Köşe Yazısı

Mimarın Tereddüdü

Yazan: Ertuğ Uçar Tarih: 10 Ocak 2008
Sonradan sesli okuduÄŸumda entrikalı bir “Arkası Yarın” piyesi ismi hissi bıraksa da baÅŸlığı deÄŸiÅŸtirmedim. PaylaÅŸmaya çalışacağım düÅŸüncelere dair ne varsa zihnimde, bu baÅŸlık özetliyor. En azından puslu bir atmosfer yaratıyor.

Bu hisle ilk karşılaÅŸtığımda daha önce de karşılaÅŸmış ancak fark etmemiÅŸ olduÄŸumu anladım. Bu his, bir bulut ÅŸeklinde aklımda belirmiÅŸ, gölgesi bende öÄŸrendiklerime, yaptıklarıma, yapacaklarıma dair derin bir tereddüt yaratmıştı. Ne olduÄŸunu, bana ne anlatmak istediÄŸini anlamam epeyce vaktimi almıştı. İçinde bulunduÄŸum durumu her ne kadar her insanın, her meslek sahibinin yaptıkları ve yapacakları hakkında kendisini tabi tutabileceÄŸi bir sorgulamaya benzetsem de bir ses, daha da ötesinde gözümün gördükleri bana bu hissi, bu duraksama anını önemsememi söylüyordu.

GeçtiÄŸimiz yılın kışında Yalıkavak’ta, bir proje arsasına karşıdan bakan bir yarımadanın arabayla ulaşılabilen en üst noktasına çıkıp park etmiÅŸ, daha sonra zirveye yürümüÅŸtüm. Orijinali hayalet izohips çizgilerinden oluÅŸan bu küçük yarımadanın doÄŸal eÄŸrileri ÅŸaşırtıcı bir hızla, gözün takip edebildiÄŸi sekiler haline getiriliyordu. Altımda duran coÄŸrafi ÅŸekil maki örtülü bir yarımadadan, boz-beyaz renkli bir zigurata dönüÅŸmek üzereydi. Tırmandığım zirvede elimde fotoÄŸraf makinesiyle ben, ve bir Komatsu yalnızdık. Parlak sarı renkteki kırıcı çevik hareketlerle, zirveyi iÅŸaretleyen irice bir kayayı kırmaya çalışıyordu ki, düzlenen yere bir ev daha koyulabilsin. Üstünde durduÄŸum yarımadanın yamaçlarına serpilmiÅŸ turuncu ve sarı renkteki bu çalışkan makineler önce kayaları ufalıyorlar, sonra duvar haline gelmeleri için onları saÄŸa sola taşıyorlar; dağı böyle böyle pikselliyorlar; bu daÄŸ bitince yan daÄŸa geçiyorlardı. Bendeki iç sıkıntısının asıl sebebi, yarımadaların, lagünlerin, daÄŸların yerleÅŸimlere dönüÅŸmesi deÄŸildi (bu kabullenmeyi yaÅŸamadan mesleÄŸimi yapamayacağımı, hatta yaÅŸamayacağımı çoktan anlamıştım), asıl sorun bu dönüÅŸmenin ne hızda, kimler tarafından, ne ÅŸekilde ve en önemlisi niye yapıldığıydı. Hatta asıl sorun, açık açık itiraf etmesem de kendime: yemek sohbetlerinin dertleÅŸme konusu olan, kısa tatillerde karşılaÅŸtığım, doÄŸup büyüdüÄŸüm güney sahillerini vahÅŸice sarıp sarmalayan görüntüleri üreten mekanizmanın bir parçası olup olmama meselesiydi. Åžimdiye dek tatillerini sahillerimizde geçiren turistler bir ÅŸekilde turistliÄŸi bırakıp buralara yerleÅŸmeye karar vermiÅŸlerdi. Kararlar en merkezden en yerele dek verilmiÅŸ, arsalar el deÄŸiÅŸtirmiÅŸ irili- ufaklı, görgülü-görgüsüz, becerikli-beceriksiz inÅŸaat firmaları hızla evler yapmaya baÅŸlamışlardı. Bunun için uzaktaki sanal müÅŸteriler haricinde bir arsa, bir belediye, bir mimar, mühendisler ve inÅŸaat ekipleri gerekliydi. İşin içine dahil olmuÅŸtuk. Yalıkavak’tan GümüÅŸlük’e uzanan kıyı ÅŸeridini oluÅŸturan yamaçlara sırtını vermiÅŸ Ege’yi seyreden proje arazisini görmek için geldiÄŸim bu tepede, kendimi amaçladığım gibi manzarayı, yönleri, eÄŸimi, yani projeyi düÅŸünmeye veremiyor; çevremi saran faaliyetin fütursuzluÄŸuna ve kabalığına ÅŸaşırıyor, her ÅŸeyden önce mimar olarak kendimizi bu iÅŸin içinde nasıl konumlandırmamız gerektiÄŸini düÅŸünüyordum. Etraftaki genel anlayışı kabullenmek, “bu iÅŸler böyle yürür” basmakalıbına sığınmak yerine projeyi gökten önümüze düÅŸmüÅŸ, daha önce kimsenin hiçbir yerde karşılaÅŸmadığı yeni bir soru olarak görmek anahtardı galiba.

DediÄŸim gibi, Yalıkavak’ta turistlerin yerini iÅŸçilerin, üstü açık rent a car ciplerinin yerini toprak dolu kamyonların, Bodrum yazlarına hakim rehavetin yeriniyse kesif bir toz bulutunun aldığı bu zamanlar, mevsimlerden inÅŸaattı. Kuzeyde deniz var. Güneye, batıya, doÄŸuya baktım. Karşımda tatlı engebelerle alçalıp yükselen coÄŸrafyayı kaplayan toz duman arasında gözüme parlak renkleriyle makineler çarpıyor hep. Sonra inip GümüÅŸlük’e gittim. Yol boyu solumdaki harekete bakınca ülkenin tüm kırıcı, taşıyıcı ve delici makinelerinin yarımadayı ÅŸekillendirmeleri için buraya sevk edildiklerini düÅŸündüm. Mimarlık hafriyata bu denli komÅŸu muydu?

GümüÅŸlük’te oturmuÅŸ yine beyaz kutularla doldurulmakta olan karşı kıyıya bakarken, on yıllar önce -Bodrum ÅŸehrinin karakterini korumak için olsa gerek- İmar yönetmeliklerine koyulmuÅŸ maddeleri düÅŸündüm. O zamanlar ÅŸehir için dar kapsamlı tutulmuÅŸ ve küçük delikli beyaz kutuların tekrarına dayalı bu kısıtlamalar, bütün yarımadaya yayılınca ne sevimsiz bir görüntü oluÅŸturuyorlardı. Ne ÅŸehir içinde üst üste binmiÅŸ beyaz küpler; ne de Turgut Cansever’in Demir Tatil Köyü’nde birbirinden uzaklaÅŸtırıp, ufaltarak manzaraya serptiÄŸi taÅŸ kutuları idi karşımda duran. Yeni çekme mesafeleriyle tepelerden denizi görmeye çalışan beyaz kutular bir türlü ÅŸehirdeki gibi üst üste binip hatırı sayılır bir doku oluÅŸturamıyorlar; öte yandan Demir tatil köyündeki gibi yamaca bir minyatür sahnesi misali serpilemiyorlardı; aralarına aldıkları küçük bahçelere sığdırdıkları toprakla tüm yarımadayı çaresi bilinmez bulaşıcı bir hastalık gibi sarmıştı beyaz prizmalar. Karakteristik maki örtüsü yerini bitmeyen taÅŸ duvarlarla vurgulanan boz beyaz bir renge bırakmıştı. “İnsan ölçeÄŸi”nde binlerce yapı bir araya gelince böyle plansızca; ortada ölçek falan kalmıyordu. Artırılmış yapı emsalleriyle ÅŸiÅŸtikçe ÅŸiÅŸen kütleler denetleme boÅŸluÄŸunda biraz daha ÅŸiÅŸiyorlardı. Dik yamaçlara yerleÅŸmek için yapılmış vahÅŸi hafriyatlar, taÅŸ sekilere dönüÅŸtürülmüÅŸ tepeler, bu sekilere dizilen oranları çoktan bozulmuÅŸ 3 katlı beyaz kutular, on binlerce beyaz kutu arasından sıyrılmak için yapılmış türlü dekoratif numara bu sahil yolunu hınca hınç doldurmuÅŸtu. İstanbul’a döndüÄŸümde unutuvermekten korktuÄŸum ÅŸu soruları sordum kendime: İnsanı tarifsiz bir hüzne sürükleyen bu kıyı tahribatına katkıda bulunmuÅŸ olmaktan üzülmeli mi? Mimarın, kendi doÄŸrusuna ulaÅŸmak için çabalamaktan baÅŸka ne çıkar yolu olabilir? Bu durumu kabul etmek, onunla yüzleÅŸmek, ve yine de buradan bir deÄŸer çıkarmak mümkün mü? VahÅŸice geliÅŸen bu tür bölgelerde -ki tüm ülke böyle geliÅŸiyor- proje yapmayı reddetmek neyi çözer? Mimarın bu tür alanlarda, bu tür-tartışmalı diyelim- projelerde çalışması sorumluluÄŸu mudur, sorumsuzluÄŸu mu? Mimar kendisini steril tutabilir mi?

Aslında soru ÅŸu da olabilir: Mimar tereddüt eder mi?
Mimar, kendisine verilen proje konusunu, sosyal, doÄŸal, kentsel iliÅŸkilerinden bağımsız düÅŸünemeyeceÄŸine göre bu iliÅŸkilerle ilgili bir sorunu fark ettiÄŸinde ne yapar? Yani proje konusunun doÄŸal çevreyle, kent dokusuyla, alanda yaÅŸayan insanlarla ilgili komplikasyonları varsa ne yapar? 1. Projeyi bırakır, 2. Ben meslek erbabıyım, iÅŸime bakarım der, 3. Sorunu görür, ona göre tavır alıp –kendisine göre-en iyiyi yapmaya çalışır, 4. İşinin kapsamı dışına çıkar, iÅŸverene uyarılarda bulunur; yani iÅŸe bulaşır, vs. Bu maddeler ince ince farklarla çoÄŸaltılabilir. ÇoÄŸaltıldıkca iÅŸi anlaşılır hale getirmeyen, hatta daha da çetrefilleÅŸtiren bu şıklar arasında tek ve deÄŸiÅŸmez bir doÄŸru aramaktır yapılabilecek en önemli yanlış: Mimarlar ÅŸöyle davransın! Åžunu yapmasın, bunu yapsın. Halbuki mimarın neyi yaptığından önemlisi, nasıl yaptığı deÄŸil midir? Tasarım problemine mimar sayısı kadar çeÅŸitli yaklaşım olduÄŸu kabul ediliyorsa, projenin çevreyle girdiÄŸi karmaşık iliÅŸkilere karşı mimarın takınabileceÄŸi tavır da çeÅŸitli olacaktır. Herkes kendi doÄŸrusuyla yüzleÅŸir.

Mimar doÄŸal olarak karar verici, kural koyucu mekanizmaların içinde deÄŸildir. Politik kararlar, spekülatif hareketler, ranta dayalı iliÅŸkiler, emlak bombaları, hayali gelecek senaryolarına dayanan furyalar vs. onun sonradan dahil olduÄŸu proje süreçlerinin öncül yapısını kurmaktadır. O, projeci olarak uygulayıcı mekanizmaların sondan bir öncesidir. Günümüzde kentler, kıyılar ve ormanlar belediyelerin devamlı tadil ederek, bakanlıkların üstüne çıkarak, imtiyazlı kiÅŸi ve kuruluÅŸların delerek tanınmaz hale getirdikleri imar planlarıyla yamru yumru ÅŸekillenirken; neredeyse her tür kentleÅŸme, yapılaÅŸma kararı tartışılmakta ve eleÅŸtirilmekteyken; Mimar tüm bu faaliyetler dizisinin tam ortasında, kararların alınmasında çoÄŸu kez edilgen, öte yandan onların uygulanmasında ve nihayetinde ortaya çıkan resimde hayli etken bir figür olarak ne yapmalıdır? Yapabilecekleri bir yana, karar süreçlerinin dışında olması tabii ki mimarın en azından bir ÅŸehirli, vatandaÅŸ, dünyalı olarak proje konusunu tüm etkileriyle düÅŸünmesine, eleÅŸtirmesine engel teÅŸkil etmez. O kendisini iÅŸveren tarafından kiralanmış ve objektifliÄŸini kapıda bırakmış bir akıl olarak da görmemelidir. Öte yandan kural koyucu mekanizmalara dahil olmak, enstitü, dernek, parti ve benzeri kurumlarda, veya en azından bireysel olarak fikirlerini beyan etmek dışında ofisine kapalı projeci olarak yapabilecekleri aslında sınırlıdır; kuralları, kanun ve yönetmelikleri, yatırımcıların kararlarını, insanların eÄŸilimlerini, beÄŸenileri, kabulleri ve en önemlisi hayatın seyrini deÄŸiÅŸtiremez. Yerel yönetimlerin bilinçsizce kullandıkları gücü kıramaz. Ama perspektifi deÄŸiÅŸtirebilir. (Hem fiziksel-görsel hem de fikirsel anlamda söylüyorum.) Bunu da ancak önüne konan soruya daha önce verilen cevapları bilerek ama baÅŸka cevaplar olabileceÄŸini düÅŸünerek, daha önceki duruÅŸları bilip baÅŸka duruÅŸlar olabileceÄŸini hayal ederek ve yavaÅŸ yavaÅŸ yapabilir. Mimar -bazen farkında olmadığı- özel bir gücü: fiziksel çevreyi kurma, perspektifi-usulca-deÄŸiÅŸtirme gücünü elinde tutmaktadır. Bu gücü, iÅŸverenlerin, kanunların ve yönetimlerin gücüyle birleÅŸtirmesi ve uzmanlık kılıfına sığınması, çoÄŸu kez fiziksel çevre için iyi sonuçlar doÄŸurmaz. Mimar aksine bu gücü, perspektifi deÄŸiÅŸtirme gücünü, onu devamlı kontrol altında tutan bir tereddüt hissiyle birlikte taşımalıdır. Projeye dahil olurken geçtiÄŸi duraksama safhaları, projeyi geliÅŸtirirken de onun yakasını bırakmaz. Kendinden emin olmak ile kendinden emin gözükmek arasında ince ayarlar yapıp durur mimar. Kendinden “fazla” eminse bu, kentler ve doÄŸa için zararlı olabilir. Mimar ancak, projeyle ilgili her olasılığı tarttıktan, her türlü geleceÄŸi tasavvur ettikten, tüm referansları gördükten ve fazlasını ayıkladıktan sonra; her deliÄŸi tıkadıktan sonra; ilk günden beri tepesinde dolaÅŸan tereddüt bulutu çekilip gittikten sonra kendinden emin olabilir. Ama O, bu bulutu belirdiÄŸinde de, yok olduÄŸunda da sever, hatta uzun süre yok olursa onu çağırır.

Yalıkavak’taki proje bitti. BaÅŸkaları baÅŸladı, diÄŸerleri yolda. Gazetelerde, dergilerde uzmanlar ve meslek adamları ÅŸehirlerde, ormanlarda ve kıyılardaki baÅŸka baÅŸka projelerin doÄŸruluÄŸunu, büyüklüÄŸünü, etkilerini tartışadursun ülkeyi saran inÅŸaat fetiÅŸi tartışmaları, kararları ve dava sonuçlarını beklemiyor. Belediyelerin planlayabileceÄŸinden daha büyük bir hızda geliÅŸiyor kentler. İnÅŸaat ve gayrimenkul sektörleri asıl kaynakları olan kent dokularının, tarihi ve doÄŸal çevrenin geleceÄŸinden çok mortgage mevzuatı veya benzin zammıyla ilgileniyor. İmkansız takvimlere mecbur tutulmuÅŸ proje süreçleri bile tamamlanmadan inÅŸaatlar baÅŸlıyor, bitiyor. Ben ÅŸimdi İstanbul’da, Yalıkavak’tan bir mevsim uzakta, sorularımı unutmadan kendime tekrarlıyorum. Mimarın kendisini steril tutmasının imkansız, hatta mesleÄŸine ihanet olacağını düÅŸünüyorum. Mimarlık mesleÄŸinin kentsel veya doÄŸal çevreyle bu hesaplaÅŸmaya mecbur olduÄŸunu görüyorum. Bir projenin az veya çok, bulunduÄŸu alanla, dokuyla iliÅŸkiye girmesi sonucunda komplikasyonlar yaratmasının doÄŸal olacağını aklımdan geçiriyorum. Önemli olan bu karşılaÅŸmaya kafa yormak, bu çarpışmaları tahmin edebilmek, bazı önlemleri alabilmek, kaçınılmaz durumların hangi ÅŸartlarda kabul edileceÄŸini bilmek, projenin risklerini öngörebilmektir diye düÅŸünüyorum.

Okullar mimarlara emin olmayı deÄŸil mütereddit olmayı öÄŸretmeliler. Mimar tereddüdünü, içgüdülerine komÅŸu bir yerde yaÅŸatmalı, onu devamlı canlı tutmalı, sorumluluÄŸuna bekçilik ederken yaratıcılığını besleyecek en önemli kaynağı olarak görmelidir.
Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: küçük harf "u", küçük harf "x", büyük harf "F", küçük harf "w", büyük harf "M", büyük harf "H"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız