Köşe Yazısı

Ãœretim, Verimlilik ve Tasarruf Ãœzerine...

Yazan: Çelik Erengezgin Tarih: 16 Eylül 2009
"Enerjiye Mimarca Bir Bakış"

"Bu makalenin yazılmasına, değerli katkıları ve soruları ile vesile olan "temiz enerji" forumu katılımcılarına teşekkür ederim"

Tasarruf Önce mi Sonra mı?
Tasarruf genel anlamda elbette önemlidir. Ama, petrolden, doğalgazdan, nükleerden enerji elde ediyor ve sadece bunlardan tasarruftan bahsediyorsak, ahlaki bir yanlış içindeyiz demektir. Tasarruf metotları ile gündemi doldurmadan önce, doğal döngünün canına okuyan, çanına ot tıkayan bu üretim metotlarından tümden vazgeçmeyi düşünmeliyiz...

Tasarruf önerileri bir "Cambaza bak!" oyununa dönüşmemeli. Temel sorunu göz ardı etmemeli... Öncelikli olarak enerji ihtiyacımızı temiz kaynaklardan üretebilmeyi bilmeliyiz. Bu da çoğu kimsenin anladığı gibi sadece, daha çok PV panel üretmeye ve satmanın bin bir tilki yöntemlerine endeksli değildir.

Yaşam ve üretim koşullarımızı gözden geçirdiğimizde, çok şeyin değişeceğini zaten göreceğiz. Tasarruf, hayatı kısıtlamak, "Üç lambanın birini söndürmek" değildir ve olmamalıdır. Doğru bir tanımla onun adı sadece, cimriliktir... Gerçek tasarruf, örneğin 6 silindirli arabadan, 4 silindirli ama daha konforlu ve işlevsel olana geçmesini bilmek demektir. Aynı sonucu daha verimli yöntemlerle almayı bilmek demektir. O aracın yakıtını benzinden hidrojene döndürebilmesini becerebilmek demektir. Yaşadığımız mekanların mimarca tedbirlerle kendi enerjisini üretebilmesini yani, kendisini ısıtmasını, soğutmasını ve havalandırıp aydınlatmasını sağlayabilmek demektir.

Doğru üretimden kimseyi korkutmayalım. Tasarruf, adeta "Mafya babasının verdiği harçlığı tutumlu harcamaya çalışmak" değil, alnımızın teriyle ve çevresel felaket yaratmadan ürettiğimiz, yani kazandığımız enerjiyi "gönlümüzce fakat akıllıca!" kullanmaktır. "Önce tasarruf" diyenlere "önce doğru ve temiz üretim sonra verimlilik" düşünülmelidir diyorum. En sonra da ve gerek kaldı ise, yaşam konforunu kesinlikle etkilemeyen tasarrufa sıra gelir diyorum.

Ne fark var diyeceksiniz ama bence çok fark var... Enerji Bakanlığının ENVER projesinin en büyük eksiği de bu idi... Mahallen ve çağdaş yöntemle tertemiz üretimden nerede ise hiç bahsedilmeden, sadece "ampul değiştirme" Benzeri kampanyalara soyunuldu... Enerji müsrifi aptal binalarda, insanların hastalanması göze alınıp, yakıt masrafları kısıtlanmaya çalışıldı. Yanlış hesaplanmış kalınlıklarla, nefes almayan, sağlık düşmanı yanlış malzemelerle binalar sarmalanıp, "mantolama" uydurması altında sadece bazı firmalar zengin edildi ve edilmekte... Buna da tasarruf denilmekte...

Yani bence sürekli olarak hedef saptırıldı... O malzeme, ya da o harçlık hangi kaynaklardan geliyor bakılmaksızın, "Bari idareli kullanalım!" denildi. Ahlaki duruşumuzu netleştirmeden, global yanlışların omurgasını okuyamadan, "her şeyin başı tasarruf!" demek, olası aktiviteyi pasifize etmektir. Her şeyin başı üretimdir. Ama, doğru yerde, doğru biçimde, ahlaki değerlerde ve tertemiz yollarda...

Bir arkadaşımızın gayet güzel anlattığı gibi, önce mükellef bir öğün listesi koyup önünüze, sonra da ancak doktorun ikazı ile, yani biraz da mecburiyetten bazı besinlerden vazgeçmek değildir benim bahsettiğim tasarruf. Yani "Geri almak değil, zaten hiç kullanmamaktır." Yani sadece aklımızı kullanmaktır.

Petrol, Doğalgaz, Allahın Emri mi?
Petrolün, doğalgazın, kullanmaya mecbur olduğumuz yakıtlar olduğuna hiç inanmıyorum. Hatta bence saklanmalı daha önemli kimyasal ve bilimsel amaçlarla değerlendirilmelidir. "Az kullanırsak az kirlenir" mantığı değil, "Hiç kullanmamayı hedefleyelim hiç kirlenmesin" mantığıdır insana yakışan...

Dünyanın enerji ihtiyacı artıyor masalı da hiç inandırıcı değil. Dünyanın altıncı büyük ekonomisi Kaliforniya yıllık enerji ihtiyacını yüzde eksi bir ile 1980'ler seviyesine çekebilmiştir. Onlar uzaylı mı?

Bizim aklı evveller de, "Gelişmekte olan bir ülkeyiz, önce sanayileşmeyi tamamlayacağız. Yani bol bol enerji kullanacağız ve dünyayı da elbette biraz kirleteceğiz. Geliştikten sonra az enerji kullanmayı elbette öğreniriz," diyor.. Yani "Önce para kazanalım, arıtma tesisini sonra yaparız" diyen zavallı mantık!

Çok enerji tüketen makineleri yüzünden batma noktasına gelen tekstilimiz ve benzer sanayi dallarımız; bu savurganlıkları ile dünya piyasasından silinmeden, ülkeyi değil kendilerini kurtarmayı becersinler önce.

Yapılması gereken sadece tasarruf değil, üretim ve yaşam biçimlerini değiştirmektir. Hem de Kaliforniya örneğindeki gibi en üst konfor seviyesinde iken...

İşte bunun için, Kyoto'yu ve pek yakında Kopenhag koşullarını kabul etmeliyiz diyenlere de eski bir itirazım var. "Meşhuur Kyoto Anlaşması" başlıklı makalemde de dile getirdiğim gibi: "Bence bir ülke, tartışıp karar verip kendisine mal etmediği hiç bir anlaşmanın altına imza atmamalıdır. %100 yararına bile görünse! Çünkü kendi aklını kullanmayı beceremeyen ulusların ömrü, önüne konan anlaşmaların ömrü kadar olur ancak!"

Küçücük örnek Diyarbakır Güneş Evi enerjiye para harcamayı sıfıra indirdi. Ne petrol istiyor ne doğal gaz. O bir Mars evi midir? Ahlaktan bahsetmem bu yüzden. Kaliforniya'nın başarısı bir toplumsal ahlak ürünüdür. Önceliği akla vermekten bahsediyorum. Tasarruf yasak kelime demiyorum. İçerdiği "geri adım" anlamına değil, "akıllıca" gizli anlamına ağırlık verelim diyorum.

Temiz Kaynaklara UlaÅŸmak

Örneğin, Allah vergisi, dünyamızın hediyesi Jeotermal kaynaklara ulaşmak için, yani sondaj için, jeneratör ve kamyonların harcadığı petrolden bahsedip "Bak görüyor musun yine petrol harcıyorsun!" derler.

Bu gözle bakarsanız hepimiz arabamıza bindiğimiz anda aynı günahı işliyoruz zaten... Fark şu, biz her Allahın günü alternatif aramadan aynı araca binmekte ısrar ediyoruz. Halbuki jeotermal kaynağa ulaştıktan sonra yıllar, yüzyıllar boyu bir daha petrol kullanmadan enerji olanağına kavuşmuş oluyoruz. Sanırım fark anlaşıldı!

Diğer temiz kaynaklara ulaşmanın da, yapılacak AR-GE'lerin de kurgusunda, mevcut olanakları kullanmak yatıyor zaten. Ama sonunda hepsinden kurtulabilmek hedefleniyor. Doğru olan da budur...

Bu da bir savaştır. "Temiz dünya savaşı!" Bir yıl savaşır varınızı yoğunuzu harcarsınız belki ama bir ülkenin, giderek dünyanın geleceğini kurtarırsınız. Aynen istiklal savaşı gibi... Aman kimse ölmesin diye bütün ulus ölüme terk edilmez. Hani bir laf vardır, kavgada yumruk sayılmaz diye... Bu yolda kullanılacak her damla petrolün, doğal gazın başımın üzerinde yeri var. Silahsızlanmak için de silaha gerek var maalesef... Ama silahı bıraktıktan sonra da bir daha elimize hiç almamak gerek.

Aynı Şeyleri Söylüyoruz
Aslında aynı şeyleri söylüyoruz. Sanırım bir çok forumda ve platformda en çok dikkat etmemiz gereken şey, aynı şeyleri farklı biçimlerde ifade ederken, karşı düşüncelerin tarafları gibi durmamızın önüne geçmek... Bir avuç temiz gelecek savaşçısının birbirine düşmesinden daha büyük yanlış olamaz.

"İlle de tasarruf" diyenlere "tasarruf asla!" demedik ki... Önceliğine işaret ettik sadece. On yılı aşkındır, "Türkiye bir işi görmek için dünya ortalamasına göre en az dört katı fazla enerji tüketiyor" derken bazıları utanmasa beni yalancılıkla itham edecekti. Ufak ufak teşebbüs etmediler değil. Unakıtan, biraz da çaresizlikten 2008 için 52 milyar doları ağzından kaçırınca hesapların ne kadar doğru olduğu resmi ağızdan belgelendi. Ben 47 demiştim, petrol zammı arayı açtı. Dünya ortalaması yıllık % 2 artış iken Türkiye'nin "% 8,5 artış gerek!" dayatmasının getirdiği, bütçemizin dörtte birine ulaşan rakamdı bu...

Bu fazlalıktan tek kurtuluş yolunun, aynı işi dörtte bir enerji ile üretebilen sanayiden ve yaşam sürecimizdeki tüm enerji harcamalarının minimize edilmesinden geçtiğini bütün makalelerimde yazdım. 300'ü aşan konferans ve konuşmamda dile getirdim. Bunlar hep verimlilik ve tasarruf önerisi idi. Buna zaten hiç itiraz yok.

Ne Zaman Tertemiz Olacak?

Göktaşı düşmüş de akıllanmışız gibi bir gecede temiz enerjilere geçebilmek de elbette hayal. Buna da hiç itiraz yok. Böyle bir teklifimiz de yok. Geçiş döneminin en az 10 yıl en fazla 20 yıl süreceğini de bilimsel verilerle dile getirdim kaç kez... Peki neye itiraz ediyorum? "Bak çok tasarruflu hale getirdik. Demek ki korkacak bir şey yokmuş. Azı karar çoğu zarar! Petrol düşmanlığı, doğalgaz fanatikliği ile huzurumuzu kaçırmayalım" diyebilen orta yolculara itirazım...

Hedefi doğru koyarsınız ve elbette adım adım ilerlersiniz, uçarak değil. Benim verdiğim örnekler olabilirliğini göstermektir. Çünkü çoğu insan hala bir uzay kabininden bahsettiğimizi sanıyor. Ve maalesef hayatın dışından birçok akademisyen de olur olmaz ifadeleri ile bu işin çok pahalı olduğunu söylüyor. Hayır değil. Bu dönüşüm sadece bir karar ve irade işidir. O dönemde elbette buzdolabının da, otomobilin de, 1.000 tonluk presin de daha tasarruflusunu arayıp bulacağız. Hayatımıza dahil edeceğiz. Süreç böyle işler...

Haa bu arada, tek beklenti ve tek çözüm kanunun çıkması mıdır? Bence hayır. Çıksa da çıkmasa da o kadar çok yapılacak iş var ki!  Eğer onları ihmal eder sadece kanuna bel bağlarsak, çıktığında bundan en çok, ticaretini yapanlar mutlu olur... Sevgili halkımıza ne olur?  Kuşkuluyum... Temiz enerjili bir yaşamı, "bir yaşam biçimi" haline getiremedi isek, aynen inşaat piyasasının şu an içinde olduğu krize benzer bir krize PV panelciler de, sıcak su kolektörcüleri de girer. Çünkü satacak müşteri bulamayacaklardır sonunda. Yaşamsal talep yaratmanın yegane yolu da, sadece sabahlara kadar uzmancaartışmalarından değil bire bir örneklerden geçer.

DilediÄŸin Gibi Kullanmak
Aslında şimdi söyleyeceklerime vesile olan, yine bir dostumuzun "Ben enerjiyi bedavaya üretiyorum, istediğim gibi kullanırım demek de yanlış olacaktır" cümlesine teşekkür ederim. "Enerji Mimarlığı" tekniğinin ve ilkelerinin toplumda henüz özümsenmemiş bir kavram olmasının doğal sonucudur bu tespit. Hak veriyorum. Enerji üretmek eşittir elektrik üretmek yanılgısının haklı itirazıdır bu...

Şimdi... Bilindiği gibi ısıtmak soğutmak ve havalandırmak için kullanılan elektrik, genel üretim içinde çok önemli bir yüzdedir.

1- Eğer siz toprağın, suyun enerjisini kullanarak kendinizi rahatça soğutabiliyor hatta ısıtabiliyorsanız,

2- Sera ve güneş duvarı kullanarak yine ısıtabiliyorsanız,

3- Venturi bacası, rüzgar kepçesi ile ve hatta yine güneş ile havalandırabiliyorsanız;

4- Nefes alabilen fakat nerede ise nefesle ısınabilecek kadar mükemmel izolasyon sağlayan malzemeleri kullanabiliyorsanız;

O zaman, yaşamınızı sürdürmek için kimseden enerji çalmıyorsunuz, hiçbir kaynağı tüketmiyorsunuz demektir. Hele hele kullanırken, dünyayı hiç kirletmiyorsunuz demektir.

Yani onları dilediğinizce ve lazım olduğu kadar her zaman kullanabilirsiniz tasarruf endişesini hiç ama hiç taşımazsınız. Tıpkı bir yelkenlinin, rüzgarı tüketmeyeceğini bilerek, dilediği gibi ve fakat akıllıca kullanmasına benzer bu iş. Eksilen bir şey yoktur, hakkı yenen kimse yoktur.

Hele aydınlatma enerjinizi de yine aynı ilkelerle en az yarı yarıya, doğal çözümler ve mimari tasarımın başarısı ile çözebiliyorsanız, geriye de bir zahmet, kalan ihtiyacınızı yeterince PV panelle ya da rüzgar türbini ve onlarca sürdürülebilir farklı yöntemle karşılamak kalır... Hani onlara para vereceğinizden, şimdi hesabın ve verimlikullanımın, ardından da olabiliyorsa tasarrufun anlamı vardır.

Yani yukarıdaki enerjileri zaten mimari yapılanma detaylarım ve çözümlerimle kendi kendime üretebiliyorsam "İstediğim gibi kullanırım!" Korkacak hiçbir şey yok... Dikkat ederseniz ben daha önce, "dilediğinizce ve akıllıca" kullanabilirsiniz dedim. Akılsızca değil.

Keyif benim demek, akıldışı dev seralar, gereğinden büyük güneş duvarları, kocaman bacalar ve kepçeler yapmak değildir. Ona müsriflik de değil, aptallık denir. Akıl şart... Ama sonrası, gerçekten keyif..

Özetle, önce doğru üretim, sonra doğru yani verimli kullanım diyorum. Daha sonra, gerekiyorsa tasarruf. Yani ilk iki koşulun yerine gelmesi halinde tasarrufa hiç gerek olmayabilir diyorum. Yerli yerinde ve yolunda yani çevresel uyum içinde ise her şey, artık tasarruf demek, "kısıtlama" demektir ve hiçbir anlamı yoktur demek istiyorum.

Yine Ahlak!
"Ahlaki midir?" endişesinin yanıtını da sanırım vermiş oldum. Doğaya uyumlu çözümler, evrensel ahlakın tezahürleridir. Yeter ki onu becerelim. Hiçbir ağaç ormana saygısızlık yapmaz. Çünkü yaşamak için kimsenin enerjisini ya da toprağını ve hatta yağmurunu çalmaz. O yüzden ve ezcümle, bir kişi, kendi hayatını sürdürebilmek için tertemiz, sürekli ve eksilmeyen kaynakları kullanıyorsa ve hele kullanırken "akıllıca" davranıp, sadece gereğince malzeme tüketiyorsa, son derece ahlaki bir duruş sergilemektedir. Toprağın, güneşin, rüzgarın olanaklarını babasının malı gibi kullanma özgürlüğüne sahiptir.

"Enerji Mimarlığı"nın en güzel yanlarından biri de, bireye kazandırdığı sınırsız olanaklar ve hani az biraz da şımarma hakkıdır. Bir baba, verdiği harçlığı en güzel kullanan çocuğuna biraz daha cömert davranır doğal olarak. Doğa baba da bizi aynı duygu ile şımartmaktadır aslında...

 

Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: küçük harf "v", büyük harf "M", küçük harf "v", küçük harf "n", küçük harf "u", büyük harf "B"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız