Köşe Yazısı

Metro Köprüsü Başka Türlü Olabilir

Yazan: Korhan Gümüş Tarih: 16 Eylül 2010
İstanbul'un gündeminde UNESCO Dünya Miras Komitesi'nin 34. dönem toplantısında da ele alınan ve kararda etki analizi yapılarak gözden geçirilmesi istenen Haliç Metro Köprüsü var. Taksim'den Yenikapı'ya uzanacak olan metro hattının tünelleri tamamlandığı halde, Haliç'i geçecek köprü bir türlü yapılamadığı için proje en az on yıl gecikmiş bulunuyor. Bin bir itekleme ile kuruldan geçirilen ve taşıyıcı ayakları kısaltılan bu köprü projesi de bu sefer UNESCO'ya takıldı. İstanbul gene bir ikilemle karşı karşıya: Ya bu içinize sinmeyen projeyi kabul edeceksiniz ya da metroya karşı olacaksınız! Bu durumdan ders çıkarmak bir tarafa, inatlaşma devam ediyor. Belediye Başkanı projeyi yetersiz bulanları "tuzukurular" olarak niteliyor.

Mimarsız ve işletme programı olmadan inşa edilen "Avrupa'nın en büyük kültür merkezi" Sütlüce Kongre ve Kültür Merkezi gibi bir dolu örnek ortadayken, İstanbullular gene bir dayatma ile karşı karşıya. Oysa çocuklar bile bilir: Değil mimarlık, mühendislik bile tek bir çözümden ibaret olamaz. Kamu yöneticileri -kendi evlerinin iç dekorasyonunu yaptırmadıklarına göre- bu tür projelerin yönetiminde profesyonel yöntemler uygulanır. Mimarlar, proje ekipleri farklı kriterlerle seçilir ve kamu yöneticileri kendi kabiliyetleri, kişisel tercihleri ile proje süreçlerini sınırlandırmazlar. Oysa İstanbul'da kamu yöneticileri proje geliştirme süreçlerinde sistemli olarak çok temel bir hata yapıyorlar. Yaratıcı süreci, proje yönetmeyi bilmedikleri için sorunlar hep uygulama aşamasında ortaya çıkıyor. O zaman da iş işten geçiyor. Eleştirenleri de ısrarla "kendi otoritelerine siyasal nedenlerle karşı çıkanlar" olarak algılıyorlar, ya da algılatmaya çalışıyorlar. Böylece ders çıkarmak şöyle dursun, mesele sürekli yanlış anlaşılıyor. Sorunu anlatmaya çalıştığınızda "siz metroyu engellemeye çalışıyorsunuz" diyen yöneticiler buluyorsunuz. Çünkü onların kafası öyle çalışıyor. Oysa proje süreci doğru yönetilse, hem projeler gecikmez, kaynaklar çarçur edilmez, hem de projeler çok daha başarılı olur.

Başka çare yok. Yüz milyonlarca lira harcandıktan sonra bu hattın yerini değiştirmek mümkün değil. Ama bu zorunluluk İstanbullular'ın tek bir çözüme mahkum olmasını da gerektirmemeli. Hatta bu tür durumlarda genellikle bağımsız bir seçici kurul ile bir yarışma yapılır ya da belli kriterler çerçevesinde bir mimar seçilir. Ama hiç olmazsa "projede birkaç düzeltme yapılsın" diyorsanız, ben yalnızca tartışmaya açmak için kafamdaki metro köprüsü hayalini sizinle paylaşmaya karar verdim. Başka mimarlara da bunu öneriyorum.

Hayalimdeki metro köprüsü
1. Mevcut projede metro köprüsü Unkapanı Atatürk Köprüsü ile Galata Köprüsü arasında çapraz (çarpık) olarak yer alıyor. Benim hayalimdeki proje ise metro köprüsünün her iki ucu onlara paralel olarak başlıyor. Sonra yatayda parabolik bir eğimle ucu birbirine bağlıyor. Bu tasarımın mimari ve mühendislik açısından daha çekici ve çevreye uyumlu olduğunu düşünüyorum.

2. Mevcut projede köprünün ortası asma olduğu için iki devasa ayak ve iki uçta kalın taşıyıcılar yer alıyor. Benimkinde ise asma sistem yok. Koskoca açıklık geçen E5 Köprüsünün yanında asma bir köprüyü gereksiz buluyorum. Ayrıca benimkinde ayaklar çift değil, tek ve yuvarlak. Çok hafif bir eğimle kıvrılan köprünün altında çok zarif duruyorlar. Bu nedenle ayaklar değil, köprü platformu zarif bir çelik kurdela gibi öne çıkıyor. Bu platform da rayların genişliğini aşmayacak bir biçimde tasarlandığı için son derece yalın.

3. Mevcut projede metro çift hatlı olarak yer alıyor. Ben ileri kumanda sistemine sahip olan bu metronun köprüde yalnızca tek hat olarak uzanmasını amaçlıyorum. Böylece hatta çalışacak metro katarları yalnızca köprü dışında karşı karşıya gelecekler. Böylece hem maliyet düşecek, hem de köprü daha zarif olacak.

4. Mevcut projede metro istasyonu köprünün ortasında yeralıyor. Benim projemde,  köprü zaten tek hat olduğu için ortada böyle bir kütle yok. Yolcular Şişhane istasyonundan sonra karşı sahilde yer alacak olan istasyonu kullanacaklar. Şişhane istasyonu ile Perşembe Pazarı arasında ise yer altında bir asansör/yürüyen merdiven sistemi olacak.

Hadi bakalım: Bunlar benim bu yazıyı yazarken aklıma gelen çözümler. Başkalarının daha yaratıcı çözümler bulacağına inanıyorum.

Hatırlatma: Demek ki Farklı Olabiliyor!
Kadir Topbaş'ın da çok iyi hatırlayacağı bir dolu örnek var: Bundan on yıl önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi Tünel Meydanı'nı yok edecek bir uygulama yapmaya kalkmıştı.

Bir gün tesadüfen Tünel'den geçerken yere bir şeyler çizdiklerini gördüm. Sorduğumda buraya havalandırma binası ile metro istasyonu girişi yapılacak dediler.  Ellerindeki projeye baktım, inşa edilecek yapılar meydanın kenarlarını koridor haline getiriyordu. Kadir Topbaş'a ulaştığımızda kendisinin de bu çözümden memnun olmadığını, ama başka çare olmadığı cevabını almıştık. Ya metro, ya da meydan feda edilecekti. Belediyeye görüşmeye gittiğimizde "siz metroya karşısınız" diye bizi bir de iteklemeye bile kalktılar. Bilirsiniz yöneticilerin kafası "karşıt siyasal görüşteler, bu yüzden eleştiriyorlar" diye çalışıyor. Düşünebiliyor musunuz? Tünel'den çıkacaksınız ve karşınızda, iki metre önünüzde dörtbuçuk metre yüksekliğinde bir duvar olacak! Tramvay da İsveç Başkonsolosluğu önünde duracak! Yüzlerce yıl geçse, belki bir daha meydanı kullanma imkanı olmayacak!

Belediyenin üst düzey yöneticisi anlaşılan bu metro köprüsü nedeniyle zor durumdaydı ve hıncını bizden almak istedi. Meseleyi bir türlü anlayamadığı için tekrar üsteledik, kavga etmeden yumuşak bir dille "hayır, buraya size yardımcı olmaya geldik," diye ısrarla gerilimi yumuşattık. Yoksa hem Tünel Meydanı'nı kaybedecek, hem de belki bir güzel dayak yiyecektik. Sonra bir hafta süre aldık. Oturup üç farklı alternatif geliştirdik. Bir tanesi uygulandı, havalandırma binası meydandan aşağıya alındı, çıkış Tarik Zafer Tunaya'nın önüne verildi ve meydan kurtuldu.

Benzer bir proje, hatırlatmak isterim, 1987 yılında Galata için yapılıyordu ve ortada "tarihi eser" olarak bir tek Galata Kulesi kalacaktı. Çünkü, Belediye Başkanı'nın ağzından söylersek, "bu yapılar yıkılabilirdi, çünkü bizim ecdadımıza ait değiller"di! Günlerce gecelerce uğraşarak, bu rezaleti zor engelledik. Yoksa Galata Kulesi bir kenara yapışmış kalacaktı.

Şimdi soralım: Fena mı oldu? Demek ki iddia edildiği gibi tek bir mimari çözüm yok. Sorun bu projede de görüldüğü gibi, belediye çevresinde kimlerin etkili olduğunun ve bu kapalı çevrenin "mahalle baskısı"nın analizinin bugüne kadar yapılmamış olması...

Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: sayý yedi, sayý beþ, küçük harf "e", büyük harf "X", büyük harf "K", sayý altý

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız