Köşe Yazısı

Cumhuriyet ile Mimarlık Arasında Nasıl Bir İlişki Kurulabilir?

Yazan: Korhan Gümüş Tarih: 26 Ekim 2007
Cumhuriyet Bayramı’nı kutlarken bu yazının da Cumhuriyet’le ilgili olmasının uygun olacağını düÅŸündüm.

Cumhuriyet nasıl bir yönetim biçimidir? Bu soruya okul bilgilerimizle ÅŸu yanıtları verebiliriz: Halkın yönetimidir. Ä°ktidarın bir aileye, kiÅŸiye veya bir zümreye ait olmadığı bir yönetim biçimidir… Peki Cumhuriyet yalnızca bir iktidar biçimi midir? Okul bilgilerimizle Cumhuriyet’in ne anlama geldiÄŸini biliriz ama kendi zihinsel ve pratik deneyimlerimiz ve baÄŸlantılarımız, uÄŸraÅŸlarımız ile arasındaki iliÅŸkileri genellikle kurmayız. Oysa Cumhuriyet yalnızca soyut bir kavram deÄŸil, aynı zamanda içinde yaÅŸadığımız, zihinsel dünyamızı geliÅŸtirdiÄŸimiz, mesleki uÄŸraÅŸlarımızı deneyimlediÄŸimiz somut bir ÅŸeydir. Bu nedenle, söylemek bile fazla, “Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı” dediÄŸimizde bu yalnızca belli bir tarihte, zaman diliminde –yani Osmanlı yönetiminde deÄŸil, Cumhuriyet döneminde- gerçekleÅŸtirilen mimarlık anlamına gelmez. Çünkü modern zamanlarda iktidarların meÅŸruluÄŸunun sorunsallaÅŸtırılması yalnızca yönetim biçimlerinin dönüÅŸümünü deÄŸil, sembolik -yani temsili- alandaki her kurgulamanın meÅŸruluÄŸunun sorunsallaÅŸtırılmasını getirir. Bu nedenle Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı’ndan söz ettiÄŸimizde, 19. yüzyılda olduÄŸu gibi biçim repertuarlarında yer alan özel bir mimarlık stilini ya da biçimlerini anlamayız. Mimarlığın mekanı nasıl kavramsallaÅŸtırdığını, nasıl örgütlediÄŸini, nasıl gerçekleÅŸtirdiÄŸini, mimarın zihinsel ve pratik iÅŸlevini sorgulamaya baÅŸlarız. Ya da bütün bu sorgulamaları bir kenara koyar, mimarlığı tarihselleÅŸtirecek, sorunsallaÅŸtıracak her türlü entelektüel uÄŸraÅŸtan soyutlamaya çalışır, bir esnaf gibi yönetimle ilgili tercihleri siyasetin iÅŸi olarak göstermeye çalışırız. Ä°ÅŸte bu iki karşıt pozisyon, yani mekanı, mimarlığı kavramsallaÅŸtırma biçimimiz aynı zamanda Cumhuriyet’ten ne anladığımızı da ortaya koyar: Mimarlık iktidara veya sermayeye bağımlı olarak yönetilen, mimarların da bir sivil toplum kesimi gibi kendi hakikatlerini temsil ettikleri, farklı öznelliklere, yaratıcılığa kapattıkları profesyonel bir deneyimin mi göstergesidir? Yoksa -Cumhuriyet’in yaptığı gibi- temsili olanın sorunsallaÅŸtırılmasına, kamu fikrini profesyonel deneyimlerin çoklu öznelliÄŸine, yaratıcı enerjisine açtıkları modern bir zihniyetin mi göstergesidir? GörüldüÄŸü gibi mimarlık mesleÄŸi edinilmiÅŸ bir kimlik olarak kamu fikrinin ve iktidarın sorunsallaÅŸtırılmasının dışında deÄŸildir. Dolayısı ile nasıl bir Cumhuriyet’ten yana olduÄŸumuzu yalnızca siyasal kavramlarla deÄŸil, mesleki deneyimlerle de yanıtlayabiliriz. Cumhuriyet kavramının mesleki deneyimler içinde tanımlanması aynı zamanda nasıl dönüÅŸtüÄŸü, nasıl geliÅŸtiÄŸi hakkında da bir bilgi verir.

Kültür elitinin iktidar eÅŸliÄŸinde modernleÅŸtirici, toplumsal iliÅŸkileri dönüÅŸtürücü rolü nasıl bir mekan düzeni yaratmıştır? Siyasal alanın geniÅŸlemesi ve kamu fikrinin demokratikleÅŸmesi, çoÄŸulculaÅŸması ile profesyonelliÄŸin dönüÅŸümü arasında nasıl bir iliÅŸki olabilir? Bu soruların yanıtlarını vermek, profesyonelliÄŸin dönüÅŸümü ile mekanın dönüÅŸümü arasındaki iliÅŸkiyi göstermek için burada birkaç örneÄŸe deÄŸinmek istiyorum.

Taksim (Ä°nönü) Gezisi ve 2 Numaralı Park hiç ÅŸüphesiz Cumhuriyet döneminde Ä°stanbul’da gerçekleÅŸtirilen en kapsamlı, en müstesna proje olarak Cumhuriyet tarihinin en önemli belgesidir. Amaç kentin 19. yüzyılda geliÅŸen -ve sınırları Taksim’de biten- yerleÅŸim dokusunun ötesinde Cumhuriyet ve ulus-devletin ideallerini yansıtan, 20. yüzyılın “modern” ÅŸehircilik anlayışına göre yeni bir düzenleme yapmaktır. Kentin merkezindeki bu muazzam düzenleme basit bir mimari program deÄŸil, ulus-devletin kenti kültür yoluyla dönüÅŸtürme, modernleÅŸtirme projesidir. Kentin özel kültür, eÄŸlence, ticaret mekanlarının hemen ötesinde stadyumu, çok amaçlı salonu, tiyatroları ile muazzam bir kültür ve rekreasyon alanı yaratılmıştır. Ancak yapıldığı tarihte doÄŸal olarak bir müzakere ortamının ürünü olmayan ve yönetimi için katılımcı unsurlar içermeyen bu düzenleme siyasal alanın geniÅŸlemesi ile birlikte, deÄŸiÅŸiklikler yaÅŸamaya baÅŸlamıştır. Bugün ise bu alanın bir konsorsiyumun tekeline bırakılması gündeme gelmiÅŸtir. Bu dönüÅŸüm Cumhuriyet kavramının siyasal planda sanki sona erdiÄŸini, iÅŸlevini yitirdiÄŸi görüntüsünü verir ve merkezi siyasal otoritenin kenti anlamlandırma pratiÄŸi içinde özelleÅŸtirilmesi ile gündeme gelir. Oysa sorun Cumhuriyet kavramının kent ölçeÄŸinde çoklu anlamlandırmalara açılma problematiÄŸi ile ilgilidir ve burada iktidar kadar himayeci iliÅŸkiler içindeki kültür elitinin, plancıların ve mimarların oynadığı rol de kamu fikrinin dönüÅŸümünde rol oynar. Ä°lk düzenlemenin doÄŸal olarak demokratik bir müzakere ortamında ÅŸekillenmediÄŸi, ulus-devletin kurulduÄŸu tarihte böyle bir gereklilik olmadığı düÅŸünülürse Ä°stanbul için asıl sorun kamu fikrinin yaratıcı çalışmalara açılamamasıdır. Bu projeyi hangi mimar ortaya koymuÅŸ, hangi tasarım fikirleri ortaya çıkmış, dönüÅŸüm programı hangi plancılar tarafından ve hangi yöntemlerle geliÅŸtirilmiÅŸ bunların hiç birinin yanıtı yoktur. GörüldüÄŸü gibi Cumhuriyet’in nasıl bir yönetim biçimi olduÄŸuna verilecek yanıt profesyonelliÄŸin biçimi ile de ilgilidir.

Kenti anlamlandırma konusunun kamunun ihtisaslaÅŸmış, segmente olmuÅŸ, hakikat inÅŸasına dayanan tepeden inmeci yönetim yapısını sorgulayan ve zorlayan bir gündemi var.

BaÅŸka bir örnek de, mimarlıkla ilgili önemli bir sorunu gündeme getirdiÄŸi için Yenikapı’daki Marmaray ana istasyonu olabilir: Dünya'da kent arkeolojisinin belki de en heyecan verici buluntuları Elefterios (Teodosius) Limanı'nda yapılan kazılarda ortaya çıktı. Kent tarihi açısından heyecan verici bu önemli buluÅŸun yalnızca merkezi yönetim tarafından sürdürülen bir ulaşım projesi, ya da özverili arkeologların gayretleri ile korunması sayesinde yönetilmesi mümkün deÄŸil. Kentin kültürel dönüÅŸümü açısından kamunun ihtisaslaÅŸmış, segmente olmuÅŸ, hakikat inÅŸasına dayanan tepeden inmeci yönetim yapısını sorgulayan ve zorlayan bu buluÅŸun kentin lehine olacak bir biçimde yönetilmesi için kent yönetiminin ve plancıların bu alanı disiplinler arası bir deneyime ve yaratıcılığa açma ihtiyacı var. Oysa kent yönetimine ve müteahhitlere bağımlı olarak çalışan mimarların ve plancıların ne yaptığına baktığınızda olayı teknik bir konu olarak ele aldıkları görülüyor. EÄŸer Ä°stanbul bu büyük buluÅŸu iyi deÄŸerlendirebilirse, kent bu eÅŸsiz geçmiÅŸi ile geleceÄŸini yeniden kurabilir. Åžu anda resmi kuruluÅŸlar tarafından sürdürülen çalışmalar disiplinler arası (arkeologlar, jeologlar, sanat tarihçileri, biyologlar) bir iÅŸbirliÄŸinin örneÄŸini oluÅŸturuyor. Burada yapılması planlanan ulaşım projesinin ortaya çıkardığı ihtiyaç, kazı alanın arkeoloji ötesi bir yönetim organına kavuÅŸmasını, bağımsız enstitülerin devreye girmesini gerektiriyor. Bu açıdan bakıldığında mimari ve ÅŸehircilik çalışmasının da bu yönetimin altında gerçekleÅŸmesini ve burada bir alan yönetiminin oluÅŸturulmasını zorunlu hale getiriyor.

Ä°stanbul’un limanını özelleÅŸtirme meselesi de mimarlık açısından benzer bir problemi ortaya koyuyor. Neredeyse yirmi yıldır kentin kültür ve ticaret merkezinin eteklerini iÅŸlevsiz bir biçimde kapatan alanın dönüÅŸümü için merkezi otoritenin aklına yalnızca özelleÅŸtirme geliyor. Bir takım mimarlar ve plancılar da bu kararı veri alıp, ondan sonra profesyonelliklerini sergilemeye çalışıyorlar. Oysa kamu fikrinin kent ölçeÄŸinde yeniden anlamlandırılması, farklı yaratıcı düÅŸüncelere açılması profesyonelliÄŸin de dönüÅŸümünü gerekli kılıyor. Tarihi Yarımada’da kültür mirasının korunması, 5366 sayılı yasa kullanılarak gerçekleÅŸtirilen uygulamalar da kamu fikrinin gasp edilmesine dayanan kapalı yöntemlerle gerçekleÅŸtiriliyor. Ama bütün bu örnekler içinde bir tanesi var ki nasıl bir Cumhuriyet düÅŸlediÄŸimizi simgesel olarak da ele veriyor: Taksim’e adını veren 250 yıllık su sarnıcında gerçekleÅŸtirilen Cumhuriyet Müzesi. Taksim'e adını veren 250 yıllık maksem bugünlerde Cumhuriyet Müzesi'ne dönüÅŸtürülüyor. Ancak bu müzenin amacının ne olduÄŸu, nasıl programlandığı, hangi tarihçiler ve sanatçılar tarafından gerçekleÅŸtirildiÄŸi tam olarak bilinmiyor. Kent için bir dönüm noktası olabilecek bu müzenin kimsenin haberi olmadan, farklı açılardan irdelenmeden, düÅŸünsel platformlara taşınmadan gerçekleÅŸtirilmesi mümkün mü? Dün geçerken bir belge niteliÄŸindeki Cumhuriyet döneminde yapılan su oyunları sisteminin traÅŸlandığını, yok edildiÄŸini; daha da kötüsü maksemin orjinal saçaklarının kırılarak yerine taklit tuÄŸla ile güya Osmanlı tarzı yeni saçaklar yapıldığını gördüm. Alın size mimarlığın Cumhuriyet’i nasıl kavramsallaÅŸtırdığına, kamusal gücü yaratıcı sorgulama ile mi, yoksa kendi keyfine göre mi kullandığına somut bir örnek…Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: sayý iki, sayý beþ, küçük harf "d", sayý sekiz, büyük harf "W", sayý iki

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız