Köşe Yazısı

Sidney Mimarlığı Üzerine

Yazan: Figen Gül Tarih: 8 Haziran 2006

Sidney, Opera Binası (Opera House), Limanı (Darling Harbour) ve Köprüsü (Harbour Bridge) dışında pek fazla bilinmiyor. Sidney’de yaÅŸayan bir Türk mimar olarak, ben de buraya gelmeden önce Utzon’un Opera binası dışında, Sidney mimarisi hakkında pek fazla birÅŸey bilmiyordum. ‘Dünyanın öbür ucundaki’ bu ÅŸehir pek çok bakımdan Ä°stanbul’a benziyor aslında. ÖrneÄŸin, su ile içiçe olması, (kısa tarihine raÄŸmen) eski binaların varlığı, sürekli artan nüfusu ve kozmopolit yaÅŸam biçimi ile tanıdık geliyor. Tüm bu benzerliklerin yanı sıra Sidney, bir iki katlı bahçeli evlerin oluÅŸturduÄŸu mahalleleri (suburbs) ve geniÅŸ parkları ile biz Ä°stanbullular’ı kıskandıracak özellikler de taşıyor.

Dört milyon nüfusu ile Sidney aslında pek de kalabalık bir ÅŸehir sayılmaz, ancak kapladığı alan olarak bakıldığında yaklaşık 10.000 m2’yi bulan yüzölçümü ile oldukça yaygın olduÄŸu söylenebilir. Sidney, kuzey ve güney ekseninde yaklaşık 50 km, doÄŸu batı ekseninde de yaklaşık 80’km lik bir alan içinde, 5 büyük nehir, pek çok haliç ve çay, 100 km’lik okyanus kıyısı ve 45 ayrı belediyesi ile hatırı sayılır geniÅŸlikte konumlanmış ve her geçen gün gelen göçmenlerle daha da kalabalıklaÅŸan bir ÅŸehir.

Yaklaşık 200 yıl önce kurulmuÅŸ Sidney, pek çok bakımdan Ä°ngiltere’nin Endüstri devrimi sonrası nüfusu artan Glasgow, Liverpool ve Manchester gibi onsekizinci yüzyılın küçük kasabalarına benzetilebilir. Ancak Sidney liman yerleÅŸmesi ve iklimsel özellikleri bakımından farklılıklar göstermektedir. EÄŸer Sidney’i bu tipik Ä°ngiliz kasabalarında ayıran unsurlara bakacak olursak: Birincisi, Sidney hiçbir zaman savaÅŸ görmemiÅŸ ve Ä°ngiltere’de yaÅŸandığı ölçüde hırslı ve açgözlü mütahitlerin ve politikacıların eline düÅŸmemiÅŸ bir ÅŸehirdir. Ä°kincisi, Sidney Ä°ngiltere’den çok uzakta olup, Amerika BirleÅŸik Devletleri’ne göreceli olarak daha yakındır, bu sebeple Amerikan düÅŸünce ve akımları öncelik görmekte ve kolaylıkla kabul edilmektedirler. Üçüncüsü, 1788’de Avrupalılar’ın bu kıtaya gelmesinden önce burada herhangi bir yerleÅŸme yoktur . Sonuncusu da, 1. Dünya Savaşı’na kadar Sidney’deki mimarların büyük bir çoÄŸunluÄŸu deniz aşırı ülkelerden gelmiÅŸlerdir.
Tüm bu unsurlar bir suçlu kolonisi olarak kurulan Sidney’in mimari geliÅŸiminde etkili olmuÅŸlardır. Endüstri devrimi sonrası Britanya ÅŸehirleri büyük bir nüfus artışı ile karşı karşıya kalmış, doÄŸal olarak bu durum iÅŸsizlik ve suç oranındaki artışı da beraberinde getirmiÅŸtir. Britanya ÅŸehirlerindeki bu sorunlarla mücadele etme yöntemi nüfusu azaltmaya çalışmak olarak görülmüÅŸtür. Britanya, önceleri suçluları toplayıp Amerika’ya gönderirken, Amerikan bağımsızlık savaşından sonra, bu istenmeyen nüfusa yeni bir yer aramak zorunda kalmıştır. Bu sıralarda daha yeni keÅŸfedilen Avustralya kıtası, nüfusu biraz rahatlatmak ve de yeni bir koloni kurmak için uygun bir yer olarak görülmüÅŸtür. Kaptan Cook ve beraberindeki doÄŸa bilimcisi Sir Joseph Banks, Avustralya’nın yeni bir koloni olmasında öncülük etmiÅŸlerdir. Ä°lk filo 1788 yılının Ocak ayında Sidney’in güneyinde bulunan Botany koyuna demir atmış (26 Ocak, günümüzde Avustralya milli günü olarak kutlanmaktadır), kayıtlara bu ilk filoda 750’si mahkum yaklaşık 1500 kiÅŸi olduÄŸu geçmiÅŸtir. Bu ilk filoyu takip eden 80 yıl boyunca da kıtaya 160 000 suçlu gönderilmiÅŸtir.

Ä°lk dönem yapıları geçici ve eldeki kısıtlı malzemelerle biraz derme çatma yapılmış binalardır. Mahkumlar ve gardiyanları da dahil olmak üzere herkesin aklında ilk firsatta BirleÅŸik Krallık’a geri dönmek vardır. Mimar ve inÅŸaat ustası yoktur. Bu durum ilk ciddi imar faaliyetlerine giriÅŸen Vali Macquarie’ın görev sürecinde de devam eder (1810-1821). Vali pek çok kez mimar, inÅŸaat ustası ve çeÅŸitli inÅŸaat malzemesi istemiÅŸ, ancak Britanya bu suçlu kolonisine gereÄŸinden fazla kaynak aktarmak istememiÅŸtir. Ä°lk mimarlar, koloninin kuruluÅŸundan yaklaşık 20 yıl sonra gelmiÅŸ olan Francis Greenway, John Verge ve Edmund Blacket’dir (1814). Bunların bazıları mahkum olarak gelmiÅŸ ve mimarlık yapabilme fırsatını iyi deÄŸerlendirmiÅŸlerdir.

Sidney bu kuruluÅŸ hikayesi ile dünyanın pek çok modern kentinden farklılıklar gösteriyor. Åžehirlerin zaman içindeki geliÅŸmelerine baktığımızda bir yönetim diÄŸer bir yönetimin üzerine, bir toplum diÄŸer bir toplumun uygarlığı üzerine eklemeler yaparak olgunlaşıyor. Mimari akımlarda benzer ÅŸekilde, bazen bir öncekine eklemeler yaparak, bazen de tepki göstererek oluÅŸuyor. Bu süreç içinde bazen eski mimarlık akımları tekrar raÄŸbet görüyor. ÖrneÄŸin, Ä°ngiliz Gothic Revival’ı, Ä°talyan Rönesans’ı veya günümüz post-modern akımı gibi. Dönemin mimari akımlarını izleme olgusu Avustralya’da yeni bir yerleÅŸme kurmaya çalışan Britanya kökenli mimarlar arasında da raÄŸbet görmüÅŸtür. Ancak onların öncelikli düÅŸüncesi ait olduklarını hissettikleri toplumu ve deÄŸerlerini, bu yeni yerleÅŸmede bir araya getirebilmek olmuÅŸtur. Bu yüzden Sidney Üniversitesi’nin (resim 1) binaları Oxford veya Cambridge’deki üniversite binalarına benzemelidir, veya Sydney Belediye Binası Wren’nin St. Paul Katedrali’ni anımsatmalıdır.


Resim 1. Sidney Üniversitesi, Main Quadrangle, 1855-1950

Ä°lk kamu binalarının mimarları Greenway ve Verge’ in binaları Avrupa’da o zamanlar çok görülen bir mimari akım olan neoklasik Georgian tarzdadır. Bu mimari akımı uygulamak uÄŸruna, Sidney’in iklimine, bitki örtüsüne ve coÄŸrafi ÅŸartlarına çok da uymayan yapılar inÅŸaa edilmiÅŸtir. Bu yaklaşımı bazı mimarlık tarihçileri ‘ithal mimarlık’ olarak tanımlamışlardır. Bu ithal mimarlık konut yapılarında da kısmen kendini göstermiÅŸtir, ancak adaptasyon daha baÅŸarılı olmuÅŸtur. ÖrneÄŸin, kızgın güneÅŸten korunmak için binaların ön ve arka cephelerinde geniÅŸ verandalar ve saçaklar yapılmıştır (resim 2). Daha sonraları bu geniÅŸ verandalı binalar Avustralya’nın özgün mimarlık örnekleri olarak deÄŸerlendirilmiÅŸlerdir.


Resim 2. Avustralya’nın en eski evi 1793 yılında yapılmış Elizabeth Çiftlik Evi’dir.

Suçlu gönderimi 1840’lı yıllarda durdurulmuÅŸtur, bu sefer de ÅŸehrin geliÅŸme dinamiÄŸini ‘Altına Hücum’ (Gold Rush) oluÅŸturmuÅŸtur. Åžehir sosyal ve ekonomik olarak zenginleÅŸmeye baÅŸlamıştır. Neo-Gothic ilk yapıların Avrupa’da görüldüÄŸü bu yıllarda, Koloni de kimliÄŸini, bir baÅŸka deyimle Anglo-Saxon dünyaya aitliÄŸini bu stilleri benimseyerek göstermeye çalışmıştır. Kökeni Ä°ngiltere olan Endüstri devrimi Sidney mimarisini biraz geriden gelerek, ancak ondokuzuncu yüzyıldan sonra etkileyebilmiÅŸtir. Bu dönemde binaların atölyelere dönüÅŸtürülmesi, demir yollarında geniÅŸleme ve istasyon binaları yapımında bir hızlanma görülmektedir. Bu binalar çoÄŸunlukla çelik ve dökme demir gibi yeni malzemeler kullanılarak, ancak yine bir ‘ithal’ tarz olan Ä°talyan-Cottage sitilinde yapılmıştır. Yine bu dönemde, mimar James Barnet’ın ‘Garden Palace’ sergi binası, ahÅŸap strüktürlü ve dökme demir kapılı olup, klasik sitilde yapılmıştır (1882 yılında bir yangında yok olmuÅŸtur). Sidney’in ilk çelik yapısı olan Equitable Life Assurance ÅŸirketinin ofis binası (George Caddesi’ndeki Societe Generale binası) Åžikago’lu mimar E. W. Raht tarafından Romanesk tarzda yapılmıştır (1892).

Yirminci yüzyıla kadar Sidney de pek az özgün mimarlık örneÄŸi görülmektedir. Sidney’de yapılaÅŸmanın ilk 70 yılının bu kimlik arayışı ile, Avrupa’da o yıllarda öne çıkan mimarlık akımlarının aynen uygulanmaya çalışıldığı, ÅŸehrin doÄŸasına ve iklimine çokta adapte olamamış bir mimarlık üretimi olduÄŸunu söyleyebiliriz. Hatta, Avustralya’nın önde gelen mimarlarından Prof. Leslie Wilkinson bile “Sidney için en uygun mimarlık Akdeniz usulü Georgian sitilidir” demiÅŸtir (1918).
Ä°kinci Dünya Savaşı’ndan bu yana kadar da yine diÄŸer mimarlık akımlarının etkilerini görmekteyiz. ÖrneÄŸin Martin Place’taki Avustralya ve Yeni Zellanda Bankası’nın (ANZ) binası Mies von der Rohe’nin ünlü Seagram binasının bir kopyasıdır. Hatta Luna Park’ın Palyaço yüzlü büyük giriÅŸ kapısı, New York Chrysler binasından ödünç alınmış gibidir.

Sidney’in yirminci yüzyıldaki mimarları kökleri bir baÅŸka kıtada olan bir kültürle yaÅŸadıkları coÄŸrafyanın ÅŸartlarını sentezleyerek mimari üretmeyi baÅŸarmışlardır. Bu sentezin ilk baÅŸarılı örneklerini, Frank Loyd Wright ile yıllarca çalışmış olan Walter Burley Griffin vermiÅŸtir. Bu dönemde, ÅŸehir yavaÅŸ yavaÅŸ iklimi, bitki örtüsü ve en önemlisi de su ögesi ile ortaya çıkmaktadır. Su ile içiçe olmak, Sidney gibi pek çok haliç, plaj ve koyu olan bir ÅŸehir için oldukça önemlidir. Okyanusa veya nehire bakan manzaraya sahip, güneÅŸten koruyacak geniÅŸ saçakları ve verandaları olan, katlanabilir büyük cam kapılarla, iç ve dış mekanı bir araya getiren bir mimari anlayış hakim hale gelmiÅŸtir Griffin’le birlikte.

Günümüz Avustralya’sının baÅŸarılı çaÄŸdaÅŸ mimarları, Glenn Murcutt, Alex Popov ve Peter Stutchbury ve diÄŸerleri, uluslararası mimarlık ilkeleri ile bu ÅŸehrin karakterini bir araya getirmeyi çok güzel baÅŸarıyorlar. ÖrneÄŸin Murcutt’un kırsal kesimde bulunan yapıları onun tabiri ile “yer yüzüne yavaÅŸça dokunur” (touch the earth lightly) ışık ve hafiflik ilkesi ile tabiat içinde kaybolur gider. Popov’un evleri topoÄŸrafyaya uyan, masif bir kütle gibi yükselirken, havada adeta asılı kalan bir çatı ile biter. Stutchbury’ in evleri ise yüksek mühendislik ürünü ve ÅŸeffaf yapılardır.

KuÅŸkusuz Sidney artık iklimini, bitki örtüsünü, coÄŸrafyasını ve çok kültürlü yapısını sentezleyerek, kendine özgü mimarlık üreten bir ÅŸehir. Özellikle konut mimarisi çoÄŸu kez (artık maalesef biz Ä°stanbullular’ın unuttuÄŸu veya unutmak zorunda bırakıldığı) bir kaç katlı, bahçeli ev boyutunda gerçekleÅŸiyor. Ä°mar ile ilgili olan tüm kurum ve kuruluÅŸlar yeni oluÅŸumlara öncülük etmeye çalışıyorlar, örneÄŸin kuraklıkla mücadeleye uygun, ekonomik ve sürdürülebilir konut yapımı gibi. Bu konularda yerel yönetimler, küçük bir konut yapımından tutun da büyük bütçeli yapılara kadar, yeni yapılacak tüm binalara çeÅŸitli yaptırımlar getiriyorlar. Bu konularda güzel çalışmalar ödüllendirilerek, sürdürülebilir ve ekonomik bina yapımı teÅŸvik ediliyor. Bir baÅŸka yazımızda bu konulara deÄŸinmek üzere, ÅŸimdilik hoÅŸçakalın.

Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: sayý 9, küçük harf "u", sayý altý, büyük harf "F", küçük harf "k", büyük harf "Y"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız