reklam

Sanat Yazılarından
Diyalog 2002 - II > Aykut Köksal

Tarih: 10 Aralık 2002
Yer: Arkitera Forum

 

2u-8k-4u
Sanat Dünyamız, sayı 84, Yaz 2002, s.65-67 [Aykut Köksal'ın küratörlüğünde, 27.03.2002-26.04.2002 tarihleri arasında Sabancı Üniversitesi Kasa Galeri'de gerçekleşen "Necmi Zekâ/Devamlı Devamsız" Sergisinin broşüründe yer alan metin.]

Resim dizilerinden oluşmuş bir toplam. Her dizi, birbirine sıkı sıkıya bağlanmış resimlerden oluşuyor ve belirli bir izleğin peşinden gidiyor. Diziler ortak bir görsel dille konuşmuyor, her biri kendi görsel kodlarını yaratıyor, işliyor, bitiriyor. Dizilerin ana izleklerini ve adlarını belirleyen çıkış noktaları, aynı zamanda resimlerde düşünsel arka düzlemin ağırlığını gösteriyor ve diziler bunların üzerinden okunduğunda görsel kodlar da açılıyor, sanatçının - Necmi Zekâ'nın - yapıtı ortaya çıkmaya başlıyor. Bu yüzden önce dizilere daha yakından bakmak gerek. Hiç kuşkusuz bu bakış aynı zamanda bu resimlerin nasıl sergilenebileceğini (ya da neden Kasa Galeri'de, özel olarak bu diziler için hazırlanan, bu yerleşme düzeniyle sergilendiğini) gösteren ipuçlarını da sunacak.

Necmi Zekâ bir şair, yani asıl malzemesi sözcükler. Sözcükler kağıda geçtiğinde 'harf' göstergesiyle temsil edilirler. Dizilerin bir bölümünde bu gösterge resme taşınıyor ve bu kez yalnızca imlediği sesi değil, aynı zamanda ana izleği temsil eden öğeye dönüşüyor. Başka bir deyişle, Necmi Zekâ bir gösterge dizgesinden başka bir gösterge dizgesine geçiyor. Schubert Lieder dizisinde her resim bir lied'in başlığını taşıyor. Resmin ana öğesi ise başlığın ilk harfi. Bu öğeler her seferinde farklı bir ritmik oyuna giriyor. Zekâ'nın hareket noktası, Dietrich Fischer-Dieskau'nun Schubert için söyledikleri: "Bütün bir yapıtı, en küçük sayıda ritmik hücrelerle ve yalın armonilerle kurma ustası." Ne ki soyut bir ritmik oyunla yetinmiyor Zekâ, lied'in anlamının peşine düşüyor, An mein Hertz'de 'A' harfleri bir haçı betimliyor, Über allen Zauber Liebe'de 'Ü'ler aşk oyununa katılıyor. Resimlerde harflerin suretleri baskı yöntemiyle elde edilmiş. Tıpkı bir şiiri basılı bir sayfada biçimlendiren tipografik öğeler gibi. Zekâ şiirle, şiirin suretiyle bağlarını koparmak istemiyor. Bu sıkı bağ, hem de benzer bir retorikle H dizisinde de ortaya çıkıyor. Dizinin her resmi Shakespeare'den, Hölderlin'den, Dickinson'dan, Yeats'ten, Rilke'den ya da Celan'dan bir dizeyi taşıyor. Dize yine tek tek basılmış haflerden oluşuyor ve resmin başlığı değil parçası oluyor. Tüm dizelerde ortak bir sözcük var: HEART. Zekâ bu kez de bu sözcüğün baş harfini alıyor, tek başına resmin içine taşıyor, görsel bir imgeye dönüştürüyor. Harflerin - belki de şiirin sayfa üzerindeki renginden ödünç alınmış - siyah rengini ise resmin bütününe götürüyor.

Tam bu noktada yine harflerin siyah rengi üzerinden yürüyen 4 dizisine ve basılı harfleri inatla yineleyen Psycho diagnosis'e gelebiliriz. 4 dizisi, şairin harflerle hesaplaşmasının yeni bir durağı. Zekâ üst üste basılmış yazıların oluşturduğu okunaksız bir yüzeyi (büyük bir olasılıkla hazır bulunmuş bir yüzey bu) kendisine zemin olarak seçiyor. Her biri ayrı bir kağıt talep eden yazılar aynı kağıdı paylaştıklarında, yani eşzamanlılığa aktarıldıklarında artık yazı olmaktan çıkıyor, anlamı dışarıda bırakan bir görüntüye dönüşüyor. Eklemli dil anlamı korumak için artzamanlı yapısını da korumak zorunda. Eşzamanlılık, kaçınılmaz bir zorunlulukla, anlaşılmazlığı doğuruyor, ama bu da başka bir anlam alanı açıyor: Gürültü. Zekâ bu gürültülü zemin üzerine, yeniden harfleri çağırıyor. Ancak bu harfler de anlamlı birimler oluşturmak için değil, kendi varlıklarını duyurmak için resme katılıyorlar ve gürültüyü çoğaltıyorlar. Psycho diagnosis'de ise tekrenkli bir leke üzerine basılmış harfler yine anlam oluşturmanın peşinde değil. Her resim farklı bir alt başlık taşıyor: mythomania, paranoia, schizophrenia, paramnesia, hyperesthesia...vb. Ne var ki ayrı başlıklar taşıyan bu resimler totolojinin sınırlarında dolaşıyor.

Bu dört dizi bağlamında bir kez daha şiire dönebiliriz. Modernist şiir sözcüklerin soyut ilişkiler düzeniyle yetinmemiş, özellikle Lettriste'lerin üretiminde harflerle de soyut oyunlara girişmiş, giderek görselliği şiirin önemli bir özelliğine dönüştürmüştü. Necmi Zekâ şiirinde bu oyunlardan uzak dururken görselliği kendi mecrasına götürüyor, ama dilden harflere ulaşan akış çizgisi bu kez geri dönerek şiirle buluşuyor.

Şiirin doğrudan Zekâ'nın resmini beslediği iki dizi ise Akhmatova ve Menschheitsdaemmerung. Bu diziler ilginç bir biçimde resimsel ifadenin de en fazla öne çıktığı çalışmalar arasında. Necmi Zekâ bu dizilerde yoruma girişiyor, ele aldığı şiirlerin içine giriyor, resimsel karşılıklarını arıyor. Akhmatova'nın şiirleri tekil bir sese dönüşürken, Kurt Pinthus'un derlediği Menschheitsdaemmerung (İnsanlığın Alacakaranlığı) başlıklı dışavurumcu Alman şiiri antolojisinde yer alan şiirlerin yorumları, görsel dilini, antolojinin bütünsel bağlamını gösteren çeşitlemelerde yakalıyor.

Çeşitleme, Necmi Zekâ'nın yapıtının belki de en önemli damarı. Müzik tarihinde, 16. yüzyıldan beri biçimsel örgütlenmenin temel ilkelerinden biri olan çeşitleme, sunulan müzikal temanın aslını değiştirmeden ona yeni görünüşler vermeyi amaçlar. Necmi Zekâ dizilerini oluştururken, müzikal çeşitlemenin yapısal mantığına çok yakın bir işlem gerçekleştiriyor. Önce ana izleği sunuyor, ardından kendini son noktaya taşımaya programlamış bir işleyişle çeşitlemeleri gerçekleştiriyor. Bazı kez ana izlek diziye de adını veren bir başlangıç resminde ortaya çıkıyor ve görsel kodları tanımlıyor, dizinin öteki resimleri de bu tanımlanmış yoldan ilerliyor. Dizilerin başlıkları ve içerdikleri resimlere konan adlar bu çeşitleme mantığını açıkça sergiliyor: Black painting - black loving, black acting, black understanding, black thinking, black talking, black living...vb.-; Back to freedom - back to free vision, back to free time, back to free sex, back to free show, back to free love...vb.-; Are you - are you my full moon, are you my judge, are you my center, are you my hope, are you my child, are you my mozart, are you my puzzle...vb.-; Dialogues - continuous dialogue, obscure dialogue, unavoidable dialogue, ideal dialogue, unconscious dialogue...vb.-...vb.

Çeşitlemenin işleyişi ise diziden diziye değişiyor. Resimselliğin son derece kuvvetle kendini duyurduğu Are you'da, resimler ortak kodlamayı yitirmeden birbirlerinden uzaklaşıyor. Aynı uzaklaşma Biodiversity'de de kendini gösteriyor. Her iki durumda da uzaklaşma keyfi bir karardan değil, diziye yön veren ana düşünceden kaynaklanıyor. Ama her iki dizide de öğeler özerkleşmiyor, bütünün ayrılmaz parçası olmayı sürdürüyor. Anlamı gözlere odaklayan Eyes ise, öğeleri yakın uzaklıkta duran bir çeşitleme dizisi oluşturuyor. Dizi I have something but it's not mine önermesiyle yola çıkıyor ve her adım 'something' yerine başka bir sözü getiriyor: 'a geography', 'a religion', 'a love', 'a war'...vb. Her adımda nesne değişiyor, ama Necmi Zekâ her seferinde özneyi yani gözleri resmediyor: Bu kez resimden resime değişim, biçime yansımaktan kaçan içsel bir devinimle gerçekleşiyor. Gözlerin anlatımında ortaya çıkan bir değişim bu. Anlamı ise adlandırmayla kurduğu gösterge dizgesinin içine yerleştiriyor.

Necmi Zekâ'nın çalışmalarını anlamlandırmak için her seferinde kurduğu gösterge dizgesine bakmak gerek. Harfleri ele aldığında bir dizgeden başka bir dizgeye nasıl atladığını görmüştük. Siyah rengi 'loving', 'understanding', 'thinking', 'crying' gibi edimlerle buluşturan Black painting'de ise gösteren/gösterilen ilişkisiyle oynuyor. Burada renk sıfat olmaktan kurtuluyor, tanımlayan değil tanımlanan oluyor. Daha kısa bir deyişle, Zekâ gösterenle gösterilenin yerlerini değiştiriyor. Tower dizisinde, Chicago'daki Sears Tower gökdeleninin farklı hallerini anlatmaya girişirken, kuleyi resmetmek yerine hazır bir betimden yararlanıyor, çocuklar için yapılmış bir oyuncak damganın izini çeşitlemesinin ana öğesi kılıyor, yani çeşitlemedeki çoğaltma eylemini gösteriyor. Sonuçta başlangıç göstergesi ('hazır kule betimi'/ Sears Tower) 'çoğaltma'nın gösterenine dönüşüyor.

Peki tüm bu saptamalar, Necmi Zekâ'nın yapıtı bağlamında bizi nereye götürüyor? Öncelikle, hem anlam alanları birbirinden kesin çizgilerle ayrılmış, hem de bu ayrılığı görselliğin belirleyicisi kılmış dizilerle karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Böylece yapıtın, serginin motto'suna da yansıyan ilk özelliği ortaya çıkıyor: devamsız. Dizinin öğeleri ise birbirine kenetlenmiş bir bütün oluşturuyor, yani devamlı. Ortak kodlama dizinin öğelerini birbirine bağlarken, bütünsel yapıtı kuran düşünsel süreç dizileri birbirine eklemliyor, yine devamlı. Diziler sergilenen öğelerden ibaret değil, her dizi masanın boyutuyla sınırlanarak sergiye katılıyor. Öteki resimler ise sergi dışında, dosyasında. Bir kez daha devamlı.

Bir 'ressam'ın yapıtının içerdiği retorikten alabildiğine uzakta olduğumuz ortada. Ne bir imzayı tanımlayan tekil bir söz ya da daha genel bir deyişle bir 'üslup' var, ne de her biri tekil entité'ler olarak ortaya çıkan resimler. Aslında çağdaş sanatın 'resim'le hesaplaşmasında, ana sorunsalın resmetme edimi değil, resmin içine katıldığı anlam bağlamı olduğunu gösteren bir üretimle karşı karşıyayız. Hiç kuşkusuz, bunu gösteren öznenin 'disiplin dışından' geldiğini görmeden geçemeyiz. Düşüncenin yapıtı sürüklemesi, giderek sanatçıyı üslup-zanaat sarmalına takılmaktan kurtarması da bununla ilişkili.

İşte Necmi Zekâ'nın resimlerinin Kasa Galeri'deki sergilenme biçimi, bu okumanın neredeyse zorunlu bir sonucu. Resimler çerçevelenmiş, bütünden kopmuş, içine kapanmış entité'ler olarak duvarda sergilenmek yerine masaların üzerinde, diziler oluşturan öğeler olarak yer alıyor. Üzerlerini pleksi tabakaları örtüyor, ama pleksiler resimlerle değil aynı boyutu taşıyan masalarla ilişki içinde. Her masada iki dizi var. Masa tek bir diziye ait öğe değil, yani heykelleşme riski daha baştan ortadan kaldırılıyor. Masaların yerden yüksekliği 83cm. Ne alışılagelmiş bir masanın yüksekliğinde, ne de dizinin bütününü gözden kaçıracak denli göze yakın. On dört dizi yedi masayı paylaşıyor. Masalardan üç tanesi uzun (75cm x 250cm), dördü ise daha kısa (75cm x 175cm). Her masanın her uzun kenarı bir diziyi gösteriyor.

Kasa Galeri iç içe geçen üç mekândan oluşuyor. Girişte yer alan ilk mekânda iki dizinin sergilendiği tek bir uzun masa var. Orta mekân, dört kısa masadaki sekiz diziyi içeriyor. Son mekânda ise dört diziyi taşıyan iki uzun masa bulunuyor. 2u-8k-4u: Sergi sakin bir girişle başlıyor, ses doruğa yükseliyor, karar noktasında sona eriyor.

Sergiden görüntüler için tıklayın.

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz