Köşe Yazısı

Disiplinlerarasılık / Çok Disiplinlilik

Yazan: Ayça İnce Tarih: 20 Kasım 2008

Geçenlerde mezun olduÄŸum üniversiteye, ÅŸimdiki adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne uÄŸradım. EÄŸitimin ilk haftası nasıl olsa sakindir, bir kaç tanıdık yüz görürüm derken, hocaların odalarının dolup taÅŸtığını fark ettim. Seçmeli sisteme geçmiÅŸ okulumda, meÄŸersem ekle-bırak günleri yaÅŸanıyordu. Bu durum içimde ciddi bir kıskançlık yarattı. Åžehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde okurken, bir türlü alamadığım güzel sanatlar derslerini düÅŸündüm. Bizim sanat tarihi derslerimiz dahi “mimarlık fakültesine göre” ölçülüp-biçilirdi. Sanat Tarihi dersi, Güzel Sanatlar Fakültesi'nde iki dönem okutulurken, bize bir dönemde hızlandırılmış olarak verildi. Åžansımıza, sevgili hocamız Zerrin Ä°ren Boynudelik vardı. Bize sanat tarihini, kronolojik olarak tepetaklak çevirip anlatarak hem unutulmaz bir ders verdi hem de en azindan postmodernizmi zamanında yakalamamızı saÄŸladı.

Ä°çimdeki kıskançlığa geri dönecek olursak, belkide postmodern zamanlarda okuyan biri olarak, ben yine de ÅŸanslı sayılırım. Üniversitenin kantininde tanıştığım ve takıldığım bir çok güzel sanatlar öÄŸrencisi arkadaşım sayesinde karanlık oda veya atölyelerine girmek suretiyle, baskı makinaları ve tornaya dokunmak mümkün oldu. Peki, gerçekten bir ders alabilseydim ne deÄŸiÅŸirdi? Sanatçı olma arzum ya da bir hobi edinme niyetim yoktu. Sadece o havayı solumak ve daha çok ÅŸey öÄŸrenmek isterdim. Zaten bildiÄŸim kadarı ile güzel sanatlar hocaları da Mimarlık Fakültesi öÄŸrencilerine pek meraklı deÄŸildi, orada yapılan iÅŸler ciddi idi. Aynı üniversiteden sevgili Cengiz BektaÅŸ’ın deyimiyle Mimarlık Fakültesi ile Güzel Sanatlar Fakültesi'ni ayıran o görünmez çizgi tam da Fındıklı kantininin ortasından geçmekteydi. Bu durum, rıhtımda takılma alanlarına, yaÅŸam biçimlerine, kıyafetlere, okula geliÅŸ - gidiÅŸ saatlerine yansır ve iki tarafın farklarının altını çizerek devam ederdi...

Åžimdi, farklı bölümlerden öÄŸrenciler, kendilerine izin verilen seçmeli derslerden alabiliyor, uygulamalar yapabiliyor. En azından farklı meslek ve birikimlerden öÄŸrencilerle birlikte aynı sınıfı paylaşıyor ve tartışıyorlar. Yani, bizlerin 1990’larda derslerde görmeye baÅŸladığımız, çok disiplinlilik, disiplinlerarasılık, ve esneklik kavramları artık gündelik hayatta da geçerli. Sadece okuduÄŸumuz ve yazdığımızda deÄŸil, ürettiÄŸimiz ve tüketiÄŸimizde de... Bir ÅŸehir planlama öÄŸrencisi olarak aldığımız çok disiplinli eÄŸitim, bu çaÄŸda yanımıza kâr kaldı. Aldığımız “her ÅŸeyden biraz eÄŸitimi”ni, bir uzmanlık alanına indirgemek halen çok emek ve özen isteyen bir uÄŸraÅŸ, ancak sahip olduÄŸumuz çok disiplinli temel ÅŸu an bir çok sabit ve tek taraflı düÅŸünceye karşı da o denli esneklik saÄŸlıyor. Bu bölümün mezunları ÅŸehir plancılığı ve çevre alanlarıyla (mimarlık, peyzaj, emlak - inÅŸaat - haritacılık) beraber ağırlıklı olarak iletiÅŸim sektöründe (yayıncılık, organizasyon, biliÅŸim, reklamcılık) faaliyet gösteriyor.

Ama bugün benim çok disiplinlilikten ya da disiplinlerarasılıktan anladığım ÅŸey ise, daha çok meraklı olmak ve eldekine baÅŸka gözlerle de bakabilmek ile ilgili. Yani mimarlık fakültesine komÅŸu olan güzel sanatlar fakültesi ile iliÅŸki kurmaktan öte veya birçok fakültesi olan bir üniversitede ders yelpazesinden dilediÄŸini seçmenin çok üstünde, görünürde hiç alakası olmayanla baÄŸlantılar kurmak hakkında.

Bu çok disiplinli bakış açısına örnek olarak, son dönemde katıldığım kültür politikaları üzerine toplantıda dinleme ÅŸansına sahip olduÄŸum iki örneÄŸi paylaÅŸmak istiyorum:

Toplantılardan ilki, AÄŸustos sonunda Ä°stanbul’da yapılan Uluslararası Kültür Politikaları AraÅŸtırmaları Konferansı'ydı (ICCPR 2008). Toplantılardan birinde, Kanadalı insan bilimleri uzmanı Alan Stanbridge, Toronto’da canlı icra için tasarlanmış iki yeni mekanı kıyaslıyordu. Ä°lk mekan, Kanada Devlet Opera ve Balesi’nın sahnesi olarak Diamond ve Schmitt Mimarlık tarafından tasarlanan çok amaçlı kültür merkeziydi. Eylül 2006’da açılan ve “Gösteri Sanatları için Dört Mevsim Merkezi” (Four Seasons Centre For Perfoming Arts) olarak anılan mekan, sahip olduÄŸu salonları, dev ÅŸeffaf cephesi ve içindeki dünyanın en uzun tavandan asılan merdiveniyle bir ilk idi. Toronto’da opera ve bale gösterilerinin izlenebileceÄŸi 2011 koltuk kapasiteli muhteÅŸem bir salonu bulunuyordu.


R. Fraser Elliott Hall, The Four Seasons Centre for the Performing Arts
FotoÄŸraf: Steven Evans © 2006


Ama Stanbridge’in esas dikkatleri çekmek istediÄŸi, yılda en az 100 performansa ev sahipliÄŸi yapması planlanan ve devlet operası’nın müdürü Richard Bradshaw’ın adını taşıyan geniÅŸ merdiven sahanlığıydı. Bu merdivenlerin üzerinde otururken bir yandan öÄŸle yemeÄŸinizi yemek, diÄŸer yanda ÅŸeffaf fasattan dışarıyı seyretmek ve dilerseniz de bedava etkinliklerden faydalanmak mümkündü. Ancak Stanbridge’in belirttiÄŸi kadarıyla, bir kamusal alan olarak özellikle tasarlanmış bu mekanın akustiÄŸi çok kötüydü ve gün boyu ise aydınlatma sorunu yaÅŸanıyordu. Ve daha da önemlisi bu merkez için 150 milyon Amerikan Doları harcanmıştı1. Stanbridge’in bu konferans çerçevesinde Dört Mevsim Merkezi’nin yanında sunmak üzere seçtiÄŸi diÄŸer merkezin adı ise “Somewhere There” idi. Türkçe karşılığı “orada bir yerlerde” olan ve canlı müzik için tasarlanan bu mekanının sahibi ve iÅŸletmecisi, aynı zamanda bir caz müzisyeni ve besteci olan Scott Thomson’du. Bu mekanın en ayırt edici yanı, özellikle emprovize müziÄŸe sahnesini ayırmasıydı. Thomson’un iyi bir akustiÄŸe sahip ve sanatçılarla dileyen herkesin takılıp saatlerce doÄŸaçlama caz yapabileceÄŸi rahat bir mekan fikri “Somewhere There”in özünü oluÅŸturuyordu. Stanbridge, emprovize müziÄŸin Torontolular’a eriÅŸiminin gitgide kıstlandığını, emprovize müzik sanatçılarının kiliseler ve sokaklarla çalmak zorunda kaldığının altını çizerek, bu küçücük mekanın, Thompson’un inisiyatifinde emprovize müzik sanatçıları için bir sığınak haline geldiÄŸini belirtiyordu2. Stanbridge, yaratıcı ekonomiler konusunun gurusu olarak bilinen Amerikalı Richard Florida3 ve yandaÅŸlarına da gönderme yaparak, insanların ihtiyaçlarını önemseyip, onlara çözüm yaratmak yerine yaratıcılık adı altında ekonominin sarmalına dolanmalarını eleÅŸtirdi. Stanbridge, iki mekanı yanyana koyarak, bir yanda hem çoÄŸunluklara hitap eden ama bir yandan da elit zevki besleyen bir mekana verilen önem ve harcanan paraya raÄŸmen nasıl amacından uzak durduÄŸunu göstermeye çalıştı. DiÄŸer yanda ise, izleyici sayısı kısıtlı emprovize müzik için bir sanatçı tarafından gösterilen mütevazı ama sahici bir çaba sonucu yaratılan bir mekanın yok olma riski ile karşı karşıya olan bir müzik akımına nasıl taze kan verebildiÄŸini gösteriyordu. SunuÅŸu yapan kiÅŸi dahil salondaki dinleyicilerin neredeyse hiçbiri mimari bir kökenden gelmiyordu, ancak mekanın verileri üzeriden baÅŸlayan bu sunuÅŸ ile kültürün ekonomisi ve politikaları üzerine bir analiz yapmak çok keyifliydi.


Four Seasons Centre for the Performing Arts
FotoÄŸraf: Sam Javanrouh © 2007

Mimarlar ve uygulamalarının sonuçlarının karşıma çıktığı baÅŸka bir sunuÅŸ ise, Lyon’da “Genç Kültür Politikası AraÅŸtırmacıları Toplantısı”nda4 yer almaktaydı. Çalışmalarını Amerika’da sürdüren Ä°talyan ÅŸehir plancısı Davide Ponzini, bize meÅŸhur mimarlar tarafından tasarlanan binaların kentsel yenilemenin yanı sıra nasıl kentler arasındaki küresel ekonomik yarışta rol oynadığını anlattı. Bir ÅŸehir planlama uzmanı olan Ponzini5, yıldız mimarların elleriden çıkmış olan bu binaların, kentler tarafından aynı bir koleksiyoner gibi toplanıp sergilendiÄŸini iddia ediyor. Ve bu tespitle mimarların ürünlerini birer çaÄŸdaÅŸ sanat ürünü olarak ele alıp, küresel ekonomik deÄŸerlerini de tespit edebilmek için sanat yönetimi ve koleksiyonerlik gibi alanlara referansla kullanılan araçlara baÅŸvuruyor. Ancak bir sanat eserinin, pazarda deÄŸerini belirleyen onun estetik ve sembolik özellikleri iken, mimari bir eserin yarışan kentler ekonomisinde deÄŸerini belirleyen faktörleri sıralamak bu kadar kolay olmuyor. Ponzini’nin belirttiÄŸi gibi öncelikle alıcı, tek bir koleksiyoner deÄŸil, kentin kendisi. Yani binlerce kiÅŸinin veya kurumun temsi eden karmaşık sosyal bir yapı. Dolayısıyla kiÅŸisel tercih dışında rasyonel kural ve kanunlara dayalı bir eksen olmak zorunda. Daha da ötesi, karar mekanizmalarında da mutlak bir rasyonelliÄŸi beklemenin yanılsama olacağını kaydetti ve ekledi: “Oyun teorisi, kamusal seçim teorisi gibi teorilerle desteklenen siyasi kolektif seçimi nedenlerini de ortaya koyacak bir analiz yapılmalı.” KonuÅŸmasının devamında, pazar mantığı ile mimarinin kalitesinin de belirlenemeyeceÄŸini iddia etti. Çünkü söz konusu olan herhangi bir sanat objesi deÄŸil, mimariydi. VatandaÅŸlar ve kentlilerin kullanacağı mimari için karar, nasıl bir karar verici tarafındna herkese mal edilebilirdi? Ä°ÅŸte bu noktada tezini bir adım öteye götürerek, mimarinin ortak mal (“common good”) olarak deÄŸerlendirilmesi gerektiÄŸini belirtti.


Yeni Louvre Müzesi, Jean Nouvel
FotoÄŸraf: Gaston Bergeret © 2007


Ponzini, yukarda özetlediÄŸi kuramsal çerçevede çalışmak için, kendine New York, Dubai ve Paris kentlerini seçmiÅŸ. Özellikle Dubai, Milli Banka (Ott), Ana Market (Foster), Yatırımcılar Kulesi (Kpfa), Stratower (Asymptote), Yeni Louvre Müzesi (Nouvel), Görsel Sanatlar Merkezi (Hadid), Denizcilik Müzesi (Ando), Guggenheim Müzesi (Gehry) ile yatırım kararlarını kimin verdiÄŸi belli olmayan bir açık hava müzesi gibi. Keza Paris, küresel ekonominin hizmet ve kültür sektöründe önemli bir yere sahip, ve Milli Kütüphane (Perrault), Arap Dünyası Enstitüsü ve Cartier Vakfı (Nouvel), Milli ArÅŸiv (Fuksas) bu yönte yatırımlarını gerçekleÅŸtiriyor. Ponzini, bu örnekte ise karar vericilerin daha çok elitler olduÄŸunun altını çiziyor. Son örnek New York için ise, her zaman uluslararası mimari estetiÄŸe ve yeniliklere prim vermiÅŸ bu kentte, yıldız mimarların tasarımlarının yeni akımlar çerçevesinde göründüÄŸünü belirtiyor. Mevcut firmaların imajlarının yenilenmesi -New York Times Binası (Piano), Hearst Corporation (Foster), InterActiveCorp (Gehry), Bank of America (Cook+Fox); ekolojik konularda duyarlılık gösterilmesi ve buna örnek olarak ortak kat sahipliÄŸine dayalı binaların yapılması- Mavi Kule (Tschumi) ve Perry Caddesi konutları (Meier) gibi. Bu ülkelerdeki kaar vericiler ve binaların mimarları ile görüÅŸecek Ponzini’nin çalışmasının sonuçlarını hevesle bekliyorum.

Yukarda sunduÄŸum iki örnek belki hiç beklemediÄŸim bir ortamda karşıma çıktığı için bu yazıyı, çok disiplinlilik üzerinden ve üniversite yıllarımdan baÅŸlayarak kurguladım. Åžimdi bir daha bakınca, özellikle kentle ve insanla ilgili tüm sosyal konularda tek taraflı bir bakışın imkansızlığı sanırım ortak kabulümüz.

Günümüzde bir çok konferans ve toplantı düzenleniyor. Disiplinlerarası tartışma ve iÅŸ birliÄŸinin yaratıcı ve öncü sonuçlar doÄŸuracağı inancını ben de taşıyorum. Åžu an kültür politikaları gibi disiplinlerarası bir konu üzerinde çalışıyor olmam, bir çok farklı disiplinden gelen uzmanın yan yana geldiÄŸinde paylaÅŸtığı farklı bakış ve yaklaşımların sonuçlarının ne kadar ufuk açıcı olabildiÄŸini bir kez daha hatırlama imkanı verdi. Ancak mimarlık ve ÅŸehir planlama gibi disiplinlerin kendi toplantılarında, bu etkileÅŸimin hala içine kapalı ve yeterli düzeyde olmadığını düÅŸünüyorum. Bu toplantılarda, kendi disiplininin farklı alanlarında uzmanlaÅŸmış bireylerinin tartışmaları kadar, baÅŸka alanlardaki uzmanlarında bu sürece dahil olması gerektiÄŸini düÅŸünüyorum. DiÄŸer türlü ortaya çıkan sonuçların birbirinin dilinden kavram ithali olduÄŸu inancı beni bir türlü bırakmıyor (Askeriden “stratejik planlama”, tıptan “implantasyon” ya da “reanimasyon” vb.)...



Mavi Kule, Bernard Tschumi
Kaynak: Dezeen.com


Sonuçta, çok disiplinli bakış tercihi, kiÅŸilerin kendisine ve meraklarına baÄŸlı... Ve bu çok yönlü düÅŸünce “merak etmeden” gerçekleÅŸmiyor. Bunu farklı meslek gruplarından uygulayan bir çok uzman var. Ancak neye nasıl yaklaÅŸtıklarını ancak yazarlarsa öÄŸrenebiliyoruz. Yazımı, Engin Gençtan’ın “Kimbilir?”6 adlı kitabında bir yandan insan psikolojisinden bahsederken diÄŸer yandan kuantum mekaniÄŸi ve psikobiyoloji ile mimarlıktan nasıl faydalandığını aktaran bir örneÄŸi ile bitirmek istiyorum:

“Åžehircilik uzmanı bir dostum anlatmıştı, metropol insanının coÄŸrafyası olmadığı için dünyasını sürekli iç mekan olarak yaÅŸadığı görüÅŸünü. Çarpıcı geldiÄŸi için, o günden bu yana bu olguyu anlamak için biraz çaba harcadım, bana anlatılanların doÄŸruluÄŸu benim içinde kanıtlayan bazı verilere yakınlaÅŸtığım izlenimiyle ve üstelik konunun bir baÅŸka boyutu olduÄŸunu da farkederek. EdindiÄŸim izlenimlere göre, sürekli iç mekan yaÅŸantısı zamanın sürekliliÄŸinin algılanmasında da bozukluklar yaratabiliyor ve zaman birbirinden kopuk dilimler halinde yaÅŸanabilir hale geliyor, bu kopukluklar süreklilik kazanmasa da”.

1 Görsel olarak çok etkileyici olan bu mekan üzerine kritikler çok ilgimi çekince, baÅŸka eleÅŸtiriler de okudum. Aralarından en çarpıcı olanı için bkz. http://www.cdnarchitect.com/issues/ISarticle.aspid=178989&story_id=172225114529&issue=09012006&PC=

2 
http://www.somewherethere.org/

3 Daha fazla bilgi için bkz. Florida, Richard (2002) The Rise of the Creative Class, Basic Books, NY

4 ENCATC, Young European Cultural Policy Reserachers Forum, Ekim 2008.

5 Ponzini D. (2008) A theoretical framework on the role of contemporary architecture as an immaterial competitive factor, proceedings European Urban Research Association Conference 2008 "Learning Cities in a Knowledge Based Society", Milan

6 Gençtan, E. (1997) Kimbilir?, Metis: Ä°stanbul. S.68

Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: sayý beþ, sayý 9, sayý sekiz, sayý 9, sayý beþ, büyük harf "B"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız