bana en kolay gelen. Çizmesi kolay ama yapması zor. Fikir açısından da film çok zor ama çok tatmin edici.

Sizin çok çalışmanız bir efsane gibi anlatılır. Her şeyiniz dakikalık programlar halinde neredeyse. Gerçekten bu kadar çok mu çalışıyorsunuz?
Evet ama son iki yıldır bunu değiştirmeye çabalıyorum. Çünkü hayat kalitem gerçekten çok düşmeye başladı. Hiç dışarıdan göründüğü gibi zevkli değil. Çok seyahat ediyorsun. Seyahat etmek hiç renkli değil bence. Son iki yıldır biraz daha ısrarcı davranıp en azından geceleri bir şey yapmamaya çalışıyorum. Bir arkadaşımı görüyorum veya evde oturuyorum.

Etrafınızdakiler ne diyor bu konuda?
Sosyal hayatımı etkiledi tabii. Beni arayanlarla görüşemiyordum. İnsanlarla vakit geçirmek de kendi başına bir proje zaten. Bazen arada küçük teneffüsler almaya çalışıyorum. Altı aydır sağlığım etkilendi çünkü.
Milliyet - Yiğit Karaahmet

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz