Köşe Yazısı

Mimarlık ortamına yeni aktörler mi geliyor?

Yazan: Ömer Kanıpak Tarih: 16 Eylül 2005

GeçtiÄŸimiz ay Ä°stanbul Kültür ve Turizm Ä°l Müdürü Doç.Dr. Ahmet Bilgili’nin baÅŸlattığı “Mimarlığın” devlet katında hangi makamca sahiplenilmesi konusundaki tartışma, belki de Türkiye’deki mimarlık ortamı için son 50 yılda tartışılan pek çok konudan daha önemli sonuçlar doÄŸurabilir. Her ne kadar Bayındırlık Bakanlığı, Türkiye’deki imar faaliyetlerini düzenliyor görünse de “Mimarlık” ağır basan kültür kefesi ile Bayındırlık Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı arasında sıkışmış ancak hiç bir zaman sahiplenilmemiÅŸ bir alan.

Hemen herkesin bildiÄŸi gibi 1954 yılında kurulan Türkiye Mimarlar Odası neredeyse 50 yıldır mimarlık ortamını resmi olarak temsil eden tek kurum. Bu özelliÄŸi nedeni ile özellikle basının mimarlık ve ÅŸehircilik ile ilgili hemen her konuda ilk görüÅŸ aldığı Mimarlar Odası aslında bir “meslek odası”. Öncelikli sorumlulukları ve görevleri mimarlık mesleÄŸini icra edenlerin mesleki ihtiyaçlarını karşılamak, mesleÄŸin profesyonel olarak geliÅŸimine katkıda bulunmak, mimarlık mesleÄŸinin ve mimarların çıkarlarını korumak, mesleÄŸin icrası ile ilgili yasal düzenlemelerde görüÅŸ bildirmek ÅŸeklinde özetleniyor. Mimarlar Odası bugüne dek sürdürdüÄŸü çalışmalarında, her ne kadar mimarların büyük kesimince eleÅŸtirilse de, iyi kötü bu sorumluluklarını yerine getirmeye çalıştı. Ancak sorun ÅŸu ki, baÅŸka herhangi bir kamu kurumu, özel giriÅŸim veya sivil insiyatif, bugüne dek mimarlık kültürünün geliÅŸimi için bir çalışma yapmadığı için mimarlık kültürünün geliÅŸmesinin sorumluluÄŸu da, çoÄŸu zaman mimarların kendisi tarafından Mimarlar Odası’na yüklendi.

Oysa mimarların kendi odalarından öncelikli beklentileri kendi mesleklerini daha kolay icra etmelerini saÄŸlayacak düzenlemelerin yapılması, mimarlık mesleÄŸinin toplumdaki güveninin tekrar kazandırılması, meslek içi etik düzenlemelerin yapılması, meslek içi sürekli eÄŸitim ve sürekli denetim mekanizmalarının kurulması, mimarların haklarını koruyucu sigorta sistemlerinin geliÅŸtirilmesi, toplumda yanlış oluÅŸmuÅŸ mühendis-mimar iktidarı ayrımının ortadan kaldırılması, müteahitlerin elinde olan yapı üretim sürecinin başına mimarların getirilmesini saÄŸlayacak yasal düzenlemelerin çıkartılması gibi bir dolu beklenti olmalıydı. Çünkü, baÅŸka hiç bir sivil giriÅŸimin veya kurumun elinde olmayan yasal bir dayanaÄŸa sahip olan Mimarlar Odası’ndan öncelikle beklenenler bu tip mekanizmaların kurulmasıdır. Ancak bunları gerçekleÅŸtirmeye çalışırken bir yandan da sergiler açmaya çalışan, ödüller veren, konferanslar düzenleyen, fotoÄŸraf yarışmaları yapan, malzeme katalogları çıkartan, fuarlar düzenleyen, muhalefet eden ve eylem yapan Mimarlar Odası, ne yazık ki herÅŸeyi yapmaya çalışarak hiçbir ÅŸeyi tam yapamayan ve elindeki yasal kuvveti de yerinde kullanamayan bir meslek odası kimliÄŸine büründü. Bugün mesleÄŸini icra eden mimarların büyük çoÄŸunluÄŸu, aidat yatırmak ve büro tescil belgesi almak gibi zorunlu maddi iÅŸlemler dışında kırtasiye ofisine dönüÅŸmüÅŸ odaları ile iliÅŸki kurmuyorlar. Pek çoÄŸunun, mesleÄŸin geliÅŸimi için yeterli ve gerekli adımları odalarının atmadığını düÅŸünmeleri, en önemlisi Mimarlar Odası’nın kendilerini temsil etmediÄŸi görüÅŸünde olmaları, Mimarlar Odası’nın enerji ve zamanı yanlış kullanmasının, hedeflerini yanlış belirlemesinin bir sebebidir.

Bu aÅŸamada mimarlık kültürünün geliÅŸimi ile mimarlık mesleÄŸinin geliÅŸimini birbirinden ayırmak ve her ikisinin temsiliyet mekanizmalarını birbirleri ile uyumlu ama bağımsız çalışabilecek ÅŸekle getirmek en saÄŸlıklı çözüm olarak görünmektedir. Türkiye’deki mimarlık kültürünün geliÅŸimi ise hiç bir zaman tek bir kurumun güdümünde olamayacak kadar kapsamlı bir proje. Bu açıdan bakıldığında, Ahmet Bilgili’nin önerisini desteklemeyen mimar Mehmet Konuralp ve mimar Cengiz BektaÅŸ’ın itirazları haklılık kazanmaktadır. Mimarlık kültürü, bu amaçla kurulmuÅŸ serbest mimarlık merkezleri, sivil toplum kuruluÅŸları, dernekler, kamu ve özel vakıf üniversiteleri ve hatta mesleki dergiler tarafından zenginleÅŸtirilmesi gereken bir kültürdür. Öte yandan, operanın, tiyatronun, halk sanatlarının, sinemanın temsil edildiÄŸi Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda mimarlığın muhatabının olmaması ise acilen giderilmesi gereken anormal bir boÅŸluktur.

Türkiye’nin bugün belirlenmiÅŸ bir mimarlık politikası olmaması, mimarlıkla ilgili tüm kurumları ve üretimi etkilemektedir. BilindiÄŸi gibi inÅŸaat sektörü ülke ekonomisinde neredeyse %10’luk bir paya sahiptir ve pek çok alt sektör de inÅŸaat sektörüne bağımlıdır. Bayındırlık faaliyetlerinin bu kadar coÅŸkunlukla kimi zaman da vahÅŸice yapıldığı ülkemizde hala arzulanan nitelikli fiziksel çevrelere ve mekanlara kavuÅŸamamız ise esas sorgulanması gereken noktadır. Bugün hala en büyük kentlerimizin en mutena semtlerinde on metre bile olsa düzgün bir kaldırımda yürüyemiyor isek, oturduÄŸumuz apartman dairelerine sığamayıp hala balkonlarımızı kapatmak zorunda kalıyorsak, apartman olarak inÅŸaatına baÅŸlanıp hastaneye dönüÅŸtürülen yapılarda doÄŸup ölüyorsak, hala 150 metre ara ile oransızca yapılmış minareleri ve kubbeleri olan Mimar Sinan kopyası uyduruk camilerde ibadet ediyorsak ve en önemlisi bunları tekrar tekrar yıkıp daha kötülerini yeniden yapıyorsak Türkiye’nin artık bir mimarlık politikası olması gerekmez mi?

Mimarlar Odası Merkez Yönetim Kurulu üyesi Fatih Söyler’in de belirttiÄŸi gibi Malezya’nın bile uzun vadeli yazılı bir mimarlık politikası vardır ve hükümetleri bayındırlık faaliyetlerini, mimarlık kültürünün geliÅŸimi için gerekli etkinlikleri bu politikayı esas alarak belirlerler. Mimarlığı, ulusal kültürün en önemli kollarından biri haline getirmeyi hedefleyerek yaklaşık 20 yılda bunu hızla baÅŸaran Hollanda’nın bugün geldiÄŸi nokta ibretliktir. Bugün “ÇaÄŸdaÅŸ Mimarlık” dendiÄŸinde ilk akla gelen iki ülkeden birinin Hollanda olması (bu ülkeyi örnek alan Ä°spanya ise ikincisidir) ve ulusal mimarlık politikası sayesinde kısa sürelerde yaÅŸanabilir çaÄŸdaÅŸ kentleri inÅŸa etmesi, dünyaca ünlü onlarca mimarı yetiÅŸtirmiÅŸ olması, mimarlık ve tasarım kültürünü ihraç edilebilecek bir ÅŸekilde pazarlayabilen ve mimarlığı için ziyaret edilen bir ülke haline gelmesi, Türkiye’nin rol modeli olmalıdır.

Elbette ki yazılı bir mimarlık politikası ile kentlerimizin kısa sürede güllük gülistanlık olacağını beklemek hayaldir. Ancak en azından uzun vadede rotayı belirlemek adına Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda “ÇaÄŸdaÅŸ Mimarlık Genel MüdürlüÄŸü”nün kurulması, bu yolun baÅŸlangıcı olabilir. Buradaki tehlike ise siyasetin dalgalı seyrine maruz kalmayacak bağımsız bir kadronun kurulma ihtimalinin zayıflığıdır. Öyle ki, bu birim içinde kimi zaman tarihi mimarlığı ve kültürümüzü korumak adına benzerlerini inÅŸa etmek, kopya ve ÅŸekilci mimarlığa prim vermek, beceriksizce kurgulanmış korkutucu bir ulusal mimarlık politikası haline gelebilir (ÇoÄŸu kez Anıtlar Kurulları ile yaÅŸadığımız gibi). Bu nedenle, kurulacak müdürlüÄŸün her ÅŸekilde ÅŸu anda aktif olarak mimarlık kültürünün geliÅŸimi için çalışan serbest mimarlık merkezi yöneticilerinden, sivil toplum kuruluÅŸlarından, kamu ve özel üniversitelerin dekanlarından, mimarlar odasından ve meÅŸruiyetini kanıtlamış bağımsız eleÅŸtirmenlerden “sürekli” danışmanlık almayı kabullenmesi gerekir. Son günlerde yaÅŸanan Devlet Tiyatroları krizi veya AKM binasının yıkılmasına dair haberler de devletin kültürle olan iliÅŸkisini sorgulamamıza neden oldu. Bu nedenle düÅŸünce üretip uygulayan bir birim yerine düÅŸüncelerin üretilmesine platform açan özerk bir birim belki de en iyi iÅŸleyecek model olacaktır. Öyle ki bağımsız kurumları desteklemek kurulacak bu birimin temel görevlerinden biri olmalıdır.

Ulusal mimarlık politikasının belirlenmesini siyasetten bağımsız düÅŸünmek ütopyadır. Ancak mimarlığın devlet katındaki temsiliyetini kısa vadeli politikalardan ve çıkarcı siyaset hesaplarından uzak tutmak da sivil toplum kuruluÅŸlarının ve serbest mimarlık merkezlerinin uyarıları ile olacaktır. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın aradaki bu gerilimin varlığını inkar etmeden, hatta saÄŸlıklı kararları doÄŸuracağını bilerek bu gerilimi akıllıca kullanabilecek, mimarlık ile ilgili birimi, Türkiye’nin mimarlık ortamı için yeni açılımlar saÄŸlayacaktır.

Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: küçük harf "t", küçük harf "h", küçük harf "d", sayý altý, büyük harf "K", büyük harf "B"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız