Köşe Yazısı

Developerlar Aslında Mimar mıdır?

Yazan: Gökhan Avcıoğlu Tarih: 17 Mayıs 2010
Daha doğrusu mimardan developer olur mu? Ben, günümüz developerlarının bir tür mimar olduğuna inanıyorum. Hani mimar imar eden demek ya, iş imar etmekse alın işte, imar eden developer. Mimarın, imara giden yolda, yerçekimi kuralları, havanın hareketleri, imar yönetmelikleri ve uygulama ekiplerince paylaştırılacak kâğıt düzenini bilmekten öteye gitmeyen bir rolü var gibi görünüyor. Eee daha ne olsun diyebilirsiniz elbette, ama sayıları birkaç iyi örneği geçmeyen girişimler hariç, son zamanlarda artan gazetelerin emlak ekleri üzerinde birkaç palavraya sıkıştırılmış tam sayfa gayrimenkul ilanlarını ve pespaye mimarilerini görünce yeni çıkış yolları düşünmek farz görünüyor.

Mimarlık medyası kimi sayfalarında mangalda kul bırakmayacak ahkâmlar ve tartışmalarla ya da emek harcanmış bir projeyi cayır cayır harcarken karşı sayfasında pespaye mimarlıkla imarlanacak bir gayrimenkul girişiminin sayfalarca ilanı bütün bu tartışmalardan muaf boy gösterebiliyor. Ya da sürdürülebilir mimarlık tartışmalarının yazılıp çizildiği bir dergi/dosya konusunun tam orta yerini hem görsel hem çevresel kirletici bir ürün, ilanıyla, ortamı sulandırabiliyor.

Mimarlar sadece politik ya da ekonomik gücü olan ve ona yapı ısmarlayanların hayallerini gerçekleştiren kendinden menkul bir uzman mı? O, hiçbir zaman ona biçilen rolün dışına çıkamaz mı? Sorumluluk sınırlarını genişletemez, gelirini, bulunduğu sektörde pastadan payını arttıramaz mı?
Onu, işi sadece uygun arsa kovalamak, birkaç kelimeyi geçmeyen imar durumu ve elinin altında tuttuğu taşeron firmayı yönlendirmekten öteye gitmeyen bir müteahhitten daha cesaretsiz ve çelimsiz yapan nedir?

Mimarlık okullarında nasıl bir beyin yıkama yapılıyor ki kendi çizdiği çemberin dışına çıkamıyor.

Mimar her gün bir rüyaya yatar, yarın daha iyi olacak ve ertesi gün kapıdan içeriye emsalsiz bir proje getiren bir adam girecek ve ne hayal ettiyse çizip kendisine vermesini isteyecek. Hadi biraz daha ileri gidelim ve bu esrarengiz adam "yalnız bu son projen olacak sonra hayat veda edeceksin" dese bu bile çoğu tarafından kabul görebilir.

Peki, nedir bu mimarın diğer konularda elini ayağını tutan şey de iş ona biri proje ısmarlamaya geldiğinde en iyisini yapabileceğine inandıran? Bu çifte standart cesareti verdiren eğitim sistemi nasıl bir şey? O güne kadar "araştırmaları, bilgi birikimi, takımı taklavatı tamam mı"ya bakmadan, "ya başarısız olursa satmazsa, sevilmezse, yaşamazsa proje ,"diye düşündürtmeyecek kadar gözü bağlı ve naif bir cesareti yıllarca nasıl içinde tutar? Yaptığı işten bu kadar eminse, niye pastadaki payı daha büyümez, işin esas kremasını başkalarına devreder?

Bir de mimarlar geniş bir yanılsama olarak mesleklerinin bir "topluma hizmet" kendilerinin de "ne olursa olsun bir toplumsal yönü ön planda tutacak bir hizmetkâr" olarak görürler. Oysa ki mimarla mesleği arasındaki ilişki çok sallantılıdır. Rönesans'tan beri bir kişisel yorum mesleği olarak gelişmiştir. Kimi toplumlar yönetimleri ve inanışları gereği bu temayülde tutuk kaldıysalar da, gene de her bina için kişisel bir yorum ve kabulden söz edebiliriz. Her mimar buna cesareti oranında kalkışır. Hâlbuki, o toplumun fertleri için bir mimarla ilişki, köşe mutfak dolabının uzanma mesafesinin doğru orantısı ile ölçülebilir. Bu tür üçüncü dereceden karşılaşmalar özellikle genç mimarları travmadan travmaya koşturur. Dış kapının mandalındaki kıvrımlı ya da kıvrımsız seçimde çıkan tartışmalardan, mimar adayı, ya daha güçlenmiş ya da bir daha ayağa kalkamayacak bir mağlubiyetle, bu işveren denen kişilerle mümkünse dolaylı ilişkiler kurmayı seçer. Hâlbuki, bir mimarin işvereni herkes olabilir. İşveren hastalığına yakalanan herkes mimar için bir korkulu rüyaya dönüşebilir.

Mimarin finans işlerinden anlamadığı hatta kendi ofisini bile bu açıdan yönetmek konusunda başarısız oluşu - bu konuda sanatçılara benzer ya da benzetilir ya da o benzemeye çalışır - onun işine sadıklığı ile gözünün başka hiçbir şey görmemesi ile özdeşleştirilir.

Kendi projelerini gerçekleştirmenin yolunu bulmak, yani developer/mimar olmak çok mu zor? Çember dışı ya da mesleğe ihanet, hakaret türünden bir yaklaşım mı sayılır? Yani arsayı bulmak, inşaatını, imarını kendisi olarak yürütmek... Satış, kazanç kaygıları ile konsantrasyonunu kaybetmeden kafasındaki projeleri yapmak. Bu ateşten gömleği giyebilir mi? Yoksa mimara göre proje yapmak zor, müteahhitlik, development kolay işler mi? Öyleyse ,neden mimarlar developerlardan, müteahhitlerden daha az kazanıyor?

Yoksa bana mı öyle geliyor?Konuyla İlgili LinklerYazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: küçük harf "f", küçük harf "f", büyük harf "K", küçük harf "d", sayý dört, büyük harf "P"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız