Köşe Yazısı

Evlerden Söz Açmak

Yazan: Gürhan Tümer Tarih: 7 Eylül 2007

Rykwert’in Kitabı
“Önce ev vardı” dersek yanlış olmaz; çünkü insanoÄŸlunun yaptığı ilk yapı, hiç kuÅŸkusuz katlı bir otopark deÄŸildi; bir dokuma atölyesi, bir konser salonu da deÄŸildi. O bir evdi.

Aslında o, bir evden çok, bir kulübeydi, bir çardaktı.

Ama tam olarak nasıl bir şeydi?

Bu soruyu tam olarak yanıtlamak hiç kolay deÄŸil, daha doÄŸrusu olanaksız. Ancak birtakım varsayımlar geliÅŸtirilebilir. Joseph Rykwert, On Adam’s House In Paradise adlı kitabında bunu denemiÅŸtir.

Rykwert, o kitabında Vitruvius’tan da söz açar, nasıl yapılması gerektiÄŸi, Tevrat’ta uzun uzun anlatılan ve Yahudiler için çok önemli olan Ahit Sandığı’ndan da. “On Adam’s House In Paradise"da ünlü bir mimarın, Viollet- le- Duc’ün de, mimarlığa meraklı bir din adamının, Laugier’nin de ilk kulübe önerileri yer alır. Rykwert’in o kitabı, ilginç mi ilginç bir kitaptır. Okunması gerekir.

Vitruvius, AteÅŸ ve Ev
Eskiler, ateÅŸi, DoÄŸa’yı oluÅŸturan dört temel öÄŸeden biri sayarlardı. Efesli Herakleitos’a göre ise, ateÅŸ, ilk öÄŸe, temel öÄŸedir. AteÅŸ, tanrılarla yakından iliÅŸkilidir, bir “arche”dir.

Tevrat’a göre, Rab, Sina Dağı’nda, Musa’ya ateÅŸ içinde görünmüÅŸtür. Brahmanizm’in kutsal kitabı Gita’da da, “Brahma ateÅŸle özdeÅŸtir” denilir. AteÅŸ, Yunan Mitolojisi’nde de çok önemlidir. O kadar ki, onu Olympos’dan çalıp insana armaÄŸan eden Prometheus, Olimpos’taki tanrılar tarafından büyük bir cezaya çarptırılmıştır.

Vitruvius ise Mimarlık Üzerine On Kitap adlı ünlü yapıtında, ateÅŸle, bu yazının konusu ev arasında ÅŸöyle bir iliÅŸki kurar:

Eski insanlar, yabani hayvanlar gibi, ormanlarda, maÄŸaralarda ve koruluklarda doÄŸarlar ve avladıkları ile beslenirlerdi. Zaman geçtikçe, bazı yerlerdeki sık aÄŸaçların rüzgâr ve fırtınalarda savrulup birbirine sürtünen dalları tutuÅŸtu; korkunç alevlerden dehÅŸete düÅŸen insanlar, kaçmak zorunda kaldılar. Alevler söndükten sonra yaklaÅŸtıklarında, sıcak ateÅŸin önünde dururken çok rahat olduklarını fark ettiler; daha odun atarak ateÅŸi canlı tutarlarken, baÅŸka insanlar da geldiler. […]Böylece, insanların birbirleriyle sohbeti baÅŸlamış oldu.

[…]Ä°nsanların ilk kez bir araya gelerek, bilinçli toplantılar yapmasının ve sosyal iliÅŸkiler geliÅŸtirmesinin kaynağı ateÅŸin keÅŸfidir […]Ä°nsanlar böylece doÄŸal yeteneklerinin diÄŸer hayvanlardan üstün olduÄŸunu fark ettiler ve kendilerine barınaklar yapmaya giriÅŸtiler.


Bu öykünün hiçbir bilimsel temeli olmayan, masalsı bir öykü olduÄŸu apaçık.

Bachelard’ın DüÅŸleri
Ev, dün olduÄŸu gibi, bugün de çok önemlidir insanoÄŸlu için; onun temel gereksinmelerinden birini, barınma gereksinimini karşılar; onu soÄŸuktan, sıcaktan, yaÄŸmurdan, rüzgardan korur.

Evin daha baÅŸka, daha “ince” iÅŸlevleri de vardır. Fransız filozofu Gaston Bachelard, bunlardan birini ÅŸöyle ortaya koyar:

Evimiz bizim dünya köÅŸemizdir […]Ä°lk evrenimizdir. […]Ev düÅŸü barındırır, düÅŸ kuranı korur; dinginlik içinde düÅŸ kurmamızı saÄŸlar. […]Ev insanın yaÅŸamında kazanılmış ÅŸeylerin korunmasını saÄŸlar, bunları sürekli kılar. Ev olmasaydı, insan dağılıp giderdi.

Ben, Bachelard’ın bu sözlerini, hem çok severim, hem de çok doÄŸru bulurum. “Ev” denilince,
çoÄŸu kez hemen onları anımsarım.

Bu Fransız filozofun yine evle, evlerle ilgili olan ve yine çok sevdiÄŸim daha baÅŸka sözleri de vardır. ÖrneÄŸin, ÅŸu satırlar, onun La poétique de l’espace baÅŸlıklı kitabından alınmıştır:

Ev bize hem dağınık imgeler, hem de bir imgeler bütünü saÄŸlar […]Ev, gerçek bir kozmostur. […]Ä°çinde doÄŸduÄŸumuz ev, anıların ötesinde, fiziksel olarak içimize kaydedilmiÅŸtir. Bir organik alışkanlıklar kümesidir. Aradan yirmi yıl bile geçmiÅŸ olsa, birbirine benzeyen onca merdiveni çıkmış da olsak, doÄŸduÄŸumuz evde, o “ilk merdiven”in reflekslerini yeniden kazanırız, ötekilerden biraz daha yüksek olan o basamaÄŸa, eskiden olduÄŸu gibi yine takılmayız.

Bachelard’ın kitabı da okunası bir kitaptır.

Yeni Ev Çıplaktır
Yeni adamın konutu beyaz bir kağıt kadar çıplak, bir geometri kadar soyuttur. Ne damında duyguların yuvalanmasına elveriÅŸli bir üslup, ne de yalçın duvarlarında anıların tutunacağı bir kıvrım ya da bir leke. Eski ev, içinde yaÅŸayanların bütün zevklerine bir köÅŸe, bütün görüÅŸlerine bir renk ve bir biçim verebiliyordu. Eski ev, bir çamaşır dolabı gibi, sahibinin ruhuna benziyordu. Kapısında, bacasında, saçaklarında, merdiveninde bu nesnelerin gördükleri iÅŸle ilgisi olmayan, pitoresk, yani asalak güzellikler vardı. Bacası tüten evin penceresinde […]ihtiyar bir annenin temizliÄŸini ya da ölü bir ruhun kasvetini görürdünüz.

[…]Yeni konutun kiÅŸiliÄŸi yoktur. […]Apartman sahibinin bayat zevki, yeni mimarinin çıplak sütunlarında, kendine hiçbir tünek bulamaz olmuÅŸtur. […]

Yeni konutta, sahibinin ruhu ve sahiplik iddiası sezilmez. KiÅŸiliÄŸi olmayan bir eve, hiç kimsenin “benim” demeye dili varmaz. Apartman katları iki Ford otomobil kadar birbirine benzemektedir. Birinci katın kiracısı, bir akÅŸam ÅŸaşırarak, ikinci kata girse, yatağına uzanıncaya kadar yanlışlığın farkına varmayabilir. […]

Eskiden her konutu çabucak benimseyen insanlara serseri derlerdi. EÄŸer öyle ise, yeryüzü bugünkü kadar serseri görmemiÅŸtir! Yeni adam, bir vapur kamarasında, bir yataklı vagonda, bir otel odasında, kendini evinde hissetmektedir.

Sabahattin EyuboÄŸlu böyle bakıyor yeni, yani modern eve ve onun çıplak olduÄŸunu açıkça söylüyor.

EÄŸer anılar, bol güneÅŸli, büyük, yalın mekânları deÄŸil de, ince kıvrımları, onların eÄŸriliklerini, girdi-çıktılarını seviyorlarsa, EyuboÄŸlu büsbütün de haksız deÄŸildir.

Tepeden Tırnağa Nostaljik Bir Ev
Türk Edebiyatı’nın en duygulu, en duyarlı yazarlarından biri olan Ziya Osman Saba’nın da, Ev baÅŸlıklı bir yazısı vardır. AÅŸağıdaki alıntıdan da anlaşılacağı üzere Saba’nın evi, tepeden tırnaÄŸa ÅŸiirsel, tepeden tırnaÄŸa nostaljik bir evdir.

Ön bahçenin parmaklık kapısını itip, çimento yolda ilk birkaç adım attıktan sonra, yaylı kapının arkamdan hep o “şırak”la kapanışını, çimentoya süs diye çizilmiÅŸ çizgileri tanır gibi olurken mi duyacağım?

Yoksa mevsimlerden bir eski bahar olacak da, önce durup kapının iki yanındaki ikiz aÄŸaçların yeni açmış leylak kokularını mı koklamak isteyeceÄŸim? […]

Merdivenin hemen dibindeki, sokak çeÅŸmeleri gibi büyük mermer musluÄŸu açacak mıyım yine?[…]

Merdiveni çıkar çıkmaz, hemen saÄŸdaki ilk kapıyı, yalnız erkek misafirler alındığı için olacak, “selâmlık odası” denilen misafir odasının kapısını mı açacak, evime, misafir mi gelmiÅŸ sayılacağım?

Evler ve Odalar
Nermi Uygur da, Gaston Bachelard gibi felsefecidir ve Bachelard gibi, o da yazmıştır ev ve evler üzerine.

Uygur, doÄŸrudan ve düpedüz “Ev” baÅŸlığını taşıyan denemesinde, ilginç, ilginç olduÄŸu kadar da temel olan ÅŸu soruyu sorar:
Nerde baÅŸlar ev, nerde biter? Ne olmazsa ev olmaz?

Ve ÅŸöyle yanıtlar kendi sorduÄŸu bu soruyu:

Odadır evin asıl kurucusu. Odasız ev tasarlanamaz. Tek göz odacığı olmayan bir yere ev denemez. Tek bir oda ev durumundadır bazen.[…] Oturma odasıdır kimi oda. Bütün ev halkınındır orası. Orda oturulur, konuÅŸulur, bağırılır çaÄŸrılır, gülünür söylenir. Aileden sayılan konuklar da buraya alınır çok kez. Bazı evlerin ayrıca konuk odası vardır.[…] Yatak odası uykuya ayrılmıştır. Çocuk odasında hem yatar hem oynar çocuk. Günde birkaç öÄŸün sofranın kurulduÄŸu yerdir yemek odası. Bazı evlerde erkeÄŸe ayrılmış bir çalışma odasına da rastlanır.[…] Nerde bu bolluk? Kaç kiÅŸinin evinde var bütün bu odalar?

Burada ben de ÅŸu soruyu sormak istiyorum:

En fazla kaç odalı olabilir bir ev? Bir sayı sınırı var mıdır bu konuda? Bilmiyorum bu sorunun yanıtını. Ama ünlü Winchester silahlarının yapımcısının gelini olan Sarah Winchester’in evinin 1884 yılında 9 odalı iken, ev sahibesinin tuhaf tutumları sonucunda 160 odalı bir eve dönüÅŸtüÄŸünü; Ä°ngiliz edebiyatının en ünlü yazarlarından biri olan Virginia Woolf’un en sıra dışı romanının kahramanı Orlando’nun 365 odalı bir evde doÄŸduÄŸunu biliyorum.

Mavi Sakal’ın Yasak Odası
Çok odalı köÅŸkler, konaklar, gerçek dünyada olduÄŸu kadar, düÅŸlerde, ütopyalarda, masallarda da karşımıza çıkar. Bunların kimileri kırk odalıdır. Masallarda, bu odaların otuz dokuzuna girebilirsiniz. Yalnızca bir tanesine girmek yasaktır. Mavisakal böyle bir yasak koymuÅŸtur. Gizemli, merak ettiren bir yasaktır bu: O masallarda, o kırkıncı, o sonuncu odaya giren ölür.

II. Abdülhamit’in Ev Adresi
Saray da evdir. Saray, hükümdarın evidir. Öyle ya, XIV. Louis, Versailles’daki görkemli sarayda oturmadı mı? II. Abdülhamit’in ev adresi Yıldız Sarayı deÄŸil miydi? Sonra Topkapı Sarayı’nın Üçüncü Avlusu’na padiÅŸahtan ve en yakınlarından baÅŸka kimse giremezdi çünkü orası padiÅŸahın evinin avlusuydu.

O tür binalara ben saray-ev diyorum ve dönüp Homeros’u okuyorum.

Ä°lyada Destanı’nda, bu destanın kahramanlarından Troya Kralı Priamos’un saray-evi ayrıntılı bir biçimde betimlenir. Homeros’tan öÄŸrendiÄŸimize göre bu saray- evin tam elli odası vardır; bunlar cilalı taÅŸtan yapılmışlardır ve yan yanadırlar. Kızların odalarıyla oÄŸlanların odaları avlunun iki yanındadır. Bütün evler düz damlıdır. Homeros’un öteki destanı Odysseia’da ise Phaiaklar Kralı Alkinoos’un konak olarak da nitelenen saray benzeri evi ÅŸöyle anlatılır:

Bu ara Odysseus da gitti Alkinoos’un ÅŸanlı konağına, / Giremedi içeri, gözleri kamaşıverdi,/ Durakaldı tunç eÅŸiÄŸin önünde, / Ulu canlı Alkinoos’un yüksek çatılı sarayı / Işıldıyordu güneÅŸ gibi, ay gibi. /

Tam Tersi: Küçük Ev
Turner Brooks adlı bir mimarın küçük evlerden söz eden, küçük ev projeleri içeren bir kitabı var. Brooks bu kitabında, küçük bir evin, evet bir ev olduÄŸunu, ancak, kendine özgü birtakım özellikler taşıdığını, dolayısıyla hemen hemen ayrı bir tür sayılabileceÄŸini söylüyor ve böylece, küçük ev kavramını, kısa ama öz bir anlatımla ortaya koyuyor. Brooks ÅŸöyle diyor o yazısında:

[…]Küçük evin küçüklüÄŸüyle ilgili ve gerçekten harika olan bir ÅŸey vardır. Orada, peyzajın içinde, yalnız başına duran küçük ev, mimarlığın sunabileceÄŸi en hareketli imgelerden biridir.Geceleri, o sıcacık parıldayan pencerelerinden saçılan ışıkla, kocaman, karanlık peyzajın içinde kendine bir yer edinen, küçük, sımsıkı, dopdolu bir nesnedir.

Küçük ev, en fazla, ana öÄŸelerle yapılmış ve temel barınak olan bina kavramıyla iliÅŸkilidir. O, ana rahminin güvenli mekânıdır, tanıdıktır, koruyucudur ve rahattır. En doÄŸrudan anlamıyla, küçük ev, bedenimizin bir uzantısıdır; onun duvarları, bizimle, daha az güvenli olan dış dünya arasında yer alan derimizin dış tabakasıdır. Peyzajın daha geniÅŸ mekanına karşı duran bir binanın içinde bulunmak, insanda çok etkileyici ve tatmin edici bir duygu yaratır. […]O, aynı zamanda, dışarıdan bütünüyle gizlenmiÅŸ olan ama içeriden yaprakların oluÅŸturduÄŸu perdenin aralıklarından, dış dünyaya ulaÅŸabildiÄŸimiz aÄŸaç-ev deneyimiyle de iliÅŸkilidir.[…]

Bir küçük evin baÅŸarısının bir bölümü, onun, küçük bir ev olduÄŸunun bilincine ne oranda vardığına baÄŸlıdır.


Turner Brooks’un bu sözlerinden sonra, küçük ev tutkunu olmamak çok zor gibi görünüyor bana.

Thomas More’un Ütopik Evleri
More, Ütopia’sındaki evler için ÅŸunları yazar:

Evlerin rahatlığına diyecek yoktur; hepsi temiz ve güzeldir. Sokaklar boyunca, karşılıklı ve yan yana uzanırlar. Evlerin arkasında geniÅŸ bahçeler vardır. Her evin bir kapısı sokaÄŸa bir kapısı bahçeye açılır. Her iki kapı ayrı olarak da, bir dokunuÅŸta açılacak kadar hafiftir. Kilitler, anahtarlar yoktur. Ä°steyen girebilir; çünkü evde hiçbir ÅŸey özel deÄŸildir, ne varsa herkesin malıdır. Ütopialılar evler konusunda ortaklık ilkesine baÄŸlıdırlar. Özel mülk düÅŸüncesini kökünden yok etmek için her on yılda bir ev deÄŸiÅŸtirirler ve herkesin oturacağı ev kur’a ile belli olur.

More, o evlerle ilgili sözlerini ÅŸöyle sürdürür:

Adanın fethinden beri, özenle saklanan ve 1700 yıllık bir tarihi kucaklayan tutanaklardan öÄŸrendiÄŸimize göre, baÅŸlangıçta evler çerden çöpten, alçacık birer kulübeymiÅŸ. Duvarları kerpiç, saçaklı damları sazlarla örtülüymüÅŸ. Åžimdi ise evler üç katlı, taÅŸ ya da tuÄŸla duvarlı, derli toplu ve içten sıvalıdır. Tavanlar düzdür, ucuz, yanmaz ve yaÄŸmura karşı kurÅŸundan daha dayanıklı bir madde ile kaplıdır.

Thomas More’un verdiÄŸi bilgilere göre Ütopia’daki evlerin bir baÅŸka özelliÄŸi de ÅŸudur:

Dünya’nın baÅŸka yerlerinde […] gösteriÅŸ meraklısı bir evlat, baba evini hor görür ve çok geçmeden, onu bırakıp baÅŸka bir yerde, dünyanın parasıyla bir baÅŸka ev yapmaya kalkar. Ütopia’daysa her ÅŸey önceden öylesine hesaplanmış, düzenlenmiÅŸtir ki, yeni arsalarda yeni evler yapıldığı binde birdir. Evin eskiyen yeri hemen onarılır ve çöküntüler önlenir. Böylece, yapılar az masraf ve az emekle saÄŸlam tutulur.

Evleri Benzetmek
TeÅŸbihte hata olmazmış. Belki de bu nedenle, bir ÅŸeyleri bir ÅŸeylere benzetip durmuÅŸtur insanoÄŸlu. Bu süreç içinde, kimileri de evleri benzetmiÅŸlerdir. ÖrneÄŸin, James Joyce’un ünlü romanı Dublinliler’de Thomes Malone Chandler, Gırattan Köprüsü’nden aÅŸağıya baktığında gördüÄŸü evleri “paltoları kir ve kurum kaplı bir serseri çetesine”; Emile Zola, Le Ventre de Paris adlı romanında bu kentin Haller bölgesindeki kimi evleri gebe kadınlara; Andrea Palladio, I quattro libri dell’architettura adlı yapıtında evi bir kente; Henri Bosco ise, esen büyük bir fırtınaya kahramanca karşı koyarak, onu koruyan evini anaç bir diÅŸi kurda benzetir.

Abdülhak Åžinasi Hisar’a göre ise, BoÄŸaziçi yalıları, “kalbin temayüllerine”, “bir vücudun hastalıklarına”, “ÅŸiir okuyan genç, orta yaÅŸlı veya ihtiyar; resmi veya lâubali; efendi, bey veya paÅŸa; mahalle kadını veya hanımefendi” gibidirler.

Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: büyük harf "D", küçük harf "x", küçük harf "u", küçük harf "n", büyük harf "F", küçük harf "a"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız