reklam

Süha Özkan'dan
Diyalog 2002
> Murat Tabanlıoğlu

Tarih: 10 Ocak 2002
Yer: Arkitera Forum

Hayati ve Murat Tabanlıoğlu

Suha Özkan, Mimar ODTÜ Ankara, A A Londra
Hem Hayati Tabanlıoğlu'nun hem de oğlu Murat'ın mimarlık çabalarını nesil olarak köprülemiş olmam, bana bu Mimarlık Bürosunun kırk yılı aşkın katkılarını doğrudan izleme olanağı verdi. Takdir ettiğim Hayati Bey ile kendisini sevip mimarlığını beğendiğim Murat hakkında elekronik ortamın aceleciğinden alınan cesaret ile bir şeyler karalama olanağı verdi.

Öncelikle söylemek gerekir ki her ikisi de apayrı mimarlık değerlerinin ve bambaşka mimarlık dünyalarını adamları.

Hayati Bey Türk mimarlık ortamına Devlet içinde, O'nun işleyiş unsurları olan Devlet Bürokrasisi ile "iyi mimarlık" yapılacağına inanmış ve yaşamının en etkin kesimini devlet kurumlarının erişebileceği mimarlık düzeyini daha ileri götürmeye adamış bir kişi. Üslendiği Atatürk Kültür Merkezi ve Yeşilköy Havaalanı gibi önemli prestij yapılarının belirgin bir mimarlık düzeyinde yürürlükteki ihale, inşaat ve dekorasyon sınırlamaları içinde gerçekleştirmiş bir mimar. Tutumu, temelinde iyi bir tasarım fikrini başında belirleyip o düşünceden ödün vermeden yapıyı olanaklar elverdiğince incelikle bitirmeyi amaçlamış biri. Murat ise özel anamal sermayesi ve saneyileşmiş Türkiye'nin çağdaş mimarlığını tanımlamaya soyunmuş bir eylem adamı.

Hayati Bey'in Atatürk Kültür Merkezi'ini Taksim Meydanı'na bir kentsel üst kültürün varlığını ve sürekliliğini meydanı tanımlayıcı simgesel bir cephe olarak tasarlamış. Yapıyı içe dönük işlevsel bir çözümden çok İstanbul'un anıtsal bir kent ortamını betimleyen bir kentsel tasarım ögesi olarak düşünmesi önemli. Bugün İstanbulun kültürel odağı olan bu yapının meydanla ilişkisi enaz yapının kendi işlevsel bütünlüğü kadar önemlidir. Yeşilköy Havaalanı'nda ise havayolu ulaşımın geleceğini iyi saptamış ve daha büyük sayılara hizmet vermek üzere çoğalabilecek bir moduler dizgesel yapı kümeleri önermesi onun geleceğe yönelik ilerici düşüncelerinin saptamasıdır. Oradaki yapının büyümeye yönelik biçimlenmesi mimari ayrıntılarından çok daha önemlidir. Yine de tüm ayrıntılarda yoğun bir birikimin ülke gerçekleri ile temellendirildiği çözümler gizlidir. Sürekli olarak Türkiye'deki yapı sanayisini kollamış ve tüm ayrıntılarını kendi yaratıcılığını kullanarak kalıcı, ucuz ama iyi ayrıntılanmış bileşimlerle bir araya getirmiştir. Yirmi yıla yakın bir zamandır bu yapının ilginçliğini yitirmeden asil bir biçimde yaşlanmasını temelinde özümlenmiş tasarım ve yapı teknolojisi kaygıları ile geliştirilmiş olmasından kaynaklanır.

Hayati Tabanlıoğlu oğlu Murat için de kendi yeteneğini biçimlendiren disiplinli Alman okulunu önermiş ve Viyana'da okuyan Murat'la birlikte gerçekleştirdikleri Doğan Media Center bir bakıma iki neslin birlikteliğinin bilgi ve sevgi aktarımının yeraldığı yoğun bir mimarlık ortamı olmuştur.

Bu yapı ile birlikte Hayati Bey Türkiye'deki yapısal ve ekonomik değişimi özümserken yeteneğini bu değişimi biçimlendirmek üzere oğlu ile bütünleştirmiştir. Az da olsa birlikte çalıştkları Ataköy'deki otelden söz etmiyorum. Çünkü o yapı daha çok Hayati Bey'in kamu sektöründen çıkıp özel sektörle yaptığı bir ısınma hareketidir. Bu nedenle DMC hem değişimin hem de sürekliliğin habercisidir.

Ben mimarlıkta tasarım dili ve tutumu olarak iki nesil arasında bir sürekliliiğin olabileceğine inanmıyorum. Çünkü tasarım her neslin kendi zamanı ve değerleri ile ancak bir kişinin sonuçlandırıcı kararları sonucu edinilen bir dışavurum bütünü. Ama bu süreci belirleyen değerler önem kazanmaktadır. Kısacası Murat'ın mimarlığında Babası'ndan aldığı değerler ve disiplin Babası'nı tasarım anlayışından daha önemlidir. Yoksa Hayati Tabanlıoğlu yapıları ile Murat Tabanlıoğlu yapıları arasında süreklilik aramak yanıltıcı olur.

Önce, Baba 1956-90 Oğul ise 1990 sonrası etkinlik gösteren kişiler ve tasarımın toplumsal, ekonomik ve yerel koşulları tümüyle farklı. Ama aralarında meslek disiplini ve ahlakı konusunda kesin bir süreklilik var. Bence bu çok önemli. Öncelikle mesleğe ve mesleğin varolduğu ülke ortamına saygı çabalarının ana itici güçü olarak belirmekte. Hayati Bey, tam anlamı ile "Devlet Mimarı" mertebesine çıkmış bir bakıma Mimar Kemalettin Bey , Vedad Bey, Seyfi Arkan kendisinden sonra Behruz Çinici düzeyinde bir sorumluluğu taşımış bir kişi. Onun getirdiği disiplin Devlet ortamını mimarlık değerleri ile yüceltmek. Bu yüceltmenin ise çağdaş tasarım, çağcıl teknoloji, ilericilik (modernism) ve kaynakların iyi ve anlamlı kullanımı ile olabileceğine olan inanç.

Bu üç unsur Murat'ın mimarlığında da var. Onun ötesinde Babası'ndan aldığı etik değerlele pekişmiş tasarım disiplini onun profesyonelizmin kaynağı olarak belirmekte. Bu disiplin içinde geçici değerlere, modaya uymak, ilginç olmak, gündeme girmek yada gündemde kalmak için yapılan geçiştirici çözümlere yer bulamazsınız. Her ikisinin de paylaştığı Modernizmin kalıcı değerleri. Kısacası: yapı işlevin gereğini yapacak, bezeme oyuncak gerekmeyecek, teknoloji en uygunu en duru dışavurumları sağlamak üzere kullanılacak. Dolayısı ile Hayati Bey'in Devlet adamlığı ve ciddiyetinin mimarlık temeli olan çağdaşlık Murat'ın mimarlılığının temeli.

İşte süreklilik burada yatıyor.

Gerçekten de eğer Murat Babası'nın oluşturduğu tasarım disiplinin sürdürücüsü olmayı yeğlese idi herhalde şimdi genç yaşında eriştiği saygın konuma gelemezdi. Kendi yeteneğini ve inandığı mimarlık disiplinini Babası'nın kendi saygılığını tanımlayan değerlerle pekiştirdiği için başarılıdır.

Bu kısa saptama yazısında Murat'ın Türk mimarlığına olan katkılarına tekil yapılarını anarak yer vermek olası değil. Ama bilinmesi gereken bir konu var o da yine Hayati Bey'e Devletin güvenerek verdiği "Büyük Projeler Mimarı" ünvanını Murat'ın çok daha karmaşık ve acımasız olan özel kesimden kendi çabası ve yeteneği ile edinmiş olmasıdır. Türkiye'de gelişen anamal ekonomisi, yeni yaşam ve alış-veriş ilişkilerinin gereksindirdiği "Büyük yapıları" olağanüstü bir tasarım becerisi ile Türkiye'deki yapı teknolojisini de olabileck en uç noktalarda zorlayıp bu teknolojinin kesici ucunda ürünler vermekte olmasıdır.

Öncelikle büyük yapıların gerektirdiği kentsel tasarım değerlerini ön plana çıkaran Murat bu büyük yapıların gerektirdiği tüm teknik alanları kapsayan karmaşık proje üretme sürecinde de becerisini kanıtlamıştır. Belki de Türkiye'de bir türlü oluşamayan "Corporate Design Firm" olmaya en yakın kuruluşu yaratan kişidir. Bu becerisini ayrıca, sürekli olarak yurt dışındaki nitelikli başka proje üreten firmalarla kurduğu birliktelikler ile de kanıtlamaktadır. Burada Murat'ın yine önceki nesilden devir aldığı işin "kaptanı" olmak yani mimarlığın temel uğraşısı olan "tasarımcı mimar" konumundan ödün vermemesi bence en saygı duyulacak savaşımıdır.

Türkiye'de büyük yapıların başlangıçta tasarım sürecinde önemli rol alıp, sonra bir kenara itilip, genellikle ABD kökenli, "ikinci sınıf" yabancı mimarlık şirketi becerisi ile oluşturan yapıların gerçekleşmesi sonucu ortaya çıkan "ağlayan mimarlar" olgusuna da çözüm getirebileck denli önemli bir erişimdir. Çünkü Türkiye'de mimarlık hala "artisanal" bir uğraşı olarak algılanma ve tasarımcılığın savunması bu dil ve değerler içinde yapılmaktadır. Oysa dünya değişmiş, destek mühendislik hizmetleri olağanüstü karmaşıklaşmıştır. Ama bu hizmetler "mimar"ın elinde ve emrinde olmalıdır. Yabancı mimarlık firmalarının devreye girdikleri zaman ne denli bir proje sunuş ve proje yönetimi sergiledikleri, bizim mimarlar topluluğumuz tarafından hala pek anlaşılmamakta ve salt "milliyetçı, şövenist" nedenlerle gözardı edilmektedir. Günümüzde izbırakan Frank Gehry, Peter Eisenman, Zaha Hadid, Fumihiko Maki yada Cesar Pelli gibi mimarların kendi tasarım yaratıcılıklarından ödün vermeden kendilerinin önder olduğu bir "corporate" düzenin içinde çalıştıklarını unutmamak gerekmektedir.

Murat'ın Babası'nın aramızdan ayrılması üzerine, tümüyle kendi tasarım önceliklerini eylem'e soktuğu dönem yaşamında da mutlu bir değişiklik ile çakışır. Eşi Melkan Gürsel'in, Murat'ın özgüven ile Türkiye mimarlık ortamında bir "Başoyuncu" olmasında katkısı tüm mimarlık ortamında izlenegelmiştir ve takdirle kabullenilmektedir.. Murat gibi ödünsüz bir "modernist" olan Melkan'ın katılması ile oluşan mimarlık ideolojisi ve eylem birliği Büro'yu güçlendirmiştir. Ayrıca "Büro"ya getirdiği çağdaş düzen ve verimli işlerlik yine mimarlık ortamında birçok öncül örnek girişimin de "ilk"i olarak anılmaktadır. Bürodaki yakınları ile de pekişmiş olan çalışma ortamı ve iş düzeni ISO 9001 denetimine açmışlar ve gerekli nitelemeyi kazanmış durumdadırlar.

Bugün sadace 41 yaşında olan Murat'ın bu düzeni kurmak için hem olanağı, hemde zamanı vardır. Onun başarısının kaynağı ve kalıcılığı ise tasarım yönetimini elden bırakmaması olacaktır, ki "mimar" olarak iz bıraksın. İzlediğim kadarı ile çalışmalarının temeli, tavrı ve çabası bu yönde.

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz